Geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. Geçmiş zihnin hâkimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacağı duygunun) içinde gizlidir. Bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamiz ise tesadufe bağlıdır.
Birsen tezer 'in tüm şarkılarını ezbere bilmeme rağmen bugün rastladigimda beni bir hayli sasirtmis daha once dinlemedigim icin üzmüştür. Cem adrian'la duetiymis bir de . Harika otesi bir sarki. Sozleri de burada dursun o zaman. beni hatırladın mı
yüzümdeki çizgilerimi, ressamı
hatırladın mı bu benzersiz eserini
2015 yilina ait imdb puani 7.7 olan gunumuz moda anlayisini ve alisveris cilginligini eleştiren belgesel. Dun black friday etkinligi sebebiyle oturup izledim ve bir kez daha hayati sorgulamaya basladim. Nasil da bu sistemin bir parcasi oldugumuza sasirdim ve hatta baya urperdim. Belgesel banglades'de bina cökmesi nedeniyle ölen 1000 tekstil iscisinin anilmasiyla basliyor. Bizim yuzde elli indirim alabilmemiz icin orada o kiyafetleri kanlariyla yikiyorlar. Kendim de bu sistemin bi parcasiyim orasi ayri ve utaniyorum hatta ama yapilacak bir sey yoksa da en azindan ucuncu dunya ulkelerinde gunluk 2 dolara calisan bu tekstil iscilerinin sartlari iyilestirilebilir.
elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni.
geceleri bir çarpıntı duyarsan
telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
sarayburnu'ndan geçiyorum
akşamsa eylül'se ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsın
içlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsam
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni.
geçen gun okuduğum makalede karl marx " para her seyi karşıtına dönüştürür" der. Bunu açıklarken de goethe'den örnek verir. Goethe faust'da 6 atı olan bir insanin yirmi dort ayagi varmiscasina hareket edebildigini soyler. Bu durumu soyle aciklar devaminda ; paranın niteliklerinin insanin niteliklerinin kendisi oldugunu cunku insanin gucunun paranin gucuyle esit goruldugunu ileri surer. Diyelim ki cirkin bi insan parasiyla cok guzel bir kizi satin alabilir yani o adam cirkin olmaktan cikar boylece. Yani cirkinligin etkisi paranin karsisinda erir. Diyelim ki cok aptalsiniz ama zenginsiniz. Tum calisanlarinizi en zekilerden secerseniz aptalliginizin etkisi kalkmis olur. Ayni sekilde namussuz bi insan olsaniz da paranin etkisiyle sayginliga kavusabilirsiniz. Yani para tum yeteneksizlikleri karsitlarina dönüştürür. Parayla aciktiginda yemek alabilir ya da istedigin bir seyi satin alabilirsin. Boylece para hayalimizdeki imgelemi gercek dunyaya dönüştüren bir yaratıcı güç olmus olur. Gezmek icin parasi olmayan bir kisi gezi icin gereksinme de duymaz. Yani para genel dönüştürücüdür. Diğer bir değişle para her ayıbı örter.
Şarkının içinde geçen "there may be nothin' above the art of love " sözü bana Van Gogh'un "insanları sevmekten daha sanatsal bir şey olmadığını düşünüyorum" sözünü anımsatıyor. Bu sözü söyleyen insan ayni zamanda sevgisiz yaşayamayacağını da ifade eden insandır. Bugüne dek sevgi icin yapılmış belki de en güzel aciklamalardan biri sarkinin geri kalan sozleri cok umut vadetmese de.
Makoto shinkai 'nin ikinci izledigim animesi ve bu adami gercekten sevmeye basladim. Film 45 dk gibi kisa suresi nedeniyle bittiginde keske daha uzun olsaydi dedirtiyor. Yine cok tatli ve naif bir konu. Romantizm ayni sekilde. Bu yonetmenin tum animelerini izleyecegim sanirim.
Son zamanlarda izledigim en iyi turk filmiydi diyebilirim. Baris Bicakci bence senaryo yazma isinde baya basarili. Edebi yonunun getirdigi siirsellik filmlerinde kendini hissettiriyor. Ankara -izmir arasi bir tren yolculugunda gecen film bu yonuyle de beni etkiledi. Cortazar gondermeleri de cok iyiydi. Konunun islenis tarzi, yumusakligi ve en onemlisi cekimler cok etkileyiciydi. Aldigi odulleri sonuna kadar hakketmis. aklimda soru isareti yaratan tek kisim adamin ölümden bu kadar kolay nasil vazgectigi olmustur.
Lobster kadar olmasa da aile kurumuna , toplumsal rollere yine sarsici elestiriler getirmis lanthimos filmidir. Filmin rahatsizlik duzeyi cok yuksek. Cogu yerde baya gerildiginizi hissedebilirsiniz. Robot oyunculugu o kadar basarili ki sarsilmayan toplumsal normlarla da percinlenmis. Filmin bana sordurdugu soru ise yaptigimiz her hatanin kefaretini odememiz gerekir mi olmustur.
Filmekimi kapsaminda dun izledigim altin palmiye sahipli isvec yapimi film. Genel olarak filmle ilgili sunu diyebilirim ki cok guzel konulara deginmesine ragmen anlatis tarzi cogu yerde uzun geldi bana. Bir de isvec , almanya yapimi filmlerde hissettigim sogukluk yine kendini hissettirdi. Biraz farkli dusunuyoruz sanirim bu konuda. Ayni duyguyu Toni Erdmann izlerken de hissetmistim .
--spoiler--
Karenin bir sanat eseri olarak muzeye kondugunda amacladigi sey tum insanlari ayrilikci dusuncelerden, bireysellikten uzaklastirarak herkesin bir sureligine de olsa esit olabilecegi bi ortam sunmak. Film ise bunun nasil ve neden mumkun olmayacagina dair deliller sunmak icin yapilmis. Fakir insanlarin da ahlaki degerlerinin olabilecegi, sanatla ilgilenen elitist insanlarin aslinda kendi bencilliklerinden ve onyargilarindan kurtulmalari gerektigi, sinifsal farkliliklarin ust duzey icsellestirilmesi nedeniyle sinifsiz toplum yapisinin ancak bizim elimizde olabilecegi gibi konulari isleyen film tum bu durumlarin nelere sebebiyet verebilecegine parmak basmis.
--spoiler--
Uzerine iki bira icip anca kendime gelebildigim fatih akin filmidir. Adam gocmen sorunlarini anlatti oscari vermediniz , escinsel sosyalist bir kadinin hikayesini anlatti vermediniz , ermeni sorununu anlatti vermediniz. Bu filmde de alman nazilerini anlatmis bu sefer de vermezseniz bu adam ne cekecek artik diye dusundurmustur. Neyse tum bunlari fatih akinin gunumuz problemlerine fazla duyarli olmasina baglayip filme donmek istiyorum. Film sanat yonetmenligi ve kurgu acisindan basariliydi. Hatta duvara karsidan sonra cektigi en iyi film diyebilirim. Filmin senaryosunda aksamalar yoktu hatta ara sira gozlerde dolmaya sebep olacak kadar duygu yuklu yerleri vardi. Ve soundtrack olarak lykke li - i know places cok guzel bir secim olmus.
Bir john osborne oyunu olup simdilerde izmir devlet tiyatrosu tarafindan sahnelenmektedir. Yapacaklari bir devrim hayali kalmayan ingiliz isci sinifinin dunyaya duydugu ofkeyi yansitir oyun. Bunu bir ciftin catismasi uzerinden yaparken kimin suclu oldugu bir sure sonra karisir. Cunku iki taraf da hem hakli hem haksizdir. Oyundan bazi dikkatimi ceken kisimlar su sekildedir;
dört başı mamur bir haksızlıktı bu! hep yanlış insanlar aç kalıyor, yanlış insanlar seviliyor, yanlış insanlar ölüyor!
düşüncenin ve ruhun; kendi kadar kuvvetli bir şey arayan ateşli, yiğitçe bir yanı olduğuna inanmakta haksızmıydım gerçekten? bu dünyadaki en sağlam, en güçlü varlıklar, aynı zamanda en yalnız olanlar. karanlık ormanda, kendi nefesinin peşinden giden ihtiyar bir ayı gibi. ne onu rahatlatacak dostları, ne de ısıtacak bir yuvası var. o haykırıs, bir korkağın sesi olamaz, değil mi?
aşk hakkında, kendinizi aldatmaya çalışmanın bir faydası yok. ellerinizi kirletmeden, kolay bir iş yapar gibi aşık olunmaz. kuvvet ve cesaret ister aşk. eğer tertemiz ruhunun beyazlığını azıcık lekelemekten korkacak kadar titizsen, yaşamaktan vazgeç de melaike ol! çünkü o zaman insan olmayı beceremeyeceksin demektir. ya bu dünya ya öteki dünya!
Dun okudugum bir yaziya gore , gılgamış, kendi alter egosunu temsil eden yabani enkiduyu evcillestirmek icin bir kadin tutar. Bu kadin sayesinde enkidu evcillesir ve medeni hayata uyum saglar boylece gılgamıs'in da en iyi arkadasi olur. Cok guzel zaman gecirirler birlikte. Fakat bir zaman sonra enkidu öleceğini anlar ve kadina medenilesmesini sagladigi ,ölüm korkusu yasamasina sebep oldugu icin lanet eder. Tanrilar da bunun uzerine o kadin sayesinde iyi bir hayat yasadigini soyler. Enkidu bu sayede yatisir. Yazar yazisini ; 'ölümlülügün tek tesellisi kadin ve medeniyet sayesinde iyi bir hayat yasamis olarak ölmektir bu hikayede' diyerek bitirmistir. Yani binlerce yil once yazilmis bir hikaye olsa da hayatin gerceklerinin daha dogrusu insan olmanin getirdiklerinin degismedigini bir kez daha gosterir bize gılgamış.
"Ben ona sıkıntılı güz günlerinde
Yedi renkli yaz yağmurları dilemiştim
Kırmak istememiştim duygu filizlerini
Büyük bir ustalıkla susturup içimdeki uğultuyu
Rüzgarımı olanca yumuşaklığıyla salmıştım üzerine
incinmesin diye tek
Acıyı bile ters yüz eden
incelikli bir gülümsemeyle yüzümde
Ben ona gittikçe soğuyan zamanlarda
Sıcacık bir sığınak olayım istemiştim
insanlar içinde üşüdükçe
Güvenle gelebileceği
Kuşların kanatları neden vardır?
Bir insan neden ağlar yarı yaşına gelince?
Bulutlar gökyüzünün yükü müdür, süsü müdür?
Tutsağı mıdır rüzgarın, sevgilisi midir?
Konuşayım istemiştim bir yüreğin dilince
Yanıtı olmayan sorularda boğmak istememiştim
Ben ona sabah olamasam da
Dingin bir ikindi olayım istemişimdir
Herşeyin usul usul durulduğu saatlerde gelsin
Yüzünde uçuk bir gülümsemeyle
Yaslasın yorgunluğunu gövdemin yaşlı çınarına
Serip üzerine yapraklarımın ağırlıksız yorganını
Dinlendireyim istemiştim
Üşütmek istememiştim.
Ben ona ne istemişsem bu yalnızlık aylarında
Gecikmiş... ince... Güzel ve uzak...
Biraz da kendime istemiştim
Sevgi adına "
Bir yil once izlememe ragmen dun ogrendigim bir olay sonrasi hakkinda yazmak istememe sebep olmus filmdir kendisi.kanimca yesim ustaoglu'nun en iyi filmidir. Film her tabakadan kadinin fiziksel ve psikolojik siddete ugrayabilecegini bir psikiyatrist yardimiyla freudyen ruya yorumlariyla, harika karadeniz manzaralariyla ve karakterlerin en karanlik yonleriyle ele aliyor. Genc yasta zorla evlendirilmis bir kadin ve annesi uzerinden toplumun ataerkiyi en cok icsellestirenlerinin aslinda kadinlar oldugunu gozler onune seriyor. Toplumsal dayatmalarin kadinlar uzerinde dusunulen cogu tabuyu gozardi ettigini bir kez daha görüyoruz. Bu tabular ekonomik gucu olan kadinin eril zihniyetin getirilerine maruz kalmayacagi ve bu kadinlarin ozgurluklerini istedigi sekilde yasayabilecegi olabilir. Ama goruyoruz ki boyle bir sey tabiki de olanakli degil. Film tum bunlari kurguda hic bir aksama olmadan akici bir sekilde anlatmayi basariyor. Sinemada ilk izledigimde uzun sure etkisi surmustu.muhtesem oyunculuklariyla da film izlenilmeyi hakediyor.
"Amaç ne olursa olsun, çabanın sarf edilmesiyle hayat tarafından yolundan saptırılması bir olur; böylece o bir başka çaba haline gelir, başka amaçlara hizmet eder, bazen ilk başta hedeflenenin tam tersi bir sonuca varır. Sadece aşağılık hedeflerin uğrunda didinmeye değer, çünkü bir tek onlar tam olarak elde edilebilir. Zengin olmak uğruna çaba harcamak istesem, bir şekilde bunu başarabilirim; kişisel olsun ya da olmasın, bütün nicel hedefler gibi bu da aşağılık, ulaşılabilir bir hedeftir, kontrol altında tutulması da mümkündür."
Kültürel öze dönme isteği, gelenekselcilik temalarını iki ruhun farklı zamanda aynı bedende olmasına dayalı bir olma içgüdüsüne dayandırarak harika anlatmış animedir. Konusunun dışında gercekci çizimleriyle de insani içine çekmektedir. Uzak dogudaki kulturel değerlere bağlılık,sevgi temasina duyduklari inanc ve saygi bir kez daha takdirimi kazanmalarini saglamistir.
Barok döneminde yasamasina rağmen resminde empresyonist izler barındıran hollanda'nin altin cag ressamlarindan bir tanesidir.10 çocuk sahibi hals çocuklarına bakabilmek için hızlı resim yapmak, olani oldugu gibi yansitmak zorundadır. Bu nedenle ışık ve gölgelerinde empresyonizm izleri görülür.monet'in ondan etkilendiği düşünülür. Unlu bir portre sanatçısıdır. Döneminin tüm soylularının resimlerini yapmıştır. Yine de borç batağından kurtulamamıştır.
Türkçeye tutku oyunlari olarak çevrilmiş bir françois ozon filmidir. Film her ne kadar freudyen yaklaşımla rüya yorumlarina ve histeriye göz kırpsa da kendini kurtaramamıştır. Kedi ve ikiz imgeleminden yola çıkarak psikolojik gerilim ortamı yaratmaya çalışan film vasatın altında kalmıştır. Youth gibi bir filmden sonra bu filmi izlemek bir hayli üzdü beni.
Bilgisayardaki resimlerle bin jip'e çoğu yerde gönderme yapmış hem saplantılı aşk hem de saplantılı estetik anlayışa bolca değinmiş bunu yaparken de beni bir hayli rahatsız etmiş kim ki duk filmidir. Filmi izlerken çoğu yerde urperdigimi hissettim. Yine de fotografik acıdan film isteneni veriyor.
Hayatının bir kısmında göstermiş olduğu şiddet eğilimini kullanmış olduğu boyalardaki kurşuna bağlamışlardır. Hatta caravaggio olduğu düşünülen bir iskelet üzerinde yapılan otopsi yıllar sonra göstermiştir ki vücudunda çok fazla kurşun bulunmaktadir. Yanı şöyle de diyebiliriz ki caravaggio'yu resim yapma tutkusu öldürmüştür. Aynı şekilde van gogh için de sonrasında yaşadığı psikolojik sorunlarıyla ilgili o zamanlar boyalarda bulunan yüksek miktardaki kurşunu suclamislardir.
Son zamanlarda izledigim en iyi dizilerden biri.Gittikçe dizinin etkisine kapılarak rick gibi konustugumu farkettim. Paralel evrenleri düşünmeden duramıyorum.
Öncelikle brouwerij 't ij'ye gidip 6 çeşit bira seçeneği sunan tadımlık biralardan almanızı öneririm. Buradan kafanız yeterince iyi olduğunda ayrilip hermitage muzesine yonelin. O kafayla amsterdam tarihi ve sanatını yakından inceleyin. Bunu yaparken de ido tatlises'ten 'ya da boşver' şarkısını açıp yüzlerce yıllık bahcedeki çimenlere uzanın. Yeterince ütopik şeyler yaşadığınızı düşündüğünüzde dans ederek kanal boyunca ilerleyin. rembrandtplein'e vardığınızda the night watch muhafızlarının yanağına öpücük kondurarak fotoğraf çekinin. Ne derler bilirsiniz: 'Yarınlar çok güzel olacak diye kandırdın. Bugün de dünün yarını değil mi ? ' by ido tatlıses.
Uzun uzun bir yağmuru okudum,
Uzun ıslığını taşıdım rüzgârın,
Uzak bir kıyıya mektup yolladım.
Döndüm, derinde dövdüm kendimi.
Duydum, kırıldı içimde tuz sesi
Bir derine ağladım.
(Keder saldı içime bir denizden bir midye,
Taşı gördüm ağırlık indi dilime)
Engin de kendinden uzağı özlermiş
Ufuk bir şey değilmiş bana, gördüm.
Hayal kıvamıymış aşk,
Gülün kokusunu bademin neşesini
istedim.
Ah bilemedim de nasıl geniştim,
Koşup kapaklanayım bir kucak istedim.
2
Ben, birlikte kıyıya sürüklediğimiz kayıktan
saflığımı ve sabrımı aldım tek
kalanları kumsala göm sen de
yaz boyunca
nasılsa her keder eksilir
kendini doldurarak
sardunyalarla konuşarak çoğalttım
aramızdaki ayrılığı
sayarak çoğalttığım günleri tamamladım
kirpiklerimin arasına çektiğim tülde
yağmur durdu ve şimdi kış bitiyor
oysa kimse yokmuş dışarda
içim dışıma vuruyor
sardunyalara su vermekle unutamadığımız
şeymiş aşk:
alnından bir günaydın gibi düşürdüğüm sabah,
sağ yanımda unuttuğun keder.
Bunlar gibi daha bir cok siiriyle asik olunasi sairdir.
ayfer tuncun hayatın anlamını sorgulattığı bilgeliğin kitabı gibi aşırı kaçabilecek bir tanımlamayı bile korkmadan söyleyebileceğim 400 sayfa olmasına rağmen kısa sürede biten edebi yönünün güçlülüğü yanı sıra akıcılığı ve insana dair her duyguyu anlatabilmesiyle kendine bağlayan romanı. roman karakterlerinin kişiliklerini öyle bir psikoloik zeminde işliyor ki tüm karakterleri rahatlıkla çözümleyebiliyor her davranışın amacını anlayabiliyorsun. hatta bazen gerçek yaşama bile uyarlama olanağı sağlıyor.
--spoiler--
" ben daha yıllar önce , kendimi bizzat ,kendi irademle kurban etmiştim. ben hayatta bir kurban olarak var olmuştum. kurban olmayı kabul etmeyebilirdim ama etmiştim. dünyaya kurban edilmeye hazır gözlerle bakmak,hayır demekten kolaydı. mağdur olmak cesur olmaktan çok daha kolaydı. insan cesareti seçemezse kurban olmayı kendiliğinden seçmiş oluyordu.insan mağdur olmanın suçsuz olmak anlamına geldiğini sanıyordu. oysa mağdur olmak suçsuz olmak değildi. hayatım boyunca kurban olmayı seçtiğimi anlayınca kendimden de tiksinmiştim."
"Ölümün bir an degil, bir surec oldugunu dusundum. Ömür bir dalgaydi, uzaklardan gelip sonunda kiyiya vuran.ölüm bir surecti, dalganin anbean kiyidan cekildigi."
" askin has olani bir karsiligi olup olmadigiyla ilgilenmez. Has ask,tutuldugu varlikta bir degeri var mi yok mu umursamaz. Has ask tanri askina benzer.sen tanriyi cok seversin ama o herkesi sever hatta belki seni sevmez.ama ben tanriyi degil seni seviyorum ve ben kucucuk alelade zavalli bir insancigim."
"Ama uzulme baba bunda uzulecek bir sey yok.duygular andir gecer. Duygulari yasarken saniyoruz ki budur iste her sey.hayat, olum ,varlik anlam hepsi bu andir,bu anin icindedir. Ama geciyor baba. Duygu dedigimiz sey benligimizin bir yerlerinde belirip kaybolan bir seyler iste. Geliyor , geciyor ama cok agri yapiyor."
"
--spoiler--
Hayalimdeki cennetten daha guzel olan artik her sene ugramadan duramayacagim asik oldugum vadi. Her seyi unutup yerlesmek istiyorum. Tum dunyadan uzakta daha dunya bir yer gormedim. Gece yanima gelen ates bocekleri,gunduz dag cilekleri,yesili,mavisi ve tum guzellikleriyle ileride cocuklara anlatilabilecek masal diyarlarindan biridir.
Karadenizlilerin yakaladiktan sonra bir yil boyunca gozleri bagli bir sekilde ayni evde yasayarak evcillestirdikleri kus turudur. Once ele sonra kola en son omuza gecen atmaca bildircin yakalamak icin egitildikten sonra dogaya salinir ve bilinmez bazen geri doner bazense donmez.
Mitolojide meyvelerinin cekirdeklerinin zehirli olmasindan oturu intikam agaci olarak da bilinen cok nadir bulunan bir agac turudur. turkiyede en yaslisi 2000 yasinda olmak uzere 10 yakin yerde bulunmaktadir. Bir erkek ve disi agacin birlikte yanyana bulunmasiyla ancak yasamini surdurebilir. Ayder yaylasinda bir erkek ve disi olmak uzere 2 tane 1400 yasinda ornegi mevcuttur. Bazi inanislara gore birbirini seven ve aileleri istemedigi icin intihar eden iki gencin sarilmis halidir . Sans eseri zonguldakta 2000 yasinda bulunan bu agaclarin kesilmesi yasaktir.