cinayetsebebi
603 (haşmetmeab)
altıncı nesil yazar 1 takipçi 23.80 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    her çocuk geleceğe atılmış bir tohumdur

    1.
  1. her birlikteliğin de bir geleceğe uzanış projesi olduğu düşünüldüğünde doğruluğu anlaşılan cümle. ya da düşünmeyin. bu cümlenin doğruluğunu anlamakla uğraşmayın. başka işiniz mi yok?

    dünyadaki bütün kötü adamların; seri katillerin, soyguncuların, tecavüzcülerin de bebekliklerinde çekilmiş eski fotoğrafları vardır. her kötünün de annesi babası olmuştur. ya da olmamıştır. bu da güçlü bir ihtimal.

    her anne baba bir çiftçidir. dünyaysa tarla. anne babalar o tarlaya tohum atarlar. bir ya da birden fazla. o tohumlara iyi bakarlar ya da kötü bakarlar. bu da o tohumun geleceğine yön verir. her birey de yeri gelir dünyaya yön verir. iyi ya da kötü.

    ***

    ulan, onu bunu bırakın da hala aynı her şey. aynı boktanlıkla devam etmekte. bazen iyi şeyler de oluyor, gülümsüyorum, ardından birden aklıma geliyor o. mal gibi kalıyorum tabiri caizse. sinirim bozuluyor. çiğdem çitlemeye dalmışken birden ağızı ateşe veren garip, kara, kuru kuruyemiş benzeri şey gibi.

    ve sen, yine aynı umursamazlıkla geziniyorsun ortalıkta. aynı amaçlarınla, aynı ses tonunla, aynı sevginle. sevginle.

    ve ben, mal gibiyim biliyorsun burasını zaten. ben, hala seviyorum seni. akşamlarım asık suratlı, gecelerim garip bakışlı. terastan bir şeyler fırlatıyorum, komşulara hareket çekiyorum. çünkü, çünkü seninle sevgili olamayacağız. çünkü, büyük ihtimalle senin benim seni sevdiğimden haberin olmayacak. murathan mungan diyor, yeni türkü söylüyor ya; "bırak bana anlatma imkansız sevgimizi / sevmek birçok şeyi göze almaktır." diye.

    çok doğru diyorlar lan. bana bakma, benim göze alacak bir şeyim yok. sana aşık olduğumdan beri umursamıyorum. evet, hiçbir şeyi umursamıyorum. senin göze alman gereken şeyler var. ama, senden bunu isteyemem. buna hakkım yok. senin sevdiğin biri var. hani attila ilhan diyor ya; "çöp gibi bir oğlan ipince / hayırsızın biriydi fikrimce." diye. bence senin sevdiğin adam da öyle. yani, onu hiç görmedim ama, kesin böyle biridir.

    ve, 5 yıl önce hayatıma kastetmiş o hıyar.
    ben, her şeyden habersiz beş sene önce.
    "k" harfini kafama fırlatmışsın bir bulutun üstünden,
    kafam yarılmış, hissetmemişim.
    kanamış, kanamış, akmamış yere.
    içine atmış kafam, ben üzülmeyeyim diye.

    ve 5 sene önce,
    sen aşık olmuşsun birine.
    ve uykumda bıçaklamışlar beni,
    sigara paketlerine basmışlar o halimi,
    gören vazgeçiyormuş sigaradan.

    ve 5 sene önce,
    yaşlı bir adam yolda devrilmiş kalmış.
    babasından sevgi görememiş bir çocuğun,
    herkesten nefret ettiği gibi,
    nefret ettim sayende herkesten.

    seni suçladığımı düşünme,
    aşık olmak benim hatamdı.
    ardından beş sene önce,
    yağmur güneşi ıslatmış.
    güneş utancından çıkamamış günlerce dışarıya.
    yağmur anlamış hatasını,
    ama özür dilememiş güneşten.

    ve beş sene önce,
    sen aşık olmuşsun birine,
    ve bir mızrak yollanmış,
    güneşin doğduğu yere.

    ***

    puh, şiirler üstüme döküldü.
    0 ...
  2. top ve tüfek sanata işlemez

    1.
  3. doğruluğu yaşanmadan anlaşılamayacak ya da zor anlaşılacak cümle. *
    çoluk çocuk demeden katliam yapan orduların, sahte mesajları ve sahte gülümsemeleriyle haber kanallarında açıklama yapan katil liderlerin önüne geçemediği tek dalgadır sanat. sanat, ne olursa olsun toparlanmayı bilecektir, durduralamayacaktır.

    bir ressamın ellerini resimlerinden dolayı kırabilirsiniz. ama, bu eyleminiz o ressamın resimlerindeki anlamı karartamaz. o resimler, yıllarca aynı anlamları ifade edecektir, aynı sloganları atacaktır.

    bir yazarın da ellerini yazdıklarından dolayı kırabilirsiniz, yazdıklarını yakabilirsiniz. bu da anlamları, ifadeleri karartamaz.

    bir müzisyenin müzik aletini parçalayabilir, ağzını burnunu dağıtabilirsiniz. o müzisyenin şarkılarının kulaklara dolmasına engel olamazsınız.

    kısacası, güç kullanarak her şey yapılabilir. insanlar öldürülebilir, konuşanlar susturulabilir. sanat için aynı şeyler söz konusu değildir. sanat, er ya da geç zalimleri insanlara anlatacaktır.
    0 ...
  4. su içilen bardağa hapsolmak

    1.
  5. sahip olunan şeyin esiri olmaktır. sadece bir örnektir, örnek alınmaması gereken örneklerdendir. belki de, verilen bütün örnekler böyledir. neden bir şeyleri örnek alma ihtiyacı duyarız? anlamam.

    ***

    tepemde bir ağırlık hissediyorum.
    benimle birlikte yerin dibine gitmek isteyen bir ağırlık.
    ve, aynadaki hıyarın her pis sırıtışında gözlerim yanıyor.
    sebebi sen değilsin, olmamalısın, sen olsan şaşırmam aslında.
    sen acı veriyorsun, ağrı veriyor tepemdeki ağırlıksa.

    ***

    bardak... garip bir kelime değil mi? kökü, kökeni nereden gelir merak ettim şimdi. ama öğrenmek istemiyorum. su dolu bir bardak. ateş dolu bir bardak. yarısı boş bir bardak, ya da yarısı dolu ne fark eder? içindeki işine yaramayacaksa, o bardak orada değildir, görmezsin bile. çünkü, nankördür insanoğlu. ihtiyacı olanı alamadığında, en eski dostluklarını, aşklarını sildiği gibi, su içtiği bardakları da siler.

    ***

    günde kaç kere yanından geçiyorumdur kim bilir...
    ben, hep farkındayım.
    hatta, amacım senin yanından geçmek, seni görmek.
    peki, sen farkında mısın bunun?
    değilsin.
    peki, ben bunu düşündükçe neden delirecek gibi oluyorum?
    neden, kendimi aşağıya atasım geliyor?
    seni sevdiğim için olsa gerek.

    ve hiçbir şey umurumda değil.
    bu da aklıma gelmezdi daha evvel.
    belki de içimde silip atma arzusu duyduğum insanlar,
    kalbime yerleşen ve boşluk bırakmayan aşkınla birlikte,
    zar zor tutundukları yerlerinden sökülüp gittiler,
    bu da bir ihtimal.

    ***

    peki, "sen nasılsın?" bu soruyu cevaplarken düşünmek gerek. oysa, hepimizin hazır bir cevabı var bu soruya. ne kadar acı değil mi? hak ettiği değeri vermiyoruz, nasıl olduğumuza belki.

    ***

    bizler kötü insanlarız aslında ama azımız farkındayız.
    bu da kötülüğümüze kötülük katmaktan başka bir boka yaramaz.
    çevremdeki her şey, sigara paketleri bile beni tehdit ederken,
    iyi olmayı beklemem saçma.
    tehdit etmek kolaydır.

    hüzünlü bir müziği duyar gibiyim.
    sen kim bilir ne yapıyorsun...
    ben, senin sayende gözlerimi kapatarak yazmayı öğrendim.
    gözleri kapatarak kullanılan bisikletlere benziyor bazı yazılar.
    ben, senin sayende alnımdaki kırışıklıkla tanıştım,
    ve her zaman, her şeye hazırlıksızım senin sayende.
    sınavlara, çalışmadan giren öğrenci gibi,
    depreme banyo yaparken yakalanan insan gibi.

    ama, yine de seviyorum seni.
    aşk nedir? sorusunun cevaplarından birisin benim için.
    bir ressam resmimizi çizsin,
    evet, bu kalıcı ve güzel.
    senden güzel olmasın.

    ***

    bir bardak suya ne dersin doktor?
    0 ...
  6. terbiyesizliğe doğru

    1.
  7. bazı insaların yaşayabileceği gidiş süreci. geri dönüşü var mıdır peki? vardır, ama çok zordur terbiyesizliklerden geri dönülmesi. bir kere ağızdan, bedenden firar edince terbiye yoksunluğu, önüne geleni yıkar geçer, kırar geçer. silah arkadaşını kaybetmiş asker gibi. hocasının gözünden çoktan düşmüş öğrenci gibi.

    terbiye nedir? toplumun kurallarıdır. toplum nedir? garip garip kurallar koyan evrensel küme midir? yok, o kadar basit değildir. belki de...

    ***

    neyse, bırak şimdi terbiyesizliği de. hiçbir şey olduğu yok. göz göze de gelmedim bugün, gelebilirdim aslında. garip bir şey oldu, kaçırdım gözlerimi birden. o yine, gülümsüyordu, yürüyordu. ben de yürüyordum. ama, olmadı.

    onu görmediğim günlerde, yani bir iki gün falan görmediğimde, moralim daha bir düzgün oluyor sanki. ama, öyle de bir eriyor ruhum, anlatamam. hoş, onu gördüğümde de eriyor ama, garip işte, bilirsin aşk gariptir, pistir.

    bugün yine birkaç salak gördüm, suratlarında o yavşak ifade. o yine sabırlı. sinir oluyorum ulan, gıcık oluyorum, öldüresim geliyor o yavşakları. ama, ben neden bahsediyorum? kız, beş senedir bir başkasını seviyorken, ben neler saçmalıyorum?..

    çok kötü. berbat, rezalet bir durum bu. ne umut var, ne bir ışık. her şey dursa, unutulsa birkaç saat. sadece o ve ben kalsam. herkes donsa, dünya dursa. sadece o ve ben. sonra, ben anlatmaya başlasam, o hiç korkmasa, kızmasa. rahatça konuşsam onunla her şeyi. burada anlattıklarımı anlatsam. zaman dursa...

    ***

    aynaya bakıyorum, göremiyorum bir şey. gözlerimi kapatıp açamıyorum. kapatıyorum, açamıyorum. açıyorum gözümü, ışıklar sönüyor. sonra, bir şey oluyor, ben koltukta oturuyorum. herkes aynı işlerle uğraşıyor. devam ediyorum, ilerliyorum.

    sizi sevmeyeceğini bildiğiniz birine aşık olmak nedir? bir günahın bedeli olabilir, bir hatanın telafisi, bir ahın geri dönüşü olabilir. hepsi olabilir. bir zehir var, dolaşıp duruyor, bir de konuşuyor sinirim bozuluyor.

    ***

    off...

    hadi bitsin artık her şey. böyle bir teklif sunulsa, "bitsin mi?" denilse, hiç düşünmeden "bitsin" derim. umurumda değil zaten hiçbir şey. aileymiş, arkadaşmış ne önemsiyorum, ne düşünüyorum.

    bir yazarın/yazının tıkanma anı... üç noktaya sığınmak, boşluklara sığınmak. ifade veren bir suçlu gibi, habersizce ölüme sebep olmuş gibi. zor durumlar, zor anlar. gecenin bir saatinde karabasana kapılmak gibi, gecenin bir saatinde anlaşılmayan şeyler anlatan bir bebek gibi.

    ***

    evet doktor. ben hala saçmalıyorum, hala aşığım ve o hep bahsettiğim alışma mevzusu var ya, daha doğru düzgün oturmamış. unutamam biliyorum, tek sığınağım alışmak.

    o da olmazsa bittim demektir. her aşk böyle mi peki?

    *

    hadi terastan bir şeyler fırlatalım.
    0 ...
  8. hayatın şanssız insanları

    1.
  9. sokakta yanından geçtiğimiz, aynı dolmuşa bindiğimiz insandır. tabii şanssız olmasının nedeni bizimle aynı yolda yürümesi, aynı dolmuşa binmesi değil. neden olsun? bu kadar önemli miyiz? bir insanı şanssız duruma düşürecek kadar acımasız mıyız?

    evet, şans önemlidir. varlığını, yokluğunu tartışacak değilim. şurada rahatlamak için birkaç satır bir şeyler yazıyorsak, üzerinde yıllardır konuşulan, samimiyetsiz tartışma programlarında bilim insanlarının tartışmaktan ziyade, kavga sebebi yaptıkları konuları konuşmaktan kaçınmakta fayda var.

    ***

    bazı insanlar belirli bir yaştan sonra dünyaya uyum sağlamakta zorlanırlar. bazılarıysa doğuştan tutturamazlar bu uyumu. boyunlarına kordon dolanır vs. ilk gruptakiler daha "şans"lı gibi.

    büyürler biraz sonra. gerilerinde başarısızlıklarını, kırılmış kalplerinin parçalarını bırakarak büyürler.

    dikiş tutturamazlar bir türlü. aileleriyle araları bozuktur, arkadaşlarıyla araları bozuktur. sevgilileri... belki vardır, belki yoktur. karşılıksız aşk adamıdırlar/kadınıdırlar genellikle.

    sonra, seçilmeyen kişi olurlar. arkadaşları başarıyı yakalar, göze girer. bizimkiyse öylece kalır orada.

    ***

    zor iş. neyse, anlatasım vardı gitti. bir yazarın klavyedeki tıkanma anı... hayatın şanssız yazarları... kendimizden "yazar" olarak bahsederken, birçok önemli şahsiyete hakaret mi ediyoruz? sanmam, onlar hiç tıkanmamışlar mı? yoksa elleri, elleri hiç durmamış mı? gözlerinden bir iki damla yaş düşmemiş mi boşluğa?

    peki, gülerek hatırlamak konusunda ne diyeceksin? mantıklı bir açıklaman var mı? varsa paylaş benimle, ihtiyacım var. benim de ileride hatırlayacaklarım var. "neden suskunsun?" sorularından başka, "seni doktora götüreceğim." tehditkar çözümlerinden başka duymak istediğim şeyler de var. evet, onun sesini duymak istiyorum. evet, şimdi yanımda olmasını istiyorum.

    365 günü 5 rakamıyla çarpmış olması benim için ne kadar korkunçsa, onun için de o kadar değerli. kızamam... kızmam. buna hakkım yok.

    ben yine seyirciliğimi konuşturacağım. seyirci olmak şu dünyadaki en zor işlerden biridir. oyunculuğu çıkartan seyircidir, anlattıran, yaşattıran seyircidir.

    ben bu filmi ağlayarak seyredeceğim. öfleyerek izleyeceğim ve küfredeceğim. aynalara söveceğim, dik merdivenlere söveceğim, televizyonlara söveceğim. altındaki ıslaklığı farkeden 70lik dedeler gibi. yenilgi sonrası toplu halde caddelerde yürüyen taraftarlar gibi.

    ve neredeyse her gün onu göreceğim. küçük gülümsemelerle, selamlaşmalarla saniyelerimi süsleyeceğim. bütün bu gülümsemeleri kaydedeceğim. gözyaşlarıyla ıslatmak üzere. ben bu son cümleyi başka bir yazarın entrysinde okusam iğrenirdim. evet, aşk böyle dandik. iğrendiğiniz şeylerin alasını yapmaya başlıyorsunuz.

    neyse doktor, gitmem gerekiyor.
    5 ...
  10. pencereden dışarı baktığında kendisini gören insan

    1.
  11. bir tuhaf insandır. ayrıca karakter sınırlaması bu zamana kadar kaç zenci hamurundan yapılmış uzun uzun başlığı sallandırmıştır bilinmez. kaç yazarın keyfi kaçmış, kaç tanesinin şevki kırılmıştır bu sınırlama yüzünden. "pencereden baktığında dışarıda kendisini gören insan" olacaktı. iki karakter lan.

    camdaki yansımadan bahsetmiyorum. aynalardan da bahsetmiyorum. eli cetvelli öğretmeninin karşısında iki büklüm, elleri önünde birleşmiş öğrenciden hiç bahsetmiyorum. o eli cetvelli öğretmen, ne öğretmiştir?

    insan bağlanan ve alışan bir varlıktır. bağlılığın boyutları ne kadar büyük olursa olsun, alışma faktörü devreye girdiğinde bütün tutku yavaş yavaş aşağıya düşmeye başlar. gökdelenin tepesinden atlayan depresyonkar gibi.

    zor bir durum yalana maruz kalmak. yalan söylemekten daha zor. çok zor. bir de aslında insanları, dışarıdaki dünyayı fazla önemsemiyorsanız, durum daha da zorlaşıyor. nasıl bir tavır takınacağınızı, ne yapmanız gerektiğini kestiremiyorsunuz. kaçışta buluyorsunuz çözümü.

    bugün yine göz göze geldik. yine karşılaştı gözlerimiz birkaç saniye. o yine sabırlıydı, sabırla dinliyordu karşısındakini. karşısındakiyse bir o kadar samimiyetsiz ve yalakaca anlatıyordu. yaşın getirdiğinden olsa gerek. aslında bu da bir kanundur. yakın görmekten kaynaklanır, yalakalıktan kaynaklanır.

    ben karşısından geçtim, etrafında gezindim, gözlerine daldım. ben yine aynı şeyleri tekrarladım. ben ne yapacağım? bunu bir türlü anlayamıyorum. bu çok zor bir durum, ben giderek daha da kötüleşiyorum. hayatta karşılaşmalar var. ben de karşılaştım birisiyle, bir şeyle. "aşk" diyor içimdekiler. "hadi ya" diyorum. kendimden utanıyorum. kendime kızıyorum.

    kısacası doktor, yavaş yavaş ölmeye devam ediyorum.
    4 ...
  12. şiirin kötüsü

    1.
  13. insanı şiirden, şariden, şairlikten soğutur. çok tehlikelidir, büyük tehlike. üstünü değiştiren insanı anahtar deliğinden gözetleyen sapık kadar tehlikelidir.

    ***

    birçok insan sana bakıyor, sen de bunun farkındasındır. ben de bakıyorum sana. ama ben bir ayrı bakarım, çünkü aşığım sana. gözlerim dikilir gözlerine. diğerleri sen iyi giyinmediğinde sana bakmazlar, iyi makyaj yapmadığında senden gözlerini kaçırabilirler. ben böyle yapmam. çünkü aşığım sana bilirsin. hayır bilmezsin, keşke bilseydin.

    ***

    şairlik zor iş. eğer iyi bir şiir yazamazsanız bütün şiirleriniz berbat hale gelebilir. ayrıca tehlikeli iştir şairlik. insanların gözünde kelimelerle anılırsınız. kötü kullanırsanız herhangi bir kelimeyi, kötü kelimelerle anılırsınız. çok kötü.

    ***

    sevdiğin biri var biliyorum. 5x365 hatta. eşittirini sorma, çok üzüyor beni, çok canımı acıtıyor. gözlerimi yaşartıyor. bir de hapşırık krizleri var, elimi burnuma değdirsem başlıyorum iki saat hapşırmaya. zor.

    ***

    sadece şairlik değil, bütün sanat dallarında başarılı olmak zordur. çünkü sanatçılıkta, başarı sizin ruhunuza bağlıdır. başarılı olmanız ruhunuzla ilgilidir. o yüzden iyi bir sanatçı, yememelidir ruhuna yedirmelidir, içmemelidir ruhuna içirmelidir, giymemelidir, ruhuna giydirmelidir.

    ***

    biliyorum seviyorsun birini. o biri bir gün gelirse, belki herkes bakacaktır ona. ben de bakacağım. ama, herkesin baktığı gibi olmayacak bu bakış, delip geçeceğim onu.

    belki herkes bir şeyler söyleyecek onun hakkında. ben de söyleyeceğim. ama, herkesin söyledikleri gibi olmayacak bu sözler. en sert, en nefretli kelimeleri kullanacağım.

    belki herkes gelip geçecek yanınızdan. belki, ben de geçeceğim. büyük ihtimalle yıkıp geçeceğim. savaşta ordusu yenilmiş çaresiz bir asker gibi. 89. dakikada takımının kalesinde patlayan topu, koştura koştura santra noktasına götüren futbolcu gibi.

    belki de bunların hiçbirini yapmayacağım. belki yapacak gücüm olmayacak, kalmayacak sizi görünce. belki de sırf sen üzülürsün diye vazgeçeceğim bunların hepsinden. bu ihtimal daha kuvvetli.

    ***

    kısacası zordur şairlik, yazarlık.
    0 ...
  14. farklı görüşlerle tanışmaya başlamak

    1.
  15. insanı şaşırtan, ders çıkarmaya yönelten eylem. genellikle ergenlik döneminde, 15-16 yaşlarında gerçekleştirilir bu eylem. bazen can sıkar, kavga etmenize sebep olur, üzülürsünüz. fakat, eğer ders çıkarırsanız, insanları, yaşadığınız toplumu tanımanız için birebirdir. insanlar hakkında görüşleriniz olur. ama genelleme yaparsanız yanılırsınız. her insanın farklı yapıda olduğunu unutmamanız, herkesi aynı kefeye koymamanız gerek.
    0 ...
  16. rüzgarın esme sebebi

    1.
  17. sadece üşütmek olmayan, olmaması gereken sebeptir. insanlar rüzgar olmadan da üşütebilirler. üşütmek zordur ama, bir yerden sonra isteseniz de istemeseniz de üşütmek zorunda kalabilirsiniz.

    rüzgar neden eser?
    sadece üşütmek için mi?
    yaprakları süpürmek için mi?
    gözlere toz kaçırmak için mi?

    biliyorum geçecek. hepsi bitecek bir gün. ben tekrar gülmeye, güldürmeye başlayacağım. insanlar eski günlerime döndüğümü düşünecekler.

    belki de hiç bitmeyecek. bir daha geriye dönmeyeceğim, her şey aynı olacak. belki de gerçek budur.

    gerçek nedir sahiden?
    yaşamak mı, ölmek mi?
    gerçek, acı bir biberdir.
    acıdır,
    acı.

    şimdi, korkuyorum, kendim için korkuyorum, çevrem için korkuyorum. ölüm tehdidi alan bir adam gibi, kapısının önüne başları kesilmiş bir kasa balık yollanan avukat gibi. gibi.

    korku gereklidir yaşamak için,
    ama hissettirmemek gerek.
    kendiniz hariç hiç kimseye hissettirmemeniz gerek.

    zormuş. bunu anladım ben. geç olmuş biraz, bunu da anladım. ama devam ediyorum hala. ve devam edeceğim. gittiği yere kadar.
    0 ...
  18. 5 sene

    1.
  19. aslında fazla uzun olmayan süre. evet, yani, bazı şeyler yeniden kurulabilir, değiştirilebilir. öyle olmalı yahu.

    ne diyorum ben ya? attila ilhan'ı anlar oldum bilir misiniz? attila ilhan'ı okumak ayrıdır, anlamak ayrıdır. ben anlamaya başladım. felaketim oldu, ağladım.

    uzaktan sevmek zor. sevdiğiniz kişinin sizden habersiz olması, sevdiğiniz kişi için özel bir anlam ifade edememeniz berbat bir şey. son bir iki haftadır anladım. daha önce yaşamadığım şeyleri yaşadım, yaşıyorum. kimsenin haberi yok. sadece son iki haftadır "çok kötü" olduğumu biliyorlar. evet kötüyüm, çok kötü.

    9 mart 2007. bundan 5 yıl önce. kalbimdeki yara açılmaya başlamış yavaş yavaş. kanıyormuş belli etmeden kimseye, bana bile. ben, her boktan habersizim. evet, bundan 5 sene önce. ben, 5 sene önce fazla garip değldim belki. belki de gariptim. ama şimdi daha da garipleştim, tuhaflaştım.

    9 mart 2011. iğrenç bir bilgi geldi. o an her şey yandı. sevdiğim kadın, bugün yıl dönümü kutlayacaklarını söylüyordu. gözlerimin içine bakmıştı. birden lüzumsuzun biri yavşakça sordu; "kaç sene oldu?". "beş." dedi. bu üç harflik yanıt deldi geçti tam ortadan ruhumu. aynı lüzumsuz sesler iri bir "vay be!.." çekti.

    kapattım gözlerimi ve her yer yanmaya başladı. her şey alev aldı. cayır cayır yandı her taraf. çaktırmamaya çalıştım.

    şimdi üzülüyorum. son umutlarım da silindi bugün. ben mutsuzum. ama, sevdiğim kadın mutluymuş, bunu öğrendim. 5 senelik bir mutluluk. önemli olan onun mutlu olması.

    ben daha kötü olacağım. çok daha kötü olacağım. bu gece bitmek bilmeyecek. ben biteceğim sabaha kadar, gece bitmeyecek. ben çok daha kötü olacağım ve yarın sabahın erken saatinde karşıma çıkacak, büyük ihtimalle yüzünde bir gülümseme. belki parmağında bir yüzük.

    ben çok, çok kötü olacağım. saçma sapan gülümsemeler, göz seğirmeleri şiddetlenecek. ben, daha da kötü olacağım. ailem benim tamamen delirdiğimi düşünecek. belli etmeyeceğim.

    artık her şey bitecek.
    1 ...
  20. sadece deliler özgür olabilir

    1.
  21. özgürlüğü en çok hak eden insanların deliler olduğunu düşünürsek doğruluğuna inanabileceğimiz cümledir. kimler özgürdür? kimse kim ama ilk önce nüfus kağıdına bakılması gerekir. şaka yaptım lan. isim olanından bahsetmiyorum yazarlar, okurlar. özgürlükten bahsediyorum. şu tanımı hepimize göre değişen şeyden.

    "ben özgürüm!" cümlesi şu hayattaki en riskli cümlelerden biridir. sonundaki ünlem işareti olmasa da olur, nokta olsa da olur. ama bence en uygunu soru işareti.

    özgürlük nedir? istediğin yere gitmek mi, istediğin işte çalışmak mı, istediğin yemeği yiyebilmek mi? yoksa bunların da ötesinde bir şey midir özgürlük? kelimelere dökülemeyecek kadar olağanüstü müdür?

    öncelikle özgürlüğün tanımını yapmak lazım. bu zamana kadar yapanları gördüm ama hepsi de yapmacıktı. nedendir bilinmez, gözlerinde her zaman kuşku vardı.

    şimdi bir adam düşünün, takım elbiseli, kravatını boğarcasına dolamış boynuna. saçlarını taramış, ellerini yana açmış ve gözleri yaşlı, korkmuş. gökyüzüne bakarak haykırıyor: "ben özgürüm!"
    1 ...
  22. her tarafta inşaat olması

    1.
  23. gürültüsünden, görüntüsünden ziyade, başka başka hüzünler doğuran olay. iki, üç katlı evler yıkılıyor her gün, yerine kocaman binaların inşaatları başlıyor. "tak, tuk, tak", çok basit bir eylem var ortada.

    ben bakıyorum inşaatlara,
    inşaatlar seyrediyor gökyüzünü.

    yüzüm asık son birkaç gündür, sebebi ne inşaatlar, ne de gürültü. gürültü dediğin her yerde var, birkaç odalı evim dahil. inşaat desen kafamdan eksik olmaz.

    saat zorlanmakta gecenin ilerlemeyen saatlerinde,
    ben vuruyorum tuşlara.

    ailem hala endişeli, arkamdan bir takım işler çevrilmekte. belki sadece bir kuruntudur, benim yüreğimde biten. umurumda değil aslında ne arkadamdan çevrilen işler, ne de endişeli ailem.

    seni düşünüyorum her aynaya baktığımda,
    gözlerim boşluklara her daldığında.

    küçük boylu ciddi kaşıklar dönüyorlar semazen misali çaybardaklarda. ardından kahkahanın sesleri çarpmakta kalabalıkların arasında kulaklarıma. rahatsız oluyorum, "rahatsızım" diyorum kesiliyor kahkaha, gözler çevriliyor üstüme. demek ki ben de bağırmışım farkında olmadan. kınadığım şeye dönüşmüşüm 2000'li yılların boktan marjinalleri gibi.

    ne dört haneli yıllar aklımda ne de yıllanmış suratlar,
    burnumu çekiyorum günlük azarını yemiş serseri öğrenci edasıyla.

    sinir olmaya yer arar oldum, insanlar eskiyi hatırlamakta. "hatırlamakla anmak farklıdır." diyorum oradan çalmaya başlıyor siktiriboktan bir şarkı. iyice sinirlendim kaçmalıyım buradan.

    gecenin bir saatinde geçer yersiz otomobil,
    ardından havlamaya başlar itler "uyanın ulan allahsızlar!" dercesine.

    ben seni düşünüyorum her gün, kaç gündür,
    ne amaçlarım aklımda, ne isteklerim,
    seni görmek ölüm provasından farksızdır bu günlerde,
    oysa ben seninle de ölüyüm, sensiz de...
    1 ...
  24. bir hastalık olarak aşk

    1.
  25. karşılıksız, platonik aşkların ortaya çıkarttığı bir hastalık türüdür.

    her insanın aşkı kendisine özgüdür. biz insanlar için hayattaki en değerli armağanlardandır aşk. bazen yanlış aşklara takılırız, yanlış sularda yüzeriz. ama insanız sonuçta. hatalar da bize verilmiş armağanlardandır.

    birkaç gündür bok gibi yaşıyorum. doğru düzgün uyuyamıyorum, yiyip içemiyorum. oyuncağı kaybolmuş bir çocuk gibiyim, tatil yolunda arabasının benzini biten insan gibiyim.

    bunların sebebi var elbet. "aşk" denen hastalık. görüldüğü, anlatıldığı kadar masum değildir aşk. değerlidir elbet, iyidir, hoştur ama acımasızdır da.

    ailem endişeleniyor benim için, arkadaşlarım tarafından garipseniyorum. umurumda değil biliyorlar. küçüklüğümden beri böyle umursamazdım. ama ben daha önce hiç böyle olmadım.

    her sabah uyandığımda aklımda aynı kişi var, her düşüncemin başında ve sonunda aynı kişiyi görüyorum. her gözlerimi kapatıp daldığımda karşımda aynı kişi oluyor. aşk böyleyse eğer, istemiyorum.

    eğer bu aşkın bir sonunun olacağını bilseydim, daha doğrusu mutlu bir sonunun olacağını bilseydim, içimde buna dair ufak kırıntılar dahi olsa bu acılardan zevk alabilirdim. aslında eğer öyle olsaydı, bu kadar şiddetli acılar çekmezdim.

    hemen hemen her gün görüyorum onu, her gün sabahın bir saatinde çıkıyor karşıma. birbirimize bakıp gülümsüyoruz bazen, belki onun aklında habersizce bir duygu, bendeyse bir ateş.

    yüzüm asık son günlerde, dudaklarım kuru, gözlerimin altı siyahlaşmış dolaşıyorum ortalıklarda. her gün konuştuğum gibi konuşuyorum, gülümsemelerim aynı ama içimdeki hüzne engel olamıyorum. bu hastalığın içimi esir almasına izin verdim. silahını yavaşça yere bırakıp ellerini havaya kaldıran bir suçlu gibi. tüm parayı hırsıza veren bir banka görevlisi gibi.

    eski isteklerim, amaçlarım gözümde çok az değerlere sahip artık.

    sabahları güneş utangaç. bulutların arkasından izliyor beni. birdenbire sızıyorum uzandığım yerde. hiçbir şey eskisi gibi değil artık.

    anlayacağın, ölüyorum doktor.
    1 ...
  26. aile içi çelişkiler

    1.
  27. her birimizin yaşadığı, yaşamak zorunda kaldığı, yaşarken bazen eğlendiği çelişkilerdir. bir de uluslararası çelişkiler vardır. başbakanlar, cumhurbaşkanları. ya da sadece yüksek mevkilerde düşünmeyelim, en basitinden yabancı ülkeye okumaya giden üniversiteli adayının yurt dışındaki çelişkili hayatı. öff...

    ne denirdi aileye ilkokulda, toplumun direği miydi, temel taşı mıydı? her neyse. bu özellikleri çelişkilerini görmezden gelmemizi sağlamaz.

    anne, baba, kardeşler. hepsi, bir yerde kendilerini düşünürler. zaten herkes bir yerde kendisini düşünür. ama bu durum ailede yaşanınca garipleşiyor, çelişkili bir hal alıyor.

    çünkü; işin içine sevgi giriyor. aile bireylerinin birbirlerine karşı gösterdikleri anlayış giriyor. bu da insanoğlunun içindeki "kendini düşünme duygusu"nu azaltıyor.

    böyle olunca "kendini düşünme duygusu" giderek komikleşiyor. trajikomikleşiyor. ama tüm bu çelişkileri kabullenebiliyoruz. bunun sebebi de aile bireylerinin birbirlerine karşı duydukları sevgidir.
    1 ...
  28. gecenin ilerlemeyen saatleri

    1.
  29. gözlerin duvardaki saate kilitlenmesine sebep olan saatlerdir.

    ***

    01:00 - 02:00 - 03:00 - 04:00 - 04:12 - 04:26...

    ne yaparsanız yapın bu noktadan sonra saatler geçmek bilmez. bir şeyler izlemeye, dinlemeye çalışırsınız yine de geçmez zaman.

    en sonunda düşünmeye başlar insan. dününü düşünür, bugününü düşünür. yarınını düşünmeye cesareti yoktur. dünden, bugünden aldığı yaralar kırmıştır cesaretini.

    günahları gelir aklına. suçlar kendini. ömrü boyunca peşinden sürükleyeceği pişmanlıklarıyla karşılaşır. pişmanlıklar insanın suratına tükürür bu saatlerde.

    sevdiklerini düşünür sonra. sevdiğini düşünür. "sevdiğim" dediği insanı düşünür. o insana "sevdiğim" demek zorunda kalışına üzülür. halbuki "sevgilim" demek isterdi o insana. "sevgilim" kelimesi iki kişiyi getiriyor akla. çift taraflı bir aşkı getiriyor. "sevdiğim" kelimesiyse umutsuz bir kış gecesini getiriyor akla. akıl durmuyor, kaçıp gidiyor bu noktadan sonra. her noktadan sonra büyük harfle başlıyor.

    göz yaşlarının renkleri yoktur. kimin gözünden aktıysa o insanın ruhunu yansıtır. parmağınıza alıp bakarsanız göz yaşınıza, göz yaşlarınızın sebebini görürsünüz.

    ***

    birden bir ses duyarsınız saba makamında. tekrar başlar bir gün. güneş ışığını yansıtır. hiç sormadan girer evinize güneş ışığı. çoğu zaman da kurtarıcınız olur.
    0 ...
  30. kırmızı halı

    9.
  31. üzerinden geçen insanların kendilerini önemli hissetmesini sağlayan halı. eğer bir gün sizin önünüze serilirse basmayın, yanından geçin.
    2 ...
  32. korku filmlerindeki sapık ve zenci karakter

    1.
  33. genellikle birkaç arkadaşın başına gelen olayların anlatıldığı korku filmlerinde görülen karakterdir.

    bu karakter grubun en piç insanıdır. boyu uzundur, mutlaka kaslı birisidir. yersiz espriler yapar, gruptaki kızlara salça olur. filmdeki kötü karakterin de ilk kurbanı bu komik zencidir.

    bu adamda her türlü pislik mevcuttur. içki, uyuşturucu kullanır, iyi kumar oynar, ileri derecede sapıktır. bunlara rağmen bütün arkadaşları tarafından sevilir. böylece izleyicinin de nefretini kazanır.

    filmin ilerleyen dakikalarında kuytu bir köşede arkadaşları tarafından ölü bulunacaktır.
    1 ...
  34. kavga ederken yere düşüp yaralanmak

    1.
  35. dayak yemekten daha utanç verici durum.

    malum mevsim kış. türkiye'nin birçok ilinde götdonduran soğukları ve kar görülmekte. hal böyle olunca insanlar daha çok düşmekte. evet kar + soğuk = düşüş. bu denklemi bir köşeye yazmak lazım.

    kış mevsimi kavga edilmemesi gereken bir mevsimdir. çünkü; insan vücudu kış mevsiminde bitkinleşir, enerji çekilmesi yaşar, vücut atar *. hal böyle olunca kavga sırasında da istenmeyen durumlar yaşanabilir.

    düşünsenize düşmanınızla kavga edeceksiniz, arkadaşlarınızı toplamışsınız, ace of spades şarkısı eşliğinde kavga edeceğiniz yere gidiyorsunuz. rakip grupla karşılaştınız ve yumruğunuzu kaldırmanızla kendini yerde buldunuz. ne acı değil mi? evet, çok acı.

    bir de bu olayın sonucunda taşak oğlanı olursunuz. o da ayrı bir yakar canınızı.

    o yüzden dostlar, kış mevsiminde kavga etmekten sakının. kış mevsimi hazırlık mevsiminiz olsun. dövmek istediklerinizin listesini yapın ve hazırlanmaya başlayın. yaz gelince teker teker halledersiniz.
    0 ...
  36. kızlardaki tokat atma özgürlüğü

    1.
  37. "en ufak bir tartışmada şamarı yiyen erkeklerin anısına..."

    her üç kızdan ikisinin hayatlarında bir kez bile olsa kullandıkları özgürlüktür. erkek bir laf eder, bas tokadı, bir kıza bakar, ver eyle şamarı sıfatına. bu iş böyle yürümez gençler! karşı gelmek lazım.

    yıllardır filmlerde, televizyon dizilerinde vazgeçilmez bir sahne olarak karşımıza çıkmıştır bu özgürlük. erkek karakter de bu tokattan sonra elini yanağına koyar ve gülümsemeye başlar. osman baydemir edasıyla "hassiktir!" dememek elde değil. kız resmen osmanlı tokadı patlattı lan boru mu?

    ama abartmamak da gerekir. tokattan sonra kızı dövmek de akıl işi değildir.
    3 ...
  38. köylüler

    1.
  39. balzac öldükten sonra yayımlanan kitap. madam hanska'nın * elinde köylüler'in balzac'ın kaleminden çıkmış senaryosu, notları, sahneleri, hatta ikinci kısmın birkaç bölümü varmış. madam hanska, balzac'a sadık kalarak bunların hepsini düzenlemiş, hazırlamış ve 1855'de kitap halinde çıkartmış.

    roman böyle de enteresan bir öyküye sahiptir.
    1 ...
  40. penis ile adam öldürmek

    1.
  41. ilk maaş hayalleri

    1.
  42. her üç umutlu insandan ikisinin kurduğu hayallerdir. genellikle okul sıralarında düşünülür, evde yemek masasında aileyle paylaşılır. içinde umut saklıdır, gelecek saklıdır. hiçbir olumsuzluğun yer almadığı bu hayallerde aile, arkadaşlar, eş, dost herkese yetecek miktarda bir maaş söz konusudur. anlata anlata bitirilmez.

    bu hayaller kişiden kişiye değişir. kimi bencil davranır, kimi herkesi düşünür. lakin en kötüsü, bu hayallerin gerçekleşmemesidir. gerçekleştirenler yok mudur? vardır. ama içine umut katılarak yoğurulmuş her hayal, gerçekleştiğinde hayallerini gerçekleştiremeyenleri hatırlatır.

    en kolay yolu unutmaktır. halının altına süpürmektir.
    3 ...
  43. durup dururken şarkı söylemeye başlamak

    1.
  44. sesinin güzel olduğunu düşünen insan eylemi. daha çok televizyon programlarında görülür. mesela yemekteyiz. her hafta bir tane yarışmacı yemeğin ortasında durup dururken, bağıra çağıra şarkı söylemeye başlıyor.

    ev sahibi yemekleri dağıtıyor, yarışmacılar tabak alışverişinde, oradan bir tane adam bağırmaya başlıyor; "heeer şeyiiimiii, uğruuunaaa..." diye.

    ne oluyoruz yav?..
    0 ...
  45. sırf müslüman olduğu için taksiciyi bıçaklamak

    1.
  46. amerika birleşik devletleri'nde bir adamın gerçekleştirdiği eylem. başlık daha önce açılmış mı diye aradım ama bulamadım.

    adam taksiye biniyor ve şoförle konuşmaya başlıyor. muhabbet ilerledikçe adam şoförün müslüman olup olmadığını soruyor. ardından "oruç tutuyor musun?" diyor ve her iki sorusuna da "evet" cevabı alınca taksiciyi bıçaklıyor.

    demek ki amerika'nın yobazı da böyle oluyor. nasıl müslüman yobaz oruç tutmadığı için birini dövüyorsa, gayrimüslim yobaz da müslüman olduğu için birini bıçaklayabiliyor.

    http://www.haberturk.com/dunya/haber/545840-musluman-diye-bicaklandi
    4 ...
  47. koca parasıyla hava atmak

    1.
  48. babasının evindeyken gayet sade, maddi açıdan ne iyi ne de kötü durumda bir hayat süren bayanın evlendikten sonra daha lüks bir yaşama geçmesi ve kocasının parasıyla hava atmasıdır. aptal kadın eylemidir.

    günümüzde birçok bayan bunu yapmaktadır. hepimizin çevresinde olabilir. hatta belki bizim evlendiğimiz bayan bile böyle bir insana dönüşebilir. evet "dönüşebilir" diyorum. çünkü bu olay doğuştan gelen bir şey değil.

    çocukluğu ve gençliği zor geçen bir insan birden rahata kavuşunca davranışlarında ve konuşmalarında kantarın topuzunu kaçırabiliyor. insanın içinde terbiyesizlik varsa bu koca parasını adeta kendisi kazanmışçasına ve sanki doğduğundan beri zenginmişçesine konuşabilir.

    hayatta bir şey başaramamış, kendisini geliştirememiş ve en önemlisi gerekli ahlak ve saygı düzeyine ulaşamamış bayanlar bunu yapabilir. çünkü, insanlar doğduklarından itibaren ailesinden, çevreden belirli bir görgü alırlar. hadi o da olmadı diyelim, bu görgüyü bir insan düşünerek de kazanabilir.

    bu olay da ahlak ve görgü kavramları çok önemli. üniversiteler bitirmemiş, kitaplar okumamış kadınlar vardır çevremizde. ama içlerindeki saygı ve ahlak saçmasapan davranışlarda bulunmasını engeller.

    ama bazıları da vardır ki, kocasının parasının üzerinden ego mastürbasyonu yaparlar.

    (bkz: allah akıl fikir versin)
    0 ...
  49. arts and crafts akımı

    1.
  50. ingiltere'de 19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan sanat akımıdır. arts and crafts "sanatlar ve el sanatları" anlamına gelmektedir. bu akımın önderi william morris'tir.

    arts and crafts akımı endüstri devriminin ahlaksal, sosyal ve sanatsal karmaşasına bir karşı çıkıştır. william morris, viktorya döneminin ucuz ve kötü seri üretim mallarının niteliksizliğini vurgulamış ve geçmişin el sanatlarına dönmeyi amaçlamıştır.

    bu akım 1880 ve 1910 yılları arasında en parlak günlerini yaşamıştır.
    1 ...
  51. leo white

    1.
  52. abdli tiyatro ve sessiz sinema oyuncusu. alman asıllıdır. charlie chaplin filmlerinde rol almıştır. oynadığı filmlerde kötü kalpli, soylu, zarif adamları canlandırmıştır.
    1 ...
  53. sokakta ışıklar yanmayınca davulcunun hırs yapması

    1.
  54. yeni girmiş bulunduğumuz ramazan ayı'nda bolca karşılaşabileceğimiz hadise.

    bilirsiniz, ramazan ayı denilince akla ilk gelen şeylerden biri de ramazan davulcusudur. o adamların işleri zor. gecenin bir saatinde güm güm davula vurmak pek de eğlenceli olmasa gerek.

    e tabii, hal böyle olunca ramazan davulcusu yaptığı işin karşılığını görmek istiyor. davulunu çaldığı sokaktaki ışıkların birçoğunu yanık görmek, işe yaradığını, insanlar tarafından önemsendiğini görmek istiyor.

    ama bazı mahallelerde durum böyle değil. on tane ev varsa üç tanesinin sahur vaktinde ışığı yanıyor. kimseye bir şey dediğim yok, ister tut ister tutma banane lan?! benim bahsettiğim şey ramazan davulcusunun o andaki psikolojisi.

    davulcu insanların uyanmadığını görünce daha da sert vuruyor davuluna. bir vuruyorsa üç vuruyor. ışık sayısı artarsa davulcu da seviniyor. artmazsa daha da hırs yapıyor ve davulunun sesini çekilmez hale getiriyor.

    diğer bir davulcu türü de "banane lan"cı olan. "ister uyansın, ister uyanmasın ben davulumu çalar giderim." felsefesiyle hareket eden bu davulcu, insanlar uyanmazlarsa hiç sallamıyor vuruyor davuluna gidiyor.

    işte böyle sevgili sözlük yazarları. hayata bir de ramazan davulcusunun penceresinden bakın istedim. hatta uludağ sözlük olarak bir gece toplanıp davul çalalım.
    3 ...
  55. kemal sunal tarzı tokat atmak

    1.
  56. rahmetli kemal sunal'ın filmlerinde attığı tokatları gerçek hayatta atabilmektir.

    zor iştir. o kemal sunal'ın neredeyse her filminde birkaç kere attığı tokatların tatlarını yakalayabilmek zordur. uzun bir uğraş gerektirir. nasıl vurulacağını, tam olarak nereye vurulacağını iyi ayarlamak lazımdır. yoksa o tadı alamazsınız.

    gelin birkaç örnekle entryi şenlendirelim:

    &feature=related ]

    ]

    yukarıdaki videolarda da gördüğümüz gibi kemal sunal'ın tokadı başkadır. ama sadece atarken tatlı gelir, o tokatlardan yemek ikinci videoda da görüldüğü gibi baya yamultur.
    2 ...
  57. polisten kaçan hırsızın üstüne balkondan atlamak

    1.
  58. akabinde haber programlarına, bilimum televizyon programlarına çıkabileceğiniz, insanlar arasında büyük bir sükse yapabileceğiniz, hatta biraz daha zorlarsak devletten ödül de alabileceğiniz eylem.

    düşünsenize, balkonda oturuyorsunuz. o sırada sokaktan bir bağırış çığırış sesleri geliyor. "noluyo amına koyim?!" ifadesiyle sokağa baktığınızda yaldır yaldır koşan birini görüyorsunuz. elinde bir çanta. arkasında da iki tane polis koşturuyor. polislerden biri göbekli, bundan mütevellit pek hızlı olduğu söylenemez.

    siz de durur musunuz? bir balet edasıyla balkon demirlerinin üstüne çıkıyorsunuz. kollarınızı yana doğru açıyor, başınızı havaya dikiyor, derin bir nefes alıyorsunuz. hırsız henüz balkonun hizasına gelmemiş. tabii, hırsız balkonun hizasına gelmeden bir iki saniye önce atlayışınızı yapmanız gerekiyor.

    işte o an!

    mükemmel bir zamanlamayla kendinizi bir pokemon misali aşağıya bırakıyorsunuz. gözleriniz kapalı, suratınızda gururlu bir gülümseme. ardından "patırt!" diye bir ses. sonrasında da "ahh!.." diye bir inleme sesi. polisler şaşkın. sizin de bir taraflarınız kırılmış ama belli etmemeye, bağırmamaya çalışıyorsunuz. acınızı hırsızdan çıkartırmışçasına şapırt şapırt diye tokatlıyorsunuz hırsızı.

    sonra mı?

    gözünüzü açtığınızda hastanedesiniz. başınızda gazeteciler. flaşlar patlıyor. her patlayan flaşta göz kırpıyorsunuz. bacağınızın ağrısını hissetmeye başlıyorsunuz ve yüzünüz ekşiyor. ardından sorular geliyor. mütevazı gözükmeye çalışıyorsunuz.

    iyileştiğinizde başta bahsettiğim haber programları, bilimum televizyon programları kısacası o reality show senin, bu televizyon programı benim it ayağı yemiş gibi dolaşıp duruyorsunuz.

    ha bir ihtimal daha var; kan ter içinde uyanıp, mutfağa gidip, soğuk bir su da içebilirsiniz.
    3 ...
  59. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük