...
Budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güçbela kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu.
Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan
ihtilal haberidir
ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
nisan ayları gelince vücudu hafifletir
şahlanan grevler için kahkahalarım küstah
bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
biraz ağlayabilmek için
fotoğraflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir.
...
Tutun ve yüzleştirin hayatları
biri kör batakların çırpınışında kutsal
biri serkeş ama oldukça da haklı.
Ölümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı.
...
hz. bob marley'in güzide parçalarından birisi. en sevdiğim cover ise blues tarzı ile eric clapton efendininkidir. onun da bir sürü farklı versiyonları olsa da favorim:
o kadar övüldükten sonra dayanamayıp netflixten izlediğim dizi. hazır yoğunluğum yokken tvde de izleyecek bir şey yokken açıp bunu izledim. ilk iki sezonu bitti. üçüncü sezona bi süre başlamayı düşünmüyorum. ancak ilk iki sezonunda anlatılan hikayeyi ve oyunculukları bir değerlendireyim.
ilk tebrik her şeyden evvel soundtrack için. gerçekten seçilen hem ingilizce hem de latinas müzikler harikaydı.
ikinci tebrik ise dizinin ana karakteri wagner moura için. karakter oyuncuyla öyle bir bütünleşmişki bunu izleyiciye net bir şekilde yansıtabiliyor. hikayenin dramasını muhteşem yansıtmış bir şahsiyet, hayran kaldım. hem gücü, hem kötülüğü, acımasızlığı, hırsı, hem aile bağlarını hem de zayıflığı ve acziyeti mükemmel göstermiş. bu hayali bir karakter de olabilirdi pablo escobar olması gerekmiyor ya da vay be escobarı ne güzel oynamış da demiyorum. çünkü escobarı hiç görmedim, tanımıyorum. demem o ki herif bir insanın insan olmanın getirdiği karakterin ve duyguları öyle bir göstermişki işte insan diyorsunuz. onun için el patron rolü ile tüm tebrikleri hakediyor.
diğer cast için aynı şeyleri diyemeyeceğim. ya da kolombiyadaki o dönemin şartlarını çok bilmediğimden diziye yansıtabilmişler mi tam emin değilim. ama şunu kolaylıkla farkedebilirim. her şey amerika için! evet tüm abd yapımlarında olduğu gibi dünyaya sevgi, barış ve huzur getirmek için amerika heryerde.
çekimlerle alakalı teknik detaylar da çok hoş idi. görüntü yönetmenine de tam puan veriyorum.
dizide geçen diyaloglar, kötülüğün tanımlanması, bir devletin çürümüşlüğü vs gibi kkonular da başarılı yansıtılmakta.
sonuç itibarı ile güzel bir dizi olmuş ilk iki sezonu ile. zaten 3 ve ardıl sezonları daha ayrı bir tür olacaklardır. farklı bir dizi olarak değerlendirilebilir.
kusursuz sevgiliyi sevgiyi kusursuz yaparak elde edebilirsiniz.
yaratılış gereği hepimiz defoluyuz. hata yapmaya yatkınız. öyle olmasa dahi farklılıklarımız var ve tek bir doğru yok. dolayısı ile iletişim için ve ilişki için yapmamız gereken yegane şey empati ve sağduyu.
ilişkilerimde hep sakinimdir. bir şeye öfkelenmeden evvel onu anlamaya çalışın. onu hoş görün (hoş görülmeyecek şeyler de vardır tabi).
sonuç olarak kusursuz insan olmadığı için kusursuz bir birliktelik de olamaz ancak bu kusurları minimize ederek sevdiğiniz kişilerin kusurlarını kapatmayı deneyerek kusursuzluğa erişilebilir.
başkaca sebeplerden ayrılsak da en son kız arkadaşımla aramda 9 yaş fark vardı (benden büyüktü) çok farklı kişiliklerdir. nasıl sevgili olduk onu bile bilmiyorum ama olduk bir şekilde. ve hep pozitif olduk. çok saçma şeylerden de tartıştığımız oldu ama çözdük görmezden geldik, birbirimize özgürlük verdik ve kusursuzluğa eriştik. yurtiçi yurtdışı gezmediğimiz yer kalmadı. defolar kayboldu farketmedik bile. geçirdiğimiz zaman kaliteliydi, sevişmelerimiz bile bir ayin gibiydi ve her defasında daha çok eriştik kusursuzluğa....
haklı olmak hakkı dillendirmeyi gerektirmez her zaman bazen susup anlamayı da gerektirebilir.
orta kapının girişinde hemen sol tarafında küçük bir girişi vardır. girilir. içeride klima, pencere, yatak, yorgan, yastık ve bilimum yiyecek içecek mevcuttur.
ankaraya giderken (o zamanlar muavinle şoför yoldan biletsiz yolcu alıp pay ederlerdi parayı) konyada bana dediler sen çocuksun boşuna yer kaplama amk, paranın yarısını da verelim sana seni kral dairesinde götürelim ankaraya dediler. ablamla gidiyorduk, bi kadın yolcu almak için diyorlar tabi.
neyse girdik yaklaşık 3 saat seyehat ettim. fena değildi. muavin arada bir gelir muhabbet ederdik. yiyecek ve içecek ise sınırsızdı, yata yata gittik.
dönemin efsane şairi olarak anılır. haksız da değil insanlar elbette, keşke daha çok yaşasaydı. ancak yine de bir ismet özel değildir. şimdilerde kızgınlıkla anabileceğiniz bu şairimiz ismet özel hakikaten çıtayı öyle bir yere çekmiştir ki yakalaması ve geçmesi zor.
ilk seviştiğim kızcağız liseli bir kız idi. bunu anlattığım zaman insanların bana peşinen sapık ya da pedofili gözü ile bakmasına ise deli oluyorum. keza o zaman kendim o kızcağızdan bir yaş daha küçüktüm. sapık değil aşıktım. ayrıca ergenliğin getirdiği sex merakı da cabası. güzel kızlardı şimdi artık bırak genç kızı ortaya yaş sınıfına girmiş kadınlardır.
her boku siyasetle açıklayan bir düzende eleştirilmemesi gereken tiptir. çünkü siyaset gibi kirli bir bulut her şeyin üstünü örtmüştür.
sivil toplum mu? siyaset olmadan olmaz.
dernek, think tank vs? siyasetsiz ve tarafsız mümkün değil.
eğitim, akademi? tamamen siyasetin koltuğu altına aldığıdır.
kamu görevi? bunu zaten artık herkes biliyor. ne mümkün.
askeriye, askerlik? en milli konu ve birleştirici olması beklenirken o bile siyaseten ayrıştı.
.
.
.
.
en vahimini söyleyeyim. aile? maalesef orada bile aptal saptal siyasi farklılıklar çatışmalara yol açıyor.
siyaset hamasettir, yalandır, rasyonellikten uzaklaşmış, uyuşturulmuş bir haldir ama maalesef her şeyi sarıp kontrol altına almış bir lanettir de.
bir şekilde ikna edilip tatile gidilmiş, tatlı bir butik otelde konaklama yapılıyor ancak ayrı odalar. akşam olmuş, ay kocaman, deniz koyu ve sakin, hava çok tatlı (mekan cunda) güzel bir gün geçirilmiş, altta araba gezilip tozulmuş, yenilip içilmiş... otele gelince ya ben bi şarap almıştım balkonda içsek mi sorusuna biraz da ürkek peki cevabı.
balkonda oturup bu manzara eşliğinde içilen beyaz şaraplar daha bitmeden gelen soru tam olarak bu başlangıcı ifade eder: 'içeri geçelim mi?'
her ne kadar dalga konusu olsa da; türlü türlü soslar ve ana katkılar ile inanılmaz bir yemeğe dönüşebilir. en büyük zevklerimden birisi yemek yapmak. hatta bi ara gastronomi ile alakalı bir kurs almayı dahi düşündüm (tamamen zevk odaklı) makarna deyip geçmeyin. kremalı sos ile bir yemek, tavuk krema ve sebze ile başka bir yemeğe dönüşür.
ben yemek zevki geniş bir adam olarak 12-13'den fazla şeklini bizzat denemişimdir, çok da sevmişimdir. özellikle sevgililerim gel makarna yapayım sana deyince önce bi mırın kırın eder, yedikten sonra ise tekrarı için randevu alırlardı.
makarna kıymetli bir yemektir. eğer şuan acıkmış olan varsa hemen suyu kaynatsın...
nbade spurs gibi bir organizasyonda tutunamamış yetenekli basketçi. pop rei gibi international player seven bir adam, çevresinde ona yardımcı olabilecek vatandaş parker, ve muhteşem yeteneği. ama olmadı geri geldi. spursta kalıcı olup parker sonrası takımın guardı olarak devam etmesini çok isterdim.
avrupada iyi oynuyor elbette ama nba her şeye rağmen bir başkadır. belk teodosic gibi o da 30 yaşında tekrar okyanuslara açılmak ister.
erkek geniş, kadın pimpiriklidir.
kadın sorgulayıcı, erkek sonuç odaklıdır.
kadın geleceği çok fazla düşünür, erkek yarını bile pek düşünmez.
erkek sikişip boşalmak ister, kadın sevişip zevk almak ister.
erkek saklamak, kadın paylaşmak ister.
kadın kıskanır, erkek daha fazla kıskanır.
daha bir çok şey yazılabilir ki bu listem benim 120 civarıdır, ancak bu kadarı yeterli.
tüm spor organizasyonları arasında izlemekten en zevk aldığım ve bunu sonuna kadar hak eden lig idi. yeni nesil oyuncular ve yeni mantaliteler ile bu özelliğini biraz kaybetmiş görünüyor. anlayamadığım bir şekilde çoğu maçlar artık çok sıkıcı geçmeye başladı. maçlardaki rekabet ortamı kayboldu. hatta all star izlemenin bile hiçbir cazibesi kalmadı. keza normal maç öncesi bir şut antrenmanı izleyen bir vatandaş all starda göreceği bir çok şeyi zaten görünüyor. idman havasında geçen bir bir yapı.
ancak son dönemlerde dikkatimi çeken bir durum var. çok acaip sonuçlar çıkabiliyor. üstelik tesadüf denemeyecek kadar sık bir şekilde oluyor bunlar. sanırsam bahis baronları her şeyi kontrol ettiği gibi burayı da kontrol ediyor. ve maalesef bu bariz bir şekilde sporu zevk almak için izleyen kitleyi, ben de dahil tabi, yoruyor ver uzaklaştırıyor.
kullanılmayan şanslar sana şansızlık olarak geri dönecektir. onun için elinize geçen şanları iyi değerlendirip hızlı ve rasyonel karar vermek önemli. duygusal kararlar genellikle sizi yazarların hayattaki şanssızlığı başlığına yönlendirecektir. bizzat kendi hayatım bunun en çarpıcı örneğidir. belki yazarım bi kaç gün sonra ekşi itirafa falan! üstüzey eğitimler, güzel ilişkiler, kariyer, büyük firmalar, yabancı diller vs derken, her şey biranda tersine dönebilir. kayıplar, yıkım, cezaevleri, işsizlik vs vs...
önemli bir konudur. hatun kişisini incitebilirsiniz.
erkekler oral seks yaptırmayı pek sever, kadın için de gayet zevkli bir aktivitedir. ancak mesele erkeğin kadına yapacağı muameleye gelince bazı erkekler yüzü ekşir, yapmak istemez. psikolojik olarak bu reddetme kadını üzen ve kendini sorgulatan bir gelişmedir. mukayese eder, ben yapıyorum o niye yapmıyor der, kendini bakımsız, pis ve kötü hisseder. seksin modunu da düşürür.
eğer seksten anladığınız boşalana kadar gidip geleyim ise ve kadını düşünmüyorsanız problem yok. ancak seksin o tüm muhteşemliğini hissederek ve doyuma ulaşarak çift taraflı bir mutluluk hedefleyen çiftler, böyle haz verici ve partnerinizi de yükseltecek incelikleri göz ardı edemez.
seks aceleye getirilecek, tiksinilecek ve geçiştirilecek bir aktivite değildir. tek taraflı mutluluk verici bir şey hiç değildir. ayrıca gidip gelmekten daha da zevk verici unsurları vardır. saatlerce yapılan, organın büyüklüğü ile ölçülebilen bir şey de değildiir!
hissettirdiği ölçüde değişkenlik gösteren ve asla tek olmayandır. farklı duygu durumlarına ve hatta farklı yaş guruplarına göre değişkenlik gösterir.
misal; kosinskiden boyalı kuş çok çarpıcı bir kitaptır. çocuk gözü ile savaşın acımasızlığını en çıplak hali ile yansıtır.
fakat insanın ruh haline göre hesseden bozkırkurdunu okuyan insan da inanılmaz etkilenebilir. çünkü her insanın içinde var olan bir kişiliğin mükemmel bir dille anlatılması vardır kitapta.
küçük yaşlardayken klasikleri okurken reşat nuriden acımak diye bir kitap okumuştum. o zamanlar daha ilkkokul son sınıfım sanırsam ve çok etkilemişti, bugün aynı hissi vermiyor.
yine o dönemlerde nihal atsızın bozkurtlar kitabını okuduğumda da fena halde etkilenmiş ve acaip hissetmiştim fakat şimdi o milliyetçilik duyguları bende tepe taklak olduğu için kitap hiçbir anlam ifade etmiyor.
s. sweig hikayeleri (hepsinin sonu aynıdır aslında) belli bir etki gücüne sahiptir ilk okununca daha sonra aynı etkiyi bırakmayabilir.
akademik olarak okuduğum why nations fail (daron acemoğlu) isimli kitap güzel bir etki bırakmıştı. ne güzel hazırlanmış, ne güzel teoriler vs. ancak daha sonra bazı teorilerin aslında çok da işe yaramadığını ve ölçek değişkenlerinin çok da mükemmel olmadığına kanaat getirdim ve o muhteşem etkileyiciliğini kaynetti ( güzel kitaptır, sadece etki olarak söyllüyorum)
aşk acısı çeken birisi güzel bir şiir kitabında gözyaşları sel olup akarken acının bitmesi ile kitabın etki dozu da düşer.
ya da 20 yaşında hayran hayran okuyup vay be dediğiniz kitaplar 30 yaşında 'hmm, iyi bakalım' moduna dönüşüverir.
bol miktarda ingilizce özel ders vermiş birisi olarak tavsiyemdir. ancak tek başına yeterli değildir. ya da şöyle söyleyeyim; eğer online olarak dil öğrenmek isterseniz çok daha fazla kaynak mevcut.
bana ironi yaşatandır. daha bugün annem sobanın fırınında pişirmiş. üzerine güzel bir yumurta kırmış ayrıca kendi tarifi olan güzel de bir sos. ondan sonra ben neden kilo alıyorum!