bir zaytung haberi gibi durmasına karşın trajikomik, gerçek bir haberdir.
--spoiler--
Çinin Sincan Uygur Özerk Bölgesinde güvenliği sağlamak için kaz sürüsünün görev yaptığı ortaya çıktı. Çince yayın yapan Peoples Daily gazetesi, Sincan Özerk Bölgesinde polisin güvenliği sağlamak için kazları kullandığını yazdı.
Gazeteye konuşan polis şefi Zhang Quansheng, kazların çok iyi duyularının olduğunu ve her zaman tetikte beklediklerini açıkladı. Quansheng, Kazlar çok cesur. Birinin evine giren bir hırsızı sezerek ona saldırabilir. Suçlarla mücadelede köpeklerden daha başarılılar. Bölgenin güvenliğini sağlamamız için onlara ihtiyacımız var dedi.
Bölge yetkilileri, kazların göreve başlamasıyla şiddet olayların dinmediği bölgede güvenliğin arttığını belirtti. Gazete, karakola motorsiklet çalmak için giren bir kişinin 20 adet kaz tarafından yakalandığını iddia etti.
--spoiler--
kazların aslında her gün çılgın attıklarını bizlere gösteren olaydır.
hayır zaten bütün kazların asabi olmalarını biliyor ancak bir türlü anlam veremiyoruz.
nedir bu sinir, nedir bu asabiyet leaan!
--spoiler--
Teknolojik özelliklere sahip yeni futbol topu, Spor Toto Süper Lig'in yanı sıra eş zamanlı olarak birçok önemli uluslararası ligde de kullanılacak. Kayseri'de Galatasaray ile Fenerbahçe arasında yarın oynanacak Süper Kupa maçında ilk kez görücüye çıkacak yeni topun üretimini ise Nike firması üstleniyor. "Incyte" adı verilen futbol topu, Spor Toto Süper Lig ile eş zamanlı olarak bu sezon ispanya'da La Liga'da, ingiltere Premier Ligi'nde, italya Serie A'da ve Brezilya Ligi'nde kullanılacak. Laboratuvar ve saha ortamında test edilen "Incyte", 5 katlı bir yapıya sahip. Futbolcuların topa ilk dokunuşunda daha hızlı ve kolay kontrol altına almasını sağlayacak teknolojik donanımla üretilen yeni topa, dış yüzeyinin elastik olması nedeniyle de çok daha hızlı vuruş yapılabileceği vurgulanıyor.
--spoiler--
bakın şuraya dikkat edin;
--spoiler--
Futbolcuların topa ilk dokunuşunda daha hızlı ve kolay kontrol altına almasını sağlayacak teknolojik donanımla üretilen yeni topa, dış yüzeyinin elastik olması nedeniyle de çok daha hızlı vuruş yapılabileceği vurgulanıyor.
--spoiler--
al işte, sonra leo messi neden bu kadar iyi, top messi'nin ayağına nasıl yapışıyor filan.
sözlükte günlerdir, haftalardır ve aylardır sıkça karşılaşılan durumu en iyi açıklayan cümledir.
ne lan bu regl olayı, kezban olayı, porno olayı.. ulan ben de bir erkeğim, hem de sapına kadar erkek!
ama gelip milletin anasının kızının özel günleri hakkında sapkın düşünceler beslemiyorum..
kimseyi yalnızca bir seks objesi olarak düşünüp, hayaller kurup, boşalıp sonra gelip buraya yazmıyorum.
nedir bu furya.. nedir, bu başını alıp giden şerefsizlik.. hiç mi utanmamız kalmadı yahu artık, kırıntı kadar bile mi?
ve bu açıdan bazen (bkz: bir polis kadın)'a da hak verir oldum artık..
kobe bryant'ın çin seferi sırasında meydana gelmiş olması kuvvetli ihtimal.
tek kelimeyle gözyaşları sel olmuştur.. bi ara çocuk şoka girdi sandık ama iyiymiş çok şükür!
pes serisinin 2036 yılının ekim - kasım ayları arasında çıkacak oyunudur. pro evolution soccer serisinin 2036 yılına kadar olan başlıklarının parsellenmiş olmasından mütevellit bulup hemen yapıştığım başlık olmasıyla birlikte herhalde 2036 yılında bu entryi okuyan kesim için ben bir 44 yaşında amca konumunda olacağım. tabi allah da bize uzun ömür verirse.
he bu arada gel kapışalım diyen olursa ulaşsın bana, evelallah hanımdan izni aldığım gibi gelirim.
yok lan kılıbık filan değ.. evladım ağzını topla ne biçim konuşuy.. lan ne diyorsun öyle değişik..
hanım şu çivili sopayı getir, bekle orda bekle!
2. (bkz: hasmet ibriktaroglu) vakası ile karşı karşıya kalmaktayız. ancak bu seferki daha dinamik!
nickaltına baktığımız vakit görebileciğimiz şenliktir efendim. çiçekler açmış, kelebekler uçuşmaktadır.
eh ne diyelim, ben bir yedinci nesil olarak kıskandım efendim. güzel pazarlıyor kendisini..
ne demiştik, biz bu işi geleneksel hale getirelim öyleyse. bu 1.si olsun hadi..
troll yazarların özellikle çaylak yapılarak gönderilmesi gerekilen server! bakınız çaylak olarak!
tabi troll derken yalnızca bunlar değil, kadın ve erkek düşmanlarınında eşlik etmesi gerekli kendilerine..
ee bi de şey, şu sosyopat ve psikopat kişileri de uzaklaştırırsak oh.. değmen benim gamlı yaslı göynüme.
hangi maçı izlediysem arap spikerin sunduğu, ya da hangi özete takıldıysam.. adamlar hep aynı!
abi normal bir pozisyon oluyor, bizim arap 'allaaaah allaaah hobaa yarabbi maşallah yhaaa' demeye başlıyor.
tabi tek sorun spikerin bu tarz da konuşması değil, biz ona bağırmak diyelim, ya da pöykürmek!
ulan bir gol oluyor, evde hanımı duyamıyorum arabın sesinden, gırtlağına kuvvet yavrum ya!
ingiliz spiker: good ball, yea drogba it's score! didier drogba, two goals in the emirates! türk spiker: selçuk geliyooooor vuruyor gol oluyor. selçuk inan geliyooooor gol de geliyor.. arap spiker: elmandeeeeeeeee elllaaaaaaaah allaaah alllaaaah allaaah ya maşallaaaaah ya habir!
gol mü oldu, deprem mi oldu belli değil bu ne lan! bi de radyodan dinlediğinizi düşünün bunları.
ülkemizi avrupa arenasında temsil eden güzide takımlarımız başta olmak üzere, tüm takımlarımızı hem içeride hem dışarıda birbirine düşürmek isteyen futbol teröristlerine karşı yazan yazarların oluşturması gereken birliktir.
bakıyoruz her maç sonrası, özellikle ezeli rekabet diyerek şişirilen bir havanın içerisinde herkesin ağzında küfürler, ellerinde sopalar bıçaklar düşman kesiliyoruz birbirimize -ki yabancı, ecnebi veya gavur takımlara karşı oynanan maçlarda bile farketmiyor bu durum. bahsettiğim gibi, her maç sonrası futbol teröristleri halkı galeyana getirmeye devam ediyorlar, kaldıkları yerden. ve bunun örneğini de sanal alemde, sözlüklerde, sözlüğümüzde sıkça görüyoruz.
bunun engellenmesi, bu futbol teröristlerini ortadan kaldırmak adına bir kıvılcım niteliği taşıyan birlik olmalıdır. bu birlikte olan yazarlar, ister içeride isterse dışarıda oynayan rakip takımlar hakkında kötü şeyler yazmak, onlara karşı öfke ve nefret beslemek yerine, buradan veyahut takımların kendi sayfalarına tebrik ve kutlama mesajları göndererek bir dostluk havası oluşturmalılar. unutmayalım ki futbol terörü, fanatizmi bize dış dünyanın oynadığı oyundur. her yolu denedikleri gibi futbol fanatizmi ile de ülkeyi bölmeye çalışmaktadırlar. halbuki kendilerine baktığımız vakit fanatizm diye birşey yoktur.
tam tersine onlara baktığımızda deriz ki, 'vay be, şu hoşgörüye bak! şu saygıya bak!' deriz. peki efendim o saygı neden bizde yok. ben buradan başlatıyorum bu saygıyı, umarım büyüyerek çoğalır. nasıl ki bize biber gazı sıkan, üstümüze toma araçlarını süren polislere çiçek atıyorsak; gelin bunu da yapalım, saygılı olalım!
--spoiler-- fenerbahçe spor kulübüne, bugün kü salzburg maçında başarılar dilerim. ilk yarı sonundaki 3-1'lik skorla ecnebinin köy takımının ağzına laf vermeyecektir inşallah 90 dakika sonunda. ve belki de yıllar sonra şampiyonlar liginde 2 takımla oynacağız. bu beni çok heyecanlandırıyor.
--spoiler--
kültürün, toplum içerisinde yaşayan insanlarca yaratılmasına ve ortaklaşa paylaşılmasına en iyi örnek, çeşitli zamanlarda ormanlarda hayvanlarla yaşarken bulunan çocukların hikayesidir.
bunlardan birisi, 1920 yılında hindistan mağaralarında bulunan 8 yaşındaki kız çocuğu kamala'nın öyküsüdür. kamala, ilk bulunduğu zaman geceleri dört ayaklı dolaşıyor ve bir kurt gibi uluyordu. karanlığı fazla seviyor ve diğer çocuklar yanına yaklaşınca dişlerini çıkarıyor ve homurdanıyordu.
bulunmasından 8 yıl sonra içinde yaşadığı toplumun hayat tarzına uyum göstermeye başlamışsa da, bir süre sonra ölmüştür. kamala öyküsü gösteriyor ki kültür doğuştan kazanılmıyor, sadece öğrenmek suretiyle elde ediliyor.
küçük şeylerle mutlu olmayı unutmuş kimselerin dudaklarının arasından dökülebilecek bir cümle..
yaşamalı insan bazen mutsuzluğu, yaşamalı ki anlayabilsin, kıymetini bilsin mutlu olmanın.
çekmeli bazen acıyı, belki en derinlerinde hem de.. hissetmeli gecenin bir vakti veyahut gün doğuşunda..
araç muayenesini bir türlü ettiremeyen adamın isyan bayrağını çekmesidir.
aslında eski bir video olmakla beraber başlığının açılmamış olması beni şaşırttı.
herkese nasip olmaz efendim böyle bir şans. ee az mı, 90 yaşında. neredeyse bir asır.
o kısılmış sesiyle birşeyler anlatır size, siz ise kulağınızı yaklaştırırsınız daha iyi duyabilmek için.
merak eder insan, tecrübelerini, anlatacağı hayat tecrübelerini, vereceği öğütleri.
ve bakarsınız şöyle yakından gözlerinin içine. gözler hiç yaşlanmazmış, o zaman anlarsınız.
gözler yaşlanmaz efendim, o gözler çok şey biriktirir, ama yaşlanmaz..
ve bilir misiniz, kaçırırlar gözlerini sizden.. neden ki, artık yorgundurlar çünkü, bilmeyin isterler..
hepimizin gün gelip, ki allah uzun ömür verirse erişeceğimiz mertebedir yaşlılık.
siz de sevin onları, sevelim beraber.. sevelim ki gün geldiğinde yanımızda bulabilelim birilerini..
--spoiler--
belirli sosyal rolleri öğrenme ve bunları ifa etme aşamasında, teorik rol beklentileri ile pratik rol davranışları arasında büyük bir uyumun gerçekleşmesine kişi rol bütünleşmesi adı verilmektedir. kişi rol bütünleşmesinin söz konusu olduğu durumlarda, kişilerin kendi rollerini gerçekleştirdikleri sırada, bir yandan rol beklentileri bazı kişilik özelliklerine etkide bulunurken, öte yandan da bazı kişilik özellikleri de rol davranışlarını yerine getirme biçimine etkide bulunur. böylece, uzun süreli bir kişi rol etkileşimi, bu rol davranışlarıyla ilgili ilişkiler ortadan kalksa bile çok farklı ortamlarda varlığını sürdürecektir.
--spoiler--
daha yalın ve terimler olmadan anlatacak olursak mesela bir ilkokul öğretmeninin, emekli olduktan sonra, fırsat buldukça ilkokul çevrelerinde bulunmaya çaba göstermesi ve tanıdığı çocuklara öğüt vermeyi sürdürmesi gibi davranışlar, bir kişi rol bütünleşmesi dir.
hani olurda google da arayan filan olursa buraya gelsin diye, bak bizde bilgi veriyoruz, kıpsss.
Ne olduğunu bilmemekle beraber bir tür canlı performans klipleri çeken oluşum.
Bana plastiscines, Gogol bordello ve Kate voegele gibi sanatçıları tanıtmıştır.
Trabzonspor Teknik Direktörü Mustafa Akçay, basın toplantısında inanılmaz bir gaf yaptı.
Akçay basın toplantısında rakibin etkili oyuncularını sayarken Dimitrig Sychev'den söz edince, Belaruslu bir gazeteci devreye girerek bu futbolcunun Lokomotif Moskova takımına transfer olduğu uyarısında bulundu. Bunun üzerine Akçay, "Zaman çok kısıtlı, rakibi etüt etmek için fazla süremiz yoktu. Ben açıkcası son maçlarda oynamadığını görünce sakatlığı olduğunu düşünmüştüm" karşılığını verince salonda bulunan yabancı gazeteciler arasında gülüşmelere yol açtı.
her seferinde ısrarla sorduğum, ve her seferinde ısrarla 'maaaaaalesef' yanıtını aldığım hadisedir.
pek çok ıvır zıvır veren mc donalds ın, neden ıslak mendil vermediğini anlayamıyorum.
hayır abi, işin maliyeti filan değildir -ki olay. ıslak mendilin maliyeti nedir verdiği, ürettiği diğer ıvır zıvırların yanında.
hani ıslak mendil koleksiyonu yapan biri olarak bir tek mc donalds ın mendili eksik.
bu ataözünü duymadan önce (bkz: nalça) nedir bilmez etmezdim. nalça, ayakkabıların altına çakılan demirmiş.
ve ayrıca katır, eşek, sığır gibi hayvanların tırnakları altına çakılan demir parçasına denirmiş, tdk böyle söyledi bana.
tabi biz, ya da en azından ben o şeyin (bkz: nal) olduğunu bilirdim. salça, kalça, foça derken nalça garip geldi.
atasözünü açıklayacak olursak, ya da yorumlayacak diyelim biz ona; para herşeyi satın alır demektedir. herşeyin başı paradır, para her kapıyı açar demektedir.
yaklaşık olarak 4-5 defadır karşılaştığım, ve ukteyi veren verdiren herkese kızdığım hadisedir.
bilmeyenler, ya da bilenler için tekrar açıklayacak olursak, nedir bu hadise anlatayım.
efendim diyelim ki bir başlık açacaksınız. misal başlığımız (bkz: portakal kabuğunun inanılmaz vitamini) olsun.
ben bu başlığı, başlık araya yazdığım vakit başlık direkt olarak (bkz: portakaldaki vitamin) diyerek kısaltılıyor.
kaç kez yazarsam yazayım, benim açmayı düşündüğüm başlık açılamıyor. çünkü birisi bir ukte vermiş.
bu ukte olayını pek anlamıyorum. ancak bilen birisi beni bilgilendirsin lütfen.
he kim bilir, belki şu an mal gibi gözüküyorum, yanlış biliyorum veya yanlış yazıyorum da olabilir.
ama eğer hatalı ben değilsem, bu problemin düzeltilmesini rica ediyorum.
Aslına bakılırsa, kimisine göre güzel bir olgu iken diğeri için illet birşey olabilir bu. Toplumun geneline bakılırsa bir erkeğin kız kardeş sahibi olması zor ve sıkıntılı birşeydir. Kapitalistleşme ve insanların giderek bir cinsel obje haline gelmesi en baştaki sıkıntılardır. Ve daha pek çok şey. Sebeplerini saydığımız vakit onlara da hak vermemek elde değil tabiki.
Ama tek kardeş olan, ve kız çocuklarına aşık bir erkek olunca işler değişiyor efendim. Yıllarca tek kardeş olarak büyüdüm. Etrafımda beraber çocukluğumu paylaştığım doğru düzgün kimse yoktu bile. Ama aylar yıllar geçti, büyüdük. Kocaman kocaman insanlar olduk hepimiz. Ve unuttuk o misket oyunlarını, saklambacı, kutu kutu penseyi, elma dersem çık armut dersem çıkmayı.
Şimdi herşeyi yapabilecek bir yaşa geldim, hepimiz geldik. ama isteğim hiç bitmedi. Tabi henüz çocuk olduğum zamanlarda anneyi kaybedince bu isteğin gerçekleşmesi imkansız olmuştu.
O kız kardeş isteğim artık kız çocuk isteğine döndü. Tek sorunumuz korkmak aslında. Ne olur, nasıl olur, koruyabilir miyim, korur mu kendini, nasıl bir ortama girer ve erkekler. Yanında olacağım diyebilirseniz hiçbir şey olmaz bana göre. Yeter ki yanında olun, ve Sevin!
enflasyon dönemlerinde milli para ile borç vermek kayıplı, borç almak ise kazançlı bir iştir. enflasyonun tesiri ile milli paranın değeri sürekli olarak düştüğü için, milli para (tr) cinsinden borç alanlar vadesi sonunda borç aldıkları parayı geri öderken enflasyon oranı kadar kazançlı, borç verenler ise enflasyon oranı kadar zararlı çıkarlar. bu nedenle enflasyon döneminde hiç kimse milli para (tr) cinsinden borç vermek istemez. borçların döviz cinsinden verilmesi yaygınlaşır.
enflasyon dönemlerinde iç fiyatlar yükselirken ithal mallar ucuzlar. bir başka deyişle, bir malı yurt içinden satın almaktansa dış ülkelerden satın almak daha ucuza gelir. bu durumda ithalat artar, ihracat azalar ve dış ticaret dengesi açık vermeye başlar.
dış ticaret açığı ortaya çıkınca ya ithalatı kısmak, ya da milli paranın dış değerini düşürmek gerekir. devalüasyon ithalatı pahalılaştırır, ihracatı ucuzlatır. ithalat kısıtlaması ithal hammaddelerin teminini zorlaştırırken, devalüasyon ithalatı pahalılaştıracağı için, üretimde ithal girdi kullanan yerli endüstriler sarsılır.
ithal edilemeyen malların yurt içinde üretilmeye başlanması; fiyat, kalite ve servis açısından dış dünya ile rekabet edemeyen kalitesiz yerli malları çoğaltır.
toplumun geliri enflasyon oranında artarsa, ekonomi enflasyondan etkilenmez. söz gelişi enflasyon oranı %5 iken toplumun gelirini de %5 oranında artırabilirseniz, enflasyon gelir dağılımı üzerinde olumsuz bir tesir meydana getirmemiş olur. halbuki gerçek durum bundan farklıdır.
memur, işçi ve emekli gibi sabit gelirli kesimler enflasyondan en fazla zarar gören gruptur. çünkü bu grup, fiyat artışları karşısında gelirini artırma imkanına sahip değildir. bu nedenle enflasyon sabit gelirlileri daha da fakirleştirir. buna karşılık, sendikalı işçiler toplu iş görüşmeler yoluyla, serbest meslek ve işverenler ise ürettikleri mal ve hizmetlerin fiyatlarına enflasyon oranından daha yüksek oranda zam yapmak suretiyle kendilerini enflasyonun olumsuz tesirlerinden korurlar. enflasyon bu kesimi zenginleştirir.
enflasyon sabit gelirli kesimin gelirini, kendilerini enflasyona karşı koruyabilen kesime doğru aktardığı için, gelir dağılımı adaletini bozarak toplumun orta direğini (memuru, işçiyi ve emekliyi) çökertir. ekonomik ve sosyal problemlerin çoğalmasına yol açar.
oruçlu iken başıma gelen, ve suyun değerini daha iyi anlamamı sağlayan hadise.
Efendim öyle susadığımız anlar oluyor ki insan şöyle bir ağzını suyla çalkalamak istiyor.
işte o vakti, suyu ağzınıza aldığınız vakit o su kokusu beni benden alıyor.
Bu yüzden, artık suya verdiğim değer bir kat daha arttı.
Siz de şu sıcak günlerde hayvanlar için bir kap su bırakın kapınızın önüne.
herhalde pes oynayan herkesin hayatında mutlaka ama mutlaka bir kere karşılaştığı durumdur bu.
benim başıma bugün geldi. ancak gelmez olaydı. dilimi eşşek arıları soksaydı da bik bik bik ötüp hodri meydan demeseydim. üniversite son sınıfa geçtiğim şu aylarda, birinci sınıfa başlamış bir gençle iddialaştım ne yazık ki.
kendimden o kadar emindim ki, dönem içinde (bkz: kredili yurtlar kurumu odalararası pes turnuvaları)'nda sayısız başarı elde ederdim.
jeneriklik goller, defansta harika mücadeleler ile tam bir takım oyunu sergilerdim üzerinize afiyet.
ancak bugün karşılaştığım bu liseli arkadaştaki trip beni değil playstationdan, kendimden bile soğuttu aga.
adam kazanmasına rağmen ciddiyetinden ödün vermiyordu. her gol atışında şöyle bir silkeleniyor ve devam ediyordu.
ulan adam hiç gülmez mi. insan hiç kızdırmaz mı. ama suç benimdi. hiçbir zaman büyük konuşulmaması gerektiğini anladım.
siz siz olun, büyük lokma yiyin ama büyük konuşmayın. çok iyi biliyor olsanız bile.
bizim ufaklıklara, oruç tutmanın güzelliklerini aşılamak ve öğretmek için uygulamamız gereken yöntem.
illa da tutmak istiyorsa bunu söyleyin. herşeyi yavaş yavaş, ağır ağır öğrensinler.
klasik makro iktisat okulunun kurucusu adam smith 1776 yılında "milletlerin servetinin doğası ve sebepleri üzerine bir araştırma" adlı kitabını yayınladı. bu kitapta "görünmeyen el" teoremini ortaya koydu. smith'in görünmeyen el dediği şey tam rekabet piyasası idi. tüketiciler ve firmalar davranışlarını fayda ve kar maksimizasyonu ilkelerine göre ayarladıklar için, ekonomide bulunan bir "görünmeyen el", yani tam rekabet piyasası, sadece tüketicilerin ve firmaların çıkarlarını değil, aynı zamanda toplumun çıkarlarını da maksimum yapar. sadece kedi çıkarları peşinde koşan tüketiciler ve firmalar aynı zamanda farkında olmadan toplumun çıkarlarına da hizmet ederler. böylece üretim faktörlerinin tam kullanımı kendiliğinden gerçekleşir, ekonomide iş arayan herkes iş bulur ve sermaye tam kapasite ile kullanılır.
klasik makro iktisat okulu, say yasasını benimsemektedir. say yasasına göre "her arz kendi talebini yaratır". buna göre ekonominin lokomotifini arz oluşturur. ekonomide ne kadar arz varsa, arzın büyüklüğüne eşit bir talep kendiliğinden ortaya çıkar. böylece ekonomide genel bir üretim fazlası veya talep yetersizliği söz konusu olamaz. fiyatlar ve ücretler esnek olduğu için , piyasa mekanizması ekonominin dengesini bozan her hangi bir şokun denge bozucu etkilerini kısa sürede giderir ve ekonomiyi daima kendiliğinden tam istihdam denge seviyesine taşır.