"Gök gürledi..
kızdı sana.
O kısa etekle gelecem yanına."
__________
Yüzündeki memnuniyeti yenmek için hiç bir çaba sarfetmedi.
Dediği doğruydu.
elektrikler kesilmiş, karanlık gökyüzünde oturan panteon tanrıları, Arizona dream şarkısına tempo tutarken,
çıtlattıkları parmaklarından çıkan şimşeklerin yeryüzündeki rahipler tarafından, kendi halklarını aydınlatmak için su sarnıçlarında biriktirildiğinden haberleri yoktu.
içine çektiği Sessizliğin bir kokusu olduğunu biliyordu ama karar verememişti.
Önündeki votka bardağını koklayarak aromatik kokuyu verenin hangi ağaç olduğunu bulmaya çalıştı.
Kabuğu çıkarılmış dişbudak ağacının kokusu buna uyuyor diye düşündüğünde orman bekçisi dedesinin söylediklerini hatırladı.
(nana godi)
___________
Andrey platonov' un bu üslûp ile yazdığını sanmıyorum.
Yine de bu değeri bilinmediği söylenilen, üniversitede edebiyat fakültesinde, hademelik yapan adamın hikayesi için başlık açılır.
Hiç okumadığım ama listeme aldığım bir Rus edebiyatı yazarı.
Karl Marks, Hegel’in hukuk felsefesini eleştirirken, insanın Tanrı ihtiyacının maddî ve felsefî temellerini anlamaya çalışmıştır.
Marx’a göre din, olumlu özellikler taşıyan bir “yanılsama”dır;
acı çeken insanın “tesellisi”dir.
“Din halkı uyuşturan bir afyondur” ifadesini bu anlamda kullanmıştır.
Marx’ın sözleriyle din, ezilen varlığın,
“iç çekişi/inleyişi”,
taş yürekli dünyanın vicdanı,
“ruhsuz maddi koşulların ruhu”dur.
Marx’a göre, bu “yanılsama”yı yok etmeye çalışmak yersizdir;
gereken, ona yol açan ortam ve koşulların ortadan kaldırılmasıdır.
Biz
(bizim gibi düşünenler)
dine değil, dinin siyasallaştırılmasına,
caminin ya da tarikatların toplum üzerinde dini-ideolojik egemenlik kurmasına,
bugünün toplumunu 7. asrın kurallarına göre biçimlendirme girişimine karşıyız.
insanları dinsizleştirmek,
onların inançlarıyla alay etmek ya da din karşıtı propaganda yapmak hiçbir zaman bizim gibi düşünenlerin işi olmamıştır.
Peki biz hangi toplumun bireyleriyiz?
"Biz"
(Bizim gibi düşünenler)
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurduğu,
aydınlanma ve ilerleme düşüncesine bağlı laik toplumun,
devrim kanunlarıyla kurulan Cumhuriyet’in fertleriyiz.
Tarikat-ticaret-Cemaatin içinde Tanrı’nın kulu değil,
laik hukuk devleti içinde özgür yurttaş olma bilinciyle yetişen Bu bilinç sayesinde Atatürkçü olan cumhuriyet devrimleri öğretmenlerinin yetiştirdiği öğrencileriz.
- Görüşmeye gideceğiniz firma hakkında bilgi toplayın,borsaya kote bir şirket olup olmadığına bakın
Borsaya açık bir şirketse bilançosuna ve faaliyetlerine göz gezdirin hatta ezberleyin, görüşmede bu bilgiler sorulacak ve işe yarayacaktır.
Benzer Görüşme sorularından en fazla sorulanlardan bazıları:
-Bana kendinizden söz edin.
-Arkadaslariniz sizi nasıl tarif eder?
-Çok sayıda aday arasında sizi niçin tercih edelim?
-En güçlü ve en zayıf olduğunuz yanlarınızı anlatır mısınız?
-Sizin açınızdan ideal bir iş nasıl olmalıdır?
-Eğitiminiz ya da meslek hayatınızla ilgili planlarınız neler?
-Amiriniz haksız bir eleştiri yaptığında tepkiniz ne olur.
-Hayatınızda sizi en çok etkileyen kişi kimdir?
-Sizi en çok zorlayan bir durum ya da olayı anlatın.
-Neden bizimle çalışmak istiyorsunuz?
-iş yaşamınızdaki en büyük başarısızlığınızi anlatın?
-Hiç işten çıkarıldınız mı, neden?
-Yalnız mı yoksa ekip içinde mi çalışmayı seversiniz?
-Mesleğinizin en sevdiğiniz ve en sevmediğiniz yanları nelerdir?
-Boş zamanlarınizda ne yaparsınız?
-Daha önceki işleriniz size neler öğretti?
-Alanınızda ne gibi deneyimlere sahipsiniz?
-Bir de klâsik bir soru var, beş yıl sonra kendinizi nerede görmek istiyorsunuz diye.
Burada mütevazi olun,şirketim benden en iyi faydalanacağı konumu benden iyi bilir deyin.
işbirliği ve dayanışma, şirket menfaatine yatkın olduğunuz mesajını da böylece kibarca iletin.
Yaygın anksiyete bozukluğu,en az altı ay süreyle fobi,panik atakları, obsesyon ve kompulsiyonlar olmadan hemen hergün ortaya çıkan, bir çok olay ya da etkinlik hakkında aşırı derecede anksiyete ve üzülme ile karakterize olan bir durumdur.
Bu bozuklukta, belirgin bir nedeni olmayan kronik sinirlilik ve endişe duygusu vardır.
Klinik tanı belirtileri:
- Huzursuzluk,
- Aşırı heyacan ve endişe duyma hali,
- Çabuk yorulma,
- Düşünceleri yoğunlaştırmada güçlük çekme,
- Zihnin durmuş gibi olması,
- Uyku bozukluğu, (uykuya dalmakta ve sürdürmede güçsüzlük ya da huzursuz ve dinlendirmeyen uyku)
- Kas gerginliği,
Bu belirtilerin en az üçü ya da daha çoğu bireyin anksiyete ve üzüntüsüne eşlik eder.
Belirtiler herhangi bir organik bozukluğa bağlı değildir.
Yaygın anksiyete bozukluğunun, panik bozukluğuna göre daha az belirgin olması yüzünden, burada görülen otonomik belirtiler panik ataginkilere göre daha az ciddidir ve daha nadir görülür.
felsefe, mistisizm, ezoterizm ve farklı öğreti sistemlerinde farklı anlamlarda kullanılan terim.
Kullanım çeşitleri;
Kimi felsefi akımlarda akıl yoluyla kavranamayacak gerçeklerin derin düşünme (tefekkür) yoluyla aranışı sezgi kapsamında değerlendirilir.
Ruhçulukta sezginin, insanın kendi düşüncesi olmaktan ziyade çeşitli etkenlerden kaynaklanan tesirlerle belirdiği kabul edilir ki, bu etken genellikle bedensiz bir ruhtur. Bu yüzden ruhçular yüksek bilgileri içeren tebliğlerin alındığı ruhsal irtibatlara “sezgisel (intuitif) irtibat” derler.
Gnostiklere ve antikçağ inisiyelerine göre spiritüel aydınlanma yolunda üç tür bilgi mevcuttur ki,
bunlardan öğretim yoluyla öğrenilebilir bilgi mathesis,
his ya da ıstırap yoluyla edinilebilen bilgi pathesis,
sezgi yoluyla öğrenilebilir bilgi de gnosis olarak adlandırılmıştır.
inisiyasyonlarda en yüksek aşamaya ulaşanların, yani inisiye oluş aşamasına erişenlerin sezgi yoluyla aldıklarını çevresine aktararak aydınlatması söz konusu olur. inisiye adayının bu hale gelişi kimi inisiyasyonlarda tohumun bitki haline gelmesi sembolizm'iyle,
kimi inisiyasyonlarda ise meşale sembolüyle temsil edilmiştir.
ilham (inspiration) adı verilen sezgi söz veya yazı tarzında dışarı yansıdığında vahiy (revelation) adını alır.
Vahiy sözcüğü yalnızca peygamberler için kullanılan bir terim değildir. Bu terim Araplar’da islamiyet gelmeden önce de bilinen ve kullanılan bir terimdi.
Belki bir neşeli serçe olurum, gülücük saçan dudağının sevdalı kenarında.
Meşe palamutu gibi saçılır, sessiz tenine dökülen nefeslerim.
Gülen bir kapı açılır sevdalı türkülerin yürüdüğü narin boynunda,
Kaçamak yürüyüşler yapan Bir aşık serçe olurum,
Kulağına yüreğimi fısıldadığımda.
Belki bir tebessüm düşer yüzüne beni hatırladığında,
Bir hırsız serçe konar, kuruttuğun tarhanaya,
Bir gülümseme olurum, yaramaz dudağının içe bakan yamacında..
Belki aklına gelirim, sen fasulye kırarken.
Belki de bir balık kendini atar pembe boyunlu flamingonun önüne.
Belki,
Bir güneşin yavaşça doğuşunu izlersin,
saçlarının arasında ki ellerim sana dokunduğunda,
Ve,
Seni öperim,
Bir kadeh kırmızı şarap yudumladığımda ..
1-Stres yönetimi
(genel müdürün fırça attığı durumlarda lazım olur diye cebinizde bulunsun)
2-Nefes egzersizleri
(Evde sevgiliniz ile tartistiginizda itina ile kendinize ayar çekmeniz gerektiğinde kullanılır)
Not:Ahmet Kural bunlardan bihaber olduğu için sevgilisi sıla' nın kafasında cam kül tabağı ziyaret ettirmiştir.
Biyolojik geribildirim;
genel olarak insan bedenindeki fizyolojik tepkileri,
(el sıcaklığı, ter bezleri aktivitesi, solunum hızı kalp atışı hızı, kan basıncı ve beyin dalgaları paternlerini)
ölçmek için bir takım araçlardan faydalanan bir terapi tekniğidir.
Bu araçlar, vücut sistemleri üzerinde hastaya geribildirim verir ve kişi daha sonra bu sistemleri nasıl değiştirmesi gerektiğini öğrenir.
Bunca zaman bana anlatmaya çalistigini, kendimi buldugumda
anladim.
Herkesin mutlu olmak için baska bir yolu varmis,
Kendi yolumu çizdigimde anladim...
Bir tek yasanarak ögrenilirmis hayat, okuyarak, dinleyerek
degil...
Bildiklerini bana neden anlatmadigini, anladim...
Yüreginde ask olmadan geçen hergün kayipmis,
Ask pesinden neden yalinayak kostugunu anladim...
Aci doruga ulastiginda gözyasi gelmezmis gözlerden,
Neden hiç aglamadigini anladim...
Aglayani güldürebilmek, aglayanla aglamaktan daha degerliymis,
Gözyasimi kahkaya çevirdiginde anladim...
Bir insani herhangi biri kirabilir, ama bir tek en çok sevdigi
acitabilirmis,
Çok acittiginda anladim...
Fakat, hakedermis sevilen onun için dökülen her damla gözyasini,
Gözyaslariyla birlikte sevinçler terkettiginde anladim...
Yalan söylememek degil, gerçegi gizlememekmis marifet,
Yüregini elime koydugunda anladim...
''Sana ihtiyacim var, gel ! '' diyebilmekmis güçlü olmak,
Sana ''git'' dedigimde anladim...
Biri sana ''git'' dediginde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmis
sevmek,
Git dediklerinde gittigimde anladim...
Sana sevgim simarik bir çocukmus, her düstügünde ziril ziril
aglayan,
Büyüyüp bana simsiki sarildiginda anladim...
Özür dilemek degil, ''affet beni'' diye haykirmak istemekmis
pisman
olmak,
Gerçekten pisman oldugumda anladim...
Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymis, sevgi dolu
yüreklerin gururu olmazmis,
Yüregimde sevgi buldugumda anladim...
Ölürcesine isteyen beklemez, sadece umut edermis bir gün
affedilmeyi,
Beni afetmeni ölürcesine istedigimde anladim...
Sevgi emekmis,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür birakacak kadar
sevmekmis...
CAN YÜCEL
(Cumhuriyet tarihinin en küfürbaz şairi,
Seviyorum seni ulann)
gir içeri,
bu ev de gülücüklerimin sıcak dolaşım sistemi var.
kitaplarımın derinlerde ki sessizliği, bazen caydanligimdan gelen kikirdamalar yüzünden bölünse de ,
genelde komik ve neşeli bir havada pişer hatay ,antep usulü yemeklerim,
bu yüzden birazda etli ekşili kuru dolma,
fırında karnıyarık, domates soslu biber kızartması kokar kitaplarım,
yani benim kitaplarımı hem okur, hem acıkırsın..
bir kadının beynine giden yolda,
kalp yemeği molası veren kitabın sevilmesi belki de bundandır.
uzaktan bana bakıp astigmatlı zor gören, sarı beyaz kirpikli gözlerini kırpıştırarak seçmeye çalışır,
Kafasını hafif yana atarak sarıya çalan beyaz uzun saçlarının yanağını kapatan bölümünü kulak ardına atardı.
Aydınlık sevmeyen ham neşelerini gölgede biriktirir,
ince uzun yapraklı salkım Söğütün gözden kaçan aralarından tenine kavuşan güneşin yüzündeki açtığı lekelere aldırmadan tadını çıkartarak, babasının yaptığı ip salıncakta sallanan küçük bedeni doyamaz,
Altında kendisini rahatsız eden minderi daha yumuşak olsun diye tersine cevirirdi.
Dört yaşındaki seyrek dişlerinin masumiyetini gösterir gibi hep gülerdi.
Neden diğer çocuklarla hava kararmadan oynayamadigini bir türlü anlayamazken,
Beyaz teni ve beyaz saçları ile herkesten farklı olduğunu bilir,
Ses çıkartmadan bu durumu kabullenen net görüntü arayan gözlerinde, çay renginde bulutlar dolaşırdı..
Gözyaşları içinde kalçasını titreten, Dört kaşık salçaya bir yemek kaşığı Kırıtkan un ilave Edip, gerdek gecesinin ateşinde zeytinyağı ile karıştırırken,
Gözleri uykulu (çeyrek)limon, birkaç damla ekşi suratlı sirke, bir çimdik esmer güzeli kara biber, bir çay kaşığı kırmızı askılı abiye giymiş pul biberi katıp,
Düğün müziği çalan iki çay kaşığı, neşeli toz şeker bıraktım.
ufacık nazlı bir kuru soğanı içine rendeleyip, bir buçuk bardak oynamaktan yorulmuş kaynar suyla banyoya sokup, sevecen tahta kaşıkla karıştırdim.
"Benim adım Elvan Dalton, ben gezerim balkon balkon"
"gelir de koynuna girerim ama, kobrayı da dolarım boynuna"
Diyerek kahkahalar atan ev yapımı ketçap'im hazır gibi...
Pazardan aldığım tazecik minik manisa dolmabiberlerim beni de kızart hızlı ve çabucak diyor,
Ayrı bir tencerede rendeleyip zeytinyağı ile pişirdiğim eski köy domateslerinden farksız çeşme başındaki su sırası bekleyen genç kızlar gibi fısıldayan ve dedikodu yapan bif domatesleri pişmek üzere,
Çapkın biberleri piştikten sonra utangaç sıcak domateslerin içine bırakıp sevgili olmalarını istiyorum.
Bizim Lazların horonu gibi kız erkek yanyana dursunlar ve güzel sevsinler..
Yerleri süpürür bulaşıkları yıkar,
içki içilmiş masa ve tabakları toplar
ortalığı düzeltir,
sabaha mekânı temiz olarak bırakırım,
bazen garsonlardan biri gelmezse,
ki genelde gelmez,
siyah bir takım elbiseye, beyaz gömlek giyer bey efendi tavırlarla buyrun mönü kitapçığı efendim der ,
hele de önden yirmi tl bahşiş verdiklerinde siz bana bırakın mönüye bakmayın der,
canla başla o masanın müşterilerine hizmet ederim.
işim bu ekmeğim bu şekilde çıkıyor efendim,
Arka tarafta bütün gün havalanmasına rağmen ter ve ekşi kokunun gitmediği penceresiz bir oda da kılıfını en son ne zaman yıkadığımı hatırlamadığım yastığa baş koyduğum zaman,
hayal meyal sakız beyazı çarşaf içinde uzandığımız, köydeki yer yatağını hatırlarım..
hiç farkına varamadığım sevgililerim olurdu arada,
Ama gece olunca kalan olmazdı.
çocuğu veya annesi vardır diye kalamazlar, bu yüzden genelde kavga çıkardı.
hafta sonunu iple çekerdim kavuşmak için, bir problem çıkar gelemez, hafta sonu zehir gibi olurdu.
görünürde bir sevgilim olsa da ,
odalarda dolaşan biri yoktu.
balkonda çay içelim mi canım,
gelsene güzel bir korku filmi başladı diyen bir ses çıkmazdı.
yatakta sağa sola dönüp uyumaya çalışan bedenim isyan eder,
balkona çıkıp serinleten bir türk kahvesinin aromasında, sarılamadığı
sevgilisinin teninin titreşimlerini arardı.
bu yalnızlık değil,
çaresizliğin tanımıydı aslında..