bir kişi tarafından bana sürekli olarak yaşatılan ki bu sene 3 yıl bi yalan travması durumuda olabilir. kişinin egosunun tatmin olamayışıdan doğan istek. iş bitti mi affet beni diye gelen kişi. affetmeyn lan onu .
herhangi bir organınızı elinize alıp sevdiniz mi hiç? öperken küfrederek kokladınız mı onları? onlarsız yaşayamayacağınızı bile bile yine de nefret ettiniz mi siz hiç?
yapmış olamazsınız.
olsaydınız bir daha hiç sevemezdiniz; kapı eşiğinden sızan ışığı, dut ağacından tartarak yere düşen olgunlaşmış dutun tok sesini ve bir adamın bıyık boşluğunu.
aldatılmışsan eğer şüphesiz değilsindir artık. yani bir başkasını sevmemek için eline tutuşturulmuştur en azılı silah. beynini kemiren bir güdü ("acaba o da mı" "neden telefonu kapalı" "beni neden seviyorki" ) silsilesi yapışmıştır ki yalnızlığa giden yolda paronayak bir sentezin en belirgin dışa vurumusundur. bu hal ilk zamanlar katlanılabilirliğiyle bir defa daha aldatır seni, içeriden. tek başınalığı ve o kafanda kurduğun 'aldatan kadın/erkek' imgesi giderek kabuk tutmaya başlar. geri dönüşü ana rahmine yeniden dönmek istemek kadar güç ve imkansız bir yol oluverir. bütün bunlar basit bir kısırdöngüyle tekrar tekrar vuku bulurken seni oradan çekip alacak, iplerini eline vereceğin bir ele dört gözle gebe kalmayı beklersin.
-velhasıl üstadım kandırılmak çok acı.
+sigaran var mı?
bir tür travma çeşidi.bunu yaşadığınızda artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor olaylara yaklaşımınız çok farklılaşıyor. pek çok şeye inancınız derinden sarsılıyor. toparlanmak süreç istiyor. her ne kadar o ilk etki geçse de sizden götürdüğü çok şey oluyor.
eski sevgilimin yeni sevgilisiyle 2. yıldönümlerini kutladığını öğrendim. ama 2 yıl önce bugün bizim ayrılmamıza bir hafta vardı.
bu vesileyle yaşadığım şey oldu aldatılmak. teşekkür ederim.
karşınızdakinin nasıl bir insan olduğunu daha doğrusu insan olmadığını anladığınız andır. sonra dersiniz uzaktan ne kadar da çok adama benziyordu. ama değilmiş işte. sen sev, geber aşkından, ömrünü ver bir tebessümüne o gitsin onu senin dörtte birin bile sevmeyen bir kızla seni aldatsın. intihar edilesi bir durumdur. o kızı da, aldatan şerefsizi de taksim'de kurşuna dizdirmek gerekir. tabi kıyamazsınız o başka. sinirden deliye dönseniz de, ağlamaktan göz pınarlarınız kurusa da o aşık olduğunuz mala kıyamazsınız. öyle insanı mahveden bir duygudur işte. ayrılalım dese bu kadar koymaz insana. ama bu düpedüz şerefsizliktir. insanın ne aşka inancı kalır, ne sevdiği insana güveni ne de yaşama sevinci.
her ne kadar başka bir kişiyle cinsel ilişki çağrışım yaratsa da aslında aldatılmak demek kişiye her türlü yalan söylenmesi demektir. bazen öyle yalanlar yakalanırki keşke beni başka bir kadın/ erkekle aldatsaydın da bu yalanla aldatmasaydın dedirtir insana.
dünyadaki en kötü olaylardan biridir. benimde başıma gelmiştir. dünya aldatıldığınız günden sonra umrunuzda değildir. hiçbir şey yapmak istemezsiniz. aşk şarkıları dinlersiniz. sizi aldatan kişiye karşı bir intikam birde içinizde sevgi vardır. ne yapacağınızı bilemezsiniz. canınız çok sıkılır. o aşk şarkılarınıda veriyim
(bkz: ayrılsak ölürüz biz)
(bkz: hoşçakal)
bazen sebepsiz yere olan eylemdir. aldatılmayı hak edecek hiçbir şey yapmamışsındır. sevgilin yada eşin de sen de suç yok tüm suç benim der. peki o zaman neden aldatırlar? sevgilisi (yada eşi) hep yan cebindedir ama arada başkaları da gelip geçer. bu doğru mudur? doğru değilse neden yapılır? seven ve sevilen bir insan neden aldatır? milyonlarca (evet abarttım) soru vardır insanın aklını kurcalayan bu konuda ve çoğu da cevapsız kalır. belki de aldatmanın nedeni yeni heyecanlardır. o halde ilişkiyi monotonluk denizine atmamalı.
dakikalar saatleri saatler günleri günler ayları kovalıyor ama o kare aklından gitmiyor insanın, gidemiyor...
neden sorusunun cevabını alamıyorsun! neden ölüyorsun neden yaşıyorsun un bile cevabı var lan hayatta! bunun yok işte yok!
eksikliği kendinde arıyorsun önce 'neyini eksik ettim' diyorsun... sonraları kıyaslama yapıyorsun 'ne fazlası varki o adamın benden' diyorsun o çük beyninle...
sonra neden sorusu nasıl a dönüyor zamanla...
nasıl aldatır lan beni! diye haykırıyor yüreğinden bir ses her dakikanda...
zaman denilen birşey varmış o geçiriyormuş bunu atlatanlar öyle söylüyor. tam 3 ay 3 gün 4 saat oldu o film sahnesini göreli... (11 haziran 2012 saat 21:33)
daha ne kadar o zaman dediğinizden gerkeli? çok mu erken? yada benim için artık çok mu geç??
bilinen gerçeklerle hakikatlerin yer değiştirmesi sonucu oluşan travmatik durum.Kişi bildiği her şeyin yalan ve eksik olduğunu öğrenir ve güven duyma konusunda problemler çıkar çoğu aldatılanda.
eğer size 3 yıllık ilişkiniz boyunca "sen benim ilk ve son aşkım olacaksın." "seni ömrümün sonuna kadar unutamam." "senin tenin, senin kokundan başka diğerleri sadece mide bulandırıcı, daha fazlası değil." gibi binlerce hatta tonlarca cümle sarf edilmişse, başınıza geldiğinde artık kimseye güvenemeyeceğinizi kabullenmekten başka çareniz kalmaz
dünyanın en kötü hislerinde başı çekmekte sırayı alır bence. en başta büyük hayallerle başladığın mükemmel sözcüklerle harika bir aşk yaşarsın aldığın mesajlarla, karşılaştığın sürprizlerle özel olduğunu hissedersin. gün geçtikçe seni kendine bağlar bu adam. artık onsuz tek bir dakika geçmeyeceğini düşünürsün. bazen sana öyle güzel sözler söyler ki sen bu güzelliklerin karşısında ne diyeceğini şaşırırsın "ne desem de acaba bu mesaja hakedilecek cevabı versem" diye kendi kendine düşünmeyi başlarsın. biz insanlık olarak egoyu çok sevdiğimizden bir insanın hayatında en özel, en değerli olmak çok hoşumuza gider. onun bize söylediği o sözleri düşünür düşünür gece yatakta bu düşüncelerle ve kurduğunuz hayallerle uykuya dalarsınız. fakat daha sonra öyle bir an gelir ki en değerli olduğunuzu düşündüğünüz o kalpte sizden başka biri daha vardır. söylenen onca sözlerin yalan olduğuna mı, bir başkasına tercih edilmeye mi, salak yerine konmaya mı yoksa hayatınızın en değerli varlığını kaybettiğinize mi yanacaksınız bunu düşünmeye başlarsınız. direk gözünüzün önünden o anlar geçer. "bu da mı yalandı diye" kendi kendinize ağlarsınız. meğer size özel değilmiş o sözler bunu bilirsiniz. her gece mutlulukla girdiğiniz o yatağa bu sefer gözyaşlarıyla girersiniz. hayal kurduğunuz o yatakta bu sefer kafanızda parçaları birleştirip nasıl salak durumuna düştüğünüze yanarsınız. ama en kötüsü de size bunları yapan bir insana karşı hala aşkı bir kere de bitiremezsiniz hala salak gibi onu özlemeye devam edersiniz belki de bu özlem değildir. onu istemiyorsunuzdur ama onunla geçen her anı tekrar yaşamak istersiniz. ona söylemediğiniz her güzel söz için kendinize kızarsınız. bu adiliği yapan insanda değil de bu sefer kendinizde suç aramaya başlarsınız "ben neyi eksik yaptım acaba?" diye. oysa eksik ya da yanlış sizde değildir. doyumsuz ve sevmeyi bilmeyen bir kalpte kendinize yer aramaktan ve değerli olduğunuzu sanmaktan başka hiçbir yanlışınız yoktur. bu saatten sonra "o bile yaptı ya ben daha kime güveneyim!" tribine girersiniz. aslında "o bile" derken yine onu yüceltirsiniz. aslında o, demek ki "bile" edatını hakedecek kadar haysiyetli bir insan olamamıştır ama gel de bunu kalbe anlat dimi? onlar hayatlarına devam eder, sen ise aşka ve insanlığa küsmüş inancınla birkaç ay belki birkaç yıl hatta bir ömür kendinize kapanırsınız ve sizi bu hale düşüren insanı her şeye rağmen hala seversiniz. aşkla öfkeyi bir arada yaşamak. en berbatı da bu olsa gerek.
ailenin değerinin anlaşılmasını sağlar. onlar sizi başka bi güzelliğe, başka bi bedene tercih etmez. hep severler.
en sevdiğin kişiye ailem dersin ama olmamıştır ailen demek ki. başka kızla yatmış, etkilenmiştir her şeyim dediğiniz kişi. özgüven yok olur artık... bakalım aldatan aldanır mı? zaman gösteirr ama sizin ağzınıza sıçılmıştır, olan olmuştur artık.
edit: aldatan kuyruğunu sıkıştırıp geri dönmüştür ama sizin için önemli olan intikam değildir ki ego tatmini yapasınız. olan olmuştur, sevdicek masum olan her şeyi mahvetmiştir.