bugün

hermann hesse'nin muhteşem kitabı.ihtişamını yalnız kaçıkların anlayabileceği iddiasında(yım)dır.kamuran şipal çevirisiyle,önce afa yayınları tarafından,daha sonra da yapı kredi yayınları tarafından basılmıştır.
hesse'nin gölgesidir;tıpkı shelley'in gölgesinin frankenstein olduğu gibi.
(bkz: der steppenwolf)
bilgi küpü ekşi sözlük yazarı.anlamıyorum ki bir adam nasıl bukadar çok kitap okuyabilir,yemeden içmeden olsa gerek..
edit: ekşiden ayrılımış ve tüm yazılarını sildirmiş yazar.
(#941503)
nobel ödülünün tek kitapla verildiği yıllarda boncuk oyunu adlı romanıyla nobeli alan yazarın, boncuk oyunundan bile daha güzel eseridir kanımca.çünkü dönemi itibariyle toplumun büyük bir kesimine yayılan pesimizm , nihilizm ve varoluşçuluk temalarını bu romanda harry haller diye bir karakterle içten eleştirir.harry haller'in çelişkili yaşamını farketmesi ise yine usta romancının sıklıkla kullandığı, gündelik insanlar tarafından olur.hiç gitmediği halde bir kez gittiği barda tanıştığı kız yeni bir gözle çevresine bakmasının da miladıdır.
yazmayı zaman zaman hayal ettiğim romanın zaten
uzun yıllar önce yazılmış olduğunu anlamamı sağlayan ve
'sen otur sözlükte yaz, neyine edebiyat' dedirtmiş ama bir yandan da
beni yalnızlıktan kurtarmış, hayatımın kitaplarından biri.
okudukça kendimden parçalara sıklıkla rastladığım kahramanı konu edinen bir hermann hesse klasiği. kitapta yine bozkırkurdu'nun ölümsüzler için yazdığı şu dizeler oldukça anlamlıdır:

"durmadan,
dünyanın vadilerinden
yükselir islim gibi
bize doğru yaşam baskıları,
ve doygunluğun aşırısı, yokluğun öfkesi
bin daracığından saçılan kan kokuları,
kasılıp kalır arzu, sonsuzdur hırs,
katil elleri, tefeci elleri, dua edenlerin elleri,
kamçılanır insan sürüsü korkuyla ve de kösnüyle
çürük çiğ ve sıcak
kokular saçarak boğucu,
solur kutsal olanı hem de yabansı kösnüyü,
yer kendi kendini,
kusar yediğini,
besler savaşları ve güzelim sanatları,
yanan genelevleri aptalca süsleyerek.
çocuk dünyasının panayır sevinci,
ve dolanır insan ağlara o pırıltının peşinden
çabucak kendini kemirerekten,
her yeni doğan için yükselerek
gömülür pisliğe onun için yeniden.

oysa biz, buranın sakinleri
bulduk kendimizi
boşluğun havasının yıldız pırıltılı buzunda,
ne günü tanırız ne de saati
ne dişil ne eril ne yaşlı ne de genciz.
günahlarınız, korkularınız
cinayetleriniz ve kösnül zevkleriniz
bir gösterdir bizim için yalnızca
dönüp duran güneşler gibi,
ve her gün, sonsuz bir gündüzdür, gecesiz.
sessizce sallarız başımızı yukarılardan
çılgın koşuşmacalarınıza,
bakarız yörüngelerinde dönüp duran
yıldızlara sessizce,
ve soluklarız tüm dünyanın kışını.
dosttur bize gök ejderi,
dingindir sonsuza dek
değişmez varlığımız,
ve dingindir yıldız ışıltılı sonsuz kahkahamız."
düşünmeye yeni başlamış ve birşeylerin yolunda olmadığını, içinde bir başka insan olduğunu farketmiş insanların, okudukları zaman kendilerine dair bir çok şeyi öğrenmelerine yarayacak bir edebiyat şaheseri.
(bkz: düşünmek/@meister-writer)
(bkz: münzevi/@meister-writer)
(bkz: bozkıraslanı)
arka kapağındaki bu söz bile kitabı tanımlamaya yetiyor.
"Uçarı bir 'yaşam' insanı olmaya kalkışan katıksız bir 'düşün' insanının, bu ikilemin gelgitleriyle oradan oraya savrulan yalnız bir ruhun, Bozkırkurdu'nun hikayesi. Aydın geçinenlerin, bildikleriyle büyüklenenlerin, bilmediklerini küçümseyenlerin, bunu yaparken -bilinçli ya da bilinçsiz- yaşamı kaçıranların yüzüne inen bir tokat."
kendini keşfetmek ve gerçekleştirmek niyetinde olan herkesin başvurması gereken bir başvuru kaynağıdır, hesse aracılığıyla kendi iç dünyamıza yolculuğa çıkmaktır.
"dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam,kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar ve radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir." * *
Şimdi efendim, öncelikle belirtmek gerekir ki ben bu Hermann abiye pek ısınamadım. Aslında dili iyiydi, çeviren arkadaş da fena çevirmemiş gibi, romancılık tekniği olarak da usta bir adam olduğu kesin. Fakat, olmayınca olmuyor işte. Belki, "kendini tanı" zırvasından iyice sıkıldıktan sonra okumasam severim Hesse'yi, ne diyelim mukadderat.

Bu roman ve romanı yaşantısına katan insanlarda gördüğüm bir yanlışla ilgili iki kelam etmek niyetindeyim. Bozkırkurdu, aynı Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ında olduğu gibi, yanlış anlaşılıyor. Belki doğru anlaşılıyor ama yanlış içselleştiriliyor. Bu iki kitabı okuyup, hemen kendini bir tutunamayan ya da bozkırkurdu ilan etmek, bir okurun içine düşebileceği en büyük hatadır (Bundan bir şekilde imaj beklentisi olanlara zaten girmiyorum, evet kalabalıkların içinde yalnızsınız ve tutunamıyorsunuz, hadi asi marjinal gençlik olun). Bu iki romanda da yazarlar, çağın insanını anlatmışlardır. Yalnızlaşma, okurun (çoğu zaman) kendine yakıştırdığı öznel bir yıkım süreci değil, toplumu etkisi altına almış bir "çağ hastalığı"dır. Tutunamama, toplumun düşünen kesiminin tamamının hastalığıdır. Yazarlar, bu iki kitapta da yalnızca genel bir hastalığı teşhis eder. Rica edicem kendinize pay çıkarmayın, çünkü okuyan herkes aynı payı çıkarıyor zaten.

Herkes evinin önünü süpürse, on numara memleket oluruz valla.

Edit: ilk entry'miş bu. Tanım da yapalım; Hermann Hesse'nin en bilinen ve yanlış anlaşılan romanı. Fena değildir.
siddhartha kadar iyi olmasa da okunabilir bir Hermann Hesse klasiği.
hermann hesse'nin en beğendiğim kitabı. kitapta alman faşizmine de göndermeler yapılmaktadır. tılsımlı tiyatro'da bir başka ben bulacaksınız. -Yalnız Deliler için- Giriş Bedeli: Aklınız.
Ahmet Şafafak'ın '' YALNIZ KURT '' iSiMLi ÇIKIŞ ŞARKISINI YAZARKEN EKiLENDiĞi KiTAP.
her okuyucunun kitabı okumaya müteakiben kendisini bir ''bozkırkurdu'' ilan edeceğinin garantisini verdiğim üper kitap.
68 lilerin başucu kitaplarından. herman hesse' nin hayata bakışını en iyi anlatan kitap kanımca. ayrıca okuduğunuzda size de kendi 68inizi yaşatıyor.
--spoiler--
'insanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez.' demiş novalis. yüzmek istememeleri doğal, çünkü karada yaşamak için yaratılmışlar, suda değil. ve düşünmek istememeleri de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar, düşünmek için değil! evet, kim düşünürse, kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa, bunda ileri bir noktaya ulaşabilir, ne var ki, karayla suyu değiş tokuşu etmiştir böyle biri ve bir gün gelir suda boğulur.
--spoiler--
--spoiler--
yalnızlık bağımsızlıktır, yalnızlığı arzulamış, uzun yıllar içinde onu ele geçirmiştim.
soğuktu bu yalnızlık, orası öyle ama sessizdi, yıldızların içinde dolanıp durduğu uzay gibi harikulade sessiz ve büyük.
--spoiler--

--spoiler--
çokluk pek mutsuzdu bozkırkurdu; öte yandan başkalarını da mutsuzluğa sürükleyebiliyordu ve bunlar onun sevdiği ve onu seven kişiler oluyordu, çünkü bozkırkurdu'nu sevenler onun yalnızca bir yönünü görüyordu. bazıları kendisine başkalarına benzemeyen, kibar, zeki bir insan gözüyle bakıp seviyorsa da sonradan dehşete kapılıp düşkırıklığına uğruyorlardı, çünkü ansızın onun içinde bir kurdun yaşadığını anlıyorlardı. bunu da anlamaları gerekiyordu, çünkü harry herkes gibi bir bütün olarak sevilmek istiyordu. ama öyle kimseler vardı ki, özellikle ondaki kurda, ondaki özgürlüğe, vahşiliğe, ele avuca sığmazlığa, tehlikeliliğe ve güçlülüğe gönül veriyor, ne var ki vahşi, azılı kurdun aynı zamanda bir insan olduğunu, içinin iyilik ve sevecenlik özlemiyle dolup taştığını, üstelik mozart'ı dinleyip şiirler okuduğunu ve ruhunda insan idealleri yaşattığını öğrenir öğrenmez alabildiğine düş kırıklığına uğrayıp kendilerini yürekler acısı bir durumda hissediyorlardı. düş kırıklığı ve öfke herkesten çok bu kişilerde büyüktü.
böylece bozkırkurdu çift kişiliğini ve bölünmüşlüğünü, düşüp kalktığı kişilerin yazgıları içerisine de aktarıyordu.
--spoiler--

--spoiler--
gecelerin insanı olması da bozkırkurdu'nun belirgin özellikleri arasındaydı.
--spoiler--

--spoiler--
hiç kimse yoktu ki, bağımsızlığa bozkırkurdu'ndan daha güçlü, daha ateşli bir gereksinim duymuş olsun.
--spoiler--
her farklı yaşta okunduğunda farklı derinlikleri yakalanan kitap.

--spoiler--

--spoiler--

sayfa 42
ra en büyük acılar sözüyle bakması gibi, Harry'ye de kendi mutsuzluğu alabildiğine büyük görünse de, böyle bir savı öne sürmek niyetinde değiliz. Zaten hiç kimse hakkında böyle bir savın ileri sürülmemesi gerekiyor. Ayrıca, içinde bir kurt barındırmayan kimselerin de ille mutlu olması gerekmez. En mutsuz yaşamda bile yıldızın parladığı anlar, kum ve çakıl tasları arasında küçük çiçeklerin açtığı anlar vardır. Bozkırkurdu’nda da işte böyleydi durum. Çokluk pek mutsuzdu Bozkırkurdu, bu yadsınamaz; öte yandan başkalarını da mutsuzluğa sürükleyebiliyordu ve bunlar onun sevdiği ve onu seven kişiler oluyordu, çünkü Bozkırkurdu'nu sevenler onun yalnızca bir yönünü görüyordu. Bazıları kendisine başkalarına benzemeyen, kibar, zeki bir insan gözüyle bakıp seviyorsa da sonradan dehşete kapılıp düş kırıklığına uğruyorlardı. Çünkü ansızın onun içinde bir kurdun yaşadığını anlıyorlardı. Bunu da anlamaları gerekiyordu; çünkü Harry herkes gibi bir bütün olarak sevilmek istiyor, dolayısıyla içindeki kurdu başkalarının gözlerinden kaçırmak elinden gelmiyor ya da içinde böyle bir kurdu barındırdığını yalanlayamıyordu. Ama öyle kimseler de vardı ki, özellikle ondaki kurda, ondaki özgürlüğe, vahşiliğe, ele avuca sığmazlığa, tehlikeliliğe ve güçlülüğe gönül veriyor, ne var ki vahşi, azılı kurdun aynı zamanda bir insan olduğunu, içinin iyilik ve sevecenlik özlemiyle dolup taştığını, üstelik Mozart'ı dinleyip şiirler okuduğunu ve ruhunda insan idealleri yaşattığını öğrenir öğrenmez, alabildiğine düş kırıklığına uğrayıp kendilerini yürekler acısı bir durumda hissediyorlardı. Düş kırıklığı ve öfke herkesten çok bu kişilerde büyüktü. Böylece Bozkırkurdu, çift kişiliğini ve bölünmüşlüğünü, düşüp kalktığı kişilerin yazgıları içerisine de aktarıyordu. Ne var ki, Bozkırkurdu'nu tanıdıklarını ve onun bölünmüş, parçalanmış, acınacak yaşamını kafalarında tasarlayabileceklerini sananlar yine yanılıyordu, bilmedikleri dünya kadar şey vardı çünkü. Bir kez (istisnasız bir kural olmayacağı ve bazen tek bir günahkârın Tanrı katında hak yolundan ayrılmayan doksan dokuz kişiden daha makbul sayılacağı gibi) Harry'de de istisnai durumların, onun yaşamında da kimi mutlu anların var olduğundan haberleri yoktur; onun da içinde bazen kurdun, bazen insanın rahat rahat nefes alıp verebildiğini, düşünüp hissedebildiğini, hatta pek seyrek karşılaşılan saatlerde her ikisinin birbirlerini sevgiyle kucaklayarak barış içinde yaşadıklarını, dolayısıyla diyelim biri uyurken öbürü uyanık kalarak birbirlerini zinde…

--spoiler--

--spoiler--
ancak sabır düzeyi yüksek kitap kurtlarının okuyabileceği bir yapıttır.
herman hesse kitapları içinde öne çıkan romanlardandır. yazarın felsefesini,görüşlerini en iyi aktardığı,en yoğun biçimde verdiği,en başarılı şekilde yazdığı eserlerinden biridir. özel olmasını yarattığı karaktere borçludur bir bakıma. hippi gençliğinin kendisini bulduğu ve en sevdiği kitaplar arasında yer almıştır bozkırkurdu. sayfalar arasında bohem yaşamayı sevenlerin,intiharı çözüm olarak görenlerin etkileri,derin izleri görülür.
çağdaş toplumların dayattığı yaşam biçimi insanoğlunu, insani olanla olmayan arasında şizofrenik bir bölünmeye, kişilik parçalanmasına itmiştir. insan aklıyla ve duyularıyla insani olanı özledikçe, düzen ona insanlık dışı bir yaşam biçimi dayatmaktadır.
kafayı kırmadan, az buçuk sıyırmadan okunamayacak efsanevi kitap.
ne gitmiş, ne de kalabilmiş bir adamın hikayesidir
(bkz: http://soruisaretlerim.bl...n-hesse-ne-gitmis-ne.html)