savaş sahnelerinin başarısıyla göz dolduran bir steven spielberg filmi. tom hanks ve dindar sniper er jackson rolüyle barry pepper filmin yıldızları.
ortalama bir senaryo, başarılı çekimler, iyi oyunculuk ve savaş atmosferini harika yansıtış, filmin özeti olacaktır diye düşünüyorum. özellikle açılış ve kapanış sahneleri harikadır (kastım ryan'ın yaşlılık hali değil savaş sahneleri) geri kalan kısmında senaryo biraz yavan kalsa da başarılı ve izlenmesi gereken bir film.
2013-2014 sezonunda 30. şampiyonluğunu 102 puan ile lig puan rekorunu kırarak kazanan italyan ekibi. 2006-2007 sezonunda inter'in 97 puanlık rekorunu 5 puan daha genişlettiler ve 100 barajını aşan ilk takım oldular italya liginde.
uefa kupası'ndaki oyunu bu sezon her ne kadar eleştiri olsa da lig maçlarında kazanmayı bilen bir görüntü çizdiler.
harika bir sezon geçiren ve 2014 dünya kupası ingiltere milli takım aday kadrosuna dahil olan şimdilik southamptonlı sol bek.
harika fiziği, bitmek bilmeyen bindirmelerini de göz önüne alırsak solbekte olduğu kadar sol açıkta da kendisinden faydalanmak mümkün olacaktır. Manchester United ve Chelsea'nin patrice evra ve ashley cole ile yollarını ayırabileceğini düşünürsek almak isteyeceği ilk adam olacaktır.
edit: tahmin edildiği gibi 2014-2015 sezonunda manchester united forması giyecektir.
eskişehir'e geldiğinde kendini kanıtlama çabasında olan erkan zengin'den şu anda çok uzakta. "ben oldum" kafasında oynayarak ne eskişehir'e fayda sağlayablir ne de kendine. büyük takıma dönme ve bu sefer kalıcı olma çabasını anlıyorum ancak sen erkan zengin'sin arjen robben değil. "her ayağıma aldığımı üç kişi çalımladıktan sonra içe kat ede ede süreyim uzak direğe bırakayım" düşüncesiyle nereye kadar?
eğer bu kafa yapısıyla devam edecekse eskişehirspor bonservis hakkını kaçırmadan satsın erkan'ı. şu mental yapıdaki erkan'a bel bağlamak fayda getirmeyecektir çünkü. yeni takımında bu problemleri aşmalı ayrıca. eğer kendisi de hatasının farkındaysa ve bu sezonun ikinci yarısındaki egoistliğinden vazgeçecekse bu ligde her takıma faydalı olur.
son zamanlardaki problemi mental, teknik değil. teknik kapasitesi çok yüksek profesyonel bir oyuncunun "bakın şimdi ne yapacağım" kafasında top oynaması kabul edilebilecek bir şey değil. umarım bunları aşar ve eskişehirspor'a ya da başka bir takıma fayda sağlamaya devam eder.
2013-2014 sezonunda küme düşen elazığspor'da kötünün iyilerinden. kötü bir takımın iyi oyuncusu. 26 yaşında olduğunu varsayarsak büyük takımlara transfer olmak istiyorsa 1-2 senesi var. transfer olduktan sonra tamamen kaybolup da gidebilir "bu çocuk geç çıktı piyasaya" da denilebilir. şansı yaver gitmeli, kumaşı var. ama elazığspor bu sezon öyle bir takımdı ki ölçü olarak almak mümkün olmuyor.
temennim süper lig'in kaos içerisinde olmayan belli standartları bulmuş takımlarından biriyle kısa süreli kontrat yapması. böylelikle olur da iyi sezon geçirirse kimse önüne set çekemez hem de kendisini izleme şansı buluruz. kasımpaşa, bursaspor deniz yılmaz için ideal takımlar olabilir. iyi takımlar, gerekli şansı da bulabileceği takımlar.
ertuğrul sağlam ile dokusu uyuşmayan takım. ne şehrin ne de takımın ertuğrul sağlam ile dokusu uyuşuyor. hareketli, canlı bir şehir ve bu zamana kadar bu doğrultuda takımlar izlettiler. ertuğrul sağlam bu anlayışta bir teknik direktör değil.
maddi zorluklar çeken eskişehirspor'un ertuğrul sağlam'ın kötü yabancı transfer politikasını kaldırması beklenemez. yabancı oyuncu konusunda en azından ortalama üstünde kaliteye ulaşmalı eskişehirspor ve ertuğrul sağlam'ın bu konudaki referansı oldukça kötü. bursaspor'daki birkaç iyi yabancı transferi de kendisinin değil dönemin futbol şube sorumlusu şimdinin başkan adayına aitti.
tabii ertuğrul sağlam ile yolların ayrılması durumunda da eskişehirspor'u parlak bir dönem beklemiyor. yerli teknik adam konusundaki kısırlığımız ortada, eskişehirspor hırslı, genç bir yabancı teknik adam bulabilir mi? soru işareti. ertuğrul sağlam belli bir standartta heyecan vermese de takımı idare edecektir gibi görülüyor burası kesin. iyi-kötü bu şekilde devam mı edilmeli yoksa daha iyisi ve en önemlisi şehre o heyecanı yansıtabilmek için kumar mı oynanmalı? zor karar.
hamza hamzaoğlu ve fatih terim referansına güvenerek 2014-2015 sezonunda düşmemeye oynama yolunda akıl dışı bir hamle yapmak üzere olan takım.
önümüzdeki sezon takımı çalıştırması için okan buruk'a teklif götüreceklermiş. hiç şüphe yok, referansı hamza ve fatih hocası. fatih terim çok iyi bir teknik direktördür ama yine hiç şüphe yok ki "kendi adamı"nı kollar. son haftalara kadar avrupa'ya gitmeyi kovalamış bir takımın okan buruk hamlesi akıl karı değil. oldu olacak bülent uygun ile anlaşsaydınız amınakoyim.
bu seneki performansını aratacaktır okan buruk ile. eğer dediğimin aksi olur ve okan buruk başarılı olursa gelir "hatalıymışım" derim ama zor.
her şeyden bağımsız olarak 1993 yılında çekilmiş bu film, sinema tarihinde kendi alanında çağ atlatan filmlerden biridir. orta yaşlı, çok film izlemeyen insanlara bile sorsanız mutlaka jurassic park'ı izlemiştir ve iyi anıyordur. yani o döneme damgasını vurmuş bir film.
steven spielberg'in iyi filmlerinden. ray arnold'u canlandıran samuel l. jackson ve torun rolündeki filmdeki ismiyle tim murphy filmi başrol olmamalarına rağmen bulundukları sahnelerde sırtlayanlardan diyebilirim. belki torun çok uçuk bir iddia gibi durdu ama ama bir çok karakterin üstündeydi bu filmde.
kitaptan uyarlama bu filmin en sevdiğim kısmıysa doğaya hakkını vermesi ve küçümsenemeyeceğini göstermesidir
premier lig'de şampiyonluk düğümünü çözecek maçlardan bir tanesi. erteleme maçıyla birlikte 3 maçı kalan manchester city, bu 3 maçı kazandığı takdirde bir mucize olmazsa (liverpool'un 6-0, 7-0 kazanması gibi) şampiyonluk ipini göğüsleyen taraf olacak. everton maçı önlerindeki en büyük engel. manchester city uzun zamandır everton deplasmanında sıkıntı yaşıyor.
liverpool ise nispeten daha kolay 2 müsabakaya çıkacak ve manchester city maçlarından haber bekleyecek gibi görünüyor. 24 yıllık şampiyonluk özlemlerini dindirmeleri için ezeli rakipleri everton'dan güzel haberler beklemek zorundalar. kaderin ve futbolun cilvesi...
karşılıklı gol izlememizin mümkün olduğu bir müsabaka.
mourinho'nun tuzağına düşen bir başka takımı izlediğimiz premier lig karşılaşması.
hala futbolu topa sahip olma ve pas sayısından ibaret sananlara ve ısrarlara bu tuzağı görmeyenlere bir örnekle durumu anlatmak istiyorum.
muhammed ali ile boks maçına çıkıyorsunuz. gonk ile birlikte var gücünüzle muhammed ali'nin üzerine saldırıyorsunuz, vuruyorsunuz vuruyorsunuz vuruyorsunuz ama muhammet ali kapanıyor, ufak darbelerle bunu atlatıyor. köşeye sıkıştırmış durumdasınız ama zarar veremiyor avantaj sağlayamıyorsunuz. muhammet ali yorulduğunuzu anladığı anda, sağlıklı düşünemediğiniz, gerildiğiniz anda kontrayı yapıyor, tek hamlede yere yıkıyor sizi. nakavt. maç bitiyor ondan sonra basın toplantısında "ama nakavt olana kadar onu köşeye sıkıştırdım, zor durumda bıraktım, talihsiz bir yumrukla maçı kaybettim" diyorsunuz. zaten rakibin istediği de sizin öyle düşünmeniz, öyle sanmanız. yoksa bu taktik bir maç tutardı, çoğu maç değil. ne kadar mantıklı? elinde ne var? hiçbir şey. ne kadar darbe vurabildin rakibe? neredeyse hiç. kim gücünü ve kondisyonunu ekonomik kullandı? o. kim sabırla, hatasız oynadı? o. yani gerisi fasa fiso.
bas bas bağıran demba ba-torres değişikliğini bile liverpool 3. değişikliği yapana kadar bekletti adam. baktı ki beklediği gibi bir hamle geldi, öldürücü darbeyi vurmak için aldı torres'i oyuna.
zaten torres oyuna girdikten sonra şampiyonlar ligi finali'nde barcelona'ya son saniyede attığı gol aklına gelmeyen insan, bu oyunu bir daha izlemesin. aynısının yaşanacağını öngörmek güç değildi.
tekrar ediyorum şampiyonluk yine de liverpool'un hakkı. inşallah mutlu sona ulaşırlar. ama bugün akıllı davranan taraf değil, yemi yutan taraftılar.
belediye seçimlerinde iddia edildiğinin aksine gezi parkı hatrıyla ak parti karşıtı gençlerin oyunu değiştirmemiş, bdp adıyla değil hdp adıyla var olup ideolojik bir seçim kampanyası yürütmeyip, orta yaşlı ve yaşlı kürt seçmenin oyunun ak partiye kaymasına sebep olmuştur.
dur bir oku, biliyorum itiraz ediyorsun.
hani özellikle mhp ve chpliler "bu adam oy bölüyor, ak parti'yi istabul'da birinci çıkaracak" diyordu ya. ilk kısımda inanılmaz bir yanılgı içindeyken ikinci cümlede haklıydılar. ve sırrı süreyya önder'in seçmeni de argümanlarla "oy bölmeyeceğini" söylüyordu ya, sapına kadar haklıydılar. ama "ak partiye yaramıyor adaylığı" derken de yanılgı içerisindelerdi.
zaten bu adama oy veren kimse, "ak parti gitsin diye oy atıyorum" diyenden değildir. ideolojik hareket eder. o yüzden oy falan böldüğü yok. oy veren seçmeni zaten bi kerelik de olsa mustafa sarıgül'e veya türevlerine oy vermez.
gelelim sırrı süreyya önder 2014 seçimlerinde ne yaptı... müthiş bir planın, harika uygulanışı ve onun başrolü. filmlerinde iyi senaryoları vardır kendisinin, bu senaryo filmlerinden falan çok daha güzeldi. ama yazarı değil, başrolüydü.
bdp adıyla seçime girilmedi, hdp ortaya çıktı. sembolü gezi parkı, söylemleri gezi parkı. herkes bu noktaya yoğunlaştı ve olay "gezi parkı üzerinden oy mu bölecek" konumuna geldi. gezi parkına katılacak kimse bilinçsiz değildir. oy bölmeyelimci ise gider yakın partiye oy atar, ideolojik seçmense gider ideolojik partiye oy atar. kimsenin söylemi bunu değiştiremez. yani algıyı farklı tarafa çekip asıl vurgunu gözardı ettiler. orta yaşlı ve yaşlı kürtler ak parti'ye yönelecekti. kimse bunun üzerinde durmadı, sırrı da işi iyi kotardı ne yalan söyleyelim.
gençler ne kadar sırrı süreyya'ya itibar gösterse sevse de bir gerçek var ki orta yaşlı ve yaşlı kürtler sırrı süreyya'ya veya pınar aydınlar'a itibar göstermez. onlar ağır toplara itibar gösterir. zaten hdp, bdp zamanlarındaki gibi kürtlerin oyunun çoğunu toplayacak bir seçim kampanyası gütmedi, hep gezi parkı temalı devam etti. algıyı ve dikkati oraya çekti. ideolojik ve sert bir seçim kampanyası güdülmeyince ve kürt oy potansiyelinin çoğunluğunun ilgisini çekecek bir aday olmayınca orta yaşlı ve yaşlı kürt seçmen muallakta kaldı.
bu durumda da sırrı süreyya önder ve partisi mecliste ak parti'ye yaptıkları eleştirileri bir kenara çekip seçim kampanyası boyunca hep sarıgül cephesini eleştirdiler. ne yazık ki algısı bozuk muhalefetimiz bunu "oy bölmeye çalışıyorlar" olarak yorumladı. ya amınakoyim sarıgül'e oy verecek biri niye gitsin sırrı süreyya'ya oy versin? bunlar birbirinin muadili mi? öyle bir bölünme mümkün mü? sempatizanları da haklı olarak öyle bir bölünme olmaz diye açıkladılar ama asıl noktayı yazmadılar. sarıgül'e durduraksız sataşmaların ve eleştirilerin amacı sırrı süreyya'nın ciddi aday olmadığının, hdp'nin ideoloji dayalı davranmadığının (o zamanlık) farkında olan orta yaşlı ve yaşlı kürtlere bir mesajdı aslında. ak parti'ye bir yönlendirmeydi. ve öyle de oldu. çevrenizde sırrı süreyya önder'e oy verenlerin bir yaş ortalamasını alın bakalım, dediğime gelecek misiniz gelmeyecek misiniz?
sonuç olarak ak parti'ye seçimi bu kazandırdı, sırrı süreyya önder seçimi kaybettirdi demiyorum, diyen de sayı saymayı bilmiyordur. aradaki farkın buna yetmesi imkansız. ancak şu bir gerçek her seçim oyunu arttıran bir parti bu seçim de oy kaybetti. (2011'e göre) istanbul ak parti'de kalmasın düşüncesiyle iyi bir seçim dönemi geçirecek bir bdp/hdp bunun 2.5 puan üstünde çok net oy alır. ama henüz istanbul'a o kadar kasmıyorlar.
yani diyeceğim o ki, farkında olarak ve bilerek ak parti'nin istanbul'u garantiye alma planına hizmet etmiştir ve algıyı öyle yönetmiştir. ve ne yazık ki muhalefet bunu çok yanlış argümanlara oturtmuş ve eli boş dönmüştür. görülen o ki ak parti seçimi daha düşük bir farklı kazanmayı bekliyordu ki buradan gelecek %2'yi de göz ardı etmek istemedi ve böyle bir riskin içine dahil oldu.
not: garip bir mesaj aldım. kürt kelimesi kullanarak bir ırkçılık gütmüyorum. bdp'nin seçmeninin %99.9'u kürt kökenli olduğu ve bdp seçmeni üzerinden konuştuğumuz için öyle yazıyorum, yanlış anlaşılma olmasın.
bakanlıktan onay alan parti adı. şimdi akıllarda bir soru var. bakanlık bu soruyu yüreği yetiyorsa açıklasın ve "bazı"ları bas bas bağırdığı mitinglerde insanlarına bu durumu anlatsınlar.
buradan buna onay verenlere soruyorum. parti'de adı geçen "kürdistan" neresidir? nereyi kapsamaktadır?
eğer türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde tek bir toprak parçasını kapsıyorsa bu anayasada da suçtur, kabul edilemez bir durumdur.
sorunun cevabı malum. kürdistan diye bahsettikleri kısmın neresi olduğunu da biliyoruz. isteyenlerin amacı malum, peki anadolu'da terör örgütüne lanet edip bu partiye onay verenlerin amacı? o da malum da, kabul etmek istemeyeni bol...
maç sonu taraf bahsinden uzak durulması gerekilen süper lig karşılaşması. bültende oynamak istemeyeceğim yegane maç budur. beşiktaş'ın deplasmanlarda kolay yenilmeyen görüntüsü bir yana eksiklerinin tam da sivasspor'un güçlü olduğu noktalarda olması bir yana... her ihtimale açık.
ramon motta, ismail köybaşı yok. solbek uğur boral.
jones ve veli kavlak cezalı, atiba mecbur orta saha. bu durumda sağbek serdar kurtuluş.
gökhan töre olayı malum, holosko sakat, kerim şans bulacak gibi değil. sağ açık mustafa pektemek.
sivasspor'un etkili olduğu alanlar neler? beklerin bindirmesi ve kanattan hızlı hücumlar. öne geçince dikine oynayıp utaka'yı pozisyona sokmak.. 2 bek ve 2 kanat pozisyonunun 3'ünde beşiktaş'ın bağıran bir dezavantajı var.
beşiktaş bugün buradan 3 puan ile dönmek istiyorsa, olcay şahan, oğuzhan özyakup, hugo almeida ve tolga zengin %100'ünü vermeli. aksi takdirde işler zor.
gökhan töre de oyuna sonradan dahil olursa beşiktaş'ın bir golünde pay sahibi olacaktır tahmininde de bulunuyorum.
top ayağındayken hücum gücü kuvvetli oyuncularıyla rakibi zorlayan, top rakipteyken takım savunmasında sıkıntılar yaşayan anadolu temsilcisi.
bu takımı kendi silahıyla vurmak en akılcı çözüm olacaktır. teknik ve süratli futbolcularına gerekli boş alanı vermeyecek, çalışkan kanat oyuncularınla beklere destek olacaksın. kanatları kitlediğinde, ortadan oyun kurmaya mecbur kalacaklar ve bu alandaki eksiklikleri göze çarpacaktır. beklerinin sabırsız ve bindirmeye meraklı olması da utaka, aydın ve aatıf'ın keza biraz da burhan'ın geri dönmemesiyle birlikte geride top rakipteyken çok açık veriyorlar. kadir bekmezci, cicinho, da costa tecrübeleriyle takım savunmasını bir nebze üste çekse de geri dönme anlamında sıkıntılar yaşıyorlar.
bunlara karşı oyunu kitleyecek ve oyunun sıkıştığı bölümlerde ortadan oynamaya özen göstermek gerekiyor, kazanmak isteniyorsa. ne zaman ki oyunu ortadan kuramayıp kayıp yapacaklar, beklerin de önde olması fırsat bilinerek boş alan iyi değerlendirilmeli. çünkü bekleri de ileri yakalandı mı ve topu kaptıran ortadan kadir bekmezci oldu mu savunmada çok çaresiz kalıyorlar.
bu tip takımlara hep önerdiğim gibi büyük kulüplerde seneye barınamayacak dany, holmen gibi oyunculara yönelmelerini öneriyorum. ortalama maliyete çok iş yaparlar. holmen bu takımın göbeğine sınıf atlatır. kanatlarda ve hücumda zaten oldukça iyiler zaten.
ne yazık ki "özlemle anılanlar"dan değil sosyal medyada. dünya'nın en iyi pasörlerinden biriydi, tartışmasız. dünya'nın en iyi 2. pasörü değildi, en iyilerinden biri... kadro mühendisliği nedir bilmeyenlerin, pes oynar gibi kadro kuran, mahalle maçı oynar gibi "kaleyi ve savunmayı boşver mahallenin şişko, oynamayı bilmeyen çocuğu geçsin"cilerin hiç ettiği bir isim.
atanın ve tutanının formsuz olduğu, takım savunması nedir bilmeyen bir takımda "oynamıyor, çalışmıyor" diye silindi.
guti haz. her zaman tembel bir adamdı, real madrid'de de öyleydi. türkiye'deki gece hayatı ya da fiziki durumu ekstra bir olay değildi ama adam o kadar yetenekli ve oyun zekası yüksek bir oyuncuydu ki daha beşiktaş'a gelmeden 1-2 ay önce el classico'da paslarıyla real madrid'e umut veren adamdı, gole götüren adamdı.
Jose mourinho gelmeseydi, real madrid'de de bırakırdı zaten futbolu. türkiye'de şişirilmiş bir adam değil gerektiğinde jose mourinho'ya cephe alan real madrid taraftarlarının bile asla unutmayacağı bir adamdır.
şovmen değildi, tribüne oynamadı, topunu oynadı. kendi ceza yayından top alıp, 70 metre top çıkarmak zorunda kaldı her defasında. birileri derbilerden önce sakatlanırken, kırmızı kart görürken, ülkesinden dönmezken, o hep sahadaydı ve skoru değiştiren adam oldu.
büyük futbolcuydu ve konsantre olan her büyük futbolcu gibi gergin, kriti maçları sevdi.
tek başına kazandırdığı ali sami yen'deki son derbi, fenerbahçe'nin kendi evinde ayağında top görmediği 1-1 biten mücadele veya o maçlardan çok daha gergin geçen bursasporluların inönü'ye geldiği ve kan dökülen bursaspor maçı. hepsinde ya attı ya attırdı veya ikisini birden yaptı. oynadığı her gergin karşılaşmada her önemli karşılaşmada skoru değiştirebilen kaç tane adam gördü türkiye? pohpohlananlar bile yanına yaklaşamıyor. bir alex vardı o kadar. guti'yi o yaşta almak zaten imkansızdı. 2-3 yıl adam akıllı top oynayacaktı, oynattırmadılar.
her şarkısında huzur bulmanın mümkün olduğu, değeri pek bilinmeyen kadiköy insanı. hemen hemen her şarkısında da dile getirir zaten kadiköy'ü. konuşur gibi şarkı sözleri vardır. gecenin sessizliğini bozmayan, güzelleştirenlerden.
yıllardan beri evinde tıklım tıklım tribünlere oynayan, kendine bağlı bir taraftarı olan karadeniz temsilcisi.
e-bilet'ten nasibini alanlardan, tıklım tıklım tribünlerden bomboş tribünlere. elbette ki suç onlar da değil, duruşları takdir edilesi.
nasıldı samsunspor tribünleri, lig farketmeksizin hatırlamak isteyenlere:
daha önce birden fazla defa belirtildiği üzere türkiye kupası'nda fenerbahçe karşı aldığı galibiyettir, ne yazık ki.
ne yazık ki diyorum çünkü yeni malatyaspor diyince akla malatyaspor gelmeliydi. birinci lig'de olduğu günler, zamanında süper lig'i 3. bitirmeleri veya düşüşe geçmeden hemen önce 02-03'te türkiye'yi avrupa'da temsil etme hakkı kazanıp öbür sezon basel'e kıl payı elenmeleri olmalıydı.
bir kötü yönetim örneği daha, bir büyükşehir takımının daha dibe vuruşu...
dardanelspor'un süratli, ayaklarına hakim, adam geçebilen, dikine katedebilen 4 mayıs 1993 doğumlu oyuncusu.
en büyük eksiği fizik... genelde top ayağına gelmeden önce hamlesini düşünerek veya boş alanda süratini kullanarak ikili mücadelelerdeki eksikliğini kapatıyor.
önümüzdeki sezon süper lig'de bir takımda izlememiz gerekli. a takımında hatrı sayılır maça çıktı (100'nin üzerinde. alt milli takımlarda forma giydi. boş alanı kullanmayı seven, top taşıyan oyunculara ihtiyacı olan bir süper lig takımında iyi iş yapar. bu tip bir oyun felsefesini düşünen süper lig takımlarından biri bu çocuğu alıp şans versin, parlatır karla elinden çıkarır.
potansiyeli olan genç sağbek. bursaspor altyapısı son 5 yılda önemli oyuncular çıkardı ama gelen başarının ardından bu futbolcuların bir çoğu misyonunu doldurmuş gibi bir hal çizdi ve sıradan anadolu takımı futbolcusu moduna büründüler. oysa çıkış yıllarında harika grafikler çiziyorlardı. volkan şen, sercan yıldırım, serdar aziz bunun örnekleri. şu anda bu üçlüyü bursasporluların büyük çoğunluğu takımında dahi istemiyor.
umuyorum ki ozan, o yola sapanlardan olmaz. fiziği pozisyonu için oldukça iyi. arka direğe açılan ortalarda bekler kafayla kademeye girmek durumunda kalıyor. 180 kadar boyu var ozan'ın. ülkemizdeki bekler genelde 6-7 cm kısa oluyor ozan'dan. aynı boyda olanlar ya da uzun olanlar ise oldukça hantal oluyorlar. ozan ne hantal ne de boy yönünden eksiği var.
yalnız kilo almaya müsait bir yapısı var gibi duruyor. kesinlikle kamp dönemlerini iyi geçirmeli ve bu çocuğun üzerinde durulmalı. ülkedeki bek sıkıntısını göz önüne alırsak 3-4 sene sonrası için milli takımın sağbek adaylarından...
uzun uzadıya saçmalıklarını anlatmaya bile gerek duymadığım rant kartı. önümüzdeki sezon 149 milyon tl gelir getirmesi bekleniyormuş üstüne daha konuşmak istemiyorum.
ama internet aleminde çok sık görüyorum bazı taraftarlar (gülme tuttu beni) bu kartı almaya çalışmış ve binbir türlü saçmalıkla, hazırsızlıkla karşılaşmış. internette bize dert yanıyorlar. "ama ben kartı alıyordum, siteye üye olamıyorum" "ama yalnızca bir başvuru noktası var" "ama benim kartıma biletimi yüklemeyi unutmuşlar" "ama bana attıkları mesajda statta teslim yapılacağı söyleniyordu, vazgeçmişler maça gidemedim sorumsuzluklarından" "alacağım ama çağrı merkezleri cevap vermiyor" gibi...
oğlum size müstehak lan. az bile yapmışlar. siz "karga ile tilki" masalındaki kargasınız. lokmanızı böyle alırlar.
-abi ben maça gideceğim.
+tamam. yıllık 25 lira (şimdilik), maç başı da 2 lira bize ödemen lazım ekstradan.
-neden?
+sahaya inip futbolcu döven adamların tribüne girmesini bile engellemeyen ama sporda şiddeti bitirecek bir projemiz var onun için.
- ooo süpeeer.
seneye 100 veya 200 liraya çıkarılmasını talep ettiğim karttır ayrıca. analistleri iyi hesaplasın maksimum karı nasıl yapabileceklerini düşünsün, nasılsa lokmasını veren karga çok.
bu sene ya da önümüzdeki sene yüksek ihtimal kapatılacak veya isim değiştirecek olan takımdır.
istanbulspor (olması zor) veya başakşehir'e yeni stad yapıldığı için başakşehirspor ismini alması muhtemel. başakşehirspor diye takım mı olur amınakoyim. toptan kapatılması gereken bir kulüp. belediye desteğini tamamen çekmeli ve amatör branşlara destek vermeli. zaten iki büyükşehir belediye başkan adayı da bu olaya sıcak bakıyordu umuyorum ki bu yönde karar vereceklerdir.
belediye buraya yatırdığı parayı amatör branşlardaki gençlere harcasın, vatana, millete ve türk sporuna çok daha büyük emekleri olur.
akıl almaz pozisyonlara girdi, 2 kez boş kaleye arkadaşına gol bile attırabilirdi ama akına sokmuş bir kere atacak o golü. halbuki kendisinin büyük takımlara da golü var, artık genç bir futbolcu da değil nedir bu acemilik anlayamadım.
neyse ikinci yarıda pozisyonlara girmeye devam ederse atar bir tane, ligtv'nin müthiş spikerleri "işte adem büyük, çok iyi bir futbolcu bugün yine harika oynadı, onun için büyük takımlara gol atmak bir ilk değil" diye başlarlar goygoya.
tekrar edelim, milli formaya erişmiş bir futbolcuya göre "ben atacağım" hevesiyle acemice davranabiliyor.
tüm futbolseverlerde ve onun aklında bu aralar tek bir soru var. 13-14 premier lig şampiyonluk kupası kaptanın ellerinde yükselecek mi?
geceleri uykuları kaçıyor, içi içine sığmıyor, her sabah bir sonraki maça çıktığı anın hayalini kuruyor, geceleri o maçları kafasında defalarca oynuyordur eminim ki. bunu anlamak ya da tahmin etmek güç değil, zaferden sonraki göz yaşları bile yeterli.
eğer bu efsanenin elinde sezon sonunda hak ettiği o kupayı görürsek, unutulmayacak bir ana tanıklık ediyoruz demektir. bundan 50 yıl sonra bile kariyerinde kazandığı ilk şampiyonluğun hikayesi anlatılacak. o ana, o güne tanıklık etmek harika bir duygu olur.
her şey kaptanda ve takımında bitiyor. sezon başında jose mourinho'nun premier lig'e şampiyonlukla dönmesini arzuluyordum ancak bu sezon bu kupa liverpool harici birine giderse tek kelimeyle haksızlık olur. düğüm liverpool-chelsea maçında çözülecek.
haydi kaptan, son 4 maç. geç dümene, sür şampiyonluğa!
carrie mathison: eleştirilere anlam veremediğim tek karakter diyebilirim. ne yazık ki özellikle dizi alanında çok sağlam kadın karakterler göremiyoruz. carrie mathison bu açıdan görüp görülebilecek en sağlam karakterlerden biri. 3.sezon sonuyla birlikte gördük ki dizi nicholas brody'nin değil carrie mathison'ın dizisi. claire danes müthiş bir karakter yaratmış ve aldığı tüm emmyleri hak ediyor. bakışları, tripleri, anlık duygu değişimleri göz önüne alınırsa artık kendisinin gerçekten bipolar olduğuna inanıyorum. dizinin en başarılı karakteri.
nicholas brody: selamun aleyküm... 3.sezon sonuyla bizi derinden yaraladı. harika bir karakterdi ama kabul etmek gerekiyor ki miladını doldurdu. ölürken şehadet getirmemesini hanesine eksi olarak yazıyorum. şaka bir yana ilk sezonki gel-gitleri, ikinci sezonki çabası, son sezon düştüğü haller, kesinlikle bize çok başarılı yansıtıldı. benim gönlümde ilk sezon o yeleği giydiğinde pimi çekip efsane bir final yapması vardı ama olmadı. sonradan öğrendim ki senaristin de aklında bunlar varmış ama kanal karşı çıkmış. harika bir final olabilirdi. ama 2. ve 3.sezonu izledikten sonra diyebilirim ki erken bir final olurmuş çünkü brody karakterinin daha anlatılacak çok şeyi varmış. üzdün bizi çavuş.
jessica brody: güzelliğinin hatrına açılışı "orospu" diyerek yapmıyorum. kendisiyle beraber diğer aile fertlerine pek yer vermek istemiyorum olmasa da olurlar ama dizinin bütünlüğü açısından olmaları da gerekliydi. işleri tam düzeltecekken son hamleyi yapıp her zaman boka sardırıyor, özellikle dana konusunda. her şeyi iyi yapan ama son topu kullanamayan takımlara benzetiyorum kendisini.
dana brody: öncelikle bu karakteri oynayan kızımız morgan saylor vücut olarak yaşının hakkını özellikle son sezonda verse de yüzü oldukça küçük duruyor. annesinden ve vasıfsız kardeşinden zeki olduğu bir gerçek olsa da obsesif bir ruh hastası. babasının kendisine karşı zaafını etkin kullanamaması kendisinin hatasıdır. babasının ülkeye döndükten sonra en açık konuştuğu kişi kendisiydi ama pek etkili kullanamadı. babası gibi gizemli tiplerden hoşlanıyor ve babası da bunun gibi ruh sağlığı dengesiz tiplerden hoşlanıyor, ilginç.
chris brody: yapımcının falan yeğeni herhalde amınakoyim. diziye bir gram katkısı olmayan karakter. babası bile kendisini siklemiyor ben daha yorum yapmıyorum. dizide bu çocuğun varlığını önemseyen tek kişi "uncle 'the tokmakçı' mike". bununla ilişkilerini iyi tutarak jessica'ya yanaşmanın yollarını buldu. lost'ta claire'ın kırkı çıkmamış bebeği aaron'ın bile daha belirgin karakteri vardı bu çocuktan.
mike faber: tokmakçı, uncle mike, amerikalı taylan... nasıl tanımlarsınız bilemem. bu adamın dizideki tek misyonu brody ne zaman
meşgul olsa kendisi boştadır. "amdan büyük meşguliyet yoktur"u misyon edinmiş bir kişilik.
david estes: rahmetli... kendisinden sonra cia şeflerinin etkinliğini gördüğümüze göre cia şefliği için oldukça yetersizmiş diyorum. carrie'ye asılayım belki eski zamanlardaki gibi yine düşer düşüncesinden başka bir hinlik yokmuş adamın kafasında. geçiniz...
virgil ve max: carrie'nin can dostları. her işi yaparlar, ihanet etmezler. sevdim bu çocukları. yalnız bu max bonzai falan mı kullanıyor amınakoyim sürekli bir bad trip havası var adamda.
peter quinn: bu çocukta bir tom sawyer, darly dixon havası var. bu tip adamlar her zaman sevilir izleyici tarafından. ilk başlarda sağlam ayakkabı değil gibi dururlar ama sonra görürsünüz ki adamdırlar. yine öyle oldu. ama yapımcıların gözünü seveyim 4.sezonda carrie ile aralarında bir şey olmasın. bozmasınlar şu güzel ortamı.
saul berenson: koca reis. geçmişi insanı şüphelendiriyor, daha bu adamdan çok ekmek çıkar. ama zeki adam, görevi yönlendirmeyi biliyor. içinde müthiş bir ikilem yaşıyor, hem insani yönü kuvvetli kararlar veriyor hem de o kararların arkasında insanları hiçe sayıyor. eski dostu yeni iran devrim muhafızları liderinin dediği gibi görevin başında en yakınlarının (carrie) bile canını tehlikeye atıyor, arka plandan yönetiyor. ama işler kızıştığında acımasız olunması gerektiği zamanda acımasız olmuyor, yufka yürekli davranıyor. hakikaten farklı adam. cia şefliği çok yakışıyordu. belli ki senaristin kafasında başka bir plan var, yoksa elinde tüm kozlar varken cia şefliğini lockhart'a bırakması anlamsız olur.
mira berenson: karaktersiz. bak jessica güzel diye sövmedim ama sen hem karaktersizsin hem çirkinsin mira. nasıl olacak bu böyle? aldatma sende, bırakıp gitme sende, terkettikten sonra bir anda adamın hayatına yeniden girme sende, adamın evine başkasını atma sende, onun başını belaya sokma sende, ayağına kahvaltı istemeler sende... adam iyi ki seviyor seni amınakoydun koskoca cia şefinin. gözüm üzerinde, efendi ol. saul reyis sana kruvasan kutusunu açarken aha dedim bomba patladı havaya uçtular. sana olan nefretimden, saul'u bile gözden çıkardım düşün yani.
dar adal: liboş, her devrin adamı, ne iş olsa yaparımcı. güç kime geçerse oraya yol alır, her işi yapar, acıması yoktur, dizginlerini elinizde tutarsanız her pis işi halleder. ama gücünüzü kaybetmeye başladınız mı dikkatli olun ilk bu yavşak vurur sizi.
maggie ve frank mathison: brody'nin ailesine nazaran düzgün bir aile. yardımseverler, carrie ile uğraşmak kolay değil. frank mathison'ı oynayan abimiz james rebhorn'u geçtiğimiz aylarda kaybettik bu üzücü detayı da atlamayalım. hikayeyi tamamlaması için var olan bir karakteri canlandırıyordu ama iyi oyuncuydu.
fara sherazi: başörtülü bacımız. "benim başörtülü bacımı cia'de azarladılaaaaaaaaaaaar" tekin biri gibi durmuyor ama iran'da ekibe çok yardımı oldu. kendi içinde bir şeyler yaşıyor. bence kendisinden bir yamuk olmaz. ama bir gerçek var ki bu karakterin geçmişinde javadi ile ilgili bir olay var. önümüzdeki sezonda devam edecekse etkisi artacaktır. bak carrie-quinn olmaz ama fara-quinn olur. beni dikkate alsın devletimiz.
majid javadi: ele avuca sığmayan hırçın bir çocuk. size çalışır, yardımı dokunur ama itaat etmez. mutlaka karşılığını alır. mutlaka hoşunuza gitmeyecek bir iş yapar ve "ben daha ölmedim" mesajı verir. ne zaman sigarasıyla görsek arkasından bir çılgınlık yapıyor. temposunu kaybedecek gibi de durmuyor. sonu iyi bitmez.
dizi başladığı homeland değil artık. brody'nin bu dünya'dan göçüşüyle birlikte artık farklı bir hal alacaktır. lockhart denen orospu çocuğuna değinmedim dikkat edersiniz, sinirlerimi bozmadım. dizinin nasıl devam edeceğini kestirmek güç ama başarılı bir prodüksiyon. 4.sezonu taban sezonu olacak ve izleyici kaybedecek gibi geliyor bana ama umarım yanılrım.
e-maillerine bakmayan akademisyenlere sahip bir üniversite.
erasmus ile bu okula gelelecek (inşallah, lütfedip cevap verirlerse) arkadaşlarımın yolladığı e-maillere 10 gündür cevap vermeyen koordinatörleri var kendilerinin. hakikaten bambaşkaymışsınız.
not: yeditepe'de okumuyorum, bu yüzden gidip iletişim kuramadım. arkadaşlarım için telefonla iletişim kurmaya çalıştığımda hep "şu anda kendisi burada değil, e-mail'den size geri dönüş yapacaktır" cevabı aldım. geri dönüş yapacakmış, yapar yapar...
aldığı skorlar değil takındığı tavır ve yaptığı müdahaleler ilgimi çeken italyan teknik direktör.
"hoca değil ya" diyenlerden de değilim "1.sınıf hoca" diyenlerden de. manchester city kariyerini başarılı bulmuyorum ama "o şampiyonluğu herkes alır" da demiyorum. bir takım istediği kadar favori olsun "50 sene sonra" şampiyonluğa ulaşıyorsa hem oyuncular hem taraftar hem de hoca için artıdır, özeldir.
skorlar açısından konuşursak, türk futbolunun farklı dinamiklerini düşünürsek aldığı skorları garipsemiyorum. başarılı bulmuyorum ama şaşırmıyorum. bu sonuçlar "gitsin" demek için yeterli olmaz. ama "daha ne yapsın" diyenlere de anlam veremiyorum. burası öyle bir lig ki bir sezonda kimsenin kellesini almak istemem.
yalnız, şunu belirtmek isterim ki kendisi beşiktaş'ı çalıştırsa 2.hafta "gitsin" derdim. çünkü kendisi ancak elde imkanları olan ve rekabet avantajına sahip takımlarda başarılı olacaktır. "düşük şartlar, yüksek rekabet ile en tepe"yi görebilecek biri olduğuna inanmıyorum, eleştirmiyorum adamın tarzı bu değil.
beni endişelendiren aldığı skorlar değil, aldığı skorlara bakış açısı. "şanssızdık", "atamadık", "ölümüne kapandılar", "bir kere geldiler gol oldu" savunmaları kahvehanedeki ali amca'nın, okulda arkadaşlarıyla konuşurkenki berkecan'ın savunmasıdır, teknik direktörün değil. bir kere olur, iki kere olur ama geldiğinden bu yana deplasman kazanamadıysan birincil sorun sende ve takımındadır.
ligin dinamiği çoktan değişti "derbilerde kazanan" değil "anadolu'da kazanan" şampiyon oluyor. "vitrin oyuncuları"nın değil, "futbol ameleleri"nin ligi burası. ricardo quaresma'nın değil dirk kuyt'ın ligi burası... öncelikle bunu atlamaması gerekiyor ama atlıyor.
kendisinin ve sevenlerinin bir takım gerçeklerin farkına varması ve ona göre adımlarını atması galatasaray'ın yararına olacaktır. gereksiz bahanelerin değil doğru bahanelerin arkasına sığınıp kredi sağlamalılar. dediğim gibi değil mancini, herkes böyle bir futbol ortamına (futbol ortamı diyince beni bir gülme tutu) gelince 2. şansı hak ediyor. ama bu şansı boşa kullanmaması için de bazı şeylerin farkına varması gerekiyor.
yanlış argümanlar:
1- kadro kötü: ebenin amı amınakoyim. 10 haftadır kazanamadığın deplasmanlarda inanılmaz bir atmosferde, taraftar baskısında, yıldızlar karmasına karşı mı oynadın. ligin en iyi 2 kadrosundan biri sende ve diğerlerinden açık ara iyi. daha kötüsüyle 2 sene şampiyon oldu bu takım, bir son 8 gördü avrupa'da. elinde genç de var, yerli de var, yabancı da var. işler boka sardığında "beyler!" diyecek yıldızları da var.
2-transfer lazım: her takıma lazım ama haklısınız bu galatasaray'a transfer lazım. ancak takımın eksikleri belli iken 9 transfer yapıp telles hariç hiçbirinden bir gram fayda alamamak da gülünecek durumdur. o telles'i zaten galatasaray mancini'den önce de istiyordu. stoper lazım, stoper lazım dedi, aynı mevkiiye 2-3 adam aldı. hala solbekten kırma stoper oynatıyor. takıma kanat lazım diyor 9 adam alıp kanata iyi takviye yapamıyor elindeki kanadı da ispanya'ya yolluyor. önce sağbeke adam alıyor onu beğenmiyor diğer sağbeki 5 gün sonra alıyor önceki aldığımızı stoperde kullanacağız diyor hemen ardından 2 tane daha stoper alıyor. ama bunların hiçbirini kullanmıyor. demek ki transfer argümanının içi boş, kendi hatası.
3- enkaz devraldı: ali sami alkış... kazanma kültürü olan, özgüveni yüksek, şampiyon bir takım aldı. 5 haftalık kötü performans kimseyi aldatmasın. barcelona bile 2 sene üst üste şampiyon olunca rehavete girip kayıplarla başlayabiliyor. ki burası türkiye, o rehavet çok normal. galatarasaray'ın sezon başındaki kayıpları "rehavet" başka bir şey değil.
doğru argümanlar:
1- zaman lazım: bu ligde 1 senede başı kesilecek çok az adam var. dediğim gibi çoğu antrenör ikinci şansı hak ediyor. bu ortama alışmak gerekiyor, ama dediğim gibi alışma isteği de gerekiyor.
2- kamp yapsın: kamptan önce ve sonra daha çok adam alma ve yollama şansı var yani kadroyu kendine göre şekillendirme şansı daha yüksek. elbet işine yarayacaktır.
ne yaparsa şansını iyi kullanır?
1- ligin sert ve zor olduğunu kabul etmeli. "sikko lig, biz şanssızız" söylemi doğru bile olsa sonuç getirmiyor.
2- yabancı kontenjanı var. bu kontenjan düzenlemesi yapılırken fenerbahçe ve beşiktaş zordaydı en rahat takım galatasaray'dı ama gerek ondan önce ve gerek onun döneminde galatasaray bunu kötü kullandı. mancini takıma 4 yabancı aldığında "aa galatasaray'ın amınakoyma şansı bulduk, kural getirin" denmedi, o kural varken mancini 4 yabancı aldı. bunu unutmasın, boşa tatava yapıyor. (ben de yabancı sınırına karşıyım orası başka)
3- oyuncu ilişkileri kötü. "yerliler beni anlamıyor, ben avrupalıyım" tribine girmesin. seneye ilk 11'de 6 türk oynatacak. onlar memnun olmadıkça işi zor. çok avrupai takılmasın italyalı madem, türkleri italya'nın güneyi gibi düşünsün. güney'deki italyanların türklere benzediği bir gerçek. kendisi o kafada olmayabilir ama paralellik gösteriyor güneyli italyan ile türk. kendi toprağının insanını da biraz olsun tanıyordur herhalde? (güneyli italyanları düşünsün, türkleri anlar)
4- yabancı sınırı gitgide el kol bağlarken kendisi türklere sarılmak zorunda kalacak bunu unutmasın, türk oyuncuları ve türkiye ligini iyi takip etmeli, iyi analiz etmeli. türkiye'den oyuncu takip etmemekle, sikerim türkiye ligi'ni dünya'da kim izliyor ki demekle bu iş olmuyor. amınakoyayım leeds'teki steven izlemesin ama sen bu ligde çalışıyorsun sen izleyeceksin. Bolton teknik direktörü akhisar evinde nasıl oynuyor bilmesin amınakoyim ihtiyacı da yok ama senin bir fikrin olsun ya. oraya gittin mi "böyleymiş demek" deme. "bunu nereden çıkardın yarrağım?" adam izliyordur belki diyorsanız basit bir örnek vereyim. salih dursun'u izleyen adam onu aldırtmazdı takıma. belli ki kendisi de izlememiş "hoca yerli adam lazım, iyi sağbek var alalım" demişler o da "tamam" demiş. niye bunu diyorum aldı, denedi baktı topçu falan değil yenisini (veysel sarı) aldırttı.
5- taraftarı kendine bağlarken onları ayıracak hareketlerde bulunmasın. kendini herkese sevdirmek zorunda değil elbette ama bu bir uyarı. gördük onca örnek ondan söylüyoruz. taraftarı kutuplaştıracaksa "galatasaraylılar ve diğerleri" diye kutuplaştıracak. fatih terim de olduğu gibi. ya da slaven bilic örneğindeki gibi herkes "iyi adam" diyecek sana. bunu niye söylüyorum taraftar "hocayı anlayanlar ve anlamayanlar" diye bölünürse burası türkiye, herkes inat. işler 2 hafta kötü gitsin, seni sevmeyen zaten safında durur ama seni seven gözükenlerin arasından skor taraftarları pat diye safını değiştirir. rüzgar tersine döner. taraftar kutuplaşırsa emin ol saha içindeki oyuncu da kutuplaşır. işine yaramaz yani. belli tarzı bu adamın, sevmeyen sevmesin sikimde değil diyor. haklı da ama burası türkiye, en azından galatasaraylıları ortak paydada tutmaya baksın yoksa tepesine binmeyi bekleyen milyon kişi olur.
6- oyun tarzında eksikler olduğunu kabul etsin. elinde skoru değiştirebilecek adamlar varken ilk 15 dakikada golü bulamadı mı kilidi açamıyorlar bunu atlamasın. takımı geri düştü mü maçı çevirecek ışığı, umudu ortaya koyamıyor bunu unutmasın. taktik anlamında da şu an bu takımın eksikleri var ve hatta kadro eksiklerinden daha ciddi manada.
işin özü, işinin zorluğu konusunda hak verdiğim, ilk sezonunu skor bakımından eleştirmeye açık görmediğim ama sorunlara ve işini yaptığı ülkeye ve ülke futboluna (ne kadar sikko olsa da sen o imzayı attın bir kere, sorumluluğun var) bakış açısıyla başarılı olmasını zor gördüğüm bir isim.
not: merak eden olursa, fatih terim'i başarılı bulan ama zerre haz etmeyen, mancini hakkında bir antipati veya sempatisi olmayan beşiktaşlıyım.
bu seneyi ikinci bitirip gelecek olan şampiyonlar ligi ayakbastı parasını iyi değerlendirmesi gereken takım. uzun bir analiz yapacağım yarım aklım ile bu gece.
takımda iş yapmayacak adamları veya bekleneni veremeyenleri birer birer takımdan yollaması gerekiyor. "aa o fena oyuncu değil, belki bu sene olur" ile vakit kaybetmemek lazım. tabii ki bunları bütçenin artacağını öngörerek yazıyorum.
gitmesi gerekenler:
ibrahim toraman (şu saatten sonra af söz konusu olmayacaktır. yolu açık olsun) sezer öztürk (aynı sebep. zaten bir hizmeti olmadı şu saatten sonra da olması söz konusu değil) julien escude (tartışmaya gerek görmüyorum, yaşı ve yabancı kontenjanı yeterli sebepler) gökhan süzen (iyi bir takas alternatifi olur anadolu kulüpleri açısından. "para+g.süzen" formülü çalışır.) serdar kurtuluş (yönetim ve önder özen'in en büyük hatası hilbert yerine serdar'a güvenmekti. haftalardır sağbekte almeida hariç herkes oynamışken hala oynamıyor oluşu da yeterliliği hakkında bilgi veriyor sanırsam) dany nounkeu (opsiyonu bizde olduğundan yazıyorum. tartışmaya gerek olmayan başka bir oyuncu) manuel fernandes(nereden nereye... kendisinin de kalası yok zaten. olmasaydı sonumuz böyle) uğur boral (solbek oynamadı mı belli bir performans ortaya koyablir ama o kadarlık verimi herkesden almak mümkün. kalmamalı) filip holosko (bu yabancı kontenjanını holosko ile harcamayı gereksiz buluyorum. adamı öyle tripten tribe soktuk ki ne forvet oynayabiliyor ne de kanat oynayabiliyor artık. halbuki geldiği gibi olsa şu an iyi bir forvet alternatifi olabilirdi.)
durumu muallak olanlar:
tomas sivok: sakatlığı beklenenden daha ciddi çıktı. geçirdiği 3. ciddi sakatlık. şüphesiz iyi futbolcu, çok emeğini gördük. sakatlık ve eldeki alternatifler iyi değerlendirilmeli. kendisi kumar oynamaya açık bir oyuncu değil, sakat değilse ne verececği malum. dany gibi kumarlara alet edilmemeli, üst düzey biri alınacaksa vazgeçilebilir. vazgeçilmesi olası gözüküyor yönetim açıklamalarına bakarsak.
mustafa pektemek/ömer şişmanoğlu: cenk tosun'un katılımı ile birlikte izlenecek forvet politikası çok önemli. ben "bir yabancı as forvet+ yabancı alternatif forvet+yerli türk forvet" olayına sıcak bakanlardanım. bu vesileyle birinin "kiralık" olarak gitmesi gerektiğini düşünüyorum. ben tercihimi mustafa'yı kiralık göndermekten yana kullanırdım.
jermaine jones: geldiği gibi sakatlanması ve buna bağlı kilo alışı, form kaybı aleyhine oldu. yabancı sınırı beni düşündüren konu yoksa her türlü iyi bir kamp geçirdikten sonra çok iyi alternatif olur. kaderini teknik heyetin "yabancı kontenjanı politikası" ve kalan haftalar belirleyecektir. yabancı oyuncuların hangi mevkiilere dağılacağı kritik, beşiktaş'taki geleceği açısından. ben vazgeçerim bu yabancı kontenjanı ile.
elde tutulması gerekenler:
hugo almeida: bu sezonki performansı yalnızca "dünya kupası motivasyonu" değil ise kesinlikle kalmalı. geçen senelerden kalma kirli şöhretini yıkacak düzeyde bir performans sergiledi bu sezon -ki bu ülkede önyargıyı yıkmak papa'yı müslüman yapmaktan zordur- gol ve asist harici de oyun içinde ciddi katkısı oldu. bu bütçe ile ondan daha iyi fayda verecek santrafor alacağımızı düşünmüyorum. alırsak bütçenin büyük kısmını buraya harcarız ve diğer mevkiilerde eksik kalırız demek olur. o yüzden kalmalı.
gökhan töre: gerekirse bir daha kiralama formülüne gidilmeli fenerbahçe'nin yobo da yaptığı gibi. bonservisi 8'den aşağıda olacaktır diye düşünüyorum. gökhan'ın ve menajerinin tavrı da transferde ve maliyette pay oynar. gitgide azalan kontenjan ve ilk kez bu sezon düzenli oynamaya başladığı düşünülürse kaçırmak çok büyük hata olur.
ramon motta: jose holebas veya o ayarda biri düşük maliyete kapatılmadıkça elde tutulmalı. kalitesi belli bir oyuncu gelmediği müddetçe kumar oynanmaması gereken bir diğer adam. 2.5M'luk satın alma opsiyonu çok rahat 2M'a bağlanır. "sol ayaklı" futbolcunun değerini direkt ikiye katladığı düşünülürse lafı bile edilmeyecek bir para.
elimizde ne var?
nitekim 4 banko yabancı ve 1 opsiyon (j.jones) var elimizde. 3 yabancı hakkımız daha var. biri mutlaka iyi bir yabancı forvete gitmeli. yanlış anlaşılmasın 1.sınıf ilk 11 oyuncusu demiyorum. cenk tosun, hugo almeida ve yanına rotasyonda kullanılacak almeida'nın farklı türde bir santrafor. webo ayarında birini bulmak hiç de zor değil. bize ailton, edu klasmanında biri değil bobo gibi düşük maliyetli ama faydalı bir adam lazım +3'te kullanabileceğimiz (en kötü). iş zeki önder özene düşüyor. almeida, mustafa ve cenk üçlüsü hata olur koca sezon için hata olur.
şu aşamada j.jones'u ben yolcu ederdim. ve 3 yabancı transfer ile takıma seviye atlatmanın yollarını arardım.
bu 3 transferi nereye yapabileceğimizi kestirmek zor. 50 tane alternatif üretmek mümkün. bunun analizini teknik ekip, yapacaktır. maliyet, o mevkiide alınabilecek yerli oyuncu var mı yok mu, elimizde kimler var bunlar kriterler olacaktır. işleri hiç kolay değil. en doğru şekilde kullanılması lazım bu 3 yabancı hakkının.
kısacası 3 kaliteli yabancı+ 1 alternatif düşük maliyetli yabancı+ 2 sağlam yerli transfer ile gayet iyi bir takım kurma şansına erişebilir. öyle "tüm takımı temizlemezsek olmaz, bunlar anadolu topçuları" diyenlere aldırmamak lazım. galatasaray'ın 9 devre arası transferi yapıp eli boş döndüğü ortamda 5+1 transfer ile yeni sezona bomba gibi girebilir.
şimdilik bu kadar olsun, aklıma bir şeyler geldikçe belki karalarım.