bugün

Ay ortaya bırakıp çağıralım kime giderse onun olsun arkadaşım.
Bir anda kısmeti açılan yazar.
Dün bir selamlaştık bugün evliliğe doğru gidiyoruz. Çok hızlı. Annemgilden isteyecek beni. inşallah çirkin değildir ahahaha. Kerata seni.
Nickaltı yazarı.

Sürekli birilerinin nickaltına yazmaktan kendini alıkoyamıyor, durduramıyoruz efenim.

Kimseye faydası olmayan onu bunu çekiştiren, mahalledeki dedikoducu teyze gibidir.

Edit; benim nickaltına da beklerim. Hoş beklemesem de damlar amk.
#37284372
3 aydır kreşe göndrriyoruz. ben de intikam olur diye düşünmüştüm. ama insan üzülüyor bu sefer de memur gibi erkenden kalkıyor diye. biz babasıyla üzülüyoruz çünkü malız biz. çünkü huni.
Az onceki entryisini gorup bu mu lan ebevynlik dedigim yazar.

3 yasinda kizim var. o kadar mutlu oluyorum ki sabahlari beni uyandirdiginda. Gozunu actigi gibi benle oynamak istiyor. Uyumak istiyorsan niye cocuk yaptin? Okula krese gitsin rahatlayalim ne demek? Zaten butun hafta calisiyorsun o cocuk ozluyor seni. Beraber bir seyler yapmak istiyor. 2 saat az uyu ne olur? Ben genelde evde calisiyorum. Onunla daha cok zaman gecir etin daha saglikli olsun diye 03:30da kalkip tum yazismalarimi saat 07:00ye kadar bitiriyorum. Ofise giderken yanimda goturuyorum. Cocuk bu be, tek istegi senle daha fazla zaman gecirmek.

Uzuldum sahiden.
Yazdığı uzun uzun entryleri eğlenerek ve öğrenerek okuduğum yazar.

Kedilerin cinsel yaşamı ile ilgili başından kötü anılar geçmiş anladığım kadarıyla. Bu olayı namus meselesine çevirmemesini ve doğal hayata saygı duyması gerektiğini düşünüyorum. Kedi babası olmak zor iş.
(bkz: ayın hep aynı yüzünü görmek/#36959762) entry'siyle tepki toplamış olan yazardır. her ne kadar bazı yazarlar kendisine şerefsiz, kanı bozuk nasa dölü, yahudi piçi, dinsiz imansız gavur oğlu gavur gibi hakaretler ediyorlarsa da, ben şahsen tarafıma yaptığı eleştiriyi olgunlukla karşılıyorum. hakaret etmişse de allah belasını versin. biz müslüman adamız, bu kansızın seviyesine inemeyiz müminler.
birden aklıma gelmiştir.

sadece ona bir soru sormak için tekrar sözlüğe üye oldum şu an.
https://tr.instela.com/ye...e-paylasan-nesil--5799784

emek hırsızıdır.
(#26616213) ilgili entry si ile istatistiklere girmiş yazar kendisini tebrik ediyorum.

yalnız şöyle bir şey var sayın emek hırsızı; (#26453680).
bazı kelimeleri de değiştirmiş cidden komiksin.
(#17127998) beni umut vaad eden yazarlar listesine almış yazar. teşekkür ederim efenüm
(bkz: sevişmenin ardından komodine yüzük bırakmak/#19140080)

allah başka dert, tasa vermesin.. göreceğini görmüş olan yazar..
9 şubatı sevdiğini görmek, 14 şubatı hediye almak, 16 şubatı da brezilyaya gitmemek için
iple çeken mühendis yazardır! * * * şu an uyuyan bünyesini iki güzel şarkının sözleriyle selamlamak isterim..

friends şarkısından..*

I don't wanna think
I just wanna feel
I just wanna dream..*

all fall down şarkısından.. *

lost till you're found
swim till you drown
know that we all fall down
love till you hate
strong till you break
know that we all fall down

all fall down, we all fall down
we all fall down, all fall down..
sözlükte gördüğüm en ilginç bilgilerden birisini eklemiş olan yazar.
(#18355539)
Tabii şimdi siz tıklayınca bu muymuş lan diyebilirsiniz ama bence çok güzel ve ilginç.

(bkz: Işte bunlar hep genel kültür)
(bkz: Işte bunlar hep torunlara anı)
ayağımda kalmış güney asya tozunu üzerinde temizleyeceğim yazardır! hele bir yarın olsun da bakalım.

edit. büdüt, düdüt: an itibari ile tozun ayağımda kalmasına karar verdim. ne de olsa kolay bulunmuyor güney asya toprağı... derin bir nefes alınıp ohhhh denilmesinin yeri ve zamanıdır bence.
the waterın elinden eninde sonunda alacağım yazar.

(bkz: squee benim olacak lan)
sanırım "uluslararası ilişkiler" mezunu; portekiz'le arasında garip bir ilişki var zira.

(#18133031)

- arkadaşım gülümsettin, eyvallah.
(bkz: çok komikmiş yazar kardeş)
ben neden uzun yazamıyorum? diye sorup duruyormuş millet kendine,birbirlerine felan...

neden yazamıyorsun ben sana bunların hepsini açıklayacağım ama öyle cevap vermek bu kadar basit değil önce bunu bil.

"ben neden uzun yazı yazamıyorum?" diye odun ateşinde kızaran az yağlı biftekler gibi haykırmanı; demek ki bu çocuk uzun yazı yazmak istiyor diye algılıyorum. ama sorun şu ki neden uzun yazı yazmak isteyesin!?

biliyorsun ki ülkemizde kitap okuma oranı felan düşük ben kendimi bildim bileli söylenir durur, bundan mütevellit senin yazacağın uzun yazılarda haliyle pek okunmayacaktır. ben uludağ sözlük kariyerimde envai uzun yazı yazdım, gördüm ki okunmuyor lan. hatta daha trajikomik şeylerle de karşılaştım. dangalağın teki bi başını okumuş bi sonunu okumuş, "vay bireder sen ne saçmalamışsın böyle" deyu çığırtmalara gark oluyor pm yollu.

demek ki neymiş uludağ sözlükte uzun yazılar okunmuyormuş. zaten bunu haftanın en beğenilen entryleri istatistiğine bakarak da anlayabilirsin. örneğin geçen haftanın en beğenilen entrysi boktan bir "bakınız" şeysi olduğu zamanlar sıklıkla yaşanıyor bu güruhta.

"yyhaaa bebeeem osssun baan istiyommm onlar okumassada oluyyy yhaaa" diyorsan ağzını yüzünü gözünü siktiğimin salağı, tamam amk sana nasıl uzun bir yazı yazılır anlatacağım.

1* mesela hikaye yazabilirsin... uydurma karakterleri hayal dünyanda ordan oraya sürükleyebilirsin. ben sıklıkla yazıyorum böyle hikayeler. birkaç tanesine bak fikir edin. bunu yazabilmek için biraz hayal dünyası ve yaratıcılık gerekli. bu yoksa olmaz şekerim.

(bkz: #17080473)

(bkz: #17070573)

2* klasik olan "bir konu seçip yazma" eylemini deneyebilirsin. yaratıcılık ve hayal dünyası gerekmez. eğlenceli bir üslup ve doğru tespitler yazının kesinlikle kalitesini belirleyecektir. amma ve lakin aslında hikaye yazmaktan daha zordur. yazı hali hazırda zaten uzun olduğundan okuması sıkıcı bir hal alabilir.

(bkz: #17123486)

(bkz: #17108257)

(bkz: #17060364)

(bkz: #17128648)

3* herhangi bir anını yada olayı anlatabilirsin. nispeten diğerlerinden daha kolay görünür ama bunu bile yapacak kapasitede olduğunu sanmıyorum sende "bebeeeem". şööyle bir bakıyorum da hiç anımı felan anlatmamışım herhalde yok lan. neyse sen yazacaksın işte ballandıra ballandıra anını uğraştırma beni.

şimdilik sen "dummy" olduğun için önüne 3 yol koydum uzun yazı yazabilmen için. hani bazı insanlar vardır, eline kalem kağıt aldığında yada klavyenin başına oturduğunda bir an da dökülür kelimeler, cümleler felan... tabi bu über seviyeye gelebilmen şuan imkansız göründüğünden bunu o seviyeye gelince konuşalım.

çevre dostu yeşil motorun squee

salyalarımla...

-----------------------------------------------

Lafı hiç döndürüp dolaştırmayacağım, çok açık söyleyeceğim: siz "değerli!" yazarlar siyasi herşeye bok atıyorsunuz ya hani burdan birkaç birşey söyleyeyim de farkındalığınız artsın!

Tanıdığım yaşlı bir bilge durup durup şöyle derdi: Bir imparatorluğun mirasçısı olduğunu asla unutmayacaksın, 'çift gerçekli' bir ülkenin çocuğu, yani hem doğulu hem batılı olduğunu asla gözardı etmeyeceksin...

Unutursan, 'Kürt ayaklanmasını' asla anlayamazsın. 'Nankörler ne istiyorlar?' diye şaşar, dellenirsin. Diyarbakırspor'u birinci ligde oynatıyoruz, gene tatmin olmuyorlar!...

Çünkü sana tarih öğretilmiyor. Uzak tarih yalan yanlış öğretiliyor, yakın tarih hele hiç.

O zaman da meselelerin köklerini göremiyorsun. Göremeyince, çözemiyorsun.

Öğrenmez, öğretene de burun kıvırırsan, örneğin CHP'ye derin muhalefet hareketinin niçin izmir'de, Ege bölgesinde doğup geliştiğini anlayamazsın... CHP'nin niçin 1946 yılından beri hiçbir serbest seçimi kazanamamış ve bundan böyle de kazanamayacak olduğunu bilemez, ömrünü önce Bülent Ecevit'e, şimdi Deniz Baykal'a, sonra kimbilir kime kızmakla tüketirsin...

Recep Tayyip Erdoğan'ı da 'Arap ülkelerinin bizi mahvetmek üzere gönderdikleri bir ajan' sanırsın tabii!

Hiçbir batı imparatorluğu, yıkıldıktan sonra bizim kadar kalıntısıyla boğuşmadı.

Çünkü onlarda 'bir merkez ülke artı sömürgeler' vardı. Merkez ülke etnik açıdan bütündü. Sömürgeyi salıverdiğin zaman merkez bundan fazla etkilenmiyordu. O imparatorlukların 'tasfiyesi' daha kolaydı. (Fakat Fransa bile, Korsika gibi sömürge olmasa da 'sonradan edinilmiş' ve tam hizaya getirilememiş bir toprak yüzünden epeyce baş ağrısı çekti, şimdi de çekiyor. ingiltere bile, Katolik Güney irlanda'ya bağımsızlık verdi ama Protestan Kuzey irlanda'yı kendine saklamış olmanın sıkıntısını çok çekti... Tarih boyunca bastırılmış Katalonya, şimdi ispanya'dan koptu kopacak... Bir de sen kendi çektiğin sancıları düşün bakalım...)

Bizde böyle 'etnik temiz' bir merkez yoktu. ittihatçılar bu temizliğe, yıkılmaya son üç yıl kala giriştiler, tam da beceremediler, üstelik vahşice davrandıkları için faturasını bugün biz torunları ödemekteyiz.

'Etle tırnak', evet... Onun için sökülmek istendiği zaman çok acıtıyor... Elbise olsaydı, çıkarıp atması kolaydı.

Ve, 'geri çekilirken sağda solda bırakmak zorunda kaldığımız Türk ve Müslüman unsuru' yüzünden başımız da çok ağrıdı ve ağrıyacak: Aha Kıbrıs, aha Bulgaristan, aha Bosna-Hersek, aha Musul ve Kerkük.

Hiç merak etmediniz mi, Yunan ordusu niçin izmir'e çıkmıştı? Yani niçin Çanakkale'ye, Antalya'ya, Mersin'e değil de izmir'e?

Çünkü izmir şehir içi nüfusunda Rumlar çoğunluktaydı da ondan!

Ama sana öyle bir öğretirler ki, çok ilgisiz bir şehri durup dururken ele geçirmek istemiş namussuzlar, diye düşünürsün.

Müttefikler Çanakkale'ye niçin saldırmışlardı? Önce sen onlara saldırmıştın da ondan!

Biz, 'redd-i miras' yoluna gittik, geçmişimizi hepten yok saydık. Devekuşu gibi kafamızı kuma gömdük. imparatorluğun kurucusu, yöneticisi ve merkezi değil, bağımsızlığını kazanmış herhangi bir 'gariban çevre ülkesi' gibi davrandık.

(Bizim anlı şanlı '68 kuşağının' bazı kafasız çocukları da burayı bir Küba, bir Vietnam, bir Cezayir, yani emperyalizmin elinden yeni kurtulmuş ya da kurtulmaya aday bir sömürge sandıkları için pisi pisine öldüler...)

Sonra da dönüp dönüp şaştık: Aaaa, istanbul'da Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Kürtler vardı yahu! Nereden çıkmıştı bütün bu insanlar? Uzaylılar mı getirip tepemize bırakmıştı bunları?

Şimdi ittihatçılar'a kızan köylüler de tepki niyetine bu kez ayrı bir saçmalık peşindeler: Onlar da Arap ülkelerini, yani gene 'periferiyi' kendilerine örnek almaya, model yapmaya, 'paradigma' olarak kabul etmeye çalışıyorlar.

yani diyeceğim o ki size anlatılan o tarih kitaplarında ki herşey ya yalan yada eksik. çünkü hep öyle olmasını istiyorlar...

aranızdan biri illüminati mi dedi?

ya bi siktirin gidin yine konu buraya geldi dimi!?

---------------------------------------

Tanıtım yetersiz midir gerçekten, yoksa 'tanıtacak pek fazla da bir numaramız' yok mudur?

şu hep konuşulan "turizm" muhabbetinden bahsediyorum ya.

Güney kıyılarımız, bütün Akdeniz'de bulunacak en güzel kıyılardır (Cote d'Azur'e, Riviera'ya, Costa Brava'ya ya da Costa del Sol'a gidip de 'aaa, bu muymuş, ya çakıllı dandik kumsal ya beton yığını' diye hayal kırıklığına uğramış her zenginimiz bunu bilecektir)...

istanbul da, tarih isteyene tarihiyle, serserilik isteyene bir zamanların Beyrut'unu bile sollamış gece hayatıyla iyiden iyiye 'tanınmış' durumda...

Eee, neden ağlıyoruz?

Tatili bedava denebilecek kada ucuza sattığımız için yeterince para kazanamamaktan yakınıyoruz, ama bunun tanıtımla ne ilgisi var? Tanıyan öyle iyi tanıyor ki Türkiye'yi, bize öğretir!

iyi kötü ihracat da yapıyoruz canım, tekstilde vurduk geçtik, her ne kadar üretici ve ihracatçımız şimdi sızlansa da...

Haaa, 'imaj' mı demek istiyorsunuz? Onu kolay kolay değiştiremezsiniz.

Altı yüz yıla yakındır Batı'yla savaştınız, Batı'nın hemen herşeyinin tersi, 'antitezi' oldunuz, birkaç onyılda bizi ölesiye sevmelerini mi bekliyorsunuz?

Arkadaşlar, bizim fesi çıkarıp şapka giymemiz, alfabemizi değiştirmemiz falan, bizden başka hiçkimseyi çok fazla ilgilendirmiyor.

'Çılgın Türkler'in' seksen dört yıl önce Yunan ordusunu yenmiş olmaları da Yunanlı olmayan kimsenin fazla umurunda değil. Burada çok para kazandırır ama Kapıkule'den çıkınca o kitabı kesekağıdı bile yapmazlar.

Bugün, turizmin ötesinde, bize gösterilen ilgi, Ortadoğu sorununun 'stratejik' ilgisidir, başka hiçbir şey değil. O ilgi de, yakınmamızı gerektirmeyecek kadar yoğun, merak etmeyin.

Altı yüz yıl Batı'ya sürekli saldırdığın yetmiyormuş gibi, cumhuriyet yönetimiyle birlikte de 'tamam, artık yerimde oturacağım' demiş, sırtını dönmüşsün... Yalnız ekonomini değil, her türlü ilgi duyarganı kapamış, kendi içine çöreklenmişsin... Yalnız iktisatta değil, her alanda 'otarşi' politikası uygulamışsın... Hem 'izolasyonizm' yapmışsın, hem 'niçin izole olduk' diye yakınıyorsun...

ikinci Dünya Savaşı'na hiç bulaşmamış, elini taşın altına sokmamışsın... Faşizme karşı tavır almak bir yana, 'aman, ya herifler kazanırlarsa' diye el altından yakınlık da göstermişsin, sonra komünistler bunun hesabını sormaya kalkınca da paniğe kapılmışsın...

ispanya iç Savaşı'na, çok araştırdım, akın akın koşan yedi düvel gencine karşılık, gerek bir yanda olsun gerek öbür yanda katılmaya giden bir tek Türk yoktur ilaç için, bir tek Türk!

Oysa 1871 yılında, Paris Komünü ayaklanmasında bile barikatlarda çarpışan iki Osmanlı genci vardı, Kemal ve Reşat Beyler...

Kendini dünyadan bilerek ve isteyerek yıllarca soyutlamışsın, şimdi iki modacı üç piyanistle durumu idare etmeye çalışıyorsun ve tanıtım yetersiz diye ağlıyorsun... insanlarına yılda bir kerecik yurt dışına çıkış hakkı tanımışsın yıllarca, yanlarına iki yüz dolardan fazla para almalarına da izin vermemişsin, niçin bizi tanımıyorlar diye üzülüyorsun...

Neyini tanıtacaksın, çirkin şehirlerini mi, milyonlarca kara lumpenini mi? Eğitimini mi, sağlığını mı, trafiğini mi, demokrasini mi yoksa?

Sağcısı da solcusu da hiç ağzını açmasın, ellili yılların sonlarında ispanya kendini kurtaracak o amansız turizm patlamasına yöneldiğinde, bizim eşekler birbirlerini yemekle iştigal ediyorlardı...

Sonra döndüler, ağız birliğiyle, o güne kadar Türkiye'nin bir Rodos adası kadar bile etmeyen yatak kapasitesini gerçekten patlatan adama, Turgut Özal'a küfür ettiler!

Tanıtım yetersiz abi, ıslak donun arasından çıkarıp turistlere de gösterelim, acayip tanıtırız Türk maslahatını... Yeter zaten.

kapasitemiz bu oğlum neyi zorluyorsunuz.

(bkz: ben bu yazıyı illüminatiye bağlamadım)

------------------------------------------------------

Boşuna uğraşmayın, şu 'Avro' lafı tutmadı, tutmayacak... birkaç kişi zorlana zorlana kullanıyor, Türk Dil Kurumu'na ayıp olmasın diye, başka ağzına alan yok.

Çünkü dil, emir ve komuta zinciri içinde değiştirilebilen bir şey değildir, canlı, 'organik' bir varlıktır, kendi kurallarına göre gelişir, bozulur, doğar, ölür.

Bunu bilmezsen, örneğin halkı Osmanlı Türkçesi yerine emirle Çağatayca konuşmaya zorlar, Meclis'e Kamutay, Mebus'a Saylav, Cumhuriyet Halk Partisi'ne de Kamubuyurum Tüz Bölemi demeye kalkar, gülünç olursun.

Örneğin, eskiden Nurullah Ata olan adını Ankara'nın havasına uymak için Nurullah Ataç yapan zatın önerdiği terimlerden 'komedya' karşılığı 'güldürü' tutmuş, fakat 'tragedya' karşılığı 'ağlatı' tutmamıştır; çünkü komedya güldürür ama tragedya seyrederken aptallar bile ağlamazlar. Dil, yaşayan bir varlıktır, gökten zembille inmez.

'Avro' terimi mantık açısından doğru ve haklıdır, 'Avrupa' dediğimize göre o kıtaya ve onun birliğine... Fakat geç kalınmıştır.

Bu terim icat edilene kadar bu paranın adının 'Yuro' şeklinde söylenmesi bu ülkede yerleşmiş kalmıştır.

Zorlamak gereksizdir, çünkü bu para bizim paramız değildir, çok güçlü de olsa diğer dövizlerden bir dövizdir alt tarafı, ecnebi parasıdır.

ispanyollar, günlük hayatlarına girince ona 'Uro' dediler, çünkü bu laf, yüzyıllardır kullandıkları 'Duro' kelimesini hatırlatıyor, ona benziyordu, ağız alışkanlığına uygundu. (Beş pesetalık madeni paraya 'douro' denirdi ve iç savaştan önce de satınalma gücü bayağı yüksekti ha...)

Yunanlılar 'Evro' diyorlar, ellerini çabuk tutmuşlar, 'Evropi' kelimesinden türetmişler, banknotların üstüne de çatır çatır yazdırmışlar kendi alfabeleriyle, tuttuklarını koparıyorlar...

'Gurbetçilerimiz' de tıpkı Almanlar gibi 'Oyro' şeklinde telaffuz ediyorlar, çünkü o gerçekliğin içinde yaşıyorlar.

Biz ancak döviz büfesinde görüyoruz, yurt dışına çıkacağımız zaman cebimize koyuyoruz, ya da biriktiriyoruz ama, dakika başı ağzımıza almıyoruz ki bu kelimeyi...

Dilin asıl 'mecraı' yazı değil, konuşmadır. Örneğin konuşma dilinde, yani asıl Türkçe'de 've' kelimesi yoktur. 'ile' kelimesi, daha doğrusu bunun takılı şekilleri vardır. 'Ve' kelimesi, ibranice ve Arapça kökenlidir.

işte bu nedenle de halkımız 'camii' demez, 'camisi' der, 'me'mur' demez, yani 'ayın' harfini çatlatmaz, 'memur' der, 'mes'ele' demez 'mesele' der.

Ve de dolmuştan 'uygun' bir yerde inmez, 'müsait' bir yerde iner. Uygun bir yerde inenler çıtkırıldım okumuşlardır.

Benim babaanemin de anneannemin de okumaları yazmaları yoktu ama benden çok daha güzel Türkçe konuşurlardı. Okuma yazma öğrenmeye gerek görmemiş, hele 'yeni yazıya' asla ısınamamış Müslüman Osmanlı kadınlarıydı.

işte sözünü ettiğim bu halk, 'Euro-Avro' zıtlaşmasını da kendince çözmüş: 'Yörö' diyor!

Bunu ilk kez 'Organize işler' filminde 'Süpermen Samet'i oynayan, hem de çok iyi oynayan değerli sanatçımız Tolga Çevik'in ağzından duyduk, güldük de...

Fakat niçin olmasın? Gelin şu Avro'yu Yörö yapalım da bitsin bu iş.

'Yamuk' kadar, 'kelek' kadar, 'kıyak' kadar yerli ve lumpen bir kelime işte... Hayatın içinde! Gerçeğimize cuk oturuyor.

-------------------------------------

Eskiden 'basıldı' derlerdi, şimdi artık 'yakalandı' oldu moloz paparazzi dilinde, hani çiftleşmeye de 'düzeyli birliktelik' dedikleri gibi.. Tabii ya, 'seviyeli beraberlik' dersen adamın yaşı yetmişe, kadının yaşı altmışa çıkacak, yakışık almayacak!

Fakat basılmanın tadı tuzu da kalmadı... Hadi elinde fenerle mahalle imamı, belinde kılıçla zaptiye kumandanı falan demiyorum, o Osmanlı baskını ama... Cumhuriyet baskınında bile mutlaka paçalı donlu bir herif, donu kıçında olsa bile iki memesinin iki ucunu iki eliyle kapatmaya çalışan bir karı (ne hikmetse hep çapraz tutarlar, meme de avuç içinden azıcık pırtlayacak), dağınık saçlar, dağınık yatak şart. 'Olmayacak görüntüler' de olaya ayrı bir lezzet katarlar: Kıllı çıplak göğüste kravat, kafada sütyen... Televizyonun üstünde pantalon... Viski kadehinin içinde izmarit... Yanakta ruj lekesi, popoda ısırık çürüğü...

Yakalanmalar genellikle direksiyon başında cereyan ediyorlar. Ya da eğlence yeri çıkışı... Hem çıkış hem araba olursa daha da iyi. Bu da yirmi birinci yüzyılın 'post-modern' baskını.

Uygunsuz konum da, alt tarafı bir öpücük! 'Aradan ip geçirme testi' yapmayı gerektirecek bir durum yok. O durum arabanın arkasında belki mümkün de, ön koltukta çok zor.

Benim merak ettiğim, niçin ille de cip kullandıkları.

Bu bollukta dikkat çekmeyecek bir Mercedes bile kesmiyor, ille Cherokee ya da Range Rover olacak ki manda gibi göze batsın. En kör magazinci bile atlamasın.

Ve niçin ille de dön dolaş aynı eğlence yerlerine gittikleri... Ulan belli bir şey işte, kapının önü foto muhabiri kaynıyor.

Çünkü 'kaçamak adabı' kalmadı, eskiden gözlerden ırak kuytularda yapılırdı, kadını alıp iki yüz metre ötedeki balıkçıya götürsen kimsenin ruhu duymayacak. Hem o, yüz liralık tüketime dört yüz lira hesap geçirdikleri lokantalarda, senin gibi kıroların ayağını alıştırmak için 'acılı balık' falan da yapıyorlar, damak tadına da uyar, daha ne?

Olmaz, çünkü kadın gitmez. Su koyuverir.

işi evde de bitiremezsin, eskiden 'eve erkek almak' diye bir kavram vardı, o da ortadan kalktı. Yer sinilerine rakı sofrası kurulur, adam iki tek parlatırken sedirde ud çalınır, sonra da idare lambası püf diye söndürülürdü... Şimdi artık 'çıkmadan', eğlentiye gitmeden ve de orada uzun süre dingildemeden saçının kılını bile koklatmaz. Sabahın beşine kadar içip tepişeceksin ki, değil ilişki kurmaya, kolunu kaldırmaya bile mecalin kalmasın, kadın gözünde gerçek değerin asıl o zaman ortaya çıksın...

işkembeciyi de unutmayalım, iki buçuk liralık damardan tuzlamaya yirmi beş lira kestikleri lüks işkembecilerden birinde de basılabilirsin, sonuç değişmez.

Çünkü amaç yakalanmamak değil, tam tersine, yakalanmaktır! Resim çektirmek önemlidir, sonra adamla yatılmasa da olur.

Siz ne diyorsunuz yahu, ben, o akşam hangi yere saat kaçta hangi herifle gideceğini gündüzden basın bülteni yapıp paparazziye dağıtan orospu bile gördüm televizyon piyasasında... Şarkıcı demedik ha...

Ben bunların en çok da 'ayol bıktım şu gazetecilerden' muhabbetini severim.

Resim çektirip, sonra da yazıişlerinde tanıdık aramaktan ve resmi 'koydurtmamaya' çalışmaktan ayrı ve sapık bir zevk alırlar. Telefonu açıp 'niçin benim resmimi koymadınız gene' diye çıkışan namusluları da elbette yok değildir ayrıca.

Erkeğin yapabileceği sınırlıdır: Ya elleriyle yüzünü kapatmaya çalışmak, ya da ertesi gün paparazzileri falan arayıp yalvarmak.

Eğer düzeyin yaşadığın birliktelikten daha da düşükse 'çekmeyin lan şerefsizler' cümlesine de başvurabilirsin tabii, sonuç alamazsın ve de tam tersine, paparazziler bu deyime özellikle gıcık olduklarından 'yayınlanma' şansını arttırırsın.

Fakat sen de haklısın canım kardeşim, otuz beş-kırk adet motorlu flaş hep birden şakır şakır üzerinde patladığı zaman erkek kendini George Bush falan, kadın da gençse Britney Spears, geçkinse Sharon Stone falan hisseder...

Buna da burjuvazi diyorlar.

Eh, ben de böyle burjuvaziyle ancak 'etkin düzeyli birliktelik' kurarım. Türkçe tercümesini siz yapıverin bir zahmet.

---------------------------------------

Belçika'dan sözediyorum, siz ne sanmıştınız? Belçika, 1831 yılında icat edilmiş yapay bir devlettir. Bir tampon devlettir. Amaç, Fransa'nın bir daha Hollanda ve Almanya'ya saldırmasını önlemekti. Belçika'yı icat eden devlet de ingiltere olmuştu.

Daha sonra Almanya'nın bu kez batıya saldırmasını önleyeceği sanıldı ama Almanlar iki kere, hem 1914 yılında hem 1939 yılında bunu iplemediler, Belçika'yı ezip geçtiler.

Almanya ile Fransa'nın barışmasından sonra hiçbir anlamı kalmayan Belçika da, bu kez Avrupa Birliği'nin yükünü taşıyacak bir tür merkez edildi.

De Gaulle'ün NATO'yu Paris'ten kovması üzerine de ittifak karargahı Brüksel'e taşınmış, Belçika'nın "bu gibi durumlarda" çok işe yarayacağı görülmüştü...

Belçika başka bir işe yaramaz.

Emperyalist "ağabeylerini" izleyerek, onların kuyruğunda Afrika'yı yağmalamış olmak gibi bir de pis geçmişi vardır (Kongo'yu ona hediye etmişlerdi.)

Bir "Belçika milleti" yoktur. Bir "Belçika dili" de yoktur. Bu ülkede Flamanlar ve Valonlar yaşarlar, bunların birincisi Hollandalı, ikincisi de Fransız'dır bal gibi.

Ve de birbirlerinden de nefret ederler...

Tıpkı, Çekler ve Slovaklar gibi.

Flamanlar çoğunluktadırlar ama ezildiklerini söylerler. Valonlar da onları savaşta Alman uşaklığı yapmış olmakla suçlarlar.

Belçika sevimsiz, soğuk, külrengi bir ülkedir. Ağır sanayi ülkesidir, kıyısı çamurlu, doğusu ormandır. Patatesi ve midyesi meşhurdur. Başka da bir numarası yoktur, Waterloo savaş alanını ve de canlı ortaçağ müzesi Bruges kentini saymazsak. Yoksa Brugge mi demeliydim, onda da anlaşamıyorlar.

Paris'e ya da Amsterdam'a göre Brüksel de, istanbul'a oranla Ankara'yı hatırlatır.

Şimdi gelen haberlere göre, üçe bölünecekmiş. Kuzeyde Flaman bölgesi (Flandres), güneyde Valon bölgesi (Valonya), Brüksel de tarafsız bölge, başlıbaşına bir şehir devleti! Avrupa Birliği'nin, hem herkesin hem hiçkimsenin olan başkenti.

Bakarsınız bir süre sonra kuzey tarafı Hollanda'ya, güney kısmı Fransa'ya katılır.

Ama bunu hiçbir yararı da yoktur, sakıncası da.

Çünkü artık toprak almanın, toprak vermenin bir anlamı kalmamıştır.

Toprak vermekten korkan, toprak alınca sevinen bizleriz... Türkler...

O kadar ki, "demokrasi ve özgürlük götürmek" iddiasıyla ele geçirdiğimiz Kıbrıs adasının kuzey bölümüne otuz üç yıldır "aldık" diye bakıyoruz, vermeye de elbette yanaşmıyoruz.

Bizimkisi bir Osmanlı refleksidir, elden çıkarmış olduğumuz çok büyük toprak parçalarından hiç olmazsa bu kadarcığını geri almayı başarmış olmak, bizi gönendiriyor.

Belçika'da kişi başına yıllık gelir, Valonlar'da 32 bin dolar, ezildiklerini söyleyen Flamanlar'da da hepi topu 25 bin dolarcıkmış!

Bizde de hükümetin ısrarla iddia ettiği gibi 10 bin dolara çıkarsa, meseleye daha serin bakacağız. Aldık diye tepinmeyecek, alacaklar diye korkmayacağız. Milli gelir 6 bin dolarda kaldığı sürece ölürüz ve öldürürüz.

-----------------------------------------

Bildiğiniz gibi, dinciler ve faşistler, masonlara duydukları derin nefrette birleşirler. Ben etmem, çünkü ciddiye almam.

“Ritüelleri” bana son derece çocukça ve hatta dangalakça gelir. Elbette bu anlamsız hareketler ve sözlerde “birtakım eski ve gizli bilgilerin” zaman içinde simgeselleştirilmiş kalıntıları saklıdır ama bunların ne olduğunu kendileri de çözemezler. Bir sır sakladıklarını bilirler ama sakladıkları sırrın ne olduğunu bilmezler.

Fakat sorsan, “biz böyle şeylerden anlamayız, bizim amacımız adalet, müsavat, uhuvvet” falan deyip duracaklardır, üstelik “bizim Tapınak Şövalyeleri’yle hiçbir ilgimiz yok” demekten de utanmayacaklardır, eh bu durumda kendilerine gülmeme de kızmaya hakları olmayacaktır.

Çünkü, özellikle Türkiye’de, Fransız Devrimi’ni örgütlemiş, Amerika Birleşik Devletleri’ni kurmuş koskoca masonluk, gelmiş gelmiş, “iş hayatını geliştirmek amacıyla çevre edinmek isteyenlerin dayanışma örgütüne” dönüşmüştür. Bunlar iş çevirme, müşteri bulma, mal satma, ara sıra da hayırseverlik, yani okul yaptırma falan gibi işlerle uğraşır dururlar.

Bunlar, gizli örgütçülük oynayan koca bebekler.

Masonlukta ulusalcılık olmaz hemşerim, isis’e, Osiris ve Horus’a biat etmezsen, Süleyman Tapınağı’na ve Hiram Usta adıyla geçen “mitolojik” kişiye saygı duymazsan, Büyük Piramid’e ve Ra’nın gözüne aldırmazsan, “şekina”yı iplemezsen sana mason değil şaklaban denir. Git parti kur, ne işin var locada?

Masonluk, eski bilgi kırıntılarının saklana saklana yozlaşmış, yeni bir dine dönüşmüş şeklidir.

eğer bu yazımı okuyorsa herhangi biriniz...

laga lugayı geçin bir kalem, onu Sultanhamamlı floş kaçakçılarına yaparsınız... Tufandan önceki eski uygarlık hakkında bilgi verecek misiniz? Venüs’ün önemini ve anlamını açıklayacak mısınız? Thoth’un, yani Hermes Trismegistus’un kim olduğunu, ne anlattığını bildirecek misiniz?... Ama bunun için otuz üç derece bekleyemem, çünkü otuz üç yıl daha yaşayacağımı hiç sanmıyorum!

Hadi, alt dereceler aval aval bakacaklar ama, üst derece masonların tüylerini azıcık ürpertelim:

Orion takımyıldızının kuşağından doğuya doğru baktığımızda, Boğa Burcu’nu oluşturan yıldızların arkasında, boğanın ensesinin arkasına gelen noktada ne var, niçin bu kadar önemli? Oradan bir şey mi geldi, bir şey mi gelecek?

Tapınağın en dibindeki kefaret sandığının içinde gerçekten ne vardı, falan diye sormuyorum, onları bilmeyen kalmadı.

Ey dul kadının çocukları... Şu sizin dul ananız sakın Toprak Ana falan olmasın yahu? Belki de başka bir gezegendir... Yoksa kocasını öldürüp cesedini parçaladılar da onun için mi dul kaldı? Zarar yok, dul kadın onun en önemli parçasını bulur ve iş görür duruma getirir, belki o parçadan “dünya” bile çıkar!

Heh heh heh hee... Amma da gizli ve gizemliymiş ha!

edit : ha buarada şu osiris in kopan penisini simgeleştirmek için tarihte yıllarca atalarınız oraya buraya obelisk dikmiş. bu mu vizyonunuz misyonunuz. benimki de size girsin ozaman amk!

------------------------------------

kendisi mümkünse siyasi yazamasın...

mümkünse...
(#18077715).

bir adet 6. nesil yazar.

la amk benim anlamadığım şimdi bu adamlar geliyor, yazarla gram konuşmadan hakkında bilgi sahibi olmadan entry döşüyor ya da döşediğini sanıyor. bu arada ilk kez trollükle suçlayan biri çıktı beni. * ha gayret ne zaman ne zaman diyordum bugüne nasipmiş.

şimdi yukardaki entryi girebilmek için en azından yazar ile bir kerede olsun sohbet etmen iktiza eder, tamamiyle yazdıklarıyla bir insanı değerlendirirsen hani netten tanıştığı adamla buluşmaya gidip tecavüze uğrayanlar varya onlara dönersin. *

kimseye sırf yazdıklarına yaptığı taşkalaya bakarak nickaltı girmem yargılamada bulunmam karakterim de yok, karaktersiz olmak lazım bunun için, bir adet el ve düşünemeyen bir beyin bunun için yeterli. *

he son olarak içinde ki ezikliği anlayabiliyorum dostum ama inan yapacak hiç birşeyim yok. yine de yazdıklarınla duygulandırdın beni. *
http://galeri.uludagsozluk.com/r/squee-368223/

yazarım diye dolaşıyolar ondan sonra.

görsel +
http://c1211.hizliresim.com/13/y/gfcu0.jpg +

2
http://e1211.hizliresim.com/13/y/gfcy3.jpg +
http://e1211.hizliresim.com/13/y/gfcys.jpg +

3
http://e1211.hizliresim.com/13/y/gfd4k.jpg +
http://e1211.hizliresim.com/13/y/gfd50.jpg +

4
http://g1211.hizliresim.com/13/y/gfdgn.jpg +
http://g1211.hizliresim.com/13/y/gfdh2.jpg +

git denginle oyna la. *

edit: senin bastığın kuyruğun a.k.
#17701529 farklı sözlüklerde farklı nicklerle yazdığı aynı yazılar için eleştirilmeye çalışılan yazar. aptal mıyız lan biz? e hani feyklik ispatı? kendiniz kazıyorsunuz kendiniz düşüyorsunuz. garipler sizi.

bazıları yüzünden çaylak olmuş. o bazıları niyeyse hala yazar. vay arkadaş adalete bak sen.
kendisine şöyle de bir kritik yapılmış olan yazar (#17701529) *

o değil ben uyarmıştım kendini ama anlamadı, benden önce i.teknik kardaşım giydirmiş, yazık oldu, nefret ederim elin çüküyle gerdeğe girmekten ama bu seferlik affola. *
koministimam/#17681566 şöyle bir kritiği olan yazar. eline, beynine, mertliğine sağlık kardeşim.
Başlangıçta şunu belirtmek lazım ki; bu entry zorlama olmakla birlikte hırs, inat ve gösteriş nüveleri barındırmaktadır. Çok dikkate alınmaması gerekliyse de çömez bir sözlük yazarının * yazara feryadıdır.

Bu yazarı ifşa etmek mümkün değildir. Çünkü zaten gıcıklığını alenen belli etmektedir yazar. Yeni gelen zavallı çömez yazarlara kök söktürür. Çaylaklıktan yeni çıkmış, sudan çıkmış balık gibi sözlükte dolaşan yazarların baş belası olur.

Bu yazar bilmelidir ki; bir cümle sadece yüklemden de oluşabilmektedir. Oysa yazarımız içinde en az bir yüklem barındıran iki kelimeyi cümleden saymayarak çömez yazarın itibar görmek için entry kastığını iddia etmektedir. Oysaki çömez yazar sözlükte nasıl itibar görülür, entry niye kasılır tam olarak bilmemektedir bile.

Ayrıca bu yazar çömezin ruh halini bilmeden tabiri caizse ağzına geleni söylemektedir. Misal; üniversiteye hazırlanırken imla kurallarını takıntı haline getirmiş çömez yazar aslında gazetelerde dahi anlatım bozuklukları ve imla hatalarını düzeltmektedir. Yazık ki çömez yazarımız klavye kullanmakta pek maharetli değildir. Klavye kullanmayı beceremeyen zavallı çömez bilmeden oraya buraya gereksiz harf sıkıştırmaktadır. Bu yazar ise yaptığı yazım yanlışlarını çömez yazarın yüzüne bir tokat gibi çarpmaktadır. Çömez yazarın intihara sürüklendiğinden habersizdir nasılsa. içi çok rahattır.

Lakin bu yazarın hayata bakış açısında öyle bir yanılgı var ki tüm bu yaptıklarını ezip geçmektedir. Keskin çizgiler barındırmayan her düşüncenin * dışa vurumu onun için gereksizdir. Oysaki insanın duygusal kimliğini, hayatta hiç yer tutmayan ayrıntıları yorumlayışı ele vermektedir.

Yine de bu yazar çok başarılı bir yazardır. Tuttuğunu koparmaktadır. Çünkü ''Senden bir şey olmaz. Sen çeyizini hazırla'' diyen hocası karşısında dahi aldırmaz tavırlar sergileyen çömez ilk defa hırs yapmıştır. Öyle ki tembel çömez şu anda üşenmeden bu yazıyı yazmaktadır.

Sonuç olarak çömezlerin dikkat etmesi gereken bir yazardır. Tabi ki tüm bu gerekçeler yazarın sevilmek için umut vaat ettiği gerçeğini göz ardı etmemelidir. Kendisi zaten, hak verilmez alınır, mantığıyla mı bilinmez saygınlığı kazanmıştır. * * * *
sayesinde hoşmerim yediğim yazar.