.. bayrampaşa civarında çoğu yerde mülk/ arazi vermek.
şimdi şöyle bi durum var; bu adamların ciddi bir kısmı zaten aslen türk. ırkçılığa gerek yok yani, hem de saf türk. balkanlarda iskan politikası için te fi tarihinde gönderilmişler, avrupanın balkanların türkleşmesinde muslumanlaşmasında başrol oynamışlardır. tıpkı ırak turkmenlerıni anadoluda agırlamak gibi yaniı. ha! haksızlık var mı var. severim o halde böyle işi.
hayatımın aşkını bulmak. bu konuda 27.5 senedir berbat bi hezimetler serisi yaşayıp duruyorum. ve inanın o kadar iğrenç hissettiriyo ki bu beceriksizlik.
öleli tam 40 sene olmuş. evlenemedin, arkandan hayır dua edecek bi nesil bırakmadın. bi ailen dua ederdi onlar da göçtü senin yanına. nasip değilmiş be.
iki ya da üç ay sonra, samimiyetine inandığım arkadaş olursa elimizden geldiğince yaparız birşeyler tabiki.
biz de yol parası bulamayıp yurda çok yürüdük, unutulacak günler değildi.
edit: arkadaşlar "iki üç ay" kısmına odaklanırsak. üzücü diyaloglara giriyoruz uzmeyin la beni :/
saçmadır. dünyada, bakınız dünyada diyorum, down sendromlular kadar -hele ki çocukları- sevecen insan göremezsiniz.
öğlen eve geliyorum motorla, eve gelmeme az kala ışıklarda beklerken önümdeki aracın arkasında 6-7 yaşlarında bi down sendromlu erkek çocuğu bana meraba yapıyo. Ben de selektör göz kirptigi için selektörle göz kirptim. Aa baktım çocuk daha bi coşkulu selam verdi , yanına gittim. anladım ki sevdi motorumu. camı açtırdım gazlamasini isticektim ki yeşil yanmış arkamdakiler taciz ediyo. sevindiremedim içimde kaldı.
el hasıl bu da böyle bi anımdır.
demin yine nadir hissettiğim bi iç dünyam eşliğinde kuranı kerim okuyorum. tuhaf bi makam yapmaya başladım her zamankiler dışında. içim ürperdi. çünkü sanki kendi cenazemde kendi kuranımı okuyorum. annem -kiyamadigim- bir elinden huriye teyzem digerinden makbule ve durdane teyzem tutmuş , dizinin dibinde gözleri kan çanağı olmuş ablam oturuyo vaziyette aglaşıyolar, bizim hafız birader de dışarda karanlık bi duvara dayanmış aramızda geçen bazı ufak tefek tartışmalardan dolayı dünyası kararmış halde ağlıyo, sanki.
sanki ben onları görüyorum ama onlar beni göremiyolar.
son zamanlarda, önceki entrylerimde de kismen bahsettiğim sebeplerden dolayı ve bu gece uzun bi motosiklet yolculuğuna çıkacağımdan dolayı olsa gerek ölüm ensemde sanki. o kadar yakın hissediyorum ki. hayatımda ne yaşadım ne yasayamadiysam hiçççbirisi aklımda yok şu an, hissizim.
olur da ölürsem falan en çok beni teselli eden şey bi bekleyenimin olmaması. nasıl anlatsam, 27 senedir içime sine sine bi ilişki yaşamadım. gerçek aşk denen şeyi tam tadamadım yani. en çok da bu içimde kalcak. napalım, yolcu yolunda gerek galiba, bay bay.
kuşu öldüğü için ona taziyeye giden peygamber efendimiz (s.a.v.)'i akıllara getiren olay. iç burkar tabiki, ortada bir çocuk masumiyeti var, basit değil.
aga annemle babama hiç onları sevdiğimi söyleyemedim, yerime söyle.
ve hayatımda kimseye piclik niyetiyle ne bişey yaptım ne düşündüm. önceden bıraktığım vasiyetimi harfiyen yerine getir. beylik silahımı denize at, benden başkası kullanmasın, namusum o benim. motoru da parçala, ilk göz ağrıma başkası binmesin. vatan sağolsun.
(bkz: gece gece gaza gelmek)
hayatımda ilk kez ahmet ümit in beyoğlu rapsodisindeki veya istanbul hatırasındaki karaktrrlerin yerinde; ne zaman öleceğini merak edip bekleyen birisi oluyorum. ölüm ensemde ve bekliyorum. bu iş çözüldüğünde size söz, roman ya da hikaye kadar etraflıca olmasa da yazıya döküp paylaşacam bu hikayeyi. hatta gizemi desem daha doğru olacak.
eğer ölmezsem tabii..
ve hayatımda ilk kez ; 27,5 senedir nerelerde yanlış yaptığımı, pişmanlıklarımı, en büyük sevinç ve üzüntülerimi, kafaya taktığım şeyleri, koskocaman zannettiğimiz dünyanın çok küçük "an"lardan oluştuğunu ve ne kadar küçücük olduğunu, beklentilerimi, insanlara ve dünyaya verdiklerimi ve aldıklarımı bu kadar etraflıca düşündüm.
basit yaşamaktan şikayet etmeyin, mütevazı yaşayın, kırmayın kimseyi. seveceğiniz insanı iyi seçin demicem, bir sürü hatalar yapın, içinizde kalmasın hiçbir atılım.
özellikle son zamanlarda yaşanan ölümlü ve ağır yaralanmalı motosiklet kazaları sebebiyle ele alınması gereken konudur.
sempozyum başlığı gibi duruyo evet, ancak uğruna tv yayınlarının yapılması gerekiyor bu meselenin artık.
Her saat her gün ölüm haberi geliyor. birçoğunda da kazaya sebep olan araç sürücülerinin kaçması göze çarpıyor.
motosiklet hacim olarak yer kaplamiyor olabilir ancak onu kullanan bir insan, bu nasıl göz ardı edilir !?
sinyal vermeye tenezzül etmeyen trafik magandaları, caddeye fırlayıveren dikkatsiz sürücü ve yayalar.. amacınız ne? canınızı mı sevmiyosunuz canımızı mı iplemiyosunuz? Son üç günde yaya ve araçlı olmak üzere iki bayan resmen hem kendi hayatlarını hem benim hayatımı hiçe sayar tarzda davranışlarda bulundu.
evet kadınlarımız maalesef daha dikkatsiz ve tedirginler.
bu işin şakası yok, cinayet işleniyo hergün trafikte!
"e motosikletciler de hep.makas atıyorlar akrobasi yapıyorlar" ın ardına sığınmayın, bu, lurallara uygun süren motorcuların hayatlarını tehlikeye atmanızı hatta canlarını almanızı meşru kılmaz.
son olarak, zevkleri, gülen yüzleri hüzne kedere ve vahşete çevirmemek için herkes her zaman dikkatli duyarlı ve uyanık olsun. selametle.
ciddi ciddi olamamaktır. yediğim kazığın haddi hesabı yok, ama piclik yapamıyorum. niyeti bozarsam fırsat çok ama dilerim allahtan şu halimle ölürüm, arkamdan da küfreden bir çift yaşlı göz bırakmam hayatım boyunca. kızlar siz de üzüp durmayın, bizi de bi ana doğuruyo.
herkesin ulaşılamaz nitelikte hayalleri vardır çocukluğunda. ulaşana kadar bin türlü dualar eder ağlar sitem eder hayal kurar vs.
işte en büyük üç hayalimden ikisine, ikincisine kavuşmuş durumdayım: güzel , bakıldığında iç giden bi motor. o kadar şoktayım ki, otoparka bırakıp arkamı döndüğümde motorun sesini görüntüsünü falan unutuyorum heyecandan. çünkü bir anda aldım, heyecan bile yaşamaya fırsat bulamadan.
kaldı geriye en büyük çocukluk ve hayatımın hayali: hayatımın aşkını bulup karşısına geçip yüzünü izlemek. sanırım buna da ulaşacam bu kısmetle.
yazmadan edemicem. iki üç ay önce tıraş olmuştum biyerde, suriyeli bi çocuk vardı çırak, kıyamadım harçlık vermiştim küçük bişey. şimdi aynı yerde sıra bekliyorum ve çocuk o günkü teşekkürünü eder gibi bi gulumsemeyle hoşgeldin dedi ya la. vefanı seviyim çocuk.