yalnızlık ömür boyu isimli mfö şarkısı kadar yalnızlığı anlatan manidar slogan yapılası söz öbekciği... cenk taner'in şarkı sözlerinin hepsinde hemen hemen bulabileceğiniz o ikinci yeni şiirleri tadında imgesel yaklaşım burdanda anlaşılabilir.
ve hatta metin kurt gibi yalnızız ceza sahasında...
Film özgür ruhlu,geleceğe umutla bakan,cesur ve kendine güvenen, hayata hep pozitif çizgiden bakmış fakat bir yanı mincik bir kız olan bir kadının hikayesi. Laura Branigan Gloria şarkısıyla sonlanan final sahnesiyle özgürce dans eden o kadının hayatına kaldığı yerden umutla bıkmadan doyasıya yaşayarak devam edeceğine dair bir son olmuştur. tavsiye edilir...
en sevdiğim yüzyüzeyken konuşuruz şarkılarından biri. özelikle hepimiz:
haklıyım, balık gibi,tutulmuş daha yeni,denizinden uzaklaşmış,kovadayım kovadayım,dizeleri gibi hisettmişizdir. iyidir iyi...
adı üstünde sesleri,müzikleri bir hayvan misali yutan bağımsız çalışmalar yapan grup yada müzisyenleri toplamış bir platform. kendilerini çok güzel özetleyen bir yazı da var ;
Önceden duymuş olduğum bir cümleydi, "insan hiç bir yerden buraya bir zerre getiremez". Tabii burada kastedilenin evrenin tamamı olduğunu unutmamak gerekir. Elimizde yeni diye tuttuğumuz ne varsa yanılsamadan ibaret. Sadece keşfedebilir ya da farkedebiliriz. işte bu keşiflere yeni diyor bir çok kültür. Var olduğu halinden insan eli değmesiyle, daha doğrusu aklın müdahalesiyle oluşturulan ürünlere dönüşünce, sanki yeni yepyeni hatta ilki üretmek gibi bir vehim
Akıl oluşturması gerektirdiğini düşündüğü müziği nelere göre budamaktadır? Bu budama esnasında ne gibi güzellikleri ortadan kaldırır. Ne fark eder! Sonuçta ağaç ta güzeldir baston da. Burada önemli olan ağaçtan baston çıkarmayı sahiplenmeden ortaya koymak herhalde. Ama nasıl?
Aslında başka bir müzik diyerek üzerine uzunca bir süredir düşündüğüm "şey", hem insanın aklından ötede hem de insandan görünen bir müzik. Öyle ki kaleme aldığımız ya da almadığımız ama zaten varolduğunu bildiğimiz bir şeyleri zamandan ve mekandan soyunarak ifade etmeye çalışmak. Yani vesile olmak.
Peki, insan tahayyül ettiği bir yapının nasıl vesilesi olur? Varlığıyla. Sadece var olmakla belki. Ama daha fazlası değil Sahiplenmden yapabilmek dedim ya. işin belki de en zor kısmı bu. Şimdilik Bastonun baston olduğunu bilmenin yanında, ağaçtan olduğunu unutmamak gibi. Hangi sesleri birleştirdiğimizi düşünerek onun bizim yapıtımız olduğunu düşünebiliriz?
işi tam tersinden ele alacak olursak aslında günümüz için daha gerçekçi bir durum ortaya çıkacaktır. Bugün bestecilik, aslında var olan bir bilgi karmaşasının içinden, yine insanın kurgulamış olduğu (ki buradaki kurguda ne gibi zaafların göz önüne alınıp alınmadığını bilmemiz gerekmiyor bile) bir sistem ile süzüldükten sonra oluşan rasyonel yetinin kullanabildiği bir hizmet aracıymış gibi görülmekte. Tabii ki burada taklidi de olsa evrenin ya da her şeyin kendi içindeki uyumu düşünülmekte. Bizler müzikte bir çok kültürde olan bu uyum simülasyonunu kabul ediyor, benimsiyor ve uyguluyoruz. ikinci kişi olarak uygulamaya koyulduğumuz andan itibaren aslında taklidin taklidini yapmaya başlıyoruz.
Bahsetmeye çalıştığım şey aslında bir çiçeğin açmasının benzersizliği gibi. Çiçeğin doğal ortamında büyümesine insanın müdahale edemediği gibi fiziki özelliklerini de bizler atayamayız. Peki, kendi işimizde bu farkındalığa nasıl ulaşabiliriz? Açıkçası bu benim formülize edebileceğim bir şey değil. Ama işin özünde bu niyetle hareket etmenin başka bir farkındalığa sebep olabileceğini düşünmekteyim. Zaten bunu bilememek ya da bilinse bile paylaşılamaz oluyor olması en doğrusu herhalde. (Bu arada bana göre doğruyu bir takım yanlışlar içinden akıl ile seçebiliyor olmak sadece bir yanılsama. Doğru tek. Seçeneksiz.)
Şu ana kadar söylemiş olduklarımdan kesinlikle böyle bir müziğin imkansızlığı akıllara gelmemeli. Zaten öncelikle akıllara bir şey gelmemeli. Çünkü akıla gelen herşey bu müziği budayan, güzelliklerinden alıp götüren bir balta darbesi gibi. Ama unutmamak gereken bir diğer konuda eğer amaç hizmet etmek ise işlevi için gereken zahmeti de üzerinde göstermektedir. Bizlerin farkedebileceği en temel nokta üzerimizden akıp gidenleri yine üzerimizden bize akıtmak. En azından bu fikirle hareket etmek. O zaman kim kime neden kötü diyebilir.
Evet, insanın kendini tanımasının bir başka hali olarak müzik üzerinden bunun olabilecek olması ihtimalinden bahsediyorum. Kendimizden kendimize tanımaya çalıştığımız her ne ise, ya bu bir sesle olursa diyorum
işte Müzik Hayvanı, bu sese kadar olan yolculuk esnasında çırpınan tüm sesleri barındırmak üzere çıktı yola. Kendimizce...
Karga Barın artık gelenekselleşen yıllık toplama albüm serisinin adıdır.
kompile karga 4: söz olarak piyasa çıkmış son albümlerinde cenk taner ve karabatakların tahta kılıçlar şarkısıda mevcuttur. diğer albümlere http://www.kargabar.org/#/Album adresinden yani kendi sitelerinden ulaşabilirsiniz.
bir birsen tezer hayranı olarak yeni keşfettiğim jazz vokali. özellikle bir şeyler var adlı şarkı gerçekten hoş bir şarkıdır. onun dışında albümlerindeki şarkıları özümsemeye devam etmek gerekir... *
huzuru,sakinliği,denizin en derin mavisini bünyenize sokup harmanlamayı başarmış sesler bütünüdür. aynı zamanda bir şiir gibi romantik,aykırı,derin sözlere sahip ve ironiktir... son zamanlarda bahsedilen isimler dışında halimden konan anlar ve yüzyüzeyken konuşuruz gibi gruplar da bu ruhu taşımaktadır.
insanda güzel tadlar bırakan bir film. bir sürü kısım içinde en en sevdiğim tünel sahnesi ve david bowie'nin heroes şarkısnın çaldığı sahnedir. finalide keza o sahneyle bitmiştir. güzel cümleler insana dolu dolu yaşadığını anımsatır ve insanlar sonsuzdur...
--spoiler--
Bir gün bunların sadece hikaye olacağının ve fotoğraflarımızın sadece eski fotoğraflar olarak kalacağının farkındayım. Hepimiz birilerin anne ve babaları olacağız.
açılışından sonuna kadar sizi ekrana kilitleyen bir hüzün yumağı. bazı filmler vardır hani hayata devam etmenizi zorlaştıran kendimizi,hayatımızı geleceğimizi, nereye doğru gideceğimizi, düşünemediklerimizi,bilinçaltına ittiğimiz bazı gerçekleri, yüzümüze şap diye vuran ağlama krizine sokan sahneler sisilesidir. bu filmden sonra yeniden hayata dönmek zor oluyor. yanınızdaki insana uzun uzun bakıyorsunuz,çünkü filmde aşk var hüzün var kaybetmek var. kesinlikle izlenmesi gereken bir film son zamanlarda izlediğim en çarpıcı filmlerden biri oldu. müzik ve kadının seksiliğinden öte; aşkla sevişen bir çiftin mutluluğunun hüznü beni derinden etkiledi. aynı zamanda din ve ateizm konularına bakış açısı cidden izlenmeye değer sahnelerdi. biz yine de inanırız bir gün bir kuş,bir kurbağa yada bir kelebekte vücut bulabileceğimize...
aslında hep biliyordum.
gerçek olmayacak kadar güzel olduğunu, uzun sürmeyeceğini.
hayatın böyle olmadığını, cömert davranmadığını.
birini sevmemelisin.
birine bağlanmamalısın.
hayat seni kıskanır.
elinden her şeyini alır ve yüzüne güler.
sana ihanet eder..
cenk taner'in 14 kasım 2013 çıkışlı yoldan çıkmış şarkılar albümünden Versem sana bir soluk aşk, gülümser misin? tadında yine cenk abilik sözlere sahip bir şarkı...
cenk abimizin kitabıyla aynı isimli şarkısıdır. mualif sözlere sahip olan şarkı kanımca gezide yaşananlara göndermedir. güzeldir,naiftir,sıcacıktır özgürlüğe özlemdir.
Mutluluktan tutuklanmıştım bir zamanlar
Ama boş bulundular kaçtım
Kaçkınlar defterine yazılmış adım
Hem kaçkınım hem deli
Ne gidiş belli, ne dönüş
Sonra günlerden bir gün sanırım cumartesi
Dünyanın bir yerinde bir şey oldu, güzel oldu
Bizim denizde yüzmek bize yasak oldu
Taş kaydırdık kıyıdan, ellerimiz pis oldu
Yine de duramadım söylemeden
Ne sen özgürsün şimdi ne de ben
Özgür olduğunda Marmara, görüşürüz bir ara
Özgür olduğunda Ankara, buluşuruz bir ara
Mutlu Olmak imkansız Derneğinde
Kurucu üye sıfatıyla
Herkeslere yemek var bu gece
Bütün içkiler bizden, iç gönlünce
Sonra yine bir gece, bilmem kaç kişiydik
Yarımız insafsız, yarımız imkansız
içi yanmış bir tayfa, sorular derin
içmişiz bir fil gibi, artık ne varsa
Yine de duramadım söylemeden
Ne sen özgürsün şimdi ne de ben
cenk taner'in 14 kasım 2013 çıkışlı yoldan çıkmış şarkılar albümünden tatlı mı tatlı bir şarkıdır... buyrun sözleri için ;
Bu kadar az günaha bir yaşam verilmez
Yaşamak çıplak bir söz, kolay geçilmez
Hem kendi kendinle, hem de kendi cenginle
Yalnızlıktan kim anlar senin kadar
En azından bu aralar
Hem kendi kendinle, hem de kendi cenginle
Kadroda yıldızlar, önümüzde kupalar var sandın
Oysa hep biz bizeydik oynuyorduk forma aşkına
Yarın olsun, yarın olsun, hep yarın olsun
Çünkü bugün sen yoksun, yokluğunda kayboldum
Ne güzeldi çokluğun, şimdi az oldum, hep yarın olsun
Ne kadar da mutluydum, çokluğunda kayboldum
Bu kadar az günaha bir aşk verilmez
Sevişmek çıplak bir söz, kolay geçilmez
Hem kendi kendinle, hem de kendi cenginle
Bütün yollar sana çıkar
En azından bu aralar
Hem kendi kendinle, hem de kendi cenginle
Kadroda yıldızlar, önümüzde kupalar var sandın
Oysa hep biz bizeydik oynuyorduk tozlu sahalarda, gazozuna
genç osman'ın buram buram yalnızlık,uzaklık,yoksunluk,terkediliş,mutsuzluk,hüzün ve dünyadan yok olma isteğini dibine kadar hissediren yalnız bir şarkısı.
bir kadının aşka direnme ve direnememe halinin şarkısıdır. bir yandan iyileşiyorum diye bağırır.diğer yandan içindeki yaraları hala kapatamadığı,özlemine yenik düşmemek için söylediği teselli cümleleri. şarkı, öyle de güzeldir,böylede güzeldir...
bazen insanın rüyalarına şarkılar girer ya sabah kalktığında o şarkıyı mırıldanırken bulur kendini üstelik uzun zamandır dinlememiştir. işte o şarkılardan biri olmuştur; nilüfer'in bu güzel şarkısı bende. hüzün dolu ve bir o kadar manidar bu şarkı insanın içindeki yaralara ve yalnızlığa dokunabilir sabah sabah...
duyguları şiirleriyle,yazılarıyla bu kadar iyi, insan ruhunun karmaşalarını derinden ifade edebilen bir şair ve yazar, olmasına rağmen hala özel hayatındaki cinsel tercihiyle konuşuluyor olması ne yazık diye düşündüğüm benim için önemli bir insan.
''ve ayrılığın ta içinde biriken küllüğüdür özlemin...''
kesmeşeker'in 8.albümü olan doğdum ben memlekette albümünden çok hoş bir şarkı. öyle güzel ki kesmeşeker külliyatında yine bir başucu şarkısı olmuştur benim için. sözleri;
her şey sermaye için sevgilim
bir yıldıza laf atmakmış benim işim
kapıları, pazarları satmışlar meleğim
her pazar kalbimde azar azar
çünkü serbest bir pazar
her şeyi bozar
çünkü denizsiz martılar
bir deniz arar
her pazar kalbimde azar azar
yandım ben bari sen kendini kurtar
gülümse biraz
acılar kiraz
bizde hep yaz
kirazdan küpe
sallanır dize
ayaz ayaz
bir başka dünya mümkün müdür meleğim
bu ay bitti, gece oldu
bir ay daha var
bu dünyada aşıklardan çok acıkanlar var
yanımda yaşama sevinçli sandviçler var
çünkü serbest bir pazar
her şeyi bozar
çünkü denizsiz martılar
bir deniz arar
her pazar kalbimde azar azar
yandım ben bari sen kendini kurtar
gülümse biraz
acılar kiraz
bizde hep yaz
kirazdan küpe
sallanır dize
ayaz ayaz
gidiyorsan şehir denen okula
bir mektup yaz
parasız yatılıya
gülümse biraz
acılar kiraz
bizde hep yaz
kirazdan küpe
hayırlı mezuniyetler hepinize
çünkü serbest bir pazar...
tom tykwer'ın yönetmenliğini yaptığı marjinal ama basite indirgenmeyecek kadar güzel bir film. Filmi izlerken Murathan Mungan' ın şiiri aklıma geldi. Çünkü film o kadar derin kelime oyunlarıyla, o kadar derin ve duygusal analizler yapıyor ki varoluş ve tükeniş hakkındaki fikirler filme ciddi anlamlar yüklüyor. Uzun yıllar beraber olan çiftin; zamanla tükenmişliğin verdiği monotonlukla, farklı arayışlardaki umudu... 3.kişinin her ikisinin hayatına da girmesiyle aslında monotonlaşan tükenen ama hala birbirlerinden kopamayan bir çekim alanında olan çiftin ilişkisi adınada önemli değişimlere sahne oluyor. Müzikler ve ayrı bir mihazi yapı değişik bir romantik komedi tadında gülümseten sahneler filmi farklılaştırıyor gerçekten. Cinsiyet ayrımcılığına ve hayatın tekdüze hep normal ilerleyişine karşı anti bir tavıra sahip belirgin bir biçimde. Filmde zaten en önemli cümle de bu değil mi? ''biyoloji hakkındaki deterministik düşüncelere elveda...''
ve son olarak filmle birlikte hatırladığım şiir. Murathan Mungan'ın da dediği gibi hayatta anlaşılmayan şeyler var. Ve anlaşılmayan şeyler şiirinden bir kaç mısra;
kolay bir hüzündür gecenin kovuğundan sarkan
ellerindeki paramparça geçmişin sığ bir gövdesidir yolun ortasında
erken bir gülüşe başlarken (tutanabildiğin yalnızca bir gülüş)
ve sanki (kendinden korkan) bir erken bağlanmışlık varoluş ve tükenişin...
kesmeşeker'in aralık ayının 2.haftası çıkması muhtemel olan ''doğdum ben memlekette'' albümünden cenk taner durgunluğunda naifliğinde ve felsefesinde sözlere sahip bir şarkı.
Bir tezatlar kitabıdır ömrüm
bazen asi bazen uysal
kaç yağmur yaşamış ki bu şehir
bizden önce kaç deli aşk?
Neler ettim bir sorsam kendime
çekmediğim fiilleri çekeydim keşke
bir aynada bakınca yüzüme
bilmediğim dilleri tadaydım önce
Aşka giden bir turist kafilesinde
foto makinesi olmayan tek insan
aşkın resmini çekmemekle
aşkın bir tavra sahip
tek tek tek insan
Bir akşam pazarıdır gönlüm indirimler yapmış her gün
aşık bir çocukken gördüm kaç yüz olmuş yalnızlığım
Vazgeçtiğim neler mi varmış cebimde bazı hırslarım kalmış
atınca hepsini bir yana
meğer kalbimde ellerin varmış meğer kalbimde ellerin varmış
Aşka giden bir turist kafilesinde
foto makinesi olmayan tek insan
aşkın resmini çekmemekle
aşkın bir tavra sahip
tek tek tek insan...
semih kaplanoğlu'nun izlediğim 4.filmi. yumurta-süt bal yusuf üçlemesinden sonra bu filminde etkisinden çıkamayacağımı biliyorum. zeynep'in yaşadıklarına binayen kendi kabuğuna çekilmiş,bastırılmış,sesi çok ta kolay çıkmayan bir kız oluşu, aynı zamanda babasının tacizlerine rağmen onun bir dediğini eksik etmemesi,içten içe sessizliğinin ardında babasına ve mahkum olduğu hayata öfkesi. kurtuluşu dinde aramaya çabalaması... ve bir adam aldatmanın pişmanlığı belkide var olmayacakken ölümle gelen suçluluk duygusu... bardak, bardak üstüne su içişi. ardından karısına ait bir bavulu zeynep'e vermesi. zeynep'in o bavulla kabuğundan çıkıp başka bir hayata bürünmesi. aynı zamanda o adamın kendinden vazgeçmesi. başından beri ona aşık delikanlı ile suç ortaklığı yapıp, ne olursa olsun süregelen pişmanlık duygusunun bedeninni sarıp ele geçirmesi. bardak bardak üstüne su içişler... bu su içişler suyun insana verdiği tazelik hissinin ruhta yansıması. suyun saflığının, berraklığının ruhuda berraklaştıracağına inanılması... kendini kandırma süreci. film estetizmle yoğurulmuş sembolik bir şölen... çok beğendim çok...
denizin şiirselliğine, her dalgasında her renginde o şiirsel tadla doymaya, yaşamı denizin kokusu, mavisi, turkuazı, yeşili ve verdiği huzuruyla daha anlamlı kılmaya eş değer bir tutkudur bu.