sizi ucuza ucaga bindirme iddiasındaki easyjet, ryanair ve hatta pegasus gibi havayollarının yolcularına mukemmel hizmet vermek gibi bir gayeleri yoktur, ilk amacları cok ucuza bilet satmaktır. bunun icin de nereden kesinti yapabiliyorlarsa yaparlar. ne yemek ne su verirler, ne de bilet basarlar. ucakta rotanızı veya yuksekliginizi vs. gosteren ekranlar bile yoktur. genellikle guzel seyler okuyacagınız dergiler yoktur, olsa da reklam doludur. ucakta sattıkları yiyecek iceceklerden elde ettikleri gelir de bilet fiyatlarının dusmesine katkı saglar. sehre uzak ya da pek kullanılmayan havaalanlarının vergileri, hangar kiraları vs. daha dusuktur ve genelde havaalanlarında ucak bekletmezler, gelen ucak yolcu indirdikten kısa bir sure sonra diger yolcuları alıp donus yapar. sabaha karsı gibi yogun olmayan saatlerde kalkıs ve inis de bu masrafları dusurur. kabin bagajı dısında vereceginiz bagajlar icin para odersiniz, ama kullanmayacagınız bagaj hizmeti icin pesin para odemezsiniz. kabin bagajı icin de boyutlara uydugunuz surece agırlık kısıtlaması yoktur. o yuzden onları bu tarz hizmetleri yapmadıkları icin elestirmek yersizdir. cok ucuz fiyatlarla istedigimiz yere gidebiliyorsak bu bizim icin cok buyuk avantajdır. parası olan lufthansa, british veya thy'ye biner, koltugunu internetten secip fıstık gibi yemegini yer, filmini de izler. 5 yıl once acaba avrupa'ya ne kadara ucuyorduk bir dusunun.
bu baglamda easyjet'i degerlendirirsek basarılı buldugumu soyleyebilirim. sabihadan londraya gidis ve donus olarak 2 ucus yaptım ve kıs ortasında kapalı havada gerceklesen bu ucusların kalkıs ve inisleri sorunsuzdu. hafif sarsıntılar dısında rahat inisler oldu (bu zamana kadarki en rahat inisimi de pegasusta yasadım). sabihada ucak hareket ettikten sonra pistte buzlanma onlemleri icin 10 dk durduruldu, bunun dısında gecikme olmadı. ucakta satısı yapılan yiyecek icecek fiyatları da avrupa'ya gore oldugu icin normal, turk yolculara avrupa fiyatlarında satıs yapan pegasus kadar fahis degil.
10 pounda psp kiralayarak oyun oynayabilir veya film izleyebilirsiniz. pahalı tabi ama ucakta sıkılıyorsanız verilebilir.
turkiye ucuslarındaki fiyatlar 29 euro civarından baslıyor, ryan air gibi erken alımlarda daha ucuzdan baslayabilirler bence, ya da kampanyalarla birkac yolcuyu cok daha ucuza tasıyabilirler. biz cok erken bilet aldık, ama ucusa 2 hafta kala da aynı fiyattan bilet bulunabiliyordu.
londra'da 2 havaalanı kullanıyor: gatwick havaalanı ve luton havaalanı. guneydeki gatwick'e ulasım daha rahat ve ucuz. easybus veya diger otobusleri tercih etmeyin. gatwick express hızlı trenine de gerek yok, ulusal trenler yarım saatte 4.50 pounda london bridge istasyonuna goturuyor. luton havaalanı da aynı hat uzerinde londranın kuzeyinde bulunuyor, ona da st. pancrass istasyonundan kalkan trenlerle yaklasık bir saatte ulasılıyor, 13.50 pound, ama bir de indiginiz istasyondan shuttle servisiyle havaalanına gidiyorsunuz.
easyjet ogrencilerin kısa sureli bir avrupa seyahati yapmaları icin cok iyi bir secenek. londraya gidiyorsanız oradan easyjetle iskocya veya kuzey irlandaya da ucabilirsiniz, aynı vizeye dahiller. baska bir secenek de basel; almanya, isvicre ve fransanın kesistigi yerde ve orayı us kabul ederek cogu sehri gezebilirsiniz.
bavulunu topla atla trene cık, ruzgar nereye eserse oraya git, harita alma kafana gore takıl diyen arkadaslara bu isin bir de vize boyutu oldugunu hatırlatmak isterim. yesil pasaport gibi manasız bir ayrıcalıga sahipseniz sorun yok. ama lacivert pasaport tasıyan bizim gibi bahtsızlar icin vize sıkıntı yaratabiliyor. bazı ulkeler artık interrailcilerin vize basvurularında rotalarını hazırlamıs olmalarını ve bu rotaya gore kalacak yerler icin rezervasyon yaptırmalarını bekliyor. hesabınızda da belli bir para olacak ve vizeye de biraz erken basvurmanız gerekiyor.
uluslararası calısan trenlerde onceden rezervasyon gerekiyor ve ozellikle yaz aylarında ve gece trenlerinde yogun hatlarda aynı gun icerisinde yer bulmak sorun olabiliyor. ornegin biz paristen barselonaya tren sordugumuzda en erken 4 gun sonra yer oldugunu ve bunun icin de kisi bası 47 euro supleman odememiz gerektigi cevabını almıstık. boyle durumlarda rotanızı degistirmek zorunda kalabilirsiniz. bunları da dusunerek yola cıkmakta fayda var.
hep aynı rotayı izlemeyin kardesim diyenlere de turkiyeden cıkıyorsanız pek de seceneginiz olmadıgını hatırlatmak isterim. yunanistandan italyaya feribotla gecmeyecekseniz kuzeyde arnavutluk var ve burada interrail bileti gecmiyor. bulgaristandan cıkmak isterseniz de onun vizesi ayrı, oradan sonra da makedonya, sırbistan, romanya gibi ulkelerden gecmeniz gerekebilir ki bunlar icin de ayrı vize gerekiyor. ugrasmak isterseniz sizin bileceginiz is.
eger avrupada yasıyorsanız ya da erasmus gibi sebeplerle bir sekilde orada vakit gecirip interraile cıkacaksanız dikkat edin, o ulkede oturma izniniz varsa veya 6 aydan uzun suredir orada kalmıssanız aldıgınız bilet o ulkede gecmez. bonus olarak o bilet turkiyede gecer. biletinizi internetten alıp country of residence kısmına turkey yazarsanız bu sorunu cozersiniz ama yine de riskli olabilir, pasaportunuza bakıp oturumu gorurlerse yalan olma ihtimali var.
fransa veya ispanya gibi gotu kalkık ulkeler dısında cogu ulkenin ic hatlarında istediginiz treni kullanabilirsiniz, ama tabi bazılarının hızlı tren hatlarında supleman gerekebiliyor, sormadan trene atlamayın. gece trenlerinde rezervasyon gerekebilir. almanya, avusturya, isvicre icerisinde -domestik- butun trenlere rezervasyonsuz binebilirsiniz, ice'ler dahil.
iskandinav ulkeleri veya baltık ulkeleri arasındaki feribot seferlerlerinden bazılarında interrail bileti kullanılabiliyor, sorusturup bunlardan faydalanabilirsiniz. hem genclerle dolu eglenceli bir gece yolculugu yaparsınız hem de free shop imkanından faydalanırsınız.
bir de bu ryan air, easyjet gibi firmalar sayesinde avrupa icerisinde cok ucuza ucak biletleri alabilirsiniz. interrail biletiyle bunları kombine etmek mantıklı olabilir. trenle 2 gunde gideceginiz yerlere 20 euroya (hatta daha bile aza) ucarak biletinizi kullanmaya oradan devam edebilirsiniz. interraile ucak karıstırmak isin felsefesine ters olabilir ama bu sayede daha cok yer gorebilirsiniz. hatta hic interrail bileti almadan ucuz ucusları kombine ederek bir avrupa seyahati de yapabilirsiniz (girisimciler buna da el atıp interfly diye bir olay cıkardılar ama onlara para vermeye gerek yok, ryanairi takip edip birer euroluk biletlerle siz kendi rotanızı cizebilirsiniz). ama bunun icin de ineceginiz havaalanlarını ve onlardan ulasımın nasıl olduguna bir bakın. havaalanı transferleri pahalıya gelebilir veya abidik kalkıs saatlerinden dolayı havaalanında sabahlamak durumunda kalabilirsiniz. bunun icin ryanairin indigi havaalanları arasında sehre en yakın olanların bir arastırmasını yapıyorum, guzel bir derleme yapabilirsem buraya koyarım. ryanair'in sitesinde aiport transfer sayfası cok kullanıslı, easyjet icin de havaalanlarının kendi sitelerinden faydalanabilirsiniz.
interrail cok guzel bir deneyim, kasarsanız cok ucuza bir suru sehir dolasırsınız. ama paranız varsa kendinize eziyet de cektirmeyin, arada guzel yerlerde kalıp duzgun yemekler yiyin. bir de bir yerlerde denize girin, bir gun plajda yatmak guzel bir tazelenme olabilir. varsa bir akraba veya arkadasınızda da 1-2 gun kalarak dinlenme fırsatı bulabilirsiniz. tanıdıklarda veya couchsurfing vs. arkadaslarında kalmak hem butce icin hem beden icin iyidir. ayrıca bilmediginiz bir sehrin gece hayatını en iyi orada yasayanlar bilir.
turkiyeden cıkıs icin fazla rota secenegi olmadıgını soylemistim ama schengen sınırlarına girdikten sonra ozgursunuz, herkesin gitmeyecegi yerlere gitmeye calısın, illa turistik yerleri gorecem diye kasmayın, buyuyunce tekrar gelirsiniz. doga yuruyusleri, sarap bagları, ren kıyısında bir sato size degisik zevkler sunabilir. interrail sadece bloglarda yazılan klasik rotalardan ibaret degildir.
yanınızda rehber kitap bulundurmanız gideceginiz yerler hakkında bilgi sahibi olmanızı saglar. ayrıca istediginiz yonde tren bulamama gibi aksiliklerde kitap ve haritadan bakarak alternatifler olusturabilirsiniz. hesapta olmayan yerlerin bilgileri de kitapta hazır bekliyor olur ve ihtiyac duydugunuzda acıp bakarsınız. lets go europe ve europe on a shoestring ideal kitaplar.
valla daha cok yazasım var ama yemege cagırıyorlar, siz vakit kaybetmeden baslayın seyahat bloglarını arastırmaya, sonra da planınızı yapın. haydi selametle.
latin jazz ilk olarak dizzy gillespienin guney amerikalı -ozellikle kubalı- muzisyenlerle calısması ve jazz muzigine latin etkilerinin katılmasıyla ortaya cıkmıstır. kullanılan jazz enstrumanlarına perkusyon eklenerek jazza yeni ritimler kazandırılmıstır. latin jazz bir jazz muzigi turu olarak kabul edilir, ama bir akım degildir. kendisine tepki olarak bir akım dogmamıstır ve gunumuzde de varlıgını surdurmektedir. bir cok muzisyen bundan etkilenmis ve chick corea gibi muzisyenler de latin jazz tarzında albumler cıkarmıstır. dizzy gillespie tarafından kurulan ve arturo sandoval, steve turre gibi muzisyenler iceren united nations orchestra bu muzigin en onemli eserlerini sergilemistir.
abbanın 1978 tarihli the album adlı albümünün süper açılış parçası.
sözleri :
they came flyin' from far away, now i'm under their spell
i love hearing the stories that they tell
they've seen places beyond my land and they've found new horizons
they speak strangely but i understand
and i dream i'm an eagle
and i dream i can spread my wings
flyin' high, high, i'm a bird in the sky
i'm an eagle that rides on the breeze
high, high, what a feeling to fly
over mountains and forests and seas
and to go anywhere that i please
as all good friends we talk all night, and we fly wing to wing
i have questions and they know everything
there's no limit to what i feel, we climb higher and higher
am i dreamin' or is it all real
is it true i'm an eagle
is it true i can spread my wings
flying high, high, i'm a bird in the sky
(i'm an eagle)
i'm an eagle that rides on the breeze
high, high, what a feeling to fly
(what a feeling)
over mountains and forests and seas
and to go anywhere that i please
and i dream i'm an eagle
and i dream i can spread my wings
flying high, high, i'm a bird in the sky
(i'm an eagle)
i'm an eagle that rides on the breeze
high, high, what a feeling to fly
(what a feeling)
over mountains and forests and seas
flying high, high, i'm a bird in the sky
(i'm an eagle)
i'm an eagle that rides on the breeze
high, high, what a feeling to fly
(what a feeling)
over mountains and forests and seas
and to go anywhere that i please
alman bisiklet markası. aslı bisiklet tarafından turkiyeye ithal edilmeye baslanmıstır fakat pek tanınmadıgı icin fazla cesidi bulunmaz. corratec gibi avrupada bilinmeyip turkiyede abdurrahman celebi olmamıstır, almanyanın en revacta markalarından biridir. kalitesi kanıtlanmıstır; kadro dayanıklılıgında amerikanın bir numarası olan specialized, almanyada cube'un altında kalmıstır. eger duzgun bir stratejiyle tanıtımı yapılırsa turkiyenin de en cok tercih edilen markalarından birisi haline gelebilir.
turkiyede en kaliteli alman markası olarak pazarlanmasına karsılık almanyada esamesi okunmayan markadır. bayern eyaletinin bir kasabasında 1990 yılında kurulmus bir aile sirketidir ve urunlerini dısarıya pazarlama stratejileri basarılıdır. yine de almanyada satısı pek yoktur. bisikletleri de guzeldir allah icin. kadrolar, renk secimi falan hos. donanımlar da iyi fakat su zzyzx midir nedir o marka frenler ve tekerler falan bozuyor isi. neyse kalite konusuna donelim, bir bilgimiz yok. yol bisikletleri de ilgi cekiyor fakat koca fransa bisiklet turunda bir tane bile corratec bisiklet yok, alman takımları bile tercih etmemis. turkiyede satılan belki de tek alman markası olması dolayısıyla oyle soylendigi belli. ama pek bilinmese de cube bisikletlerin de bir distributoru var artık turkiyede, alman kurdu olarak lanse ediliyorlar. eger duzgun bir pazarlama yapılırsa almanyanın en revacta markalarından cube de turkiye'de iyi is yapabilir.
deniz manzaralı, gunese karsı icilen soguk bira tadındaki guzel reklamlarının yarattıgı imajın aksine kotu bir biradır. agızda feci acı bir tat bırakır, soguk halde bile zor ictim. aldinin birası bundan daha iyidir.
cok siddetli bir sekilde aralarında bulunmak istedigim bir ekip. nolur bisey yapın tanıdık bulun falan beni bu kanala sokun. ya soyle gezdikleri programların birinde yardımcı kameraman, asistan, ayak isleri sorumlusu gibi bir gorevde olsam da benim de bir katkım olsa, vesilesiyle ben de gezip ogrensem yanlarında. izlemek yetmiyor. o kadar samimi geliyor ki bu kanal bana nasıl yardımcı olabilirim diye dusunuyorum artık. hayalim boyle bir meslekte calısmaktır, ilerde beni memur gorurseniz hatırlatın, istifa ettirin.
bazılarının sozlugu sadece erkeklerin kullandıgını sanarak baslık acmaları, kufurlu baslıklar, dini konuları savunan insanların bile yazdıgı 'ezan duymak istemiyorsan sktir git hollandaya' seklinde ifadeler kullanmaları, icinde bakire kelimesi iceren 237 baslık olması ve hepsinin de ataerkil dille yazılması, cogunun da sacmasapan onermeler icermesi sonucu artık olması gerek dedigim durum. kadın dokunusundan ziyade kadınların da bu sozlukte var oldugunu bazı insanlara hatırlatması lazım. hatta oyle ikiyuzlu insanlar var ki din konusunda her kelimeyi ozenle secip (sav)ı (as)yi es gecmeyip, konu bakirelik oldugunda bekareti onemsemeyen kızlara agza alınmayacak laflar ediyorlar. ha bir de surekli takıldıkları kız/kadın ayrımı var, bu terbiyesizligi sildirmek gerekmiyor mu artık? dinini yasamak isteyenlere ozgurluk, nerde demokrasi diye bagıran insanların boyle konusmaları duzgun bir davranıs mı sizce? bekir coskunun islamcıları kastederek bu erkeklerin akılları bacaklarının arasındadır demesi artık gozumde haklıdır.
tcdd internet sitesinde yapılan acıklamaya gore ikinci bir emre kadar turkiye'de bilet satısları durdurulmus olusum. nedeni elektronik bilet sistemine gecis hazırlıkları ve temmuz ayına kadar surecegi tahmin ediliyor. ilk acıklamaya gore mart ayında hazır olacagı soylendiyse de her burokratik islem gibi bu da gecikti. su an icin kesin bir bilgi yok. yine de interrail hala devam ediyor, sadece turkiye'de bilet satılamıyor. interrail yapmak isteyenler internetten o gunku kur uzerinden bilet alabilir. kargoyla da birkac gunde adrese teslim ediyorlar.
calısma amacıyla yurtdısına yerlesmis turklere verilmis isimdir. 1950lerde almanya'nın isci ihtiyacından dolayı dısarıdan goc alacagını acıklaması sonucu italya, yunanistan ve turkiye'den cok sayıda insan almanya'ya gitmistir (baska ulkelerden de isci alınmıstır ama en fazla sayıda insan bu 3 ulkeden gelmistir). italyanlar ve yunanlılar bazı restoranları dısında goze carpmazlar, sonucta onlar da avrupalıdır ve bu kulture acıklardır, entegre olmaları daha kolay olmustur. fakat turkler hem kulturel ve ailevi yapıları geregi, hem de turkun turkten baska dostu yoktur inancından olsa gerek daha toplu halde yasamayı, birbirlerini kollayıp birlik olmayı ve yasadıkları cevreyi de kendi istedikleri hale sokmayı becermislerdir. kreuzberg unlu bir ornek, cogu avrupa sehrinde daha kucuk de olsa boyle mahalleler var. ben su an almanyada bulundugum ve gurbetcilik olayı buradan basladıgı icin almancı ornekleri anlatmak istiyorum. yine de fransa, avusturya, isvicre, belcika ve hollanda gibi turklerin uzun sure once yerlestigi ve artık ikinci nesilleri buyuttukleri ulkelerde bir farklılık olacagını dusunmuyorum.
dil konusunda gorunur bir sıkıntı yok, burda dogup buyumus genclerin cogu o ulkenin dilini turkceden daha rahat kullanıyor. turkce konusmalarında bir bozukluk var evet. turkiyeyle sık iliskide bulunmamıs, gidip gelmemis genclerin konusmaları cok bozuk. bu konuda (bkz: almancı türkçesi). sonradan bir sekilde oralara goc etmis insanlarda dil ogrenme zorlugu mevcut, turklerin oldugu ortamlarda yasayıp calıstıkları icin kullanma zorunluluguna dusmedikleri icin. ama konustukları dilin cok duzgun olmadıgından ve sokak agzı ile konustuklarından sikayet ediliyor ozellikle almanlar tarafından. yk gibi gencler gordukce anlayacaksınız zaten.
gorunusleri ekonomik acıdan daha alt seviyelerde olduklarını dusunduruyor, bunu kanıtlayamam ama her kose basında donerci olmasına ragmen iyi kazandıklarını biliyorum. ama daha cok biriktirme egiliminde oldukları inancındayım. evet avrupada yasam turkiyeye gore daha pahalı ama eskiden beri turkler yurtdısında iyi paralar kazanıyor ve birikimlerini turkiye icin (ya da musluman kardesleri icin) saklıyorlar. bunların akıllı olanları oralarda cok buyuk meblag olmayan paraları turkiyede degerli oldugu icin gelip arsa, ev gibi yatırımlara girdiler, akıllarının bir kosesinde de hep turkiyeye donme dusuncesi yattıgı icin de bir anlamda geleceklerini saglama almaya calıstılar. malesef akıllı olmayanları da zamanında yesil sermayeye, gunumuzde de deniz feneri e vye kaptırmıslar. ama genel konusmayayım, herkesin durumu iyi degil, zor durumda olanlar var. yine de almanyada sosyal haklar daha gelismis oldugu icin vatandaslıgı olan kimsenin surunmeyecegini biliyorum.
bir diger konu da egitim, universitelerde okuyan cok sayıda turk genci var. aralarında turkceyi rahat konusamayan hatta turkce bilmeyenler mevcut. genel olarak turkler basarılı ya da basarısız diye bir kanı yok, aralarında cok basarılılar da cıkıyor, okulu bitiremeyenler de. ama egitim sistemiyle bir problemleri yok, ilkokuldan beri okuyanlar tamamen alman sistemi ile yetistikleri icin hic sıkıntı yasamıyorlar.
bastaki entegrasyon konusuna geri donersek, turklerin yapıları geregi beraber yasama ve alman toplumundan kendini ayırma isteklerinden bahsetmistim. bunun yanında karsı tarafın da yabancıları kabul etmeme durumu hala mevcut. ilkel bir ırkcılıktan bahsetmiyorum ama onlar da kendi iclerinde kararsızlar. konustugum birkac kisi tamam guzel gelsinler tabi diyorlar ama kendi yasamlarını burda kabul ettirmeye calısmaları bazılarına yanlıs geliyor. burada yasıyorsanız bizim gibi olun diyenler var. ayrıca turk mahallelerinden memnun degiller, ama diger yanda da turkleri mahallelerinde kabul etmeyen insanlar da var. boyle olunca turkler de tabiki helal yiyecekler alabilecekleri ve oturup adam gibi muhabbet edebilecekleri yerlere yakın olmayı tercih ediyorlar. butun bunlar karsılıklı gelisen durumlar, alman hukumetinin turklerin entegrasyonu konusunda uzun suredir cabaları var ama halk arasında buna karsı olanlar hala mevcut.
velhasıl bu arada kalmıs, almanyada yabancı turkiyede almancı denilen toplulugumuz sosyologların incelemesine deger bir hayat yasamaktadır ve bu konuda uzun suredir calısmalar yapılmaktadır. daha ayrıntılı bilgi icin fatih akın filmlerini izleyebilirsiniz.
son olarak sunu da soylemeden gecemeyecegim, (#2004051) numaralı entrydeki goruslere kısmen katılmama ragmen bu kadar agır sozlerle kimseyi rencide etmek istemiyorum. kendi adıma konusayım, ben turklerin (ya da genel olarak yabancıların) cogunlukta oldugu yerlere bir turk olarak girmeye cekiniyorum. bazı yerlerde turklerle aynı ortamdayken turk oldugumu belli etmemeye calısıyorum. sonucta hepimiz aynı ulkenin evladıyız ama nedense bir faklılık var, ben onlara bizden diyemiyorum. burada bahsettigim aslında cogunlukla genclerden olusan kucuk bir kesim ama gunluk hayatta en goz onunde olan turkler onlar ve bir sekilde turk imajını onlar olusturuyorlar. saclarını sakallarını garip sekillere sokmalarından mıdır, kocaman turk bayraklı tisortler giymelerinden midir, yarı turkce yarı almanca bagıra bagıra konusup kimseyi takmamalarından mıdır bilmiyorum ama davranısları beni biraz geriyor ve bu insanların turkiyeyi dogru sekilde temsil ettigine inanmıyorum. yabancı arkadaslarımdan duydugum hic turke benzemiyorsun laflarının hosuma gitmesi ise aslında cok yanlıs bir durum oldugunu gosteriyor ortada. tamam 70 milyonluk turkiyenin de hepsi bir ornek degil ama buradaki genclerin turkiyede sık rastlamayacagınız tiplerde olması boyle dusunmenize yol acabilir. "vay sen bizim din kardeslerimize nasıl boyle dersin" diye cıkısmayı dusunenlere de once bir gelin gorun su kardeslerinizi diyorum. her gece kluplerde kız dusurmeye calısan magandalara da bakalım kardeslerimiz diyebilecek misiniz?
cok kral bir silbermond sarkısı. 2006 yılındaki laut gedacht albumunden. deniz olmak anlamına gelir, deniz olunmalı mı diyorlar acaba?
almanca sarkı dinleyerek pratik yapacaklarını sananlar icin sozleri:
Du willst was sagen, doch es ist vergeblich
Weil keiner zuhört und auch keiner versteht dich
Wie gefangen in Quarantäne, völlig isoliert
Und von der Außenwelt nicht akzeptiert und ignoriert
Du gehst nach draußen und denkst, es ist unmöglich
Doch da steh'n Leute um dich rum, die sind dir ähnlich
Und Du hast wieder gedacht, dir wär'n die Hände gebunden
Doch dieses Mal hast du dein Messer gefunden
Was dich hält, das löst sich
zusammen machen wir alles möglich
wir könnten mehr als nur ein Wort sein
denn "Wir" kann mehr als nur ein Wort sein
(Refrain : nakarat)
Land ist in Sicht
Wir haben lang' danach gesucht
Wir könnten viel mehr sein
Lasst uns ein Meer sein
Und alles wär' nichts
hätten wir uns nicht gefunden
wir sollten viel mehr sein
Lasst uns ein Meer sein
Ein Meer sein
Ein Meer sein
Lasst uns das, was wir zu sagen haben, sagen
Lasst uns nicht schweigen, wenn wir was nicht mehr ertragen
Wir sind die Uhr, die ewig läuft und egal wen es stört
Wir machen weiter, so lange bis die ganze Stadt uns hört
Wir sind wie Tropfen doch wir sind nicht alleine
Wir schlagen Löcher in die heißesten Steine
Wir bringen ins Rollen, was lange schon verstaubt ist
Auch wenn du sagst, es geht nicht
Und was uns hält, das löst sich
zusammen machen wir alles möglich
wir könnten mehr als nur ein Wort sein
Denn "Wir" kann mehr als nur ein Wort sein
Land ist in Sicht
Wir haben lang' danach gesucht
Wir könnten viel mehr sein
Lasst uns ein Meer sein
Und alles wär' nichts
hätten wir uns nicht gefunden
wir sollten viel mehr sein
Lasst uns ein Meer sein
Ein Meer sein
Ein Meer sein
Land ist in Sicht
Wir haben lang' danach gesucht
Wir könnten viel mehr sein
Lasst uns ein Meer sein
Und alles wär' nichts
hätten wir uns nicht gefunden
wir sollten viel mehr sein
Lasst uns ein Meer sein
Ein Meer sein
Ein Meer sein
Lasst uns, lasst uns, lasst uns ein Meer sein
i melih gokcek efendinin belediye web sayfasında (http://www.ankara.bel.tr/...hayalimizdeki_ankara.aspx ) yayına verdigi, ankaranın bazı noktalarının 3 boyutlu animasyonlarından olusan videolar silsilesi. yapılmakta olan ya da yıllardır bitmemis projeler de bu videolarda gorunmektedir. isin ilginc yanı bazı videolarda da sadece bugunku durum modellenmis, sanki hayalimize kavusmusuz gibi. kızılay meydanı bir ornek, ki ilk baktıgım video o olmustu hayalimdeki kızılay meydanı acaba meydan olabilmis miydi diye, aynı oldugu halde sadece trafik kesmekesi gosterilmemis. en garibi de samsun yolu videosu, bugunkunden ne farkı var cozemedim, hayalimdeki samsun yolu nasıl acaba onu da merak etmiyorum gerci. alt gecide girip cıkıyoruz iste, bildigimiz ithal melih gokcek aydınlatmaları ve celik yıgını ustgecitler dısında bir sey yok. altınparkı da oldugu haliyle vermisler, sanki kendileri yapmıs gibi. en cok kızdıgım da esenboga havaalanı oldu. ankaraya gelenlere guzel bir karsılama sunan bu guzel binayı da sahiplenmis gorunuyor gokcek efendi. halbuki havaalanından cıktıgımız gibi girdigimiz havaalanı yolu faciası gokcek cumhuriyetine hosgeldiniz diye bagırıyor. ulusta da genclik parkı cok derin yara ama neyse hadi bir seyler yapıyorlar da, kale ve cevresinde gokcek degil altındag belediyesi calısıyor. butun o restorasyonlar ve altyapılar veysel tiryaki'nin isidir. uzun yıllardır kullanılmadıgı icin atıl durumda kalan cubuk barajına da el atmıs gorunuyor, umarım orayı da goksu gibi mogan gibi uyduruk bir park haline getirmez, eski ankara fotograflarındaki o guzel manzaraya kavusmak istiyoruz.
biz nasıl bir halkız da hala altgecitlerde trafikte kalıp, saatlerce otobus bekleyip ayakta gitmek zorunda kalıp, dolmus gibi ilkel bir yonteme 1.70 lira verip, 2005te bitmesi gereken kecioren ve 2008de hazir denilen cayyolu metroları bos haldeyken calısıyoruz diye turist gezileri duzenlenirken; turkiyenin en pahalı suyunu kullanıp, bir de o kadar para verdigimiz suyu icemezken; kaldırımda adam gibi yuruyemeyip, istedigimiz yerden karsıya gecemeyip, sehiricinde bisiklete binemeyip, nefes alacak parklar bulamazken olan parklar da koprulerle kavsaklarla daraltılırken; sehrin uzak koselerinde sadece araban varsa gidecegin yerlerde tellerle cevrili ve hic bir sey yapamayacagın parklara sahipken; segmenler parkında bile sevgilinle oturamazken; bir donemin sembolu genclik parkı 10 yıldır curumekteyken; bayram festival kutlayacak meydana sahip olmayıp, meydan bildigimiz yerler kavsaklara donusturuldugu ve yayalara kapatıldıgı halde, hala nasıl disneyland gibi, dev hoca nasreddin heykeli gibi, bir zamanlar kalenin tepesine koyacagım dedigi ucagı oturttugu otel gibi ucuz, basit ve gorgusuz isi ama vizyon projesi denilen seylerle kandırılabiliyoruz, onu da anlamıs degilim.
basbakanın antalya sonucunu cok ama cok anormal buluyorum demesine karsılık topbas istanbulda kaybettigi ilceler icin 'Yapılan yaklaşık 25 milyar TL'lik hizmet yeterli olmamış, istanbullu sadece bunu yeterli görmediğini ortaya koymuştur. Bunu değerlendireceğiz.' diyerek o kadar hizmet ettik karsılıgı bu muydu, daha da goremezler havasına girmemistir. takdir ediyorum. basbakanın yaptıgı hatayı farkedip onu dikkate alarak boyle konustuysa da tebrik ediyorum. her akplinin bu adamdan cıkarması gereken bir ders vardır. secim surecinde zaten melih gokcek gibi bir sarlatanla topbasın arasındaki farkı gorduk.
keske bu da aday olsaydı da cankayadaki hezimeti yasayıp boyunun olcusunu alsaydı. simdi babasının artan kuvvetiyle burnunun daha da kalkacagına suphem yok.
almanca ogrenmenin ilk karsılasılan zorlugu isimlerin dilbilgisel cinsiyetlere sahip olmasıdır ve bu cinsiyet kuralina gore ismin onune gelecek sıfat ve zamirlerin de alacagi ekler belirlenir.
ornegin,
der vater (baba) - mein vater (benim babam)
die mutter (anne) - meine mutter (benim annem)
tabi ismin anlamının bu cinsiyetle alakası pek de yoktur. der tisch (masa), die stuhl (sandalye), das mädchen (kız) gibi. hatta bu artikellerin belirlenmesinde de kurallar yoktur. fakat bunları ogrenmenizde veya tahmin etmenizde fayda saglayacak bazı noktalar vardır. onceki entrylerde arkadaslar bu tuyoların cogunu yazmıs fakat ben su an bulabildiklerimi toplu halde vermek istiyorum. cogunun istisna icerdigini de unutmayınız.
der ile kullanılan bazı isimler (bunlar kuraldır) :
gunler : der tag, der montag, der dienstag, der mittwoch, ...
aylar : der monat, der januar, der februar, der marz, ...
der tag (gun), der monat (ay) ama das jahr (yıl) ve die woche (hafta).
mevsimler : der frühling, der winter, ...
yönler : der norden, der osten, ...
araba markaları (nedense) : der bmw, der opel, ...
-en ekiyle biten isimler :
der kuchen (kek), der laden (dukkan), der wagen (arac) ...
der tag - die tage (gunler)
das kind - die kinder (cocuklar)
-heit, -keit, -schaft, -ung ekiyle biten isimler :
die gesundheit (saglık), die gelegenheit (fırsat) ...
die möglichkeit (alternatif), die schwierigkeit (zorluk) ...
die wissenschaft (bilim), die eigenschaft (ozellik) ...
die einladung (davetiye), die zeitung (gazete) ...
-enz, -ie, -ik, -ion, -tät ekiyle biten isimler :
die konkurrenz (yarısma) , die konferenz (konferans) ...
die akademie , die garantie (garanti) ...
die fabrik (fabrika), die grafik ...
die organisation , die position ...
die universität, die aktivität (aktivite) ...
ozel isim olmamak sartıyla fiil, sifat gibi turlerden turetilen sozcukler :
das gute (iyi), das neue (yeni) ...
das baden (banyo yapmak), das einkaufen (alısveris), das essen (yemek) ...
das englische, das französische ...
das blaue (mavi), das rote (kırmızı) ...
-lein ve -chein ekleriyle bitenler (bunlar aynı zamanda kucultme ekleridir ve eklendigi tum isimler das alır) :
das mädchen ...
das bildchen (resimcik), das büchlein (kitapcık)...
-(i)um ve -ment ekleriyle biten sozcukler :
das museum, das datum (tarih) ...
das monument (anıt), das argument (gorus) ...
bunlar daha genel ve az istisnalı orneklerdir. fakat bunların dısında su ek su artikeli alır gibi tuyolar da bolca bulunmaktadır. en faydalısı (cok klise oldu artık ama) bir ismi artikeli ile birlikte ogrenmektir. yani elma diyeceginiz zaman aklınıza der apfel gelsin.
altindag icin bir doneme daha ihtiyacı var. kale cevresinde yaptıgı calismaları takdir ediyorum. hamamonunden baslayarak yavas yavas yukarı dogru cıkıyor. her ne kadar sadece dıs cephe uzerine yogunlassalar da restorasyon yontemini de dogru buluyorum. en azından hava alanı yolu sacmalıgını ankaranın gururu sananlardan iyidir. hamamonu iyice temizlendi, samanpazarı da gittikce duzeliyor. arslanhane de tas gibi olmus. gayet de sessiz sakin, saga sola satasmadan ilerliyor. aslına bakarsanız ankaraya gore hızlı da davranıyor. kaleyi bitirdiginde artık ankaranin cazibe merkezi ulus olacak. hal cevresine ve daha sonra avizeciler carsisinin da oldugu tarafa, anafartalar caddesinin kuzeyine de el atmalı. sonra da tabiki bentderesi. tek dilegim, sehir plancıları ve mimarlarla biraz daha yakın calisması. restorasyon ve (cok klise ve yanlıs anlasılan bir soz oldu ama ulusun da bir cokuntu alanı oldugunu varsayarsak) kentsel donusum hassas konulardır. altyapıyı kurdukca ustyapının da gelisecegini gormek lazım. ustten kultur merkezi koysaydın bir ise yaramazdı. umarım gokcek bu adamı rahat bırakır.
kimse anlamadı dimi? biz de gidene kadar ulusta bir seylerin degistigini bilmiyorduk. gidin gorun. su an pirinc handan yukarı dogru cıkıyorlar.
bırakınız erdogan beypazarı mitinginde kendisinin gozlerinin icine bakarak 'boyle belediyecilik olmaz, ben bu sokaklarda gezerken utandım' desin, ankara ili sinirları icerisinde turizm potansiyeli en yuksek ilce beypazarıdır. butun ankaranın 'bu pazar nereye gitsek' diye dusundugunde ilk alternatif beypazarıdır. havuc, cezerye, karadut suyu, damat sekeri diyince beypazarı akla gelir. ulkenin ikinci safranbolusu oldu burası. 10 yil once beypazarı diye bir sey var mıydı? kim yaptı bu isi?
gokcek pasa da hala 'disneyland yapacagım, 7,5 milyon turist getirecegim' desin. hadi be sen de, antalyayi gececekmis. insan ankaraya niye gezmeye gelsin ki, ben bile kac yildir ankaradayim gezecek yer bulamiyorum? once trafigi yoluna koy. turist dedigin yuruyerek gezer, yurunuyor mu ankarada?
universitelerin kalitesizligi daha alt seviye okulların kalitesizliginin de bir sonucudur. yetersiz kadrolar, abartılı ogrenci alimi gibi sebeplerin yanında, kadroların ve ogrencilerin universiteden once iyi egitilememesi de buyuk bir etkendir. egitim sistemini okul oncesinden universiteye kadar bir butun olarak dusunmek gerekir. devletin universiteleri kalitesiz diyerek, bilim yerine siyaset uretiyorlar diyerek karsılarına alacagına; ya da bazılarını da kendi yanına cekecegine, butun egitim sistemine ciddi bir duzen getirmesi gerekmektedir.