yoksa, sokaktaki adamın böyle bir kaygısı yok. daha doğrusu, farkındalığı yok ki kaygısı olsun. onun tek kaygısı mesaisini tamamlayıp evine kazasız belasız varmak ve mümkünse evde yenecek bir şeyler olması.
ancak, onu da suçlamak, imkân dahilinde değil. zirâ, ilkokul birinci sınıftan itibaren hatta daha küçük yaşlardan başlayarak, "ne harika bir ırktan(?!), ne muhteşem bir milletten(?!), en güzel dinin(?!) mensubu olduğu" dayatılmış.
"farklı" olanların ya da düşünenlerin "yaban" * olarak görüldüğü bir coğrafyada, "farklı" düşünmeye birkaç "çılgın"dan başka kim cesaret edecek?
çünkü farklıysan sevilmezsin, farklıysan itilirsin, farklıysan ötekisin, farklıysan başka bir galaksiden gelmişsindir, farklıysan manyaksındır! illâ ki, herkesle aynı ırktan/milletten/ümmetten olman beklenir ve istenir.
böylece yavaş yavaş 75 milyonluk nefis bir "küçük adam" ordusu yaratılmış. şimdi o küçük adam, nereden bilsin "birey" sözcüğünün anlamını, değil ki birey olma kavramını hayat(ın)a geçirebilsin.