bazen kendi hayatınızı mahvetmenize sebep olan sestir. onun sözlerini dinlediğinizde ise, üzülseniz bile doğru olduğunu bildiğiniz bir şeyi yaptığınızda, garip bir tatmin duygusu yaşatır.
her şey güzel giderken, bir noktadan sonra kopan bağ, nedeni ne olursa olsun, insanın içinde bir burukluğa sebep olur. o burukluğun adıdır vicdan.
kendinizi, acaba başka bir yolu var mıydı, derken buluverirsiniz.
mesela ayrılmanızın üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen, hala kimselere bakamıyor, vicdan yapıyor olabilirsiniz. ama onun çoktan başkasıyla takıldığını öğrendiğinizde, birşey gelir, vicdanınızı temizler ve gider. hem deikinci kez.
bu hayatın bize, üzülmeye değmez deme şekli olsa gerek.
ve keşke tanımasaydım kısmını atlatıp, insan ayırt etme yetisi kazanmış olursunuz, tebrikler.
hangi siyasi görüşten olursak olalım en başta sahip olmamız gereken 'şey'dir. önce vicdan, çünkü vicdan hakkı, hukuku, adaleti ve insanlığı beraberinde getirir. sonra ister turan hayali kurarsın, ister kendini dünya kardeşliğine adarsın. ama önce vicdan, kendi görüşünde olmayanlara karşı daha bir fazla hemde.
"vicdanlı ve dürüst olmak, hesaplı olmaktan iyidir. hesap insanı makam sahibi yapar da, vicdan daha önemli bir işe yarar; insanı insan yapar." friedrich wilhelm nietzsche
öyle bir sızlar ki her şeyi unutturur. öyle bir sızlar ki kalbini ağrıtır. öyle bir sızlar ki uyanmak istemezsin. öyle bir sızlar ki yüzüne bakamazsın. öyle bir sızlar ki ölmek-öldürmek istersin.
ve sadece özür dilemek gelir insanın içinden, affedilmeyeceği bile bile.
günümüzün belki de en önemli ancak en bastırılmış meselelerinden birisidir.
bugün gördüğüm, yaşadığım birkaç olay sayesinde yine beni düşündürmeye sevk etmiştir.
hırsızlık yapılmış bir ortamda, mazlum ile mahkum olması gereken hakkında duyduğum "vicdani" duyguların aslında ne kadar büyük bir ikilem yaşadığını anladım.
ya da bir dilenci ile üstü başı düzgün (dilenci olunca üstü başı düzgün olmuyor tabi. dilenci de ne kadar ayıp, gurursuz bir kelime halbuki) bir kadının arasında geçen:
-adana'da iş yok ya
-iş yoksa git ankara'ya istanbul'a
-adananın insanında iş yok
-karalıyorsan adana'yı git o zaman
-karalamıyorum vs vs..
konuşmaya kulak misafiri olmak da yine düşündürücüdür.
mazluma, suçluya ya da çaresize acırken, bir yandan da küçük şeylere duyulması gereken vicdani rahatsızlığı duyamıyorsak, vicdanı sınırlamışız demektir. yere attığımız bir çöp tanesinde bu vicdan bizi rahatsız etmiyorsa, ya da suçluya ya da mazluma duyduğumuz acıyı duyamıyorsak, ortada kesinlikle yanlış bir değer var demektir.
vicdan bir yerde tehlikeli de. önüne gelen her olumsuz tabloya vicdanen tepki vermek bir zaman sonra "yeterince kötü bir dünyada" yaşıyor olmanın verdiği zorunluluktan ötürü, alışkanlığa dönüşürse, bünyeye zararlı olmaya başlar. kişiyi karamsarlığa iter, kalbinde her daim bir sızı barındırır.
"söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil."
işte bugünün insanının içine kısılıp kaldığı kafeslerden birisi...
Bundan 2 sene önce alkolu fazla kaçıraraktan bulgaristanda kızarkadaşımı aldattıktan sonra geceleri uyuyamama ve en sonunda itiraf etmeme sebep olan duygusal hadisedir. Galiba vicdan azabı olucaktı ama neyse.
insanın içinde bulunan anayasa mahkemesidir. yaptığımız eylemleri denetler ve bazen cezaya çarptırabilir. her insanda gelişmiş değildir bazılarında hiç yoktur. sonradan da kazanılamaz sadece doğuştan gelir.
'Vicdan,kişilerin hiç bir zaman dinlemek istemedikleri küçük bir sestir' der çekirge Jimini peri Pinokyo'ya hayat verirken.
Belki de en doğru tanımdır.
insanı insan yapan en önemli duygudur. En kötü insanın içinde dahi atom çekirdeği kadar da olsa bu duygu barınır. Bu duygusunu kaybetmiş insandan her şey beklenir.