ona olan hayranlığım kaybolmadan önce, sözlerini ezbere bildiğim onun yazdığı ya da onun hakkında bulabildiğim her şeyi okumaya çalıştığım filozof.yazdığı en büyük eseri 'istenç ve tasarım olarak dünya' ona beklediği şöhreti vermemiş bunun üstüne:"bir kitabın yayımlanması ile onun tanınması arasında geçen yılların sayısı yazarının çağının ne kadar ilerisinde olduğunun ölçüsünü verir. eserimin karşı karşıya kaldığı aldırmazlık ve ihmal ya benim çağım için değersiz biri olduğumu ya da çağımın benim için değerisiz olduğunu gösteriyor. hayat hızla geçip gidiyor ve sizin kavrayışınız yavaş: bu yüzden şöhretimi görecek kadar yaşamayacağım: ödülün kayıptır"demiştir.ancak yaşamının sonlarına doğru, yazdığı parerga ile paralipomena kitabı ile şöhretin tadını kısa da olsa çıkarmıştır.
aşkın metafiziği adlı kitabında kadınlara karşı oldukça küçük düşürücü bir tavır takınmıştır. bazı bölümlerde kadınları yerden yere vurmuştur.
schopenhaure ın yaşamı boyunca kadınlar tarafından tercih edilmemiş olması onu kadınlardan soğuttuğu bir gerçektir ve bence bu eserinde o günlerden kalma bir intikamdır. çocukluğuna inmek gerekir. (merhum olmamış olsaydı)
alman filozoftur. filozofların genelde alman olmasının sebepleri araştırılmalıdır. en büyük faşistin çıktığı bir gen çizgisinden en büyük filozoflarında çıkması ilginçtir. schopenhauer'in en önemli özelliği ise 'kötümser filozof' olmasıdır. haksızda değildir aslında. onu kötümserliğinden dolayı eleştirirken kafamızı kaldırıp etrafımıza bakmamız gerekir!
nietzsche ilk başta bu adamın karamsarlığına ilgi duyar ama daha sonra varoluşta bir gaye/amaç farkedip nispeten daha umut verici şeyler yazar. (umut işkenceyi uzatır biliyorum ama daha uygun bir kelime bulamadım.)
zerdüşt'ü okurken rastlamıştım böyle bir bilgiye ve pek inanmamıştım. çünkü zerdüşt hayatımda okuduğum en karamsar kitaptı. ama daha sonra zerdüştten daha önce yazılmış olan "iyinin ve kötünün ötesinde"yi okuduğumda bu bilginin doğruluğuna hak verdim.
nietzsche'den daha karamsarı yoktur diye düşünüyorsanız schopenhauer size sağlam bir yanıt olur.
insan sadece yalnız olabildiği sürece, bütünüyle kendisi olur: Demek ki, yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevmez; çünkü insan ancak yalnız olduğunda özgürdür. Zorlama, her toplumun ayrılmaz arkadaşıdır ve her toplum, insanın kendi bireyselliği ne denli önemliyse o denli ağır gelen fedakarlıklar ister.
insan ilişkileri hakkındaki bu güzide benzetmenin sahibidir;
çok soğuk bir kış günü üşüyen kirpiler birbirlerine iyice sokulurlar, soğuktan ve donmaktan korunmak için, ama bir süre sonra birinin dikenleri diğerine batmaya başlar. birbirlerinden iyice uzaklaşırlar, bu seferde soğuğun etkisi hissedilir. her seferinde aynı olay tekrarlanır, üşüyünce birbirlerine yapışan kirpiler, dikenler batınca birbirlerinden fazlasıyla uzaklaşırlar, ta ki hem soğuktan etkilenmeyecekleri hem de birbirlerine katlanabilecekleri orta bir mesafe bulana kadar. insanlar da kendi monotonluklarından, tek başınalığın boşluğundan kurtulmak için birbirlerine yaklaşırlar, ama çirkin alışkanlıkları ve dayanılmaz hataları onları birbirlerinden uzaklaştırır. orta mesafe ise nezaket ve iyi ahlaktır.
"seçkinlik ve sıradanlık üzerine" kitabı tavsiyedilebilinir.say yayınlarından.
gerçekçi ve zeki bir adamdır.söylediklerine önem verilmelidir.nitekim gelecek nesiller için yazıyorum demiştir.
abi selam. doğumunun bilmem kaçıncı yılı yurtta çeşitli etkinlikler ve büyük bir çoşkuyla kutlana. sadede gelelim abi, sakın geç kalma. bu güçlü kadın imajı beni irrite ediyor abi. irrite iç andoluda piknikte kıça batan diken demek abi kapa parantez. ya güç derken kas gücü değil tabi ki diye eklerlerse hiç şaşırmam. belki oralı da olmam. hatta kafam eserse çeker giderim abi bu diyardan. kadın melekse ona bir kanat biçmek lazım. ve şu günlerde uykusuzluktan biçkin düştüm abi. biçkisel hayata girmek üzereyim velhasılı. bir kral gönderseler ona yalnız soyluların görebileceği biçimsel bir tarz uygulayabilirim hani. konuya dönersek kadının böbrek yetmezliği aşırı tuz tüketiminden kaynaklı. sen bunu gözyaşına bağla. çözeltinin tuz oranını ancak sulu bir erkek düşürebilir gibi gelse de sana, cilsel bir bütünlüğün içindeki yüzde bilmem kaç su oranı inan yeter buna. ha sen diyeceksin ki hıyarın yüzde doksan sekizi su, bu da olur mu?
olmaz abi. bize sabit bir nokta lazım.
güç istenci kavramını bütün kötülüklerin ve insan mutsuzluğunun kaynağı olarak gören kötümser filozof. nietzsche ise tam tersine, güç istencini insan yaratıcılığının kaynağı ve pesimizmi de aşılması gereken bir nihilizm olarak tanımlar. ben yaşam deneyiminin genelde schopenhauer'i haklı çıkardığına inananlardanım, gönlüm de ondan yana her nedense, belki ben de iflah olmaz bir nihilistimdir kimbilir. ama sadece bu konuda ondan yanayım, bunun dışında kendisinin hegel düşmanlığını yersiz ve haksız bulur, ciddiye alınmaması gerektiğine inanırım.
kadınların sanat ve bilimden de anlamadıklarını iddia eder. anlıyormuş gibi görünürlermiş sadece, ve bunu da sadece erkekleri tavlamak için yaparlarmış. zevksiz ve kevaşeyiz, evet. bence arthur bebeyim haklı.
kadinlardan deyimi yerindeyse nefret eden filozoftur. askin metafiziginde acikca gorulmektedir ki, avrupa' nin kadina hanimefendi sifati vermesini yanlis bulmaktadir. asya'ninsa birden fazla kadinl ile evlenilebilmesi ve kadinin ikinci sinif olmasinin dogru bir uygulama oldugun ifade etmektedir. kadinlarin ozunun dogustan defektle ture ozgu bir bozukluk oldugunu ifade eder. kadinin, bakiminin ustlenilmesinin erkek tarafindan gerceklestigini belirtir. kadinin bunu, dogal olarak ona bahsedilmis guzellik ole yaptigini ancak bu guzelliginde gecici bir sure icin varoldunu soyler. kadinin islevinin uremeyi sagladiktan sonra bittigini ve kadinin cirkinlestigini soyler.
schopenhauer degerli bir filozoftur. ancak kadin ile ilgili felsefi goruslerinde objektif olustan uzaktadir. annesinden yeterince ilgi gormedigi gibi, babasinin intihar etmis olomasi ve kendisinin de yasadigi ask acisini zor atlatmasi dusuncelerine yansimistir.
(kaynak kitabin kendisidir, yorumlayan imge'dir.)