bugün

ben bu yazıyı biricik aşkım, tiyatroma yazdım:

beni bırakma!

ben seni bırakmayı hiç istemiyorum.

diğerleri gibi sen de beni bırakma...
naber lan. evet okuyan kişi sana dedim şaşırdın değil mi? her defasında bu başlığa yeni entry girildiği vakit tıklıyorsun acaba kim bana ne yazdı diye ama her seferinde bir hayal kırıklığı ile ayrılıyorsun buradan. çünkü kimse sana yazmadı biliyorum cünkü aynısı bana da oluyor.

her seferinde bakıyorum kim bana ne yazmıs diye ancak benimle alakası olmayan şeyler görünce içimde bir burukluk ile başka başlıklara geciyorum..

evet bu gün sana yazdım okuyan kişi. nasılsın arkadaşım halin keyfin yerindedir inşallah. gülsün lan yüzün bak yaz geldi kuşlar böcekler vs vs hava güzel asma suratını gül biraz heh şöyle..

aç pencereni derin bir nefes al hayatı içine çek kendini daha iyi hissedeceksin emin ol. kendine iyi bak öptüm..
hani mavilikler siyaha boyanır ya, sihaylarda maviye. her an elde edilemeyen bir renk çıkar ortaya, aşkın rengi güzel bir kırmızı, sonsuz sevginin rengi pembe, kor gibi bir turuncu, parlak bir sarı... işte sen o anı yaşatan şeysin sevgilim, sen karanlıklarımı maviye boyayıp aydınlatan renksin.
teşekkür ederim. *
(bkz: geber)*
ben de bu yazıyı sana yazdım abazan.
nedir senden sözlüğün çektiği. aklına fantezi geldikçe başlık sıçmandan, erekte oldukça entry girmenden, bilumum itiraflarda yok şuna sürtündüm, yok bilmem kimin orasını gördüm demenden, yapamadığın için kadınlara orospu,kaşar ismini takmandan, bilmediğin için sözlükte başlık açarak cinsel tecrübe edinmenden, sözlüğü cinsel fantezi ve kız avlama yeri olarak görmenden sıkıldım. bunaldım. bıktım. altıncı nesilli karalamandan yıldım.

anket tarzı sorular yazıp, cinsel erekte olmandan utandım. yeter artık abazan düş peşimizden. neyse parasını yollıyalım. git bir keraneye sende rahatla sözlükte.
bildiğimi sandıgım şeyi sevdim, bildim,
böyle gider.
hayıflanmayı bırak, üzülmeni de istemiyorum;
sana faydam olmayacagı açık, yoluna devam et,
iyi ol.
sınıfta hocalar ders işlerken kaç defa o anlamsız sessizliği bölüp kendimi tutamadım bilmiyorum:

- kamil koç geçiyoooooo!!!
- nilüfer geçiyoooooo!!!

her defasında insanların bana deli gibi bakmasına da bir anlam veremedim. her birini sanki içinde sen varmışsın gibi heyecanla saydım o otobüslerin. sanki bi on dakika sonra yanımda bitiverecekmişsin gibi. senden başka kimseye anlatmak istemediğim, kimseyle paylaşmak istemediğim kutsal bir sevda yaşıyorum kendi çapımda. bir yandan da tüm dünya duysun, bilsin istiyorum sevgimin büyüklüğünü.

ne kadar uzun zaman oldu seni göremeyeli. uyumak için gözlerimi kapattığımda bile engelleyemiyorum akan gözyaşlarımı. yıllardır bana rahat gelen yatağım, yastığım, yorganım sanki dikenden yapılmış gibi batıyor yüreğime. ne üşümeyim diye annemin örttüğü yün yorganlar ne battaniyeler ısıtabiliyor yüreğimi. her gece dudaklarımdan süzülen iki cümle dua ile bitiyor günüm. ve her sabah aynı duayla başlıyor: "allah'ım o'nu bana bağışla. ayırma bizi."

sevgiliye özlem barındıran bütün şarkılar, şiirler, hikayeler, filmler, hepsi ama hepsi ağlamam için başka bir neden oluyor bugünlerde. kaçıyorum öyle yerlerden. sana duyduğum özlemin yüreğimde açtığı yaraları yine senle, sesinle, varlığınla kuytu bir köşede, kimse görmeden sarıyorum gözyaşlarımla harmanlayarak.

herkes ağız birliği etmişçesine aramızdaki somut mesafenin büyüklüğünü anlatmak istiyor sanki.

- cem nasıl?
- ne zaman gelecek?
- ne kadar oldu görüşmeyeli?
- sen gidemiyor musun?

gidemiyorum işte! lanet olsun ki gidemiyorum işte! özlüyorum işte! deli gibi özlüyorum! bazen o kadar yanıyor ki canım, annemin, babamın ve kardeşimin uyuduğuna bakmaksızın; hatta bütün ankaranın uyuduğuna aldırmadan deli gibi koşmak ve ağlamak geliyor, bir yandan da haykırmak. ama onu bile yapamıyorum!

seni çok özledim ben. bu saçmalıklar ondan. aldırma sen bana sevgilim. sabah olunca hafifler belki.
hep korktum evlilikten ya sıkılırsam ya görmek istemezsem bir sabah uyandığımda, onu istemezsem yanımda diye. böyleydi evlilikle ilgili en büyük korkum ezelden beri. sonra yıllar geçti birileri oldu uzun ilişkiler yaşadım. hep aynı korku vardı. evlilik noktasına gelince ayrıldım korkularımın önüne geçemedim kendimce haklı olarak.

sonra sen geldin... hiç beklemediğim bir anda. zaten aşk beklemediğin bir anda gelir sipariş veremiyorsun ki. ilk kez seninle uyuduğum gün... sabah gözümü açtığım anda karşımda gülümseyerek bana bakan o anlamlı, içten gülen güzel yüzün ve gözlerin. demiştim ya sana çok güzel gülümsüyorsun diye (#4896048) zaten gülümsemen başımı döndürmedi mi? ilk defa içimden allahım dedim hayatımın sonuna kadar bu gülümsemeyi görebilirim ...hiç korkmadım bu sefer nasılda güzeldi herşey yanında, seninde dediğin gibi bende herşeyi unutuyordum.

sonra ne mi oldu?? hayatta en büyük acılardan biri ölümdür deriz ya, ölümden de beterdi güzel gülümseyenimin bana yaşattıkları. nasıl ifade edebilirim bilmiyorum ama hani biri ölür ya, çok sevdiğin biri, anlamazsın önce ne olduğunu kabul edemezsin. insanlar vardır etrafında çünkü. evet öldü dersin ama yaşayamazsın, emin olamazsın, saçma sapan bir duygudur o. cenazesi olur tabutu ortada durur öyle bakarsın boş ve anlamsız orda dersin, orda yatıyor. yinede anlayamazsın tabii. anlayamadığını, idrak edemediğini sonradan farkedersin. herkes gider dualar okunur ve kimse kalmaz etrafında işte o zaman anlarsın gerçekten artık yok diye. o zaman koyar ve başlar içinde en büyük acılar ve kabullenmeler.. tam da böyle bişey işte...

ben en çok yalandan korkarken meğer en büyük yalanın içinde başrol oynuyormuşum. ve en kötüsü bu yalanı bir figürandan öğrenmem. hayat eğer yönetmeniyse bu filmin sıçıyım böyle senaryoya.
en acısı ilişkiyi yaşarken var bişey dersin ama yinede saftirik tarafın kötüye yormaz yoksa ufak tefek aklına takılanlar olmuştur. yapmaz dersin bana bunu yapamaz dersin. çünkü ben ona hiç bişey yapmadım ki sevmekten başka. zamanla yoluna girer dersin sorgulamadan devam edersin, bozulmasın yaşadığın mükemmel anlar diye.


sen kolunda bıraktığım ize bakarken, ben kalbime bıraktığın acısı hiç geçmeyecek ve her geçen gün daha da artan en derin izle yaşamaya mecburum.


şimdi nasıl gülümseyebilirim bu boktan hayata...
Ben sana kitap yazmak isterim. Sayfalar yetmez, hayatımı nasıl alt üst ettiğini yazmaya kalksam..Yanlış zamanlarda hayatıma girerek , benim dengemi bozduğunu , sevgimi yüreğime gömmeye çalışırken , sanki marifetmiş gibi bana kalbini dökerek ayaklarımı yerden kestiğini , ben kaçtıkça , senin bencilce kovalamanı ... Ölümsüz aşkını , bitmeyecek sevgini,
hatta biz diye bir şeyin olamıyacağını anlayamıyacak kadar aptal ve kör olduğunu.. Daha çok şey var yazmak istediğim.. Senin o temiz sevginin cezasını ben ömrümce çekeceğim.
Yeşil ördek gibi dalldın göllere
Sen düşürdün beni dilden dillere
Başım alıp gidem gurbet ellere
Ya sen beni unut, ya da ben seni..
ulan akşam akşam gene beni günaha soktun, tam yatacam şeref turlarını atıyorum evde neden açarsınki radyoyu ? yine çaldı o hain şarkı yine duyduğumda üzülsem mi sevinsem mi bilemediğim şarkı.
yine gözlerin geldi aklıma yine meleklerden güzel yüzün kaç sene geçti üstünden neden çalıyorlar ki bu şarkıyı?
hani nehir kenarına gitmiştik hava bir açıp bir kapıyordu, restaurant'ın cardağına kurdurmuştuk rakı sofrasını ne güzeldin, ne güzel anlatıyordun, 2 duble içince çakır keyifte olmuştun.
işte o zaman çıktı radyoda başımın belası şarkı hani sen bağıra bağıra söylemeye başlamıştın, bende seni susturmaya çalışıyordum, keşke susturmayıp dinleseydim keşke şimdi olsan yanımda da bağıra bağıra o şarkıyı söylesen keşke..
iki bardak koydum masaya bir teklikte rakı bir dikişte içtim benimkini susuz, mezesiz içim yandı ama senin gittiğin zaman yandığı gibi değil, senin rakını da lavaboya döktüm.

umarım bir daha çalmaz o şarkı hayır rakıya yazık oluyor başka bir şey değil...
hatırlarmısın bilmem hani seni görmüştüm bir eylül günü dökülen yaprakların arasında. Ay'dan bir nur düşmüş diye düşündüm. Esen rüzgarda saçların havaya karışıyor etrafa misk kokusu yayılıyordu. kokladığım en güzel parfümdü sanki... kalbim seni görünce hızlı hızlı atmaya başlamıştı bi kere. artık ne yapsam boştu geceleri siluetin beliriyordu yapayalnız odamda. sanırım sana aşık olmuştum. tabi bundan senin haberin yoktu. içim diyordu ki kendime 'aşkını öğrenmesi lazım git söyle ona' diye. içimin sesini dinledim ve sana duygularımı açtım sen ne yaptın bana göre değil bu işler dedin. yıktın geçtin içimdeki tüm heyecanı, sevgiyi, duyguları. o günden sonra seni görünce gecekondu yıkmaya gelmiş belediye ekiplerinden korkan ev sahipleri gibi oldum, bir kere daha içimi buldozerlerle yerle bir etme diye.
ama aşk değilmidir işte aylar sonra tekrar dikildim karşına... son biçare sana tekrar anlattım yaşadıklarımı... bu sefer içimi yıkmadın daha fazlası dinamit koyup sana beslediğim dağ gibi olmuş sevgileri tuz buz ettin.
Sen yapamıyorum keşke yapabilseydim diyorsun ya bence hiç bir zaman keşke deme...keşkelerle avunur olma.
canın sağolsun sen ne kadar yıkım yapsanda ben her gece yeni bir kaçak sevgi dikiyorum senin arsalarına. yık yıkabildiğin kadar, elbet bir gün tuğlam, çimentom biter.
Gecelerimi zaptetti o...

Geçenlerde tartıştık gecelerimle,

-"biz zamanında güneşten kaçtık, sana sığındık, sen bizi bağrına bastın, bizi sevmez başkaları ama sen sevdin, senin gündüzün yoktu biz vardık,şimdi aynı sen bizi zapteden bir eşkiyayı seviyorsun, yılların dostluğunu hiçe saydın sen...
Unuttun mu, sen yalnızlığı alırdın koynuna, biz sizin üstünüzü örterdik, sen sevdiğini, yalnızlığı da kaçırdın şimdi, küstürdün.."
- "yalnızlık buralarda bir yerde, benimle olmalı hala" dedim, "görmüyor musunuz? Hala yalnızım, Hala kimseler yok yanımda"
-"ama aklında var" dediler, "aklın yalnız kalamıyor artık, zihnindeki o koskoca, kapkaranlık boşluk kayboldu, zihnin meşgul artık, bizi sevemeyecek kadar yorgun.. biz de seni terkediyoruz yalnızlık gibi, artık herkes için neysek senin için de oyuz, senin gecelerin değiliz artık, geceleriz artık"

Ve gittiler, her gün uğruyorlar ama eskisi gibi değiller, bana yabancılar artık. Onlar için üzüldüm, kendim için değil. Belki de hastalıklı bir ilişkiydi onlarla aramdaki, bağımlılıktı belki de yalnızlık, gecelerim ve benim aramdaki şey. belki de iyileştim şimdi, normale döndüm.

Gecelerimi kızdıran adama yazdım ben bu yazıyı, bir işgalciye yazdım...
...ve yoksun, nedensizce. kendince var olan ama benim anlayamadığım sebeplerinle.
ama şarkılar, alkol ve sigaralar hep benle... senin de dediğin gibi, dünyanın en hüzünlü sesine sahip o vokalin hiç kimse yokken yanında olması gibi, gibi işte...
"ey alıngan susuşundan üzünç, gizli öfkesinden kan sızan!" sevgili!
ezberimdeki yarım kalmış mısranın ifadeye gelmeyen sesi!

benim gözlerimle bakmalısın kendine, benim kulaklarımla duymalısın kendini ve benim yüreğimle hissetmelisin. istesende konuşturamam içimdeki elif'i. dinlesende anlatamam. hissetmelisin!

"dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir."

yine de yeterince güçlü değilim. milyonlarca kez haykırmak isterken seni çok özlediğimi, evet; dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum...susuyorum.

anla! ya da anlama!
ben hep dünyanın durduğu andayım...
uyandım yine bir kör gecenin karanlığına, sabah değildi, hüzmelerini saçmıyordu mihr.
dokundum yinede saçlarına, sen dokunurken yangın yerini andıran yüreğime, ben gözlerine baktım.

merak ediyorum: sen de uzatıyor musun elimi uzattığımda sana, bu ateş senin ellerinden mi? tutuyor musun?

ardında mısın şu incecik saydam ve mavi denizin? sende sayıyor musun saniyeleri? bu içimi eriten kor senden hediye mi?
denize doğru giderken yağmur yağıyordu. berem başımın üçte birini kaplasa da, gözlerimi gizleyemiyordu. Yağmurlu havalar ve boş hıçkırıklar için bir gözlük olmalıydı diye geçirdim içimden. Kırmızı botlarım ilerideki ıslak kaldırımları işaret ettiler. Oturdum. Doğayla bütünleşmiş siluetime baktım uzaktan. ikimiz de ıslaktık.

bulunduğum yeri tırmandığın ağaç, o günden kalma senin 1 lira zannettiğin ama olmadığını anlayınca yere bıraktığın, benimse hiçbirinize çaktırmadan cebime attığım efes kapağı ve selam verdiğim isimsiz şair heykeli hariç kimse bilmiyordu.

Sen uyuyordun yatağında. insanlar uyuyordu. Dünya uyuyordu. Kainatla ben ağlıyorduk size çaktırmadan. Hiçbiriniz fark etmediniz. Edemediniz. Bunun için çok uğraş verdik. Üzülmeniz, bizimle bağlantılı olmasın diye.

Dürüstlüğün ve varlığın, benim gelgitlerimi kapatabilecek kadar büyüktü. bu yüzden hep mutluydum seninle, yanındayken. Düşüşlerim paylaşamayacağım kadar çok ve bir o kadar gerçeklikten uzaktı. Gerçekten uzak olan her şey, senden de uzak olan olduğundan, sustum yanında.

Senin aynan oldum.
gidelim.

elli, altmış sene geri seninle.. siyah beyaz bir filmde önemsiz bir yan rolde bize özgü renklerle yaşayalım. gidelim geri.. aklımız almasın birçok şeyi, hazmedebilen çağlarda yaşayalım. para deyince sayılar gelsin aklımıza, maddeleri unutalım.

ampulü icat etsinler yanıbaşımızda, şaşıralım. dünya dönüyor muymuş, bundan mutlu olalım.
ben bu yazıyı sana yazdım, öylesine esti bir rüzgar işte. beni bilirsin, bana esen rüzgarları çok daha iyi bilirsin. o zaman, ben bu yazıyı sana yazdım, öylesine kelimeler sarfetmek için. hani yapacak işim gücüm yok ya, öylesine yazdım lan. öylesine, öylesine, öylesine... bak işte, zaten kısacık bir yazı oldu. neden mi? ben bu yazıyı sana yazdım öylesine de ondan. bak, hep aynı şeyi söylüyorum. ben değiştim demiştim ya sana, yalandı o da... niye değişeyim ki? ben bu yazıyı sana yazdım, inan ki öylesine. baksana, ben bu yazıyı sana yazdım, sadece ve sadece öylesine...
aç şu telefonu la. nolur! valla kötü bişi demicem. *
1. kısım..

hiç görmeyeli iki sene olmuş.. doğduğum yerde bir akşamüstü..herşeye şükrediyorum.. havanın tatlı kokusuna, insanların telaşla yanımdan geçip gitmelerine..güneş yüksek binaların camlarında o gün son kez yansırken ben şehrin en bilindik caddesinde kaygısızca yürüyorum..her yerde huzurlu bir kalabalık var..iki adımda bir tanıdığa denk geliorum..ayaküstü iki sohpetten sonra ben yoluma devam ediyorum.birden görmeyi uzun zaman önce unuttuğum bir beden çarpıyor köşede gözüme..gözlerim beni dinlemeden yavaş yavaş yukarı bakıyor.bu zinciri kırsam, hemen yanımdan geçen yola ani bir manevrayla atsam kendimi,arabaların önüne atsam diorum..o şanssız araba bana çarpar ve kapanır gözlerim..ya da birden başka bir tanıdık kesse görüş alanımı..yanımda bomba patlasa,kafama tabela düşse..tüm ihtimalleri saniyeler içinde düşünüyorum..zaman namlunun ucundan fırlamış ama ağırlaşmış bir kurşun gibi ilerliyor..ve sonunda gözlerim sana kitlenmeyi seçiyor..sonra o kurşun buluyor beni bakarsam ölmeyeceğimi ama yaralanacağımı bildiğim ağır kurşun..midemi deliyor direk..bir kağıt gibi buruşuyorum..çevrem yanmaya başlıyor..tüm sokaklar,insalar,arabalar..herşey alev alıyor..ağırlaşıyorum..bilincim kapanıyor biliyorum..yanık kokusunu duyuyorum..duyduğum tüm kokulardan güçlü..burnumla değil bedenimle kokluyorum sanki..ağzım acılaşıyor..uyuşuyorum..ayaklarım adım attığım yeri önemsemeden sürünüyor..sonlara doğru tekrar gözlerim buluyor yüzünü..bu kez sen de bana bakıyorsun..yüzünde daha önce hiç görmediğim bir kaygı.. ve az da olsa diğer insanlar da bana bakıyor biliyorum.. gözlerimi kapatınca bile herkesin baktığını görüyorum..onlarca göz bana bakıyor.. bankaların önündekiler..telefon bayisinin önündekiler..kuyumcunun önündekiler.. demin yanımdan geçen çocuklu bir anne bile arkamdan bana bakıyor.. en yakınımdaki sesleri algılamayı başarıyorum..bayılıcak diyorlar.. hayır diye bağırmak istiyorum..ben iyiyim! hala yaşıyorum nefes alıorum..birazdan geçer demek istiyorum.. sesim çıkmıyor..ağzım bile açılmıyor..bir ağıt duyuyorum dengemi bulmaya çalışırken..içimdeki karanlıktan gelen ve göğsüme yükselen, çaresizliğin tutkunun hem yokoluşun hem de yeniden doğumun şarkısı..en sonunda kendimi bir yok olacağım bir boşluğa atlar gibi hissediyorum..kısılmış duduklarımın arasından bir kelime çıkıyor: ''yeter''... tutunmak için bir dal.. sol elim birini ya da birşeyi arıyor bulanıklıkta.. bir an havayı kucaklıyorum..sonra o akşamüstü bitiyor benim için..kayıyorum..

hastanede gözlerimi açarken beynim bana garip bir oyun daha oynuyor.. daha önce izlediğim bir filmin içinde gibi hissediorum kendimi.. gözlerimi açarken herşey bulanılıktan netliğe doğru hızla ilerliyor..bu sahne bana tanıdık geliyor.. bu sahneyi hayal ettiğimi düşünüyorum.. izlediğim bir filmden etkilendiğimi düşünüyorum..ama esmer bir ele rastlıyor gözüm bu sefer..bunu daha önce bir filmde görmedim..ama hatırlıyorum.. çünkü unutabileceğim bir ayrıntı değil..sıcak bir nefes üzerime üflüyor..zihnime birden güneş ışığı doluyor..gözlerimin gerisinde tüm renkleri görüyorum.. yeniden doğum başlıyor..kadife ve kederli bir ses kulağımın dibinde..burdayım diyor..geçti..
....,
denize benzeyen;
bazen durgun bazen dalgalı,
bazen de sonu geldiğini sansan da
hep devam eden bu hayat yolunda,
gülücüklerinin hep varolması dileğiyle;
bu doğum günün,
gelecek mutlu yıllarının habercisi olsun...

her satırında hatırlanmak üzere...

(herşey gönlünce olsun...)
..
07.06.2009

(ne mutlu bana; seni tanımışım...)
" geçmişimi unutacak,unuttuğuma üzülmeyecek,üzülmediğime şaşıracak,şaşırdığıma mutlu olacak
ve mutluluğumu sana bağlayacak kadar cok aşığım - dedim sana "
mutsuz olmak, seni tanıdığımdan beri yabancı bir histi. O kadar imkansızdı ki, mutsuz olabilen insanlara şaşırıyordum. insan dünyayı kendini kuşatan şeylerin renginde görüyor, herşey pembe ve herşeyin imkanı, çıkışı var. Dünya dövüne dövüne devinirken bir masal kahramanı gibi alakasız ve uzak. imrenilen, anlaşılamayan, aptallık gibi görülen, çoğu zaman kıskanılan mutluluk.

mutluluk, bu gün, özlediğim, kıskandığım günlerin, tekrar bulduğumda saklayacağım, koruyacağım, üzerine titreyeceğim hissi. Seninle gelen ve sende yok olan. Artık sende aramamam gerektiğini bildiğim. Son noktaya geldiğimizde dalga geçer gibi, mümkünmüş gibi 'sana mutluluklar dilerim.' derken telafuz edeceğimiz kelime...
sen şuan hastasın yanında olup seni iyileştiremesem bile bunun için çırpınmak olmadı bende hasta olurdum ama şimdi değilim gelemiyorum senin canın acıyor ve sen gel dediğin halde gelemiyorum tabi sana da anlatamıyorum sırlar var ki bazen canı bile unutuyor öyle bir durum işte.