rusya'ya puan vermeyen tek ülke isviçre olurken isveç'e puan vermeyen tek ülke ise italya olmuştur.
malta'dan 8, san marino'dan 5 puan almamız dışında iyi anlamda sürpriz puanlar alamadık. litvanya'dan alınan 1 puan bile bosna'dan aldığımız 4 puandan ya da avusturya'dan aldığımız 3 puandan daha hoş oldu.
8, 10 ve 12 puanların genel olarak komşuya, eşe dosta gittiği, 6 ve 7 puanların sonuçları şekillendirdiği yarışma.
öncelikle fena göt oldum, bakınız (#15605417). ama daha kötüsü çok büyük hayal kırıklığı yaşıyorum. trt yorumcularının dediği gibi son yıllardaki en kaliteli finaldi bence de, ama sonuçlar çok enteresan geldi bana. oy verenleri ve jüriyi çözemedim bu yıl.
bence şaşırtıcı olanlar:
1- loreen'i favori gösteren çoktu ama şişirme olduğunu düşünüyordum, yanılmışım hakikaten çok beğenilmiş. bence hala bir numarası yok. hatta tuhaf figürleri gülünçtü. birinci olduğunda bile aşırı donuk olması sevimsizdi.
2- sırbistan temsilcisinin sevilen biri olduğunu biliyordum ama 200 puanı aşacak kadar popüler olmasına şaşırdım.
3- tatlı ninelerin halk oyu alacağı kesindi ama jüriden çok oy beklemiyordum, demek ki almışlar.
4- arnavutluk'un solistinin sesi çok güçlü olsa da şarkısı kötüydü ve açıklandığından beri kötü eleştiriler alıyordu genelde, ilk 5 beni şaşırttı.
5- kuula çok sevdiğim bir şarkıydı ancak bu kadar şarkı içinden sıyrılıp 6. olmasına şaşırdım. avrupa'ya dair umutlarım canlandı.
6- nina zilli'yi birinciliğe aday göstermiştim, bu kadar zayıf bir performans göstermesi üzücüydü, daha şarkı bittiğinde umudu kestim.
7- can bonomo yarı finalden çok daha iyiydi, kusursuza yakındı, ilk 5'te olmaması hayal kırıklığı. kesinlikle haketmişti.
8- favorim moldova ve romanya da ilk 5'te hiç olmadı ilk 10'da olmalılardı. moldova bence bir tür yalnız ve güzel ülkem olması yüzünden daha iyi bir sıralama göremedi.
9- kıbrıs, yunanistan ve irlanda zayıf şarkılarıyla hakettiklerinden fazlasını alamadılar, bu sevindiriciydi.
10- avrupa'daki türkler eskisi kadar çok oy vermemişti. ve bir de bosna hersek'ten gelen azıcık puana üzüldüm.
11- izlanda'nın mükemmel şarkısı hakettiğini alamadı. birleşik krallık bu yarışmada sevilmiyor. norveç'in sonunculuğu büyük sürpriz.
son olarak seneye isveç'e bizden kim giderse gitsin, can'ın şevki ve heyecanına sahip olsun isterim. popüler, burnu havada tipler gitmese de şevkle çok güzel işler ortaya konabiliyor, bunu gördük.
sonucu %50 oranında etkileyen jüri oylarının geçtiğimiz saatlerde verildiği yarışma. geriye bir tek şahane final ve izleyici oylaması kaldı.
yarı finallerde yarışan şarkılarla ilgili yorumlarda bulunmuştum, okumak isterseniz (#15559911) ve (#15582434).
yarı finallerde tahminlerim yüksek oranda tuttu ancak finalde kesin sıralamaları tutturmak güç. öncelikle direkt finalist 5 ülke ve azerbaycan'a bakalım:
italya: yarışmadaki favorilerimden biri l'amore femmina. birçok takipçi per sempre'den vazgeçilmesine üzüldü ama bence bu şarkı daha iyi. nina zilli'nin sahnede ortaya koyacağı performans sıralama açısından çok mühim.
almanya: standing still güzel bir şarkı, solistin de enerjisi güzel. ama halktan alacağı oylar çoğunlukla lena'nın aldıkları gibi olacak, şirin/yakışıklı bulunduğu için.
birleşik krallık: kırk yılda bir vasatın üstünde şarkı gönderiyorlar, bence love will set you free seçimleri muhteşem. jüriden oy almıştır muhakkak ama halktan ne kadar alır kestirmek zor. eurovision izleyicisi genel olarak kığır kıpır ve sahne şovuna özenilmiş şarkıları oylar.
fransa: echo vasat bir şarkı bence. bu kadar. sahne şovları ne değiştirir, bilmem.
azerbaycan: vokal çok güçlü, sound güzel, şarkı da hoş. when the music dies azerilere tekrar birincilik kazandıramaz ama derecesi iyi olacak.
ispanya: quedate conmigo'yu ispanyolcaya olan takıntım ve vokalin iyi olması nedeniyle beğendim.
tam sıralamayı tahmin etmek güç ama aralarında yer değiştirecek olsalar da ilk 10 şöyle şekillenir diye düşünüyorum:
efendim ilk yarı finalle ilgili yorum ve tahminlerimi yapmıştım, genel olarak herşey beklediğim gibi seyretti. şuradan görebilirsiniz: (#15559911)
ikinci yarı final daha sürprizli olmaya aday bence. buyurun önce ülke ülke yorumlarım:
sırbistan: şarkının soundu çok hoşuma gidiyor. benzemese de aklıma game of thrones'u getiriyor nedense. zeljko'nun da seveni çok. nije ljubav stvar ne kadar sevilmiş, göreceğiz.
makedonya: crno i belo oldukça güzel bence ancak solistin yorumundan hoşlanmadım hiç. sahneleri de zayıf.
hollanda: you and me bu yılki favorilerimden. ama çok şanslı olduğunu düşünmüyorum. yine de ben mutlu olarak dinlemeye devam edeceğim önümüzdeki yıllarda.
portekiz: portekiz dikkat çekmeyen, geri planda kalan şarkıların ülkesi. pek şarkılarını hatırlamam bile. ama vida minha'yı oldukça beğendim. solist de hoş, sesi de. müzik sessiz gemi'yi hatırlattı, nakaratta "çok seneler geçti, çok seneler geçti" diye başlayıp gidecekmiş gibi hissettim.
ukrayna: bence çok sıradan ve gereksiz bir şarkı olmuş be my guest. solist ablanın tepinirken zıplayan göğüsleri bir hatun olarak benim bile dikkatimi çekti ama ne kadar oy alır bilmem.
slovenya: verjamem'de pek bir numara yok ama kızın sesi çok güçlü.
hırvatistan: şarkıları nebo'da pek etkileyici bir şey yok. solist elindeki zincirimsi şeyle dansçıları mı kırbaçlayacak diye düşünmedim değil.
isveç: geldik yılın en overrated şarkısına. euphoria bence tırt bir şarkı, loreen'in dans diye yaptığı hareketler komik, ayrıca o loş ışıkta saçının kırıklarını saymak zorunda mıyım?
türkiye: can bonomo açıklandığında "ne alaka, nereden çıktı" diyenlerdenim. ancak love me back'i tanıttığı akşam inandım kendisine de şarkıya da. çok başarılı bir iş, sahne şovları da güzel olmuş, ilk 5 bekliyorum.
estonya: bu şarkının sözlerini anlamıyorum. ama kalbime dokunuyor, sezen aksu dinler gibi etkileniyorum. kuula dinle demekmiş bu arada.
slovakya: eurovision'da olacaksa adam gibi gerçek rock parçaları olsun, don't close your eyes gibi çakma olanlar değil. ayrıca biri o soliste kurt cobain olamayacağını söylesin.
norveç: bu şarkı bana bir yeriyle tik tok'u nakaratıyla da bir çok kişiye olduğu gibi born this way'i hatırlatıyor. stay, iyi bir şovla sunulacak gibi.
malta temsilcisi kurt calleja ile amsterdam'da verdikleri ropörtaj sayesinde çok eğlenceli bir adam olduğunu gördüğümüz eurovision temsilcimiz. ilgili ropörtaj şudur:
bir de konuşma tarzı, yüzü ve hatta duruşu arda turan'a çok mu benziyor ne? 1.15'ten itibaren
ilk yarı finalin ardından finale kalan ülkelerin hangi sıralarda sahne alacağı belirlenmiştir. kimileri son sıraları kimileri ilk sıraları avantajlı görüyor, hangisi doğru karar veremiyorum ama son sıralar akılda kalmak açısından daha iyi. rusya*, macaristan* ve arnavutluk* kötü kura çekti bu bağlamda. ama arnavut abla güçlü yorumuyla, rus nineler de şirinlikleriyle kura dezavantajı yaşamazlar.
ilk yarı final tahminlerim 9/10 tuttu. bir tek arnavutluk yerine israil'i yazmıştım ancak arnavut abla haketti. israil de iyiydi aslında, israil ve isviçre'yi tamamen müzikal çerçevede değerlendirdiğimde danimarka ve irlanda yerine finalde görmek isterdim.
romanya'nın canlı performansı hayal kırıklığı yarattı, kıbrıs temsilcisi ivi adamou vokalistlerinden geri kalışıyla hadise'nin performansını hatırlattı.
bu gruptan gelen en iyi parça ve şov kesinlikle moldova'nın bana göre. hatta can bonomo birinci olamazsa, moldova kazansın isterim. daha izlenecek çok performans var, ne tatlı diyerek ilk yarı finali kendimce noktalarım.
ekleme: moldova finalde son sırada sahneye çıkacak.
öncelikle bu geceki yarı finalin kostümlü son provalarının özetini şuradan izleyebilirsiniz:
adettendir tek tek yorum yapmazsam olmaz şimdi. buyurun:
karadağ: şarkıları euro neuro, bana çok sinir bozucu geliyor. şovda da bir numara yok.
izlanda: never forget'in sözlerinden ziyade bestesini etkileyici buluyorum. sahne kostümleriyle de çok cool gözüküyorlar.
yunanistan: aphrodisiac, sözleriyle ve solistin söyleyiş şekliyle bende sabır denemesi hissi yaratıyor. sevemedim.
letonya: öncelikle solist ablayı tebrik ediyorum o kalçalara ve göbeğe rağmen giydiği elbise için. ancak esein adı beautiful song olsa da hiç güzel olmayan bayık bir şarkı bence.
arnavutluk: suus çoğunluğun düşündüğün aksine bence fena olmayan bir şarkı ancak solistin sahnedeki şeklini ve "suus" diye bağırırkenki zorlanan yüz ifadesini hiç sevmedim.
romanya: zaleilah bu seneki şarkılardan dinlemeye en çok devam edeceklerimden biri. boş bir şarkı evet ama müzik ve solist hatunun söyleyiş şekli keyifli.
isviçre: unbreakable, aynı sözleri çok tekrarlasa da hoş bir şarkı. ancak sahnelerini pek beğenmedim.
israil: in time değişik bir havası olan bir şarkı, akılda kalıyor.
san marino: social network song, ada gel. gerçi facebook hali de aynı derecede berbattı. solist iticilik abidesi, şarkı da keza öyle. hatta keşke hiç olmasaydı bu performans.
kıbrıs: ekürisi yunanistan'la benzer bir şarkı olmuş la la love, sıradan. ama kulağa daha hoş geldiği kesin.
danimarka: seveni çok should've known better'in biliyorum ama ben kızın yapmacık yüz ifadesine de, should've known better deyişine de katlanamıyorum.
rusya: party for everybody'i de neneleri de ayrı değerlendirmek lazım sanki yarışma dışında. sevimli ama gereksiz.
macaristan: sound of our hearts gayet başarılı bir şarkı bence. macaristan'ı kişisel sebeplerden severim, sonunda iyi bir şarkı yollamalarına sevindim.
avusturya: woki mit deim popo bu senenin açık ara en berbat şarkısı. keşke solistlerin sesi kısılsa falan da hiç dinlememiş olanlar bu faciayı duymadan atlatsa.
moldova: lautar bu seneki en sevdiğim üç şarkıdan biri. balkan ezgileri zaten güzeldir, sözler ve performans da yakışmış bence.
irlanda: anlamıyorum, madem waterline gibi vasat bir şarkıyla katılacaktı jedward, niye tekrar katıldı ki?
bolca balkan ezgileri içeren tatlı mı tatlı bir şarkı. umarım final görür. şuradan dinlenebilir:
sözleri de şöyle:
at the wedding tonight she looks nicer than the bride.
when she smiles, I forget my lyrics.
i got blind, I got mad, not from the diamonds she had
but from the beauty that puts my heart on fire
you have never been at my show
you haven’t seen before how looks the trumpet
but the sound goes straight to your soul
gets you out of control this trumpet makes you my girl
just like from paradise, you came down from the skies
on a plane which belongs to your daddy
welcome to carousel. The wine is sweet, but take care,
cause too much is no good for a princess.
you have never been at my show
you haven’t seen before how looks the trumpet
but the sound goes straight to your soul
gets you out of control
this trumpet makes you my girl
öncelikle tanımlayalım, bu hafta üç gece avrupa'da ve hatta dünyanın başka yerlerinde birçok insanı ekrana kilitleyecek olan, bir ton "politik yeaa" geyiği yaptıracak olan keyifli organizasyondur kendisi.
evet, yine yılın en güzel zamanlarından biri geldi çattı. ülkeler şarkılarını duyurmaya başladığından bu yana devamlı bu şarkılar çalıyor kulaklığımda. ancak henüz son provaları izlemedim, özellikle izlemeden yorum yapmak istedim şarkılara.
öncelikle isveç'in favori gösterilmesinden çok rahatsızım zira şarkıyı da loreen'in performansını da itici ve vasat buluyorum. birincilik için içimden bir ses italya diyor ancak hiç beklenmedik sonuçlar da çıkabilir, galibin önceden net olarak kestirilemediği yılları seviyorum.
ne istediğimi de söyleyecek olursam tabii ki can bonomo kazansın isterim ilk olarak. for real'den beri içime sinen ilk şarkı oldu love me back. keşke kazansa ancak birinci olacağını sanmıyorum malesef.
onun dışında moldova'nın lautar'ı başlarda hiç dikkatimi çekmemişken şuan ikinci favorim, bayılıyorum dinlemeye. joan franka'nın you and me icrası da çok sıcak geliyor bana, mutlu ediyor. ve tabii ki l'amore femmina. tek kelime* dışında birşey anlamayarak dinlesem de bayılıyorum. can kazanamazsa nina zilli kazansın çok sevinirim diyerek tahmin ve dileklerime son vereyim.
bu sorunun sorulduğu anı kesip, sağda solda paylaşıp "ehehuheheu 6 dedi 6" modunda takılan arkadaşlara sormayı çok istediğim bir soru var: biz size ne yaptık lan?
harbiden çok merak ediyorum, size ne yapmışız ki her başarımızda, sizden her anlamda üstün olduğumuzu hissetiğiniz her olayda haset duygularınız kabarıyor ve ne yapacağınızı şaşırıp ilkokul 3 modunda geyikler yapmaya başlayıp kendinizi iyice küçültüyorsunuz?
tanım: liseli turnusolu olan soru. evet, gerçekten beyin bedava.
fatih terim'e saygı duyarım ama kendisinden çok hazetmem. ancak hakkını vermeli, aldığı kararlar, attığı adımlar özellikle bu sezon çok yerindeydi. galatasaraylılığı da tartışılmaz.
tanım mı gerek? acılarından nereye saldıracaklarını şaşırmış olan bir grup eziğin, kendileri gibi ezik ve saçmasapan cümlelerle saldırdığı efsane teknik direktör. gerzekçe esprilerinizi biraz da süper final sonrasına saklayın zira daha çekilecek acınız bitmedi.
ilk görüşte "bu ne lan?!" dememe sebep olan, modern çizgilerden biraz uzaklaşılarak tasarlanmış formalardır. gerçek formalar bunlarsa yemişim adidas'ı da, nike'ı da, puma'yı da.
bu forma tasarımlarında futbolcu eşlerinin parmağı var bence. bizimkileri nasıl tipsiz gösterelim ki hatunlar asılmasın diye kafa yormuş, yetmemiş firmalara baskı yapmış olmalılar. bir kaç yorum yapmazsam çatlarım:
almanya: celtic modunda takılmış. çek cumhuriyeti: her zamanki gibi kötü. ispanya: özellikle mavi formasıyla ağlama isteği yaratıyor. polonya: tek kelimeyle felaket. ukrayna: tarih öncesi formalardan yine vazgeçmemiş. ingiltere: fabio capello'nun antremanlara çıkarken giydiği tişörtleri çok beğenip formalaştırmış. hollanda: fena olmamış ama forma değil de bisikletçi tişörtü gibi olmuş. rusya ve isveç: sünnetlik çocuk moduna sokacaklar güzelim adamları.
"etik" kelimesini ağızlarına en son alabilecek insanların diline düşmüş olması; ne kadar doğru bir adam olduğunu ve o insanlarda haset yaratan üstün başarılara imza attığını bir kez daha kanıtlayan, süper lig'in en iyi kalecisi.
ayrıca aylar sonra sözlüğün yolunu buldum, sayesinde yazma şevkim alevlendi. penaltı öncesi heyecanına, gülüşüne kurban olurum lan. aslanım benim.
geçen gün final serisinin son maçında baktım da bir şöyle, fenerbahçe formasıyla kaya'daki hırs, azim şaşırttı beni. tamam, ekmeğini yediğin yer orası olabilir, ama gönül bağı bu nasıl bu kadar agresif olabilirsin ki diye. üstüne ender'in galatasaray'a transferi iyice şaşırttı beni.
tuhaf olan benim belki de, önümüzdeki onlarca örneğe rağmen hala şaşırabiliyorum bu tip "transfer"lere.
ender, senle 8-9 yıllık mazimiz var, severim seni. efendi gibi oyununu oyna, o formanın hakkını ver koçum. hadi bakalım.
edit: unutmadan ekleyeyim, yakında baba olacaktır kendisi.
hiç bir yerde yazmıyor hayret, bir tek bizim ev halkı mı duydu en son yarışan şapşal kızlardan birinin birinci sorunun süresinin bitmesini beklerken diğerine "engin'in gözlerine bak" dediğini? ardından da engin altan düzyatan soğuk rüzgarlar eşliğinde mesafeyi koydu elbette.
yine şahane bir bölüm sonrası önümüzdeki haftayı iple çektiren dizidir.
--spoiler-- mete'nin inci hocaya yaptığı konuşma şahaneydi. biraz liseli konuşmasıydı, evet ama o kafasını gösterdiği yerde oyunculuğunu bir kez daha konuşturmuş aras bulut iynemli. gözlerim doldu.
ailemizin gerizekalısı berrin'in ahmet'e "mitinge gitme. sana bildiri bile vermediler. iki tarafta seni istemiyor. yalnızsın." demesi de pek harikaydı doğrusu. be şaşkoloz, o çocuk dışlandıysa kimden ötürü?
linklerle kafayı yedirten maç. son 10 dakikada arsenal'in turun gittiğinden bihaber gibi kapandığı maç da diyebiliriz pek tabii. bu aşkın katili önce sensin star tv sonra da sensin robin van persie! kalbimin 1/3'üne taht kurmuş barcelona'ya tebrikler.
izmir dans ritm grubu, burak sanlı adlı illuzyonist ve biraz sonra çıkacak olan başarılı taklitler yapan arkadaş bu akşam için favorilerimdir. ama daha önce titrek ve kulak tırmalayan sesli bir kız çocuğu ve köpekle şov yapan bir adam finale çıktığından bu akşam da tuhaf sonuçlar çıkabilir.
edit: taklit yapan arkadaşın adı sefa doğanay'mış. yine kırdı geçirdi ortalığı.
cem adrian'ın iç kanırtan şaheseri. bir hikaye dinler gibi, tekrar ve tekrar dinletir kendini. bilhassa "bitmedi bitmedi bitmedi çocuk, bitemedi çocuk" kısmındaki çift t'li vurgularına hastayım. bitemedi değil bitttemedi yani. birhan keskin şiirlerindeki gibi.
fenerbahçe taraftarları böyle düşünenlere sövmek yerine "biz nasıl bu kadar antipatik olduk? hatamız nerede?" diye düşünseler daha hayırlı olacaktır kendileri için. bir de bir daha trt'den şampiyon duyurulmadan kutlama yapmak yok. hadi bakayım.
premier league yayın haklarını almayan ntvspor'a bir kez daha teessüf ettiren karşılaşma. koçum liverpool şampiyonluğumuz* için önümüzü açmakta. sağolsunlar gün gelir biz de kendilerine kıyak geçeriz.
liverpool talihsiz bir seszon geçiriyor ama tek maçla sezonun sonucu etkileyecekler belki de. ister istemez liverpool'un bu yılki kader arkadaşı galatasaray geliyor aklıma. ruhsuz aslanlar bütün sezon durup, iki hafta sonra fenerbahçe'ye çelmeyi takarsa bugünküne benzer ikinci vaka yaşanabilir*.
absürd bir ailenin hayatını işleyen, sıkıcı olmadığı gibi, acayip keyifli ve sürükleyici yapım. zaman zaman duygusallaştırıp iç burukluğuna sebep oluyorsa da genel olarak eğlenceli diyebilirim. her bir oyuncusu, karakterlerinin hakkını veriyor. şu ana dek oynanayan 8 bölümünü bir oturuşta izledim, tavsiye ederim.
liam ve debs'e bayılıyorum. liam zaten bebek, şeker mi şeker bir şey. abla ve abileri ona mevcut şartlar içinde gayet iyi bakıyorlar. debs çok akıllı bir kız ama henüz küçük olduğundan ailesinde yaşananlar ona ağır geliyor. ayrıca debs'i oynayan kızın halaları gibi davranması için huzurevinden aldıkları yaşlı kadını geri götürdüklerinde gösterdiği performans harikaydı. lip bu zekayla harcanmaz umarım. ayrıca kev ve veronica gibi anlayışlı ve kafa komşular herkese lazım. bir de ilk bölümlerde sızmış babasının eliyle kendi başını okşayıp, onun yerine "aferin fiona, sen olmasan ben bütün bu işlere nasıl yetişirdim" dediği sahnede fiona içimi parçaladı.
diğer entrylerde bahsedilmeyen karakterlerden bahsedecek olursak:
steve: fiona'nın adrenalin dolu bir ilişki yaşadığı sevgilisi. araba çalıp satıyor. fiona'ya ve kardeşlerine gerçekten değer veriyor. ama en son ailesinin yanına gittiğinde adının jimmy olduğunu ve üniversitede okuyor olması gerektiği öğrendik. gelecek bölümde debs sayesinde bu konuyla ilgili bir şeyler öğreneceğiz.
karen: bildiğin kaltak, şu dizide tek sevmediğim karakter diyebilirim. kendi babası ne kadar kötü ve ilgisiz olursa olsun, veli toplantısı için "gelir misin baba?" dediğinde öz babası üstüne alınıp "ben mi?" diye yanıtladığında verdiği tepki sonrası ağzını kırmak istedim. frank'a karşı da bir seksi tavırlar falan.
sheila: karen'ın annesi. agorafobik olduğundan çok sıkıntı yaşıyor. bir şeyler pişirmekten hoşlanıyor. enteresan fantezileri var.
linda: kash'in karısı. dominant bir karakteri var, ayrıca müslüman bir kadın olarak kash'le ian arasında olanları güçlü bir şekilde karşıladı.
sonuç itibariyle bu akşam oynayacak bölümü iple çekiyorum. sizin de izlediğiniz diziler sık sık araya giriyorsa*** başlayın efendim, pişman olmazsınız.
3 ay sonra 4 yıldır okuduğum bölümümden mezun olacağım ve gecenin bu vakti bir kere daha farkettim ki okuduğum bölümden zerre hazzetmiyorum. bunca zamandır o okula, o bir saniye bile dinleyemediğim derslere sırf devamsızlıktan kalmamak için gitmek beni çıldırtıyor artık. fazladan bir 3 ay daha olsa şerefsizim ki okumam. ruhum sıkıldı artık.
tek güzel yanı babamın "mühendis kızım var" diye gururlanabilecek olması. ama yine de bu işi yapamayacağım gibi. sözlük sanırım yeniden öss'ye gireceğim. ya da son adı herneyse.