aşkın bir tanımı icin begendigin bedenlere hayalini kurdugun ruhları monte ediyorsun diyorlar.
ben bu tanımla hemfikir degilim.
hatta aşk bunun tam tersi bence.
bir adam veya kadın var mesela, vuruluyorsun, kafanda ona dair bilmedigin seyleri hayaline gore tamamlıyorsun.
sonra hayatına giriyor. kendi degisik tarafları, garip garip huyları, mukemmel tarafları, zaafları vs ile kafanda canlandırdıgından bambaska biri cıkıyor. ama sen ısrarla bu yeni tanıstıgın adama ya da kadına hayranlık duyuyor, onunla cehennemi bile kimseyle cennete degismiyorsun.
aşk bence sevebilecegin insana dair butun checklistleri taruman eden bir sey.
sadece o ve o oldugu icin.. buyuk hayranlıkla..
"Aşk doğal bir şey değildir. Aksine disiplin, konsantrasyon, sabır, inanç ve narsisizmin üstesinden gelmeyi gerektirir. Bir his değil, bir uygulamadır."
modern dünyanın iş birliğine dair yarattığı tahribat ile sarıldığımız tekilliği bir kenara itip karşımızdakinin duygularına, istek ve ihtiyaçlarına zaman zaman kendimizinkileri göz ardı ederek yanıt verebilmek; beklentilerimizi gerçekçi bir seviyeye getirmek adına nevrozlarımızla savaşmak ve en nihayetinde alma-verme dengesinin sağlandığı bir ilişkide var olabilmek.. oldukça zorlu bir uygulamadır.
Öyle bir aşk yaşamışsındır ki,
bir daha artık böylesini yaşayamam dersin.
Aşk sözcüğüne anlamını veren,
bedenin tüm hücrelerinde,
sinirlerinin her atomunda duyduğun bir duygudur.
Sonra, bir gün, bir rastlantı, yeniden aynı heyecan,
aynı coşku, aynı yoğunlukta yaşanan anlar...
inanamazsın. Bir düşteyim sanırsın.
Kitaplar da benim için öyledir.
Eski aşklara dönemezsin, ama eski kitaplara dönebilirsin.
günümüzde belli tip ve özelliklere sahip olamayanların yaşayamadığı, olanların yaşadığı, aslında herkesin yaşaması gerekirken ne yazık ki kısıtlanan güzel duygu.
---spoiler---
Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. insanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...
"Hamuş" derdi Mevlâna kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç, bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini?...
Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradan'ın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.
Mesnevi'yi şerh edenlerin çoğu bu ölümsüz eserin "b" harfiyle başladığına dikkat çeker. ilk kelimesi "Bişnev!"dir. Yani "Dinle!" Tesadüf mü dersin ismi "Suskun" olan bir şairin en kıymetli yapıtına "Dinle!" diye başlaması. Sahi, sessizlik dinlenebilir mi?
Bu romanda her bölüm aynı sessiz harfle başlar. "Neden?" diye sorma, ne olur. Cevabını sen bul. Ve kendine sakla.
Çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı.
Üç şey seçtiler cennetten çıkarmak için:
Bir: Kelimeler.
iki: Aşk.
Üç: Annelik duygusu.
Kelimeleri Adem yanına aldı, annelik duygusunu taşımak Havva'ya kaldı.
Ama aşk çok ağırdı.
ikisinin de aşkı tek başına taşıması mümkün olmayınca, ikisinin zembili de aşkı bir başına kaldıramayınca, bölüştüler yükü.
Yarısını Adem sırtlandı, aşkın yarısı Havva'ya kaldı.
Dış görünüş ile alakası yok. Ben çok yakışıklı bir adam değilim ama sevgilim beni beğeniyor, önemli olan bu. Kendisi de çok güzel bir kadın ve birbirimize aşığız.
Bazı kadınlar karaktere bakar. Eğer karakterliyseniz ve utangaç değilseniz elbet bir gün sizin de sevgiliniz olur.
Abur, kızı sözlüktekiler gibi onu övdü, bunu övdü diye darlarsan sevgilin olmaz tabii. Önce arkadaş olacaksın ve iletişime açık olacaksın. Sanırım, sözlükte bile özel mesaj almıyorsun.
20' li yaşlardaki heyecanın ve tutkunun ilerleyen dönemlerde rastlanmamasından ötürü aynı tadı vermeyendir. çok az kadın 20' li yaşlardaki güzellik ve albeniye sahip olabiliyor zaten 30' dan sonra. onlardan biri denk gelmedikçe de inadına yalnız kalmak istiyorsun çünkü herhangi biriyle sırf yalnız kalmamak ve sevişmek için bağ kurasın gelmiyor. 20' li yaşlarda ya da o yaşlarda gözüken 30 yaş üstü bir kadın hayatıma girmedikçe yalnız kalıp son nefesimi yalnız vereceğim. yapacak bir şey yok. içimi tek rahat ettiren bu durumdan benden daha fazla sorumluluğu olanlar olması... behzat ç' de harun da demişti: '' bir tek şans istedim onu bile çok gördüler ''. yakışıklı ve uzunlarla iyi aşklar, seksler size... ne diyeyim ki ? çok kırgınım.
Günümüzde belli özelliklere sahip olamayanların yaşayamayacağı ilişki türü. Eğer dış görünüşün heyecan uyandırmıyorsa, güldürmüyorsan aşkı da seksi de unutacaksın. Ötesi yok.
aşk nasıl geldiği ve gittiği belli olmayan bir duygudur demiş maria puder. Bu nedenle de aşk yerine "dostluk" daha kuvvetlidir, dost olmak için çaba vardır, dost kalmak için de.