asfaltla falan çözülecek sorun olmadığı aşikardır. 1984'ten bu yana yüzmilyarlarca doları bombaya, tanka yatırdılar kalan yüzmilyarlarca doları da bankalarda iç ettiler. borsada bir gecede (hani şu ecevit'in devalüasyon olayacak dediği gece canım, hatırlayın) bu halkın milyarlarca dolarını kimler gaspetti?
tsk generalleri orada bir savaş devam ettikçe hesapsızca harcanan ve daha da harcanması muhtemel, kaynağı, nereye gittiği çok zaman sorulmayacak paralardan memnun kalmış olabilirler mi?
alın size çok azı ortaya çıkmış yolsuzluklar:
(Düzce il Jandarma Alay Komutanı Albay Varol Kutlu ve il Jandarma Merkez Komutanı Yüzbaşı Nevzat Erensoy, jandarma vakfının paralarını zimmetlerine geçirdikleri ve Düzce Alay Komutanlığı inşaatındaki usulsüzlükler sebebiyle askeri mahkemece tutuklandılar)
(Deniz Kuvvetleri'nin eski komutanı emekli Oramiral ilhami Erdil hakkındaki mahkumiyet kararı Askeri Yargıtay 1. dairesi tarafından onandı. Erdil'in kızı da mahkum oldu)
(Elazığ'daki 8. Kolordu inşaat ihalesine ilişkin davada 3. Kolordu Komutanı Korgeneral Ethem Erdağı, "görevi kötüye kullanmak"tan 11 ay 25 gün hapis, 213 YTL adli para ve 2 ay 28 gün memuriyetten men cezasına mahkum edildi, cezalar paraya çevrilerek ertelendi)
bunlar da mı yalan? peki, araştırır bakarsınız.
aşiretlerden yakınanlara da şunu söyleyeyim. aşiret yapısından en çok nemalanan türk siyasetçileridir. ne acıdır ki, meclis çatısı altında demokrasi nutukları atanlar aşiretleri oy deposu olarak görürler. misal sedat bucak tek cümlesiyle dyp'ye oy yağdırabilmektedir.
otobüslerde kürtçe konuşulmasından ben de rahatsızlık duyuyorum efendim.
ama sadece kürtçe konuşulmasından mı? değil efendim, ingilizce fransızca italyanca arapça madagaskarca çince ve işte anlamadığım dilleri konuşan ne kadar insan varsa hepsine kıl oluyorum. hepsi ajan, hepsi bölücü, hepsi birer canlı bomba adeta. tek çözüm önerisini doğru bulmaktayım artık. türkçeden başka dil konuşan kim varsa heppsini ama hepsini öldürmek. kürt yoksa sorun da yok! bankaları hortumlayanlar da kürt değil miydi aziz dostlarım?
sağolun varolun uludağ sözlüğün sorunu çözebilen, ileriyi görebilen kafaları. gözümü açtınız. böyle bir çözüm önerisiyle geldiniz ve inanıyorum ki ne faşist ne kafatasçı ne de ırkçısınız. hepinizi alınlarınızdan öpüyorum, canlarım benim.
Mustafa Kemal'in Samsun'a çıktığı 19 mayıs 1919'dan başlayarak Cumhuriyetin ilanına kadar geçen dönemi kapsayan Kurtuluş Savaşı boyunca öngörülen millet (ulus) kavramı ile uygulanan milliyetçilik politikasının özünü, yapılan açıklamalardan ve alınan kararlardan öğrenmekteyiz. Bu milliyetçiliğin niteliği, sürekli eşit haklı vatandaşlık ilkesi olarak açıklanıyordu. Bu milliyetçiliğin özünü anlamak için birkaç veriyi anımsatmak yeterlidir.
* Erzurum Kongresi 1. Maddesi: 'Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Elazığ, Van, Bitlis, Trabzon vilayetleri, Canik Sancağı hiçbir şekilde yekdiğerinden ayrılamaz....' (23 Temmuz-17 Ağustos 1919)
* TBMM'de Kürtlere Özerklik Tanıyan Karar: 'TBMM'nin 10 Şubat 1922 günlü oturumunda, 64 üyenin muhalefetine karşı 373 milletvekilinin oylarıyla Kürtlere özerklik tanınmasına karar verilmiştir'.
* Mustafa Kemal'in Elcezire Cephe Komutanlığına Çektiği Telgraf: '...Kürtlerin oturduğu bölgelerde ise hem iç hem de dış siyasetimiz açısından adım adım mahalli bir idare kurulmasına gerekli bulmaktayız';.
* Mustafa Kemal'in izmit Basın Toplantısı: '...hangi livanın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir...' (M. Kemal, Eskişehir- izmit Konuşmaları 1923, Kaynak Yayınları 1993, sf. 105)
* Lozan Konferansında Kürtler: ismet Paşa 'Lozan';da milli davalarımızı 'biz Türkler ve Kürtler' diye savunduk' demiştir.
Lozan Antlaşması'nın 39/4 maddesi, Kürtler de dahil olmak üzere tüm Türkiye vatandaşlarına dil ve kültür hakkı tanımış olmakla birlikte, bu hakların kullanılmasına hiçbir zaman olanak verilmemiştir.
* Kurtuluş Savaşı boyunca 'Türkiye Halkı': Mustafa Kemal ve arkadaşları Kurtuluş Savaşı boyunca hiçbir zaman 'Türk Milleti' deyimini kullanmamış, toplumdaki çok etnikli ve çok kültürlü yapıyı belirtmek için ısrarla 'Türkiye Halkı' deyimini kullanmış ve kendileri söz konusu olduğunda ise, Türkiyeli olduklarını belirtmişlerdir. (Baskın Oran, Atatürk Milliyetçiliği, 1. baskı 1988, sf. 164)
Bu alıntılardan da görüleceği gibi Kurtuluş savaşı sırasında ırk öğesine yer verilmediği ve çok etnikli, çok kültürlü demokratik bir milliyetçi ideolojinin kullanıldığı anlaşılmaktadır. Peki ya daha sonra...
Kurtuluş savaşı sonrası
24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti'nin bugünkü sınırları tanındı. Birinci TBMM yerine, 1923 Haziran'ında, uyum içinde çalışacak ikinci TBMM seçildi. Bu tarihten itibaren komşu ülkeler ve batılı ülkelerin de herhangi bir müdahalede bulunmayacağının garantisi alınmıştı, artık sosyal ve siyasal alanda bazı değişimlerin sırası gelmişti. Bu değişimin en önemli kısmı ise toplumu oluşturan çok kültürlü etnik yapının zenginliğinin ve demokratik yaşamından daha çok ırk temeline bağlı tek kültürlü homojen bir Türk milleti oluşturma girişimi yürürlüğe konuldu.
Türkiye halkı yerine Türk milleti deyimi kullanıldı. Kurtuluş Savaşı boyunca 'Türkiye halkı' deyimini kullanmaya özen gösteren M. Kemal, Lozan'da azınlıklar sorunu çözüldükten sonra ilk defa Mart 1923'te 'Türkiye halkı' yerine 'Türk Milleti' deyimini kullandı. Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923 tarihli konuşmasında da bu deyimi kullanıyor ve 'Türkiye Milleti' deyimini bir daha kullanmamak üzere bırakıyordu.
1924 Anayasası 'Türkiye halkı'nı 'Türk' olarak tanımladı. 1924 tarihli yeni Teşkilatı Esasiye Kanunu, bir öncekinin öngördüğü 'özerk yerel yönetimler' oluşturma ilkesini kaldırıyordu. Ayrıca vatandaşlık Türk olma koşuluna bağlanıyordu.
'Türk-Tarih' tezi ile 'Güneş Dil' teorisi kullanıldı. Türk-Tarih tezine göre, Anadolu medeniyetleri başta olmak üzere dünyadaki tüm medeniyetler, çeşitli dönemlerde Orta Asya'dan göç eden Türkler tarafından kurulmuştur. Güneş-Dil teorisine göre de bütün diller Türkçe'den çıkmıştır. Bu iki tez Türkçülük ideolojisinin ve Cumhuriyetin homojen bir ulus/devlet oluşturma politikasının düşünsel dayanağı olarak kullanıldı.
ismet inönü; 'Lozan'da milli davalarımızı 'biz Türkler ve Kürtler' diye savunduk' diyen ismet Paşa Lozan'dan döndükten hemen sonra Türkiye'de 'Türklerden başka bir unsur yoktur. Kürt yoktur' diyebilmiştir. (Ömer Vehbi Hatipoğlu, Bir Başka Açıdan Kürt Sorunu, Sf. 36)
Ardından yeni millet anlayışını en net haliyle ortaya koyan yine ismet inönü olmuştur: 'Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları behemehal Türk yapmaktır. Türkler ve Türkçülüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız'. (Vakit Gazetesi 25 Nisan 1925)
Mahmut Esat Bozkurt (Dönemin Adalet Bakanı): Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır: hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı...' (Ömer Vehbi Hatipoğlu, Bir Başka Açıdan Kürt Sorunu, sf. 25)
Görülüyor ki savaş öncesi söylenen ve iki halkın birlikte eşit haklarla yaşayabileceğini sürekli dile getiren yönetim savaş sonrasında tam tersi fikirlerin hayata geçirilmesi için azami hızda görevinin başına geçmiştir. Adı geçen hiçbir lider gerek ülke içinde kullandığı gerek uluslararası toplantılarda ve antlaşmalarda kullandığı 'bu ülkenin asli kurucuları hem Türkler hem de Kürtlerdir' sözünün arkasında bir daha durmamıştır. Tek amaç Kürtler başta olmak üzere ülkedeki bütün diğer halkların kendi özgünlüklerini kaybederek tamamen Türkleştirilmesidir. ilk yıllarda sayısal anlamda fazla olmayan birçok halk bu tutuma karşı koyamamıştır. Kürtler ise, tarihsel nedenler yanında, coğrafi bütünlük, devletin kuruluşundaki katkıları, gelişmiş dilleri, köklü kültürleri, sayısal konumları nedeniyle asimilasyoncu baskılara direnmiş, kimlik, dil, kültür, anadilde eğitim ve öğrenim haklarının tanınmasında ısrarlı davranmışlardır. Bu nedenle varlıkları inkar edilmiş, ulusal demokratik talepleri reddedilmiş, ekonomik, sosyal ve siyasal ayırıma tabi tutularak baskı altında asimilasyona zorlanmışlardır. Uzun yıllar 'Türkiye'de Kürt yoktur, herkes Türktür!' söylemi resmi tez olarak kullanılmıştır.
Sonuç olarak
Özellikle savaş dönemi tarihin bizlere öğretmesi gereken bazı sonuçlar vardır. Bunlar, tarihsel gerçekliğin sürekli üstünün örtülmesi, belgelerin genç kuşaklara öğretilmemesi ile sorunu doğru temeller üzerinde geliştirilebilecek tartışmaların önü kesilmiştir.
Bugün ülkenin gençliği olarak bizler meselenin bir terör meselesi olmadığını bilmeliyiz. Sorunun bir halkın kendini halk olarak ifade edebilmesi için ihtiyaç duyduğu dilini kullanabilme, kültürünü yaşayabilme, kimliğini özgürce eşit haklara dayalı bir biçimde kullanabilmesi sorunu olarak bilmeli ve bunu sağlayabilmek için Türk ve Kürt gençliği olarak kardeşliği ve barışı teminat altına almalıyız.
arif sağ'ın umut isimli albümünde erdal erzincan tarafından seslendirilen türküdür. bu türkü aynı zamanda -yamuluyorsam beni düzeltin- erdal erzincan'ın bir albüme okuduğu ilk türkü olma özelliğini taşır.
hiç kavga edilmeyen ilişkilerde yalan-dolan olduğunu düşünen sevgilidir. ki bu kendine güvensizliğinden ileri gelir, çok zaman yanılıyor ve üzüyordur karşısındakini.
halifelik yolunda muaviye'ye de, oğlu yezid'e de biat etmemiş, doğru bildiği yoldan dönmektense canını vermiş tarihin gördüğü en büyük direnişçilerden. milyarlarca insanın kalbinde bir yiğitlik timsalidir.
"zalimin zulmüne karşı çıkmamak, mazluma yapılacak en büyük kötülüktür. ben zalimlerle birlikte varlık içinde yaşamayı alçaklık, zalime karşı gelerek bulacağım ölümü ise yücelik sayarım."
bugün faşist bir pusuda katledilen eğitim-sen'li öğretmen.
ankara yenimahalle'deki mustafa kemal lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yapan sarikaş, bir süre önce okul idaresine lisedeki gerici-faşist yapılanmalarla ilgili bir rapor sunmuştu.
pkk'nin mavi çarşı eylemi kadar aptalca, kör terör örneği. devrimci olduğunu iddia eden hiçbir örgüt halka zarar vermez. devrimci örgütlerin düşmanları, emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileridir. hem halkı baskıdan, zulümden, ezilmişlikten kurtaracağını iddia edeceksin hem de onları bombayla havaya uçuracaksın. kim inanır bu yalana!
kültür emperyalizminden dem vurup ceza'yla söz düellosuna giren pek modern, pek demokrat, ileri görüşlü kıraç abimizin son klibinde de çıkarmadığı, teksas'lı kovboyların(ki şimdilerde en meşhurları baba oğul bushlar) simgesi şapkadır.
cem karaca'yı taklit edecekse önce yurtdışında vatandaşlıktan çıkarılsın, sonra 2.bir özal dönemi yaşanır ise ülkeye geri dönüp vatandaşlığını geri alsın. ondan sonra ne yaparsa yapsın, isterse fes taksın iplemeyiz zaten..
okan bayülgen'in sınıf arkadaşı ve kadim dostu merhum boran kaya için yazdığı ağıt adlı şiirin bir dizesidir. duyunca insanın okan bayülgen'i gerçekten sevesi gelir.
bu sabah kanal d'deki dobra dobra adlı programda şovun kralını yapan zat. kendisinin de dediği gibi şu an televizyonlarda program yapan hiç kimseden eksiği yoktur, fazlası vardır. düzgün bir yapımcı firma ve iyi bir yönetmenle çalıştığı zaman okan bayülgen'in tahtını sallar hale gelebilir.
recep bülbülses'e güveniyorum. koçum benim, güzel insan.