vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
o kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
değil mi ki kötüler kadı olmuş yemene,
vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
seni yalnız komak var, o koyuyor adama
william shakespeare'ın güzide bir şiiri. eskiden çekirdek diye bir grup vardı... güzel seslendirmişlerdi vesselam.
aynaya yada objektife kondurdukları bakışla alıklaşmış halleri dışında gözlerinizi hiç göremezsiniz, kendi bedeniniz için bile. özellikle de onun için siz imgeler dağarcığına mahkumsunuz...
bunun böyle olacağı, tarihsel süreç izlendiğinde sırıtan bir olgu olarak karşımıza çıktı denebilir. 12 eylül darbesi ile üzerinden tanklarla geçilen bir soldan sonra, apolitize yetiştirilmiş evren ve özal çocuklarına, tamamen sanal bir dünya ve türkiye izleri bıraktırılmış, sorgulamak ve düşünmek "öcü" olarak lanse edilmiştir...hükümetler daha çok neoliberal politikalar izlemiş ve tüketim toplumu olmayı bir amerikan rüyası biçimde halka resmen enjekte edilmiştir...bu arada din daha çok politikanın içine sızdırılmış (12 eylül sonrası dinsizin hakkından imansız gelir gibi bir uygulamayla) toplum daha çok muhafazakarlık tohumlarıyla yoğurulmuştur...tabi birde türkiye solu bu süreçte ne yapmıştır diye bakarsak; kendini bir türlü silkeleyememiş...yeni dünya düzenine uygun politikalar yapmamış ... 80 öncesi beslendiği yeri yani varoşları unutmuş, kendini burjuva (küçük büyük farketmez) sınıfına montelemek için uğraşmıştır...sonuçta sobayla ısınanlar ve hatta daha kötüsü evlerinde kaloriferleri olanlar bile oylarını akp iktidarına vermiştir.
13 eylül 2002 tarihinde eshisehir'de mektubuna; "daha ne kadar dayanabilirdim, herkesin bir başkasının acısı pahasına mutlu olduğu yaşama?" sözünü yazarak hayatına ve yazısına son noktayı koyan, 1999 yasar nabi nayir gençlik ödülü ve arkadas z. özger siir ödülü 2000 jüri özel ödülünü kendisiyle beraber götüren şair, dostum...
her şey sadedir, toprakkimseyi aldatmamış, kendisinden fazlasını vermemiştir,yürürkende...tüm çıplaklığını serer kadın çekiciliğinde ve umursamaz sizi ne kadar yorulsanızda...konuşmaz sizinle çünkü dili yoktur rüzgar estiğinde bile.geçmişinizi önünüze sermenizi hissettirir,yabancılaşmaz, size gerçekleri yaşatır, başka bir şeyi yoktur çünkü gölgenizden başka.yürümektir sadece geriye kalan...
tarz olarak hermann hesse'nin bozkırkurdu'na benzeyen ama türk edebiyatı bakımından, yalnızlaşma ve bu yalnızlaşmayla "aşk" kültürünü çok iyi harmanlayan kitap olarak bence ilktir.
şarap konuşmayı sevmez, kendi halindedir, durağandır. kendisine bir şeyler katmaktan da hoşlanmaz. yani doğal bir çekiciliği vardır kendilerinin, dev bir dor stilinde bir sütun gibi durur ve ona sadece bakmanızı ister. kendisi hakkında konuşturmayı da sevmez ve bizede susmak kalır çaresizce.