Soren Kierkegaard'ın ibrahim'in oğlunu kurban etme hikayesini anlattığı kitabı.
"insan başkasına aşıkken de kendini sevebilmeli"
Teslimiyet, kişinin en çok sevdiği ümütlerini,o ümit ettiğinin, erişilmez olduğunu gördüğünde terk etmesidir.Teslimiyet, Kişinin kalbinin arzusu hakkında düşünmekten vazgeçmesi değildir.Aksine teslim olmak, eski ilgiyi korumayı,ancak yeryüzü hiçbirşeyin bu arzuyu tatmin etmeye yetmeyeceğini kabul etmektir.Kiergaard,imanın düşünce sistemi içerisinde yerinin olmadığını imanın tam olarak düşünmenin bittiği yerde başladığı acı gerçeğine bizi götürüyor bu kitabında.Mevcut tartışmada iman nosyonu o kadar ucuzlaşmıştır ki hakkında konuştuğumuz şey artık iman olmaktan çıkmıştır ve eğer Hz.ibrahim gibi kutsal figürleri yüceltmek istersek, iman sınavından geçen ibrahim gibi olmanın nasıl birşey olduğunu anlamak zorundayız.iman hakkında konuşabiliriz ama ibrahim hakkında konuşmamalıyız.ibrahim kadar yüce kimse olmadığına göre onu kim anlayabilir ki.ezcümle, teslimiyet iman önceki son duraktır ve bu hamleyi yapmayan iman kazanamaz.
Göründüğü kadarı ile insanlar, düşüncelerini saklamak için değil, hiçbir düşünceleri olmadığını saklamak için konuşmayı ögrenmişler.(soren kierkegaard)
bu kitaba başlamadan önce, ilk olarak ironi kavramı'nın okunması gerekir. şövalyenin ne demek olduğu çok daha iyi anlaşılıyor.
bülent ersoyu gördüğümde hissettiğim duygu.
soren kierkegaard'ın ünlü kitabı.. kierkegaard eserinde ibrahim'in meşhur oğlunu tanrı'ya feda etme hikayesini kullanarak ibrahim'in kitleler üzerinde yücelik etkisinin nedenlerine cevap arıyor. kierkegaard kendisini seven kendisi için yüceleşir,başkalarını seven başkaları için fedakarlık yaparak yüceleşirken,ancak tanrı için tanrı ile beraber çalışan ve fedakarlık yapan kişinin en son noktada en yüce kişi olacağını anlatıyor.ibrahim'i diğer bütün kahramanlardan ayıran şey onun yaptığı fedakarlığın o dönem için izah edilebilir ve karşılık bulan bir eylem olmamasıdır.ibrahim'in yaptığı eylem'in yüceliği kitlelerin nazarında tanrı'nın neden böyle bir fedakarlık istediği sorusu ve ibrahim'in bunu nasıl yapabildiği bilmecesinin bilinmezliğinde yatmaktadır.
------

kierkegaard "korku ve titreme" adlı eserinde hz. ibrahimi saçma kahraman olarak sunar. çünkü ibrahim, oğlu ishakı tanrının isteği üzerine, nedenini dahi bilmediği halde, moria dağına kurban etmeye götürmüş ancak son anda yine tanrının dileğiyle bu eylemini gerçekleştirememiştir.

kierkegaard'a göre ".... insandaki en yüce tutku imandır.... iman en yüce şeydir," iman sayesinde hiçbir şeyden feragat etmeyiz, tam tersine herşeye sahip oluruz. tıpkı hz. ibrahim gibi.

ibrahim tanrıya öyle inanış güvenmiştir ki çekilen acılar ve insani hesaplaşmalar anlamını çoktan yitirmiş, tanrıya en iyiyi kurban etmek tek amaç haline gelmiştir

hz.ibrahim;in yaşamını bizim için değerli kılan şey, kierkegaarda göre, onun öyküsünün imanın ne müthiş bir paradoks olduğunu göstermesidir.

imanı öyle bir paradokstur ki bir cinayeti tanrı’yı memnun kılan kutsal bir eyleme dönüştürebilir. öyle bir paradokstur ki ishakı ibrahime geri verebilir öyle bir paradokstur ki hiçbir düşünce onu alt edemez. çünkü imanın başladığı yer, düşünmenin terk edildiği yerdir.

saçmalığın inayetiyle tüm varoluş kavranabilir, her an sevinçli ve mutlu yaşanabilir.

başka bir deyişle kılıcın her an sevgilinin başı üzerinde sallandığını görerek teslimiyetin acısında dinginlik değil, saçmalığın inayetinde sevinç bularak yaşanabilir - işte muhteşem olan da kierkegaarda göre bu’ dur.

------------

"kendisini seven kimse kendisinde yüceleşti ve diğerlerini seven kimse kendisini adaması yoluyla yüceldi; ancak tanrıyı seven kimse herkesten yüce hale geldi. hepsi hatırlanacaktır; ancak herkes beklentisi oranında yücelmiştir. birisi mümkün olanı bekleme yoluyla yüceldi, bir başkası sonsuzluğu bekleyerek; ancak imkansızı bekleyen herkesten yüce hale geldi. hepsi hatırlanacaktır, ancak herkes uğruna çabaladığının büyüklüğüyle orantılı olarak yüceldi. dünya için çabalayan dünyayı fethederek yüceldi ve kendisi için çabalayan kendisini fethederek yüceldi; fakat tanrıyla beraber çabalayan herkesten yüce hale geldi. böylece dünyada şiddetli bir mücadele oldu, insan insana karşı bir kii binlere karşı, ancak tanrı için çabalayan herkesten yüceydi. böylece yeryüzünde şiddetli bir mücadele oldu; her şeyi kendi gücüyle fetheden vardı ve tanrıyı kendi güçsüzlüğüyle fetheden vardı. kendisine güvenen ve herşeyi kazanan vardı ve kendi gücünde güvenli her şeyi feda eden vardı; ancak herkesten yücesi tanrıya inanandı. kendi gücünde üce olan vardı ve kendi bilgeliğinde yüce olan ve kendi umudunda yüce olan ve aşkta yüce olan vardı; ancak hepsinden yücesi ibrahim idi. o gücü güçsüzlüğü olan bir güçle yüceydi, sırrı aptallğı olan bir bilgelikte yüceydi, dışşal görünümü çılgınlık olan umutta yüceydi, kendisinden nefretinden oluşan aşkında yüceydi."
1 "çocuk memeden kesileceği zaman, anne göğsünü karartır. çocuğun sütten kesilme zamanında meme leziz görünseydi, bu gerçekten bir utanç olurdu. çocuk inanır ki, meme değişmiştir, ama anne aynıdır. annenin bakışları eskiden olduğu gibi sevecen ve şefkatlidir. ne mutlu o kişiye ki çocuğu memeden kesmek için daha dehşetli çarelere ihtiyacı yoktur."

2 "çocuk büyüdüğünde ve memeden kesilmesi gerektiğinde, anne iffetlice göğsünü saklar. artık çocuğun bir annesi yoktur. ne mutlu o çocuğa ki annesini başka biçimde yitirmez."

3 "çocuğun memeden kesilmesi gerektiği zaman anne de hüzünlüdür. düşünür ki, kendisi ile çocuğu daha da ayrılmıştır. düşünür ki, önce yüreğinin altında büyüttüğü, sonra da bağrına bastığı çocuğuyla artık o kadar yakın olamayacaktır. böylece, kısa bir yas dönemi boyunca birlikte ağlarlar. ne mutlu o kişiye ki, çocuğu kendine yakın tutar ve daha fazla elem duymaz."

4 "çocuğun memeden kesilmesi gerektiği zaman anne yedeğinde güçlü yiyecekler bulundurur ki, çocuk telef olmasın. ne mutlu o kişiye ki yedeğinde güçlü yiyecekler bulunur."
kierkegaard'ın en etkileyici kitabıdır. ibrahim'in tanrıya verdiği söz üzere oğlunu kurban etme hikayesini farklı açılardan ele alır. kierkegaard'a göre, insanlar ibrahim'in yaptığını yapmadan-yani oğullarını kurban etmeden veya kurban edemeyecek olmalarına rağmen- iman konusunda onun ulaştığı ve bıraktığı yerden devam ederler. ibrahim gibi oğlunu sunabilecek kadar itaatkar olduklarını düşünürler, çünkü onunla aynı dinden, inançtandırlar.

peki iman etmek için kendinden öncekilerin imanını okumak, idrak etmeye çalışmak yeterli midir? aynı yollardan geçmek gerekmez mi?

gibi sorular sorar ve her zamanki gibi yanıtsız bırakır.
Kierkegaard'ın ironilerle dolu eseri. Eserde bireysel hakikat ve umut kavramlarını işlerken, teslimiyet, itaat gibi hususları ele alır.

ibrahim'in oğlunu kurban etme teşebbüsü ve oğlunun teslimiyeti eserde yer tutar.

Bu eser aynı zamanda nesnel idealizm ve özellikle hegel üzerine eleştiri niteliği de taşır. Hegel'i ve felsefesini bireyi unuttuğu gerekçesiyle eleştirir. Ona göre bireysel hakikat nesnel hakikatten daha önemlidir bireyin hayatında.

"insan uykusunda dahi kendisinden soyutlanamaz."
Kierkegaard'ın tüyler ürpertici derecede bir müessirliğe sahip yapıtının adıdır.

"Kim güç verdi ibrahim'in koluna? Kim kaldırdı sağ elini ki gevşeyip yanına düşmedi? Bu sahneyi gören, felç olur. Kim ibrahim'in ruhuna güç verdi ki gözleri ne ishak'ı ne de koçu göremeyecek denli kararmadı? Bu sahneyi gören, kör olur."