bugün

yediği içtiği her mereti internette paylaşan insan

bugün dışarıdaki işlerimi hallettikten sonra ofise dönüş yolunda ufacık bir bakkal gördüm.
O sokaktan daha önce defalarca geçmeme rağmen dikkatimi çekmemesi içimi burdu birazcık.
Bu düşünceyle daldım içeriye, saçlarına ak düşmüş yaşlı bir amca oturuyordu kasa işlevi gören ufacık bir masada.
Önünde de bulmacası.
etrafıma bakındım, eski tezgahlarda tezat oluşturan renkli ürünlere..
garip, sanki o an o raflarda çocukluğumdan kalma ürünlerin olmasını bekliyormuşum gibi bir hayal kırıklığı yaşamıştım.
bakınırken bir yandan da amcayla sohbet etmeye çalışıyorum.
Önce süzdü beni ardından;
-şekilsiz 5 harfli dedi.
+amorf dedim ama bildiğine de eminim sınıyor beni galiba diye geçirdim içimden.
Gülümsedi yazdıktan sonra, testi geçmiştim ve ayak üstü sohbet ettik biraz.
öyle yumuşak ve akıcı bir ses tonu vardı ki hiç gitmek istemedim oradan..
rahmetli dedem gibi kokuyordu.

ofistekilere çikolatalı gofret aldım bir şey almadan çıkmış olmak garip gelir diye.
Aldığım gofretleri gazete kağıdına sardı yavaş yavaş, sanki dünyanın en önemli işini yapıyordu o an.
Eskiden öyleydi değil mi?
gazete kağıdına ya da kese kağıdına sarılırdı aldıklarımız.
poşet olsa bile kağıda sarılıp öyle konulurdu poşete.
Zira ayıp olurdu, evine alamayanlar olurdu ve onları utandırmak çok daha büyük ayıp olurdu..

böyle bir nesilden geldiğimizi ne zaman unuttuk da yediğimizden giydiğimize gezdiğimiz yerlere kadar her şeyimizi paylaşır olduk?!
Paylaşmayı bırak sidik yarıştırmaya kadar vardı iş.
Hani mahallede sevmediğimiz çocuk vardı bi tane yeni ayakkabılarını giymişti hatırlarsın sen de, hiç sokakta yeni ayakkabıyla oyun oynanır mıydı?
o piçin amacı belliydi zaten bize hava atmak.
hatta gelir "baaak ayakkabım ne güzel parlıyor" derdi cilasında üzgün suratlarımızı göstere göstere.
biz ne zaman büyüdük de o ayıpladığımız çocuk olduk farkına varmadan..