bugün

italyan yeni gercekciliginin (neo-realism) onculerinden sayilan buyuk usta de sica'nin saheseri. sinemayla ilgileniyorum diyen herkesin izlemesi gereken bir basyapit. caresizligin ic burkan betimi.
bir film bu kadar mi harika yonetilir. de sica kendisinden sonra baska bir ustanin gelmeyecegini gostermis bu filmde. simdiye kadar izledigim hic bir filmde sonun bu kadar kisa, yalin ve vurucu oldugunu gormedim. bir basyapit.
TRT 2 DE ZAMAN ZAMAN YAYINLANMAKTA OLAN SiYAH BEYAZ BiR FiLMDiR.
dönemi bütün çıplaklığıyla en iyi anlatan filmlerden biridir..oyuncu kadrosunun tamamına yakını amatörlerden ve işi oyunculuk olmayan insanlardan seçilmiş olmasına rağmen oyunculuk performansları çok başarılıdır bu da bize bize iyi bir yönetmenin oyuncu yönetimi konusunda da ne derece başarılı olacağını kanıtlar
1950'de en iyi yabancı film dalında Oscar almış olan De Sica şaheseri. Yapım yılı konusunda bazı spekülasyonlar vardır, lakin film karelerinde görülen bazı objeler çevrim yılı olan 1948-1949'a ait değildir. Filmdeki Antonio karakterinin oğlu ile sokak sokak çalınan bisikleti araması konu olarak çok basit gibi görünse de görsel ve mani tatların kesinlikle bir ustanın mutfağından çıktığı aşikardır.

(bkz: bisiklet hırsızları)
senaryosu cesare zavattini tarafından yazılmıştır. başrollerinde lamberto maggioran, enzo staiola ve lianella carell oynamıştır. film yeni gerçekçilik akımının sembolü olarak kabul edilir.
(bkz: vittorio de sica)
klasikler neden her zaman zirve de diye yırtınan günümüz sinema cahillerine izletilmesi farz olan enfes film. siz hala dark knight cart curt deyin.
Bir sinema şahaseri.Bir film bu kadar mı insanı burkar, bu kadar mı insanı derinden etkiler...

Mutlaka izlenmesi gerek.Yazar tavsiyesi.
Cesare Zavattini'nin senaristiliğini, Vittorio De Sica'nın yönetmenliğini yapdığı, 1948 yapımı olan ve yeni-gerçekci akımın öncülerinden sayılan italyan drama filmidir.

filimde kahramanımız, aile reisi Antonio işsiz olduğu için belediyeye gider işmüracatında bulunur ve talihe bakınki onca işsizin arasından bizim antonio seçilir ama öyle yüksek mevki memurluk, müdürlük vs değil sadece afiş yapışdıracak sokaklara, işi bu ama bunun içinde bisiklet lazım, bizim bisikleti olmayan antonio'da bunu bilmekde bundan mütevellit evdeki çarşafları satarak bir bisiklet alır hatda bütün parayı bu bisiklete yatırırlar* bir gün bizim antonio afiş yapışdırıken kapı çalar * * bisikleti çalarlar arkalarından antonio tabanları yağlar lakin herifleri yakalayamaz sonra şehirde oğlu küçük bruno'yuda yanına alarak hırsızları arar ve bu arama esnasında başından geçen maceralardan ders çıkararak oğlunun, karısın yani ailesinin değerini anlar ve bisikleti aramaya bir son verir.
oldukca gerçekci bir filimdir.
iç burkan detaylarla,sizi hüzünlendiren,filmin içine girip beraber bisikleti arama arzusu yaratan Vittorio De Sica'nın yönetmenliğini yaptığı bir film. küçük çocuğun büyümüşte küçülmüş tavırları,babasının yanında daha kendinden emin sanki yer değiştirmişler gibi bir his uyandıran çocuk baba,baba çocuk olmuş sanki dedirten tam bir yılmaz güney'in umut filmi havasında bir film olmuş. izlerken hep bunu dedik; umut gibi, umudun içinde umutsuzluk gibi. içinizi burkuyor. acaba hırsız mı suçlu yoksa çaresizlik kavramı içinde kendisi de hırsızlık yapan ama başarılı olmayan antonio mu? o küçük çocuğun babasının o yüksek dozdaki hüznünü anlayabilecek kadar zeki bir çocuk olması ve elini ne olursa olsun babasının elinden ayırmayacağı. gerçekten izlenmesi gereken filmler arasında. bazen ağlamaklı olsanızda hayatın gerçekleri yoksulluk,çaresizlik,yinede umut ve yine umutsuzluk,en sonunda yeniliş ama bir baba oğul sevgiside var filmi kavramlara bölersek.
dünya sineması için mühim bir durak. potemkin zırhlısı, yurttaş kane, chaplin üstattan büyük diktatör, kubrick babadan otomotik portakal gibi. izlenmesi şart olanlardan.
filmde dönemin romasının yoksulluğu, sefaleti, iç burkan karelerle desteklenmiş. ciddi bir başyapıt bu açıdan. umut aradıkça umutsuzluğa düşmek üzerinde düşünülmesi gereken bir olgu. insanların psikolojisinin üzerinde ekonomik bozukluğun acıtan yansımaları belki de.
umut, türk sineması için ciddi bir miladtır. bu bağlamda bisiklet hırsızları'nın dünya sinema konjonkturu açısından önemini özele indirgersek bu tarz bir bağlantı kurulabilir kuşkusuz. evrenselden yerele tümdengelim tarzıyla bir analiz yapılabilir. bu yorumu sinemayla ciddi manada uğraşan dostlara bırakayım. lakin, beni filmde en çok çeken nokta kuşkusuz sosyo ekonomik şartlar,insan ilişkilerine yansıması, batıllığın-inançların hangi koşullarda artması vs... daha çok işin sosyolojik kısmı.işte bu noktalarda devleşiyor bu film.
es geçmeden ricci ve oğlu arasındaki can yakan duygusallığı ufaklıktan ayırmak mümkün gözükmüyor. rolün hakkını fazlasıyla vermek bu olsa gerek. ufaklık, muhteşem kesinlikle. büyümüşte küçülmüş edasında sınır tanımıyor.
sinemayı içselleştirmiş bünyelere sağlam tavsiyedir bisiklet hırsızları.
10 üzerinden 10!
tek kelimeyle muhteşem bir film. kanaatim şudur ki ben film izlemeyi seviyorum diyen bir kimsenin muhakkak izlemesi gereken klasik ötesi film.
--spoiler--
küçük bruno nun, babasının bisiklet çaldığını gördüğü andaki surat ifadesi işte budur dedirtir. ben anlatılanın gerçekmiş hissiyatına daha önce steinbeck in kitaplarını okuduğumda erişmiştim, bisiklet hırsızları bu hissiyatı hissettiğim ilk sinema filmi olmuştur benim için. ellerine sağlık vittorio de sica
--spoiler--
insanı çok etkileyen, kusursuz bir sonla yerini derinleştiren; saygıyı-sevgiyi sonuna dek hak eden film. ajitasyonsuz, dupduru.
1948 de çekilmiş italyan filmi. antonio rich adında bir adam belediyeden bir iş buluyor. karısının çeyizlerini satmasıyla kendine bir bisiklet alıp afişleri duvarlara asıyor. sonra bisikleti çalınıyor ve ekmek teknesini bulmak için bütün roma yı geziyor...
24 tv 'de yayınlanmasıyla nihayet denk gelinip izlenme fırsatı bulunmuş başyapıt. 2. dünya savaşı sonrası italyasında yaşanan dramı bisikleti çalınan bir aile babasının bisikletini arama hikayesi eşliğinde sunan çok başarılı bir filmdir.
--spoiler--
adamın hırsızlık sahnesinde ise sanki siz yapacakmış gibi geriliyorsunuz.
--spoiler--
izleyin, bu başyapıtı es geçmeyin...
bu güne kadar çekilmiş en iyi dram filmlerinin başında gelir kendileri. bunu imdb de oy kullanan binlerce insandan da görebilirsiniz, film zirvededir.

izleyin ve bırakın gözleriniz dolsundur.
bu akşam 21 00 de kanal 24 te izlenebilecek film.
imdb top 250'de 87. sırada bulunan 1948 italyan yapımı başyapıt. mutlaka izleyin.
ULUSLARARASI işçi filmleri festivali kapsamında KARTAL HASAN ALi YÜCEL KÜLTÜR MERKEZi'NDE 19:30'da gösterilecek bugün.

Madem başyapıtmış. izleyelim bakalım.
(bkz: izlerken bol bol küfür edilecek filmler) *
bisiklet hırsızları adıyla ülkemizde gösterime girmiş, italyan sinemasındaki yeni gerçekçilik akımının simgesi, yönetmeni vittorio de sica olan filmdir.
vittorio de sica‘nın italyan yeni gerçekçiliği‘nin temel taşlarından birini oluşturan, 1950 yılında en iyi film senaryosu kategorisinde oscar kazanmış 1948 yılı yapımı filmi. nam-ı diğer bisiklet hırsızları !

de sica‘nın italyan yeni gerçekçiliği akımıyla ortaya koyduğu bisiklet hırsızları, acziyetin, suçluluk duygusunun ve de bu doğal seyir içerisinde insanın giderek iyi duygusundan hangi aşamalardan sonra kötüye dönebileceği, umudun umutsuzluk ekseninde ne derece kendine bir pay aldığı, bir içsel yıkılışın salt insan merkezli perspektifinden bir dram anlatısı.

siyah beyaz filmdeki o masumane yüzler, ikinci dünya savaşı sonrası italya ve avrupai mantalitenin yer aldığı bisiklet hırsızları‘nda antonio ricci ve küçük oğlu bruno ile bir arayış, bir yitirilişi geri kazanma duygusu yatıyor. yeni gerçekçiliğin basit konuları ele aldığını ve sokağa taşan kamera açılarıyla ve de düşük bütçeli yapımlarını düşündüğümüzde filmin dönemin o şartlarına rağmen yıllar sonra da raflarda yerini alabilmesi de sica‘nın başarısını ortaya koymaktadır.

ricci’nin afişçilikten para kazanması için zorlukla aldığı o bisiklet, filmin görünmeyenin ötesindeki gerçeklik. o bisiklet ricci ve ailesi için bir umudun yolu, yoksulluğun insan suretinde oluşturduğu o burukluğu giderebilecek tek araç, tek yol, tek kapı. ikinci dünya savaşı sonrası roma’sında geçen olaylar bize ricci ile aslında insanın ve insaniyetin soğuk savaşını veriyor. savaş ile ortaya çıkan bir umut. eldekiler gidince geri dönülmezliğine yol alıyoruz. afiş asarken ricci’nin çaldırdığı bisiklet bir yitirilişin başlangıcı. küçük oğlu bruno’nun yüzündeki ifadeler ve babasına duyduğu üzüntü ve karmaşık destek olma düşüncesi ve acısı; filmin siyah beyazlığına inat insan dramının renginin olmadığını gösteriyor.

kırmızı bisikletin yanındaki bisiklette karar kılarken ricci, bizler bütün bisikletlerin renklerini merak ediyoruz. siyah beyaz filmlerin renklerin diliyle konuşmadığını düşündüğümüzde bir tebessüm yerleşiyor yüzümüze. roma sokaklarında yaşananlar sadece ricci’nin kaderi değil, o dönemden öteye ulaşarak insanın içinde bulunduğu durumu tozlu dakikalara yayabilen bir hâl. bruno’nun babasıyla restoranda yemek yerken arkasına dönüp zengin aile karşısındaki yüz hâli sadece yoksullara ait. de sica’nın verdiği insan tabanlı, abartıya kaçmayan ve sürekli bir ilerleme içerisinde yer alan sahneler bisiklet hırsızları’nın vitrinin baş köşesine yerleştirmeye yetiyor da artıyor.

ricci’nin bir türlü bulamadığı bisikleti kendi yıkılışının da bir habercisi. iyi niyetlilerin bile hayatın acımasızlığı karşısında sonunda kötüye dönebileceğini gösteriyor yönetmen. bizler ricci’yi kendimizden görüyor ve o’nun bisiklet çalabileceğini düşünmezken de sica öyle yapmıyor. bize o tokadı hiç acımadan atıyor. yakalandığı vakit ricci’nin, oğlu bruno’nun yanında insanlardan yediği o tokat ve işittiği o lafları ricci’nin anlamsızca ve sebepsizce yere düşen bakışlarının bir yitirilişle son bulması ve bruno‘nun babasını insanlardan kurtarmaya çalışması da sinema tarihi’ndeki en yıkıcı sahnelerinden birisidir.

de sica’nın filmdeki insani merkezli dram anlatısı, bize farklı bir pencere açıyor. bisiklet hırsızları’nın bir filmden öte olduğunu, 1948‘den günümüze uzanan insanlık trajedisini anlıyoruz filmdeki sahnelerle. liret ile başlayan huzur, liret ile son buluyor. suçluluk psikolojisinin işlenişi ve ricci – bruno çaresizliği hayatından içinden sadece bir ân. filmde gösteriş yok. siyah beyazlık bize filmin beyaz ile başladığını siyah ile son bulduğunu ön göndermeleriyle belli ediyor.

ladri di biciclette, 1948'den size insana dair dramını sunacaktır. doğaçlama giden bu filmde hayatın “öteki” soğuk yüzünden bir kompleks yansıma, karanlık dehlizlerde yitirilen umudun insana verdiği hırs, öfke duygusu ve maneviyatında büyüyen diğer yanını tokat gibi çarpacaktır.

http://www.sinemazingo.co...-1948-the-bicycle-thieves
imdb top 250 listte kendisine ancak 87. sırada yer bulabilmiş olması nedeniyle beni forward mail şebekesine üye olmaya zorlayan, 1948 yapımı sanat şaheseri film. kendisini, duyarlı(!) türk halkı sayesinde tepelere taşıyabileceğimi düşünüyorum. hazırlayacağım forward mail de sanırım şöyle bir şey olacak.

--spoiler--
arkadaşlar, http://www.imdb.com adresli gavur sitesi gelmiş geçmiş en iyi 250 filmi seçiyor. ladri di biciclette isimli filmde geçen bruno isimli çocuğun, o dönemde kuştepe'de yaşayan bir türk çocuğu olduğu, babasının bisikletinin de bu nedenle çalındığı söyleniyor. bir türkün oynadığı bu film bizim oylarımızla bu listede birinci sıraya yükselebilir. tek yapmanız gereken http://www.imdb.com'a girerek bu filme 10 puan vermek. hepsi bu kadar. lütfen duyarsız olmayın, türkün gücünü dünyaya gösterelim, yarın sizin başınıza da gelebilir. şimdiden teşekkür ederim.
--spoiler--
48'lik hoş film. izlemek gerekir. güzeldir. Ağlayacağım diye izlemeyin yalnız.