entrylerini okumam bilmem de, ama nickini her zaman sevmiş hatta kıskanmışımdır. zira ben de buna uygun 1 a daki asya ya asik çocuk diye bir nick alacaktım da yediremedim kendime ulan daha 1. sınıfta aşk acısı çekmiş ameleler var taşağına alet olmamak için. neyse yahu! askerdeymiş şafak da doğan güneş olmuş. hoşgelmiş. nickini görüp görüp gülümseyeceğim yegane kişi.*
ben anneme bir şey alamadım. ancak telefonla konuştum yüzlerce km uzaklık yüzünden. ona yarın sabahattin ali'nin bir şiirinin yazıldığı kart yollayacağım. "öyle günler gördüm ki" kitabında geçen. okumayı öğretip beni dünya'ya dünya'yleı bana kazandırdığı ve ihtiyacım olduğu her an yanımda olduğu ve elbette evlenecek yaşa gelmeme rağmen dizinde uzanıp kollarını bana sarar halde uyuma fırsatı sunduğu ve yade deyip beni sevdiği için.
--spoiler--
bu hazin bir aşk hikayesidir. bu kızlar vahşi cazibeme aldandılar. bu hazin bir aşk hikayesidir. bu kızlar beni ifal etti. siz aşk nedir bilmez misiniz? ben bir aşk kurbanıyım.
--spoiler--
mahkeme karar verir: sanığın inek olmasından dolayı yahni yapılmasına...
*bir zamanlar anadolu da filmi ile oyunculuktaki ustalığını tekrar tasdik etmiştir. siyasi görüşü zerre umurumda değildir. ben şiirlerine ve oyunculuğuna bakarım. bitti. bu kadar.
babanın öğrettiği ilk şeylerdendir. geceleri hastahanede nöbette olduğu için maçlarını birlikte izleyemediğim, izleyebildiğimiz tek maçı** da kaybettiğimiz, bir maç uğruna hayatımda ilk ve şu ana dek son kez ağladığım, henüz geçen hafta kargoyla yolladığı elbiselerin en üstüne formasını özenle katlayıp koyduğu biricik babamın biricik takımı. biricik takımım. 4 yıllık yurt hayatımın sonlarına doğru artık futboldan nefret eder hale gelsem de fener aşkı her zaman en güzel duygularımı ve en güzel anılarımı sakladığım yerde duracak. artacak, ama eksilmeyecek bu sevgi. eksilirse baba sevgisi eskiyecek zira. sözün özü; fenerbahçe, baba deyince akla gelen 3. şeydir. (sevgi, aile, fenerbahçe)
--spoiler--
televizyon ekranını ikiye böldüm. bir tarafta lig tv'de fener maçının kritikleri,diğer tarafta elazığ'daki şenlikleri takip ediyorum yerel kanallardan. dizimin üzerinde bilgisayar face'de paylaşımları takip ediyorum. güzel bir gece ama aynı zamanda bayağı yorucu.
ülke topraklarını satanın yarın neyi satacağını hepimiz bilmekteyiz uzun uzun anlatmaya gerek yoktur.
--spoiler--
oğuz han adıyla da bildiğimiz mete han, gecesini gündüzünü katarak çalışıyor, hun türklerinin devleti gittikçe güçleniyordu. ancak ne var ki, komşuları olan çinliler türklerin kuvvetlenmesinden kuşkulanmaya başlamışlardı.
mete hanla savaşmak için sebep arayan çin hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek onun çok sevdiği atını istetti. eski türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için mete han hemen kurultayı topladı. durumu görüşen kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.ancak, mete han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:
- i̇stenilen bu at bana aittir. kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. atım milletim için feda olsun!
at, çinden gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.
ancak, mete han!ın bu hareketi düşmanın cüretini arttırmıştı: yeni bir elçi göndererek mete hanın hizmetinde bulunan ve onun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.
durum kurultayda görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. son olarak mete han söz aldı ve şunları söyledi:
- evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. atım gibi onu da milletime feda ediyorum!
artık çinliler iyice şımarmışlardı. mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden hun türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.
mete hankonuyu kurultaya getirdi. durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: daha önce mete hana mahçup olan kurultay üyeleri, verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar görüşünü benimsediler.
bunun üzerine mete han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:
- ey gün görmüş ihtiyarlar! şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? artık savaş kaçınılmaz olmuştur. herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!
kurultay üyeleri mete hana bir defa daha mahçup olmuşlardı. hemen hazırlıklara girişildi. mete han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:
- vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. i̇l beyleri, boy beyleri, askerlerim! hedefiniz çin ülkesidir; haydi, yürüyün!..
bu, mete hanın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. çok geçmeden mete hanın daha önce çine gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.
--spoiler--
--spoiler--
Kadim zamanlardan gelen, amacı belirsiz, gizemli bir tarikat...
Tarikata bir şekilde bulaşmış, ona karşı umutsuz bir savaş başlatmış bir grup insan...
Meraklı bir gazeteci, ukala bir polis, kendi halinde bir adli tıp uzmanı...
Resmi olarak 30 yıl önce ölmüş olduğu halde aramızda o günkü halleriyle dolaşan garip adamlar...
Adam dehşet içinde kalakalmıştı. Dehşet ve şaşkınlık içinde kadına baktı, sayıklar gibi konuştu:
"Bu Ayla..."
Kadın son derece sakindi:
"Biliyorum."
"Ama o aylar önce öldü."
"Bunu da biliyorum. Bu kayıt iki gün önce yapıldı."
"Nasıl?"
Sivas'ın ücra bir köyünde aniden çıldıran insanlar ve eski bir hayalet efsanesi...
Urfa'daki arkeolojik kazı alanı...
istanbul'da kaybolan genç kızlar ve artan intihar olayları..
Tüm bunların arasındaki ilişki ne olabilir? Kaan, Meltem, Dilek ve diğerleri, tarikatın her yere uzanan eliyle başa çıkabilecekler mi?
"Nasıl bir şeyi kurcaladığınızın farkında değilsiniz. Yol yakınken vazgeçin. Başınızdan çok çok büyük bir işe kalkışıyor¬sunuz. Bu iş ne sizin, ne de o polis ve gazeteci arkadaşlarınızın altından kalkabileceği bir şey."
"Biz sadece gerçeğin peşindeyiz," dedi Dilek.
Adam ciddi bir ifade ile konuştu:
"Gerçeğe giden pek çok yol var Dilek Hanım. Hepsi de benim bulunduğum yerden geçer..."
Tarikat romanı içinde bu soruları ve daha birçoğunu barındırıyor, sürprizlerle, şaşırtarak, giderek artan bir tempoda ilerliyor.
Adam ona doğru eğildi, rahatsız edici şekilde yaklaştı. Tehditkar ama sakin bir ifade ile konuşmasına devam etti:
"Kendinizi mükemmel sanıyorsunuz değil mi? Aramızda böyle rahatça dolaşıp fark edilmeyeceğinizi, hiç hata yapmadığınızı..."
"..."
"Yanılıyorsunuz."
--spoiler--
bu yazarların arasında, vakti zamanında ona verecek 40 küsür milyonu bulabilecek kadar maddi imkanı olmadığından marangozdan alınan büyükçe bir tahta parçasını monopoly tahtası yapmış, paraları eski defterlerden kopardığı kağıtların üstüne miktarı yazarak, kartları ise yeni alınmış çay bardaklarını paket içinde birbirine çarpıp kırılmamaları için aradaki karton parçalarını anneden fırça ve hatta dayak yeme pahasına paketten söken ve şu an o günleri özlemle yad eden yazar da vardır.
gördüğü kıza değil, uzun zamandır arayıp da bulamadığı imgeye aşık olan erkektir. buradan şair ya da imgelere ihtiyaç duyan bir erkek tanımı çıkıyor. şiir yazıldıktan sonra aşk biter, şiir kalır.
çocuktum, arabamız vardı, memur maaşıyla almıştı almıştı babam. kim bilir kaç yıllık bir arabaydı da kaç yıllık birikimle almıştı onu babam. sonra bir gün eve geldi ve arabayı sattığını söyledi. elinde de birkaç kaset. televizyonun üstüne bıraktı, soyundu, geceliklerini giydi ve lavaboya elini yüzünü yıkamaya gitti. yerimden kalkıp televizyonun üstündeki kasetleri aldım. biri siyahtı. üstünde ibrahim tatlısesselam olsun yazıyordu. işte benim ibrahim tatlıses'le tanışmam o gün oldu. selam olsun diyordu. şimdi gecenin bu saatinde nereden geldi bilmiyorum. biri eskitilmiş ve geriye hissiz bir mahluk bırakmış aşktan öteki güzel bir dosttan gelen iki mektubun yaşattığı zıt duygular. mutsuzluk her zaman ağır basmıştır biz insanlardan yana. bunda sadist yanımızın etkisini yadsıyamayız. madem mutsuzuz ve mutsuzlara selam ediyoruz. benden selam olsun mutsuzlara ve uykusuzlara.
öncelikle; dersten yeni çıktım ve yurda döndüm tesadüfe bakın ki kantinde şebeğin* biri televizyona çıkmış şu lafı söylüyor; "yahu siz kimsiniz" söyleyeyim pek sayın şebek.
"tiyatro yalnız hoş bir vakit geçirme ,bir eğlence aracı değildir. bir ulusun fikri seviyesini yaşayışını ve zevkini de yansıtan büyük bir sanat dalıdır." (atatürk, 1932) tiyatrocu ise yalnız bu sanatı icra eden değil, sahnede sergiledikleriyle hiçbir kitapta tam anlamıyla tesir edilemeyecek duyguları izleyiciye yaşatan, böylelikle insanı insana anlatabilen ender varlıklardır.
şimdi "yahu siz kimsiniz" lafını kurabilme yüzsüzlüğündeki şebek, sen hayatın boyunca tiyatroyu tarihi bir olayın kıytırık bir sahnede kıytırık insanların temsil edildiği ortamlarda izlemiş olabilirsin. ha konumun gereği davet aldığın birkaç şaşalı oyundan davet alıp "gidelim havamız olur" mantığıyla gitmiş olabilirsin hem zaten dünya'nın her yerinden fahri doktoralar da veriliyor sana. onu bırak "one minute" demiş adamsın. öyle güzel oynadın ki arap, türk ve islam dünyasında kahraman ilan edildin her yere posterlerin asıldı. daha geçen yıl kardeşim dediğin esad'a bugün, "amına korum ayağını denk al" diyorsun. çok büyük tiyatrocusun be sayın şebek! bir ülkenin %50'si peşinden koşuyor, peygamber ilan eden bile var. eee sen bu kadar iyi oyunculuk yaparsan tabiidir ki bu kadar insan havalandırır seni sonra da tutup "yahu siz kimsiniz" dersin. şimdi düşünüyorum aslında haklısın da. yani 30 yıl önceki darbeden sonra koyun gibi güdülmeye başlanan bu millet biz bir avuç serseriyi mi dinleyecek, yoksa o darbeden sonra yükseltilen sen ve senin gibi şebekleri mi dinleyecek.
bu lafım da size millet; yarın öbür gün biri gelip "indir pantolonunu, kaldır eteğini bir tarafına sokacağım, canım çekti." dediğinde pişman olmayın. bunları başa getiren sizsiniz. gücünüzün farkına varına amına koyim daha ne söyleyeyim lan! https://galeri.uludagsozluk.com/r/258278/+
tanım yerine: zuerbamya cumhuriyeti'ne taş çıkartan bir ülkenin başındakinin söylediği cümledir.