abi tam olarak maksadın ne amk? Unutacak olmasına mı üzülüyorsun, mihriban’ı başkasına mı iteliyorsun, hiç belli olmuyor. Mihriban’ın devreler de yanmıştır, sittin sene unutamaz şimdi mevzuyu.
insanoğlu birini sever de aman dediği aşka düşer, yemek yemez su içmez, dünyaya küser yüzü düşer, gün gelir elbet geçer, yeni birini görür onu sever, içinde belki ukde kalır, evladı olursa unutur geçer.
Senin zamanı geçmiş aşkına mı yansın? Çocuğu olursa kendini ona adar, seni de unutur seni de siler elbet. Çocuktan daha kıymetli ne var dünyada.
Kesinlikle Musa Eroğlu üstaddan dinlenilmesi gereken şaheser. Lütfen dikkat, uzağa giden bir sevgili, bir havalimanı ve ayrı geçecek bir kaç ay bulunan ortamda, akıl sağlığınız için dinlemeyiniz.
her dizesinde insanı 489 gün ağlatabilecek güçte bir büyü olan aşmış vurmuş dağıtmış kırmış türkü.
vura vura anlatır resmen, gideni, neler kaybettiğini, nereden nereye düştüğünü gösterir insana.
nasihat verir aklı sıra, unutursun der. der ama kendi unutamadığından mı bu kadar dertli yazmıştır?
ahhh ahh! hele der ki, oğlun kızın olsun hele, unutursun! yani hayali kurulan bebeler yalan olmuş bir halde...
kendini çoluk çocuğa verince unutursun der.
der ama düşündükçe çıldırtır aslında kendini de dinleyeni de...
hayat böyle der, unutursun der.
yaşamak yok artık, geçtim beni, gün gelince kendini bile unutursun der.
unutursun hayalleri, maziyi... ya da sana öyle gelir(nah unutursunder özetle)
yıllar gelir geçer de, hatıralarında ağarır saçların gibi der.
gönül gayrı isteyecek derman bulamaz dünyadan göçene kadar der.
meyve gibi düştük der sonra. zamanı gelince düşüyor der.
ama diyemez ki biz meve değildik, hani beraber düşecektik diye!
sebeplerden bir duvarın dibinde kalırsın der. ama içinden diyemez, kendisi de inanmaz ya..
gün geçer azalır sevgi diye kandırır, sadece der işte demek için.
gün gelir unutursun diye hem kendini kandırır hem de onu kandırır.
ve mahveder, sevdiceğin bebekliğini anımsatır.
süt emermiş gündüz gece, unutmuş ya büyüyünce.
dağıtır bırakır, sadece demez yani, dağıtır bırakır.
ve ne vakit çınlasa bu türkünün melodisi, gözyaşları başlar mesaiye, yorulmaz gözler, ve pınarları.
sigaralar, kafadakiler, gözler, ufuklar, geçilen yollar, hayaller, olması beklenenler, boşvermişlikler...
sıradakinin ne olduğu zerre önemli değildir şayet bu türkünün sözleri nüfuz etmişse bünyeye tamamen.
ne olduğun nerede olduğun değil, kimsiz nerelerde olamadığın önemli olur.
Hikayesi olan, ders olarak işlenmesi parça parça incelenmesi gereken türküdür. içerisinde aforizmalar hatta "ayarlar" barındırır.
Hikayesini özetlemek gerekirse ki bu hikaye doğruluk konusu tartışılsa bile şudur:
Sarı saçları deli gönüle bağlanan Mihriban bi başkasıyla evlenmeden 1 gece önce evden gizlice çıkıp aşığıyla buluşur...orada geçen konuşmalardan sonra bu türkü ortaya çıkar.
Bu türkünün benim için en can alıcı noktası sevgilisi başkasıyla evlendirilecek olan adamın kendisinden önce sevgilisinin üzülmesini engellemek için söyledikleridir. Nasıl sevdiğini "ayrılıktan zor belleme ölümü" diyerek anlatan gel gör böyle bi durumda olunca sevgilisinin üzülmesini engellemek için konuşur durur.
"Süt emerdin gündüz gece
Unuttun ya büyüyünce"
"Oğlun kızın olsun hele
Unutursun Mihribanım"
"Gün geçer azalır sevgi
Değişir her şeyin rengi
Bu gün değil yarın belki
Unutursun Mihribanım"
aşk tektir, aşkın dili dini tektir, aşkın ideolojisi tektir. bu parça işte bunun en güzel örneğidir. abdurrahim karakoç yazmış, musa eroğlu bestelemiş, niceleri de yorumlamıştır.
rivayet şudur ki, merhum üstat abdurrahim karakoç okul yıllarında mihriban diye bir kıza aşık olur. o yıllara denk gelir şimdilerde severek dinlediğimi (bkz: mihriban türküsü)'nü yazması. aşkına o zamanlar karşılık bulamaz, yıllar yıllar sonra bir programda abdurrahim karakoç kürsüye davet edilir, mihriban şiirini okuması kendisinden istenir. kırmaz oradakileri, üstat başlar şiirini okumaya, dinleyiciler arasında mihriban da vardır. günler günler sonra üstat bir radyo programına katılır, mihriban programa bir not gönderir. notun içeriğinde; "unutmak bu kadar kolaymı" yer almaktadır. fakat üstat o yıllarda çoktan evlenmiş ve çocuk sahibi olmuştur bile. hatta kızının adını da mihriban vermiştir. radyo programına gönderilen notun ardından gelir bu şiir.