bugün

koreli usta yönetmen kim ki dukun son filmi, ingilizce adı time. bugün filmekiminde galası yapımıştır. gel-gitlerin olduğu bir alanda yapılmış olan heykel parkının ankara'da en fazla bir ikisinin sergilenmesine izin verilir. sonsuza uzayan heykel filmde harika kadrajların oluşmasını sağlamış. daha fazlasını yazmak için önce tamemen sindirmek gerekiyor.
komplike bir senaryoya sahip bunun yanında sürükleyici cidden güzel film ötesi...kim ki duk zaten başka şey de beklenmez...
kim ki duk'un on üçüncü filmi.
oldukça basit, sıradan bir konuyu ve bu konunun karakterlerini temponun giderek arttırılmasıyla olukça şaşırtıcı bir hale sokan bir film.
"aşk zamana direnebilir mi?" diye sorarken, zamanın bitiriciliğini ve değişimin kaçınılmaz olduğunu hatırlıyoruz tekrardan..
bilindik kim ki duk filmlerinin aksine baya bir diyalog barındıran, güzel mi güzel film.
kim ki duk'ın fotografcı kimliğini sergilediği film. bası ile sonunun bir oluşu ile yine ütopik üslubunu değiştirmemiş yönetmen. müzik sadece biterken mi giriyordu ne...
sürekli fotograf cektirdikleri heykelle de bin jip arasında bir ilişki var mı yoksa ben iyice paranoyak mı oldum? *
paranoyak bir sevgilinin nelere sebep olabileceğini anlatıyor ve biraz estetik cerahi olayına eleştirel gözle bakıyor.

--spoiler--
eski sevgiliniz şekil değiştirerek geliyor ve yeni birisine aşık olmuş gibi oluyorsunuz. eski sevgili mi, yenisi mi sorunsalı çıkıyor karşınıza. her ikisi de etik değil.

insan sevgilisinin en azından kokusundan tanımaz mı? burasının ucu açık kalsa da bu sorunun sırf görüntüler, heykeller, şeker capon kızları ve odun capon erkeklerinden ibret almak için izlenilesi bir film.

hamiş: oğlanın kaybolduğu sırada kızın karşısına çıkan erkeklerden biri bin jip deki başrol oyuncusu değil miydi?
--spoiler--
güzellik, aşk, estetik, ilişki, alışkanlık, paranoya...
hepsine ne de güzel atış yapmış kim ki duk, filmdeki atış sahnesindeki 9'ların aksine, tam isabet.

film, bin jip'in en güzel sahnesinin bilgisayarda görünmesiyle içine çekmeye başlıyor seyirciyi, bismillah.
uzun süren ilişkilerdeki alışkanlık ve sıkılma belirtileriyle devam ediyor. aslında benim düşüncemin tam tersini söylüyor. aşkın da zamana direnecegini, hep odakta olmasa dahi, bir agaçta asılı bir adak çaputu gibi gözlerden ırak salınmaya devam edecegini vurguluyor. aşkın karşılıgının heyecan olmadıgında ısrar ediyor. bunda kani oldum mu bilemiyorum ama, hemfikir oldugumuz bir nokta var, o da sevgililerin bazen ayrı düşmeleri gerektigi; hep taze, hep korpe kalabilmek için, her gün aynı yastıga başkoymamaları gerektigi. işte tam bu noktada, filmin çıkış fikrinin, film boyunca beni eternal sunshine of the spotless mind'a götürmesi gibi, konu da kendiliginden esotsm'a geliyor. alışkanlıklar, bıkkınlıklar ve o bedeni çok iyi tanımaktan mutevellit musamaha eksikligi sonucu ayrılıklar. biri simasını silmek istiyor, digeri hafızasını. biri o aşkı tekrar yaşatabilmek, digeri tamamen öldürebilmek için de olsa temelde aynı acı yatıyor: acı çekmeyi istememek. insanın başına gelen en güzel şeyin, aşkın bir zehir oldugu kadar panzehir de olması veya tersten bakarsak bir panzehir oldugu kadar bir zehir de olmasının kaçınılmaz sonucu. bir mutluluk oldugu kadar, mutsuzluk; bir coşku oldugu da korku. ne kadar yürek burkucu seh-hee'nin sözleri: ''benden sıkıldın mı... o zaman onu düşünerek seviş benimle.''

neticede filmdeki mantıksızlıkları göze alacak kadar battıysanız filme, başarısı konusunda bin jip ile kıyaslayacak kadar ileri gidebilirsiniz. son sahneleri oluşturan seh-hee'nin keşif/paranoya eksenindeki insanı çıldırtacak arayışlarını onunla aynı kalp çarpıntısıyla yaşayacak dereceye gelebilmek, kim ki duk'un hakkını yememeyi gerektiriyor. hele ki o heykel parkı...
cnbce de bu akşam saat 22:00'de yayınlanacak olan güzel film..
dikkat spoiler barındırabilir.
aşkın zamana karşı direndiğini gösteriyor film... ama ne aşk! ortadan kaybolan sevgiliden haber gelene kadar her kadınla ilişkiye girebilecek bi adam ve yüzünü cerrahi operasyonla değiştirmiş bu adamı bulmak adına her yüzüne bakana elini uzatabilecek derecede saplantılı bir kadın... film aşkın saplantı olup olmadığını sorgulamamızı, aşkın tanımını yeniden yapmamız gerektiğini söylüyor aslında biraz.
evet zamana direnen aşk birini öldürüyor birini de delirtiyor...
not: sırf heykel parkı için izlenebilecek bir film *
--spoiler--

hayat bu kadar kısayken birini 6 ay hiç görmeden yaşamak ne kadar mümkünü sorgulatan film. bir de hadi kadın ameliyat oldu, 6 ay geçti, adam da ameliyat oldu 6 ay. filmde tasvir edilen o büyük aşkta gitti mi gül gibi 1 sene. şakası bir yana. aşk bazen bu kadar hastalıklı bir şey diyor film. yaşamayan bilemez. aşk hastalıklı, insanlar hasta.
--spoiler--
güney kore'de gençler arasındaki estetik ameliyat çılgınlığına kim ki dukça bir bakış. yüzler değişse de insanların değişmediğini anlatan bir ağır tempo filmi.. yönetmenin bin jip filmine göre daha zayıf kalan bir film ama yönetmenin hayranlarının filmi kaçıracağını sanmıyorum.
filmin mesajı kannatimce aşkı sadece bedensel hazlar üzerinden ele alınca ortaya çıkabilecek mutsuzluğun da bir o kadar büyük olmasıdır. zira kızın "benden sıkıldın" demesi ve tartışma esnasında kullandığı argümanlar kendi ve başka kadınların bedenleri ile alakalıydı. oysa ki birbirlerine aşık oldukları her zaman diliminde birbirlerini etkileyen unsurların başında bedenleri gelmiyordu. esas oğlanın arkadaşlarının da iki seneyi aşan bir ilişkinin artık çekilemez olduğunu iddia etmeleri de meselenin ne kadar problemli olduğunu göstermektedir. yani sürekli yeni bedenlere gereksinim duyuluyor ve bu da demektir ki eğer aşkı bedeni bir arzuya hapsedersek sürekli yeni bedenlere ihtiyaç duyarız ve böyle bir durumda da zaman daima doğrusal hareket edecektir. oysa ki erkek ve kadın karakterlerin sürekli farklı yüzlerle birbirlerine aşık olmaları ve de filmin ilk sahnesiyle son sahnesinin aynı olması bize göstermektedir ki zaman doğrusal değil dairesel ilerler. insan ne olursa olsun aslına döner. zaten aşkın kendisi bizatihi doğrusal değil daireseldir. bu nedenle kim ki duk yine harika bir iş çıkarmıştır. zira batı toplumlarında zaman doğrusal, doğu toplumların da ise dairesel hareket eder ve bu yüzdendir ki güneş doğudan yükselir!
filmin sonuna kadar, kim kimdi, bu kadın değişince bu mu oldu?
lan en başta o deliye benzeyen kadın o değil miydi seh-hen ne ara see-hen oldu da bu herife yazdı
ji-woo bu mu oldu, niye bunlar birbirine isimlerini söylemiyo diye kendi kendime konuştuğum filmdir.
ya japonlar böyle sıfatla ilgili film yapmamalı, hepsi birbirine benziyo zaten, değişse nolucak aynı çekik göz, ufak surat.
rahatsız edici bir film. konu olarak ve anlatılış olarak.
kim ki duk nasıl bir kafa yaşıyorsun sen canım ya hep merak ettim bunu.

--spoiler--

2-3 senedir sevgili olan bir çift tartışmaya başlayabiliyorlar ulu orta. kız paranoyaklaşmış ve aynı yüzü görmekten sıkıldığını biliyorum şeklinde konuşarak oğlanı boğuyor. tekrardan bir tartışma yaşanıyor ve kız ortadan kayboluyor uzunca bir süre. bu kaybolduğu sürede cerrahi operasyonla yüzünü değiştiriyor. yeni biriymiş gibi sevgilinin hayatına giriyor. kendisine aşık etmeye çalışıyor oğlanı.
zamanla kız iyice kendisini aşıp; eski halini de kıskanmaya başlıyor oğlanın özlediğini görünce. çok garip bir duygu yaşatıyor izleyicilere filmin bu kısmı zaten. çocukta suçluluk duymaya başlıyor bu durumdan ama karşı tarafa da aynı şekilde yaşadıklarını yaşatmak istercesine gidiyor o da aynı şeyleri yapıyor. ameliyat, tanışma etme. garip bir film yani.

--spoiler--

kısacası paranoya, aradan geçen zaman, aşk, karakterler ve psikolojileriyle birlikte her biri ayrı bir güzel anlatılmış.
ben beğeniyorum bu filmi.
rahatsız işi film. kim ki duk'tan da bu beklenirdi zaten. izlenmeli.
kim ki-duk'un sevmediğim tek filmi. nedense face-off ve incir reçeli aklıma geliyor hep. gerçek dışı çok olgu vardı, basit buldum filmi açıkcası. ortada bir acı vardı ama bize onu hissettiremedi sanki, içine çekemedi.

yine de kim ki-duk iyidir.
kim ki-duk'a yakışmayan film. diğer filmlerine nazaran basit geldi.
Bilgisayardaki resimlerle bin jip'e çoğu yerde gönderme yapmış hem saplantılı aşk hem de saplantılı estetik anlayışa bolca değinmiş bunu yaparken de beni bir hayli rahatsız etmiş kim ki duk filmidir. Filmi izlerken çoğu yerde urperdigimi hissettim. Yine de fotografik acıdan film isteneni veriyor.
Shi gan, zaman, time.
Kore yapımı.
görsel
görsel
görsel
Shi gan (zaman) "insan neden yüzünü değiştirme ihtiyacı duyar?", bu sorunun sorulduğu bir film olabilir. Ancak daha da ötesi var. Yüz, her ne kadar yaş geçtikçe değişime uğrasa da garipsemeyip benimsediğimiz, her türden eylemimizi duygumuzu belirleyen, "ben"in varolup dış dünyaya yansıtıldığı bir mekan. Tüm bunlara rağmen kişi niçin kalkıp da yüzünü değiştirir/ estetik yaptırır? Shi gan (zaman) filmi, bu konuyu bir çiftin ilişkisi üzerinden anlatıyor. Çift 2 yıllık beraberliği sonunda, "benden sıkıldın mı?", "hep aynı yüzü görmekten sıkıldın değil mi?" sorularıyla boğuşuyor.

insan kendi yüzüne alışıyor, hatta alışmasına gerek bile kalmadan benimsiyor, ancak filmi izledikten sonra zihnimde şu düşünce belirdi: kişi kendi yüzüne ne kadar alışkın olursa olsun, sevdiği kişinin kendi yüzüne alışmasına tahammül edemiyor. Filmde görüldüğü gibi bu alışmışlık durumu kişide özgüven eksikliği, aşırı kaygı ve paranoya tutumlarını sergilemesine neden oluyor.
Her neyse, güzel filmdi ve bana göre bir kereden fazla izlenilmesi gerekiyor.
(bkz: kim ki duk)