Baftan
-1781 (küçükken çok ezilmiş)
dördüncü nesil yazar 131 takipçi 1337.77 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    türkiye de akp den önce traktör yoktu

    20.
  1. a.k. partisi'ne özgü bir şey değil bu; tarihin ve dünyanın bütün uzun süreli iktidarları benzer iddialarda bulunmuştur, bulunacaktır. iktidar süresi uzadıkça mantık daha da rayından çıkar.

    yeni nesle ne mutlu ki "lamborgini çalışınca ürüne ürün katınca" diye kafa siken reklamlara maruz kalmadilar...
    0 ...
  2. afyon karahisar ın sessiz sessiz takılması

    0.
  3. Afyonkarahisar ne zamandir ayri yaziliyor acaba?
    0 ...
  4. sineğe vururken orospu çocuğu diye bağırmak

    2.
  5. sinek bu küfrü duyduysa hala sağdır; yok hiç duymamışsa ölmüştür.
    1 ...
  6. 50 yaşına gelmiş hala allah yok diyen moron

    4.
  7. allah'in yarim asir boyunca ikna edemedigidir. o kadar evren, canli hayat, alem, vs. yarat, rahman ve rahim, ama 50 yasinda birini ikna edeme..

    acizlik.
    1 ...
  8. babayı dövmek etik midir sorunsalı

    10.
  9. babayı dövmek 'yanlış ve doğru' gibi ne idüğü belirsiz kriterler icat eden etiğin değil, olsa olsa pratiğin veya adaletin konusudur. elbette bu konunun aktörleri sadece 'baba ile oğul'dur. bir baba kız arasında ya da oğul ile ana arasında böyle bir muhabbet dönmez.

    eğer baba oğlunun 'yanlış yapmaması' adına kendi çocukluğunda yaşadıkları ve yetişkin olduğu zaman bulunduğu toplumda genel kabul gören bir nedenle dayak atmışsa, başka da bir terbiye yolu bilmiyorsa, ve oğul büyüdüğü zaman bunun ayırdına varırsa, sözkonusu dayak pratik nedenlerle uygulanmış, bir anlamda hem döven baba hem de dayak yiyen oğul toplumun kurbanı olmuş, ama oğul için belki de bir kazanım bile olmuştur. bu noktada oğul hem kendi yaşadığı tecrübeye bakar hem de kendisi yetişkin olduğu zaman toplumun genel kabul kriterlerini gözönüne alır, takdir eder ve kendi oğluna olan davranışını belirler. ama bu bağlamda yaslanmış ve görevini tamamlamış babaya dayak atmanın her halükarda pratik bir getirisi yoktur. çocuğuna dayak atmayı tercih etmesi ya da etmemesi muhakkak bir şekilde kendisi küçükken babasından yediği dayaklar ve bunların kendi üzerinde bıraktığı etkilerle alakalıdır.

    eğer baba oğlunun 'hizaya getirilmesi' için hiçbir eğitim kaygısı gütmeden sırf kafasına estiği ve gücü yettiği için, yani oğlunun kendisini savunamayacak kadar küçük olmasının avantajı ile dayak atmışsa burada kısas adaletinin sağlanması için babası yaşlanıp güçten düşünce oğul intikamını alır, adalet böylece sağlanır. üstelik oğlun kendi yediği dayak herhangi bir eğitim kaygısı gütmediği için babasına atacağı dayağın da babayı o yaştan sonra eğitme gibi bir derdi aranmaz. zaten eğitim kaygısı bu senaryoda zurnanın son deliğidir. dolayısıyla kısasa kısas olur, hepsi o. kendini savunamayan bir çocuğu dövmekle kendini savunamayacak bir ihtiyari dövmek arasında nasıl bir mukayese ne gibi kriterlerle yapılabilir, bunlar sabaha kadar tartışılır ve mutabakata varılamaz. dolayısıyla kısasa kısas böyle durumlar için en kestirme dinamiktir.

    bunun dışında, eğer baba oğlunu hiç dövmediği halde ilerde oğlu babasını döverse işte o zaman büyük soru işaretleri başlar: oğul hiç dayak yememiş olmasına rağmen hangi pratik ile bu şiddeti öğrendi? olayın arkasında neler var? ya da küçükken dayak yemiş olsa acaba böyle bir adaletsizliği yapmamayı öğrenmiş olur muydu? bunlar ilginç alanlar.

    bir de ilahi veya evrensel adaletsizlik diye bir vaziyet var: babası tarafından çocukluğu boyunca sudan sebeplerle habire dayak yemiş bir evlat tam babası kıvama geleceği sırada babasını kaybeder ve kendi de hiç çocuk sahibi olmazsa, o yemiş olduğu dayaklar yanına kar kalır. burada ne pratik bir kazanım, ne de adaletin yerini bulması mümkün olmaz. saçmasapan bir tecrübe...
    0 ...
  10. konuşmuyorken daha çok şey söylemek

    2.
  11. sessizligin de ses kadar soylemin parcasi olmasindandir. bu sadece konusma icin degil, muzik icin de gecerli: bir muzigin notalarina zerre dokunmadan sadece bu notalar arasindaki es, yani bekleme surelerini biraz bile degistirsek o muzik ayni muzik olmuyor.
    1 ...
  12. incil ve tevrat değiştirildi yalanı

    16.
  13. modern insanın şöyle bir yanılgısı var: incil, tevrat, ve dahi kuran ortaya çıkar çıkmaz kaleme alınmış, matbaada basılmış, vs. birer kitaptır, öyleyse artık durup 'acaba bunlar hala orjinal halleri ile kelimesi kelimesine kalmış mı yoksa değiştirilmiş mi?" diye kavga edebiliriz. yok böyle birşey.

    elbette bu 'hitaplar' zamanla kitap olmuş, yazılı metinlere dökülmüş, yüzyıllar boyunca kurumsallaşmış ve kelime kelime tahlil ediliyor, bunlardan bahsetmiyoruz. ancak burada "değiştirilemez" diye iddia edilen bunların temel mesajlarıdır, çünkü bunların hiçbirisi zaten peygamberlerine ciltli kitap olarak gelmiş kanun maddeleri değildi, dolayısıyla karşılaştırma yapılabilecek bir 'ilk metin' zaten yok ve olmadı. bu akımlar, onları ilk kez ortaya atanların kendilerinden önce gelen birtakım yerleşik ortadoğu geleneklerine de gönderme yaparak dönemlerine göre 'dile getirdikleri' (ya da dilin onlara getirdigi) anlatılardır. diğer alt mesaj içeren masallardan farklı olarak, bu anlatılar hitap ettikleri topluluğun tatbik etmelerinin buyurulduğu birer yaşam ve 'öldükten sonra' modelleridir, ve yine aynı sebeplerden ötürü herhangi bir anlatı olarak değil, 'din' olarak ortaya çıkmışlar - ya da sonradan dinlestirilmişler.

    belki de doğru soru şudur: bu anlatıların ya da dinlerin ilk mesajlarından bugüne dek değişen şey mesajın içeriği mi, yoksa hitap ettiği kitlelerin beklentileri ve algılama biçimi mi?
    0 ...
  14. öz farkındalık

    3.
  15. tek anlamı kişinin kendisi hakkında yeni bir hikaye bulup ona yapışmasıdır.

    "kendimi daha iyi anlıyorum", "neyi isteyip neyi istemediğimi farkettim" deyince sanki daha önceden gizli olan bir yanın vardı da o andan sonra buna daha çok hakimmişsin gibi bir algı yaratır. oysa olan biten şey ya genel olarak ya da herhangi bir konuda kişinin kendisini 'daha önce denemediği' bir yöntemle yeniden tanımlaması, ve bu yeni tanıma inanmasıdır. inandığın şey ille de güzel olacak diye bir zorunluluk yok; bu 'öz farkındalık' masalının atmosferi can sıkıcı bile olabilir; önemli olan aklın yani kafada dönen dil rejiminin bu yeni hikayeyi benimseyip benimsememesidir.

    "ama bir daha eskisi gibi olamayız!". bu biraz şuna benzer: on sene önce seni sarmış, "seyrettiğim en güzel şey" diye en tepeye oturttuğun bir televizyon dizisi artık bugün sana o kadar da muazzam gelmeyebilir, nihayetinde alışma ve sıkılma diye birşey var, yeni hikayeleri izledikçe perspektifinin değişmesi ve gelişmesi var, var oğlu var. işte "öz farkındalık" ya da bilinç diye adlandırılan ve hayatımızın başrolünü oynayan "ben/kendim" karakterinin kendisine bakma senaryosu veya kendisinden beklentileri de değişebilir, ve geri kalan hayatına sanki hiç değişmemiş, sanki aynı filmden aynı derin hazzı alabilirmiş gibi devam edemez. o tren artık kalkmış olur.

    kişi bunu test edebilir: mesela, "ben şuyum, ben buyum" ya da "bu konuda şöyle düşünürüm/inanırım" diye kabullendiklerin her neler ise, sırf deneme ve oyun niyetine "acaba şöyle başka bir insan olsam nasıl davranırdım, nasıl hissederdim" diye ciddi bir mizansen kur. "ciddi" den kasıt o kurduğun hikaye ile kendini bir müddet meşgul etmen; hipnotize edecek kadar içine dalmasan bile en azından birkaç gün o farklı rolü benimsemen; yani sadece yüzeysel bir biçimde "ben falancanın yerinde olsam şöyle yapardım" gibi anlık bir acabanın ötesine geçip o rolü veya hikayeyi sanki gerçekmiş gibi benimsemek: iki gün sonra "öz farkındalığım gelişti" gibi bir hisse kapılırsın. oysa tek yaptığın bilincin yeni bir hikayeye konu edilmesidir, hepsi bu.
    0 ...
  16. pedofilinin sıradanlaştırılması

    13.
  17. elitler çocukları becermek için binlerce yıl türlü türlü bahaneler, törenler, tapınaklar, okullar, kışlalar ve düzenekler üretti, bunu bir 'ayrıcalık' olarak benimsedi; kitlelerin beyinlerini yıkayıp onlara hem üretim yaptırarak hem kendilerine hürmet ettirterek hem de savaşlarda canlarını vermelerini sağlamak yetmedi. nasıl çiftliğinde duran kuzuyu boğup yemeyi normal olarak gördüyse tebanın çoluk çocuğunun tadına bakmayı da hak olarak gördü. bu ayrıcalık elitler dışında kullanıldığında, yani arada sıradan insanlar da kuzuların ve çocukların tadına bakmaya kalkınca bunları cezalandırdı, ama bu kurallar kendilerine hiç uygulanmadı, efendi olmaktan gelen konumları ile yaptıklarını yapmaya devam ettiler.

    yani bu 'sıradanlaşma' hikayesi bir yerden sonra yürümez. çünkü sıradan olan ayrıcalık olmaz. bu aralar kitleleri lgbt ile bulandırmaya çalışıyorlar; oysa kendileri de türlü baskı ve mağduriyet yaşamış olan lgbt bireylerin uyanık olması ve kullandırılmalarına karşı durması gerek zannediyorsunuz. bakıyorsunuz elitlerin açtığı platformlarda boy göstererek ciddi ciddi özgürlük ve hak sahibi olabileceklerine ikna olanlar var. sadece lgbt değil, mesela tanımı gereği her durumda yönetici elit sisteminin karşısında pozisyon alması gereken 'sol' cenah bile bugün batıda sistemin kuklası haline gelmiş, bildiğin devletlerin açtığı savaşları, emekçilere yapılan zulmü en önde alkışlıyor. amaç kitlelere "hiçbir umudunuz yok, herşeyinizi size karşı kullanacağız" mesajı vermek, geniş yığınların nefretini belli kesimlerin üzerine kanalize etmk. herşey birbirine geçince bu kez birden ortaya çıkıp "yeni bir düzenek kurduk" diye kurtarıcı rolüne bürünecekler ve karmaşadan bıkmış olan yığınlar gönül rızasıyla çocukları dahil ellerinde ne varsa bunlara teslim edecek, ya da 'beterin beteri var' diye ses çıkarmayacak, hesap bu, 'rıza üretimi'. bildiğin mafyanın 'koruma' stratejisi; önce olmayan bir problem yarat sonra çözüm olduğunu ileri sür, arada kimse gerçek problemin sen olduğunu farketmesin.

    sakin olmak lazım; kim neyi nereden pompalıyor, sahnede kim var, platform neresi ve nereden besleniyor diye bakmak lazım; aksi takdirde insanlar birbirine bilenip sonunda elitlerin, yani çiftlik sahiplerinin tuzağına düşecek.
    2 ...
  18. bir erkeğin götten yiyip yemediğini nasıl anlarım

    10.
  19. bir erkegin kucagina oturdugunda ne hissettigini sorun, kikirdiyorsa sovalye ya da primses olabilir.
    0 ...
  20. abd artık bizi yönetemediği için dolar yükseliyor

    4.
  21. iktidarından muhalefetine, medyandan satın aldığın ürünlere, bürokrasinden orduna her noktanı abd dizayn etmiş, ne kadar yetkili olursa olsun hiçbir vatandaşının ayak basamayacağı askeri üsleri topraklarına konuşlandırmış, ama seni 'yönetemiyor'. bu sonuca nereden varıyoruz? doların artmasından. bütün uluslarası ticari ve bankacılık sistemin hangi para birimi ile dönüyor; Tl ile mi, yuan ile mi yoksa ruble ile mi? abd seni yönetmiyor, çünkü abd zaten senin sahibin...
    1 ...
  22. zi kuşağı zi kuşağı diye bağıran muhalif

    4.
  23. canını acıtan şeyler ile yüzleşemeyen insan

    2.
  24. "canını acıtan" çok geniş bir kavram. ateş canımı acıtıyor, yüzleşsem de yüzleşmesem de bu gerçek değişmeyecek. diyorsanız ki "ateş fiziksel bir hadise, biz duygulardan ve korkulardan bahsediyoruz", o zaman hakkında konuşabileceğiniz alan kendi aleminizden ibarettir, başkaları için atıp tutmak pek mümkün değil. bazı insanlar için öyle durumlar ve acılar vardır, öyle korkular veya hasarlar vardır ki değil yüzleşmek, akıldan geçirilmesi dahi zordur; düşünülmesi, hele de çaresizsen, lüzumsuz bir ızdırap verebilir. kaldı ki bu yüzleşmeme korkudan değil, bilinçli ve hesaplı bir tercih nedeniyle de olabilir; belki anlamsızlıktan, belki sonuçların çıkmazlığından belki de geri döndürülemeyecek olanın bugüne ve yarına yapabileceği tahribatı kestirmekten.

    neden sadece insanlar delirir? çünkü sadece insan aklında kelimeler benliğe demir atmıştır. o konuşulan ve düşünülen dilin altında yatan hikayelerin nerelere nasil gideceği bilinmeyen çok derin dehlizler var. sana birgün öleceğini hatırlatan buna ragmen hergün sanki hiç ölmeyecekmiş gibi devam etmeni sağlayan bir evrendir dil. milyonlarca insanı savaşa gönderebilen, öldürten ve öldüren bir kudrettir. bunları ve nicelerini farkedenler diğer insanları yargılamaktan imtina eder. bunları hafife alanlar ise umarım hiçbir zaman kontrol edemeyecekleri bir takım hikayelere maruz kalmazlar...
    0 ...
  25. övgüyü kabul edip eleştiriyi kabul etmemek

    3.
  26. tersi de mümkün: şahsen övgüden hoşlanmam; övüldüğüm konuda benden daha iyi olan örnekler gelir aklıma , ya da "acaba neyin peşinde" diye şüphelenir kendimi toparlarım. bunun yanında eleştiri, hatta hakaret işime gelir: en azından karşımdaki sana olan hasetini ve rahatsızlığını kusuyor, nasıl olsa kanıma girebilecek bir sıfatı yok, kendimi ispatlama gibi bir derdim de olmadığına göre, eleştirsin, sövsun dursun. mesleki hususlarda değil; orada şahsım değil mesleki konumum temsil ediliyor, onu savunmakla mükellefim.

    vaktinde bu sözlükte özelden böyle yoz bir iletişime geçmeyi denemiş ve çaylak edilmiştim. o günden beri hakaret edeni doğrudan moderasyona bildiririm; madem kural böyle, madem karşılık veremiyorum, o zaman kimse yapamaz.
    3 ...
  27. intihar etmenin bir temel hak ve özgürlük olması

    7.
  28. hayvanlar bir tür bunalım ya da o an anlaşılamayan bir hastalık neticesinde yeme içmeden kesilip ölebilirler, ya da kolonilerini/gruplarını koruma güdüsüyle hareket ederken hayatları sona erebilir, ama insandan gayri hiçbir canlı intihar etmez. neden? çünkü intihara giden yol insan dilinden geçer.

    "hayatın anlamı/anlamsızlığı", "neye faydam var", "hiçbir şey yolunda gitmiyor", "daha çok zararım var", "ne olacak bu kadar dert", "hayat benim değil mi?" veya bu başlıkta olduğu gibi "intihar temel hak ve özgürlük değil mi?" ve daha nicesi. bazen panik, onur, çözümsüz hastalık gibi kaygıların insanın bünyesine hakim olmasıyla hiç bu felsefik meseleleri dert etmeyenler de kendi canlarına son verebilir. bazense merak: 'acaba nefessiz kalmak nasıl bir duygu' diye deney yaparken göçüp gidenler var; amaçları intihar bile değil, ama teknik olarak intihar işte. bunu nereden biliyoruz, çünkü kurtarılanlar daha sonra anlatıyor "sadece deniyordum, ölmek istemiyordum" diye. her ne olursa olsun, bütün bu eylemlerin arkasında kişiyi bu noktaya getiren ve kelimelerden oluşan hikayeler var. 'neden böyle bir hikaye de başka bir hikaye değil?' nihayetinde insanı uzaya çıkaran, çok güzel hayatlar yaşatan şeyler de birer hikaye; ama herkes her zaman hangi hikayenin kahramanı, figüranı ya da dinleyicisi olacağına karar veremiyor işte.

    varoluş sadece kelimeler evreninden ibaret değil; varoluşun daha değişik boyutları var; atomu, kimyası, dna'sı, sezgileri var ki insanın varoluşu bunların hepsiyle her daim iç içe. gelgelelim kelimeler evreni insan için bunların hepsinden daha kudretli; öyle ki, eğer takıldıgı hikaye bunları içermiyorsa, hikayede bunlar detay bile değilse manasi da yok demektir, gayri insan bu katman katman varoluşları umursamıyor bile.

    nihayetinde hiç de hikaye olmamasına rağmen insanın çok küçük yaştan itibaren ve yine kelimeler vasıtasıyla idrak ettiği bir bilgi var: birgün ben dahil herkes ölecek ve bunun önüne geçebilmek mümkün değil. hani derler ya "böyle çok acayip hayatı değiştirecek bir sırrı öğrensen ne yapardın?" diye; işte zaten her insan dili kavradıktan sonra bu sırrı öğreniveriyor ve ömrünün sonuna kadar hergün bu 'hayat değiştiricek' bilgi ile yaşamak zorunda. ve bu gerçeğe rağmen yaşayabilmesi için başka başka hikayelere ihtiyacı var, aksi takdirde 'neye faydası var' değil mi?

    öyle bir yalnızlık ki bu, ne taş toprak anlayabilir bizi, ne de ölümsüz tanrılar... yani ben anlayamazsam, sen anlayamazsan intihar eden bir insanı, bu alemde başka da hiçbir sey anlayamaz.
    1 ...
  29. güzel bir kadınla aşk ve cinsellik yaşamamak

    4.
  30. rasyonel dusunce, yani "sonra ne olacak" hesap kitabi mutluluk getirmez. bu asklari seksleri yasarken iyi, bunu becerirsin, sonra tirmalamasi kismi kotu. "sicacaz diye yemek yemeyelim mi yani?" diye bir savunma bile rasyonel bir yaklasim, ama kotu bir benzetme, cunku yemek ve sicmak duygusallik ile degil organik kurallarla isliyor, sonunda kimsenin kalbi kirilmiyor. "ona bakarsan ask ve seks de organik" diyecekler, 'hadi bana eyvallah' diyerek ortamdan gidecegim... haklilar cunku.

    birisi cok guzel bir laf etmisti, nerden duydum hatirlamiyorum, ama hadise su:
    "bir insan olum doseginde hem yaptiklarindan hem de yapamadiklarindan pismanlik duyar".
    yani sonunda "mutlak kazanma" diye birsey yok.

    ama "ben bunlari bunlari yapamiyorum baskalari catir catir yapiyor" diye gunleri ziyan etmenin hicbir getirisi yok: ya kendini -yani stratejini- degistirip elinden geleni yaparsin, ya da durumu kabullenip hayiflanmaktan vazgecersin. milleti kiskanmak kadar kupune zarar bir keskinlik yok, belki nefret duygusu da ayni miktarda verimsiz ve zehirli bir ruh hali, ki kiskanclik ve nefret zaten birbirini besler. erkek olmaz zor, kadin olmak zor, cirkin olmak, kisa olmak, sisman olmak, yasli olmak, parasiz olmak, guvensiz olmak hep zor, hep zor... evrende 'adalet' diye birsey olsaydi insan bunu icat etmeye kalkmazdi zaten; ama adi uzerinde 'insan icadi', yani suni, dolayisiyla doganin acimasizligi ile uzlasamiyor.

    ozetle "ask yok seks yok" durumu nereden durduguna ve nasil baktigina gore "hayati kaciriyorum" hissi de verebilir "kafam rahat" tesellisi de. uzucu tabi; zor yani, zor...
    1 ...
  31. kimseye güvenmemek

    143.
  32. konusuna gore kisi kendisini de bu gruba dahil etmeli, hatta bazen listenin en basina koymalidir. soyle bir geriye bakinca hayatta birseyler yapmasini umdugumuz, bekledigimiz, bize defalarca soz verip bir bahaneyle bu beklentileri en cok yerine getirmeyen, sozunden cayan, ama her seferinde ikna oldugumuz bir bahanesi olan ve esek gibi bu bahaneleri sineye cektigimiz ve tekrar tekrar kanmaya devam ettigimiz kisi kim? kendimiz. cunku kullanma kilavuzu verilmemis bir hayatta duygularimizin, korkakligimizin veya tembelligimizin kurbani olarak yol almaya calisiyoruz, dolayisiyla birseylerin yolunda gitmedigi ve planlarin tutmadigi oluyor, bircok zaman bu is boyle.

    ve kendimize gosterdigimiz bu müsamahanin onda birini baskalari icin de gosterebilsek belki aldatilmalarimiz ve dolandirilmalarimiz azalmayacak, ama bunlarin bizi darmadagin etmesinin, en azindan uzmesinin onune gecebilir olacagiz. neden bunu yapmiyoruz ya da yapamiyoruz? cunku kafamizda su var: ben kendime mahkumum, ama diger insanlara degil. oysa ki diger insanlara da kendimiz kadar olmasak bile buyuk miktarda mahkumuz, aksi takdirde iyi veya kotu hicbir beklentimiz olmazdi onlardan.

    tamam kimseye guvenmeyelim; ama kendimizi butun bu bozukluklardan mustesna essiz bir abide olarak bellemenin de pek bir tutarliligi yok...
    0 ...
  33. sözlükten 3 kişiyi silme hakkınız olsa

    6.
  34. "abi beni sil, silecek misin beni abi!" diyalogunu animsatti...
    0 ...
  35. türk ananın kızını mayo ile avrupaya sunmak

    3.
  36. buradakii tek vahim hadise basliktir, dile yapilan zulumdur.
    2 ...
  37. son zamanlarda cinsel içerikli şakaların artması

    3.
  38. "son zamanlarda" denilen de insanlik tarihinin basindan beri bu arada:

    https://www.theregister.c...05/07/27/ancient_phallus/
    2 ...
  39. bakire bir kızla yatar mısınız

    15.
  40. birisi yatacak, birisi o bekareti alacak, mecbur. burada bakire kizla yataga uzandigi icin cinsel travma vs gecirmis erkeklerden olmayin; herhalde istiyorlar ki kiz bu isi evde alet edavatla kendi halletsin, hazir gelsin. o is oyle degil iste, bir kiz icin bekaretin bir partner ile asilmasi gercekten onemli bir hayat deneyimi olabilir, kulturlerden bagimsiz olarak soyluyorum. ustelik bir erkek icin de bu surecin parcasi olmak, sorumlulugu paylasmak, kibar ve anlayisli olmak gayet guzel bir deneyim olabilir. 3 kizin bekaretini kaybetmesinde rol almis ve her deneyimde yeni birsey ogrenmis biri olarak soyluyorum, onur verici bir surectir, artistlik yapmayin, adam olun...
    0 ...
  41. kemal kılıçdaroğlu

    11425.
  42. kendisine istifa oneren, dilenen, yalvaran veya haykiran tayfanin kendisinden hicbir farki yoktur. insanlar artik tahammul edemedikleri icin ulkeyi terkediyor, bu elemanlar "ille de chp" diye aglasip kendi golgelerinin arkasina saklaniyorlar; ulke nere bir siyasi parti markasi nere? memnun degilsen alternatifini yaratacaksin; ataturk bilmez miydi ittihat terakki'yi devam ettirmeyi? birseyler tikandiysa ve yurumuyorsa, ustelik bu tantana onyillardir nesilden nesile boyleyse bunda israr etmek nasil bir psikolojidir?

    aslinda herkes farkinda kimin secilip kimin secilmeyecegine bu ulkenin dinamiklerinin degil ama disaridan birilerinin ve bir avuc yerli isbirlikcinin karar verdigine, iktidari da muhalefeti de dizayn ettiklerine, herkes biliyor bunlari. gelgelelim bunu dile getiren bir kisinin artik chp'den, kilicdaroglu'ndan sikayet etmesi mantiksiz olur, oysa ki yillardir suren ve guzel kafa yapan bir ayin bu, dolayisiyla devam ediyorlar. ataturk allah, chp de kilise olmus, bildigin siyasi ortacag.

    peki adam mi yok, sorunlar belli mi degil, basarili ornekler mi eksik? hepsi de fazla fazla mevcut, fakat ronesans baslatmaya niyet yok. zaten niyet olsa care bulunur, niyet olsa chp diye ustelenmez, niyet olsa siyaset arka sokaklar gibi bir girdaba dondurulmez.

    (bkz: Aynı Yolu Yürüyenler Farklı Yerlere Varamazlar)
    0 ...
  43. chp

    507.
  44. bazi insanlarda ataturk'un yapisilsin diye icat ettigini zannettigi parti. ataturk boyle birsey yapmaz, adam bir kere pragmatik; insanlar tapsin diye bir olusum kurmus olabilir mi? kendince cagina ve gereklerine gore bir takim idealleri vardi ve bu partiyi kurdu, mirasinin da bir kismini bagisladi, bunlar dogru. ama kutsallik atfedilmesi de ne oluyor? ona bakarsan ataturk mirasinin bir diger kismini da turk tarih ve dil kurumlarina bagisladi, onlara tapan yok mesela, ne is?

    adam yaziyor "cekin elinizi ataturk'umuzun guzelim chp'sinden, defolun" diyor, honkuruyor. o zaman sen cekil kardes; ataturk'u o kadar seviyorsan once ilkelerini ve hedeflerini, yani ne demek istedigini bir anla, buna uygun olmadigini dusundugun bir yapi varsa tipki ataturk'un yaptigi gibi iliskini kes. adam yeri gelince koskoca osmanli'yi bir kenara birakmis, eleman diyor ki chp de chp, ille chp.

    bugun chp denen yapi, hem partilileri hem de destekleyenleri adina biraz hasta, biraz ezik, biraz korkak, biraz caresiz ve bolca nostaljik bir ayakbagindan baska birsey degildir. yonetici elitler sadece turkiyede degil, dunyanin her yerinde populer ve saygin kurumlarin, markalarin ve hatta meshur kisilerin iclerine sizmis ve bunlari kendi cikarlari icin kullanmaya baslamis. ataturk bugun kalksa ve bu chp'nin yarattigi toplumsal kanser halini gorse iyilestirmeye hic tesebbus etmeden yeni bir proje ve ilkeler belirler, baska bir orgutlenmeye gider ve yoluna devam ederdi, tipki vaktinde ittihat ve terakki'ye takilmadigi gibi.

    sen ne istiyorsun, bu toplumdan ve gelecekten beklentilerin ne? bu kadar sarih sorulara cevap aramak ve cozum yontemleri bulmak yerine kolaya kacip bir markanin golgesinde aglasmak ataturk'un mirasina sahip cikmak mi oluyor yani? mesele 1930'lara donelim, yok 1500'lere donelim, yok 2100'e hazirlanalim gibi hayalperestlikler mi, yoksa gozunun onunde gun be gun hayatini gasp eden sorunlari yine elindeki imkanlar ile asip daha iyiyi yaratmak mi?
    0 ...
  45. ayakta durmanın dikey yatmak olduğu gerçeği

    3.
  46. kaslarla, liflerle, sinir sistemiyle yerçekimine karsi egilmeden durmaya calisan omurgalara henuz bildirilmemis gercektir. biri zahmet edip soyleyiversin de milyonlarca yildir cektikleri sikinti bitsin bari...
    0 ...
  47. fakirler umurumda bile değil dönemi

    13.
  48. fakirler fakirlerin bile umurunda degil, yoksa zenginleri seyredip zenginleri alkislayip zenginleri desteklemezlerdi.
    4 ...
  49. türk milletinin ortak atasının ittihatçılar olması

    3.
  50. ittihatcilar ve dahi jonturkler "turk milleti" denen kavramin atasi degil, olsa olsa taseronu olabilir. cunku turk milleti de dahil olmak uzere yeryuzundeki butun milletlerin atasi abd'dir.

    amerikada birikmis koloni ahalisi ingiliz imparatorluguna karsi galip gelmeden once dunya uzerinde "millet" diye bir kavram henuz icat edilmemisti. o zamana kadar insanlar din, kabile, klan, sehir tarzi kimlikler ile yasayip giderdi. iste millet kavrami ortak dil ve semboller ile olusturulan ve normalda bir arada duramayacak, yani cografi, kulturel hatta genetik olarak bile birbirlerine uzak olan gruplari matbaa ve trenler sayesinde ortak bir birligin uyeleri olmaya ikna etti. ne der mesela turk milletinin tanimi: "kendini turk hisseden herkes turktur". yani sen kendini bir millete ait ilan edersen, ustune bir de o dili konusabiliyorsan oldun sana o milletin uyesi. bu kadar basit bir uyelik yontemi olmasina ragmen bunyede yarattigi kudret cok yuksektir; insanlar bildigin o ugurda hayatlarini verebilir; sadece 20. yuzyil bunun ornekleri ile dolu, ustelik dunya capinda.

    belki her milliyetcilik amerikan ya da turk milliyetciligi kadar gevsek degil, mesela japon milliyetciligi sen kendini japon ilan etsen de seni japon milletinin icine kolay kolay almaz, bir takim detayli kulturel bariyerleri de asman gerek, hatta belki seni degil ama cocugunu kabul eder. ama dunyanin diger ulkelerinde millete uye olmak biraz daha kolay, yeter ki o milletin benimsedigi ortak dil konusulsun, biraz o topraklarda zaman gecirilsin, bir de kisi kendisini o millete ait hissetsin.

    dunyanin siyasi ve sosyal haritasinda sadece son iki yuz senede yarattigi donusum goz onune alindiginda millet kavraminin dinlerden sonra insanligin ortaya koydugu en tesirli ideoloji oldugu su goturmez. ve bunun da atasi abd'dir, ki 1789 fransa ayaklanmasi eger zamanla "fransiz devrimi"ne donusebildiyse bunun nedeni ondan on sene once basariya ulasmis bir amerikan ornegi oldugu icindir. ne diyordu amerikan bagimsizlik bildirisinin en tepesinde buyuk puntalarla? "we the people". iste bunu hayal edince insan bir anda kendisini hicbir zaman tek tek tanimayacagi milyonlarin bir ferdi gibi hissedebiliyor. cok acayip ve bir o kadar da guclu bir fikir. bayagi da tuttu yani...
    0 ...
  51. 40 lı yaşlar

    12.
  52. yukarida bir vatandasin "daha 20' li yaşlardaki kadınlarla çıkmanın ve yatmanın imkansızlığına değinmedim" kederine aldirmayin. 40'li yaslarin tamamini 20'li yaslarda kizlarla gecirmis cok yakin tanidiklarim var; cok yakin diyorum bak, o kadar soyleyim. ozetle, kendinize rakamlarla sinir koymayin.
    0 ...
  53. önceden geleceği bilebilmek

    2.
  54. gelecegi bilebilmek dogasi geregi onceden olmak zorunda, sonradan bilinen sey gelecek olmaz.
    2 ...
  55. kemal kılıçdaroğlu

    11393.
  56. cok yakinda koltugu birakacak; cok yakin dedigim de en cok bir kac hafta icinde. cunku turkiye tiyatrosunu cevirenler icin chp markasi onemlidir. hatta akp, dyp, anap, dp gibi markalardan daha onemlidir; cunku kisi odakli bu partilerin iktidarda kalabilmesi icin muhalefetin kontrol altina alinmasi gerek. bu kisi odakli partilere yeni isimler bulmak kolay, ama chp isminin boslugunu doldurmak zor.

    son secimden sonra anlasildi ki kk orada durdugu muddetce kemik muhalefet chp'den uzaklasabilir, baska alternatifler ortaya cikabilir, ve kimlerin ne yapacagi sistemden rahatsiz olanlarin nerelere kacisacagi belli olmaz, ondan sonra topla toplayabilirsen. denecektir ki "daha iyi iste, muhalefet dagilirsa o sagci partiler daha rahat iktidara gelebilir". kazin ayagi oyle degil iste: o sagci partilerin populer olabilmesinin kosullarindan bir tanesi de chp gibi sallayabilecekleri saglam bir kaya olmasi gerek. pkk'ya, feto'ya sallamak yetmez, cunku bunlar secimlere katilmiyor. ortada chp olacak ki bu tu kaka isimler de chp'ye yakistirilabilsin. yoksa herkes gayet iyi biliyor ve yasadi ki esas bu yapilarla ve daha otesiyle calisanlar iktidari tutan sagci partiler.

    demek ki turkiyedeki rejimi dizayn eden mekanizmalar "chp etkisi" ya da "chp sosu" denen seyin zarar gorecegini sezdikleri anda yenilenmeye giderler. ama bu oyle biri olmali ki, muhalefeti "gercek" hale getirmesin, yuzeysel tutsun; gercek umut olmasin, hedef saptirsin. o zaman kk'nin yerine bu isi devam ettirebilecek isim kim olabilir? iste bu noktada imamoglu secenegi pek mantikli gelmiyor; cunku imamoglu'nun populer olma ihtimali var, kafa karistirir. kimin gelecegini pek bilemem, ama kk'nin pek yakinda gidecegi kesin...
    1 ...
  57. en leş ilişki bile sap olmaktan iyidir

    5.
  58. "leş ilişki" denen hadise yikanmamis bulasiklar ya da silinmemis camlar gibi birsey degil; leş ilişki bir insanin ruhuna, kendisine olan saygisina, sagligina ve dahi hayatina bile mal olabilir.
    ilişki ihtiyaciniz olabilir, ciftlere bakip ic geciriyor olabilirsiniz, ama "ne olursa olsun" demeden once sakince dusunmekte fayda var.
    3 ...
  59. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük