rölativ olan aslına bakılırsa. tabi biz farkında olabilseydik savaş diye birşey olmazdı. farkındalık anlayacağınız, vuku bulması için iki tarafın olmasının gerekliliği. taraf olmasaydık...
öyle bir olgu savaş işte. tarafların savaşı! karşılıklı yani, sidik savaşı derler ya o hesap. paylaşamamazlık koca bir dünyayı, yetinememezlik verilenle, daha fazlasını isteme kaygısı insanoğlunun. açgözlüğünün, acizliğinin dışavurumu bir nevi. taraf diyorum. iki taraf lazım savaşmak için. bu mütemadiyen yerine getiriyoruz, hiç bıkmadan usanmadan. oysa ben şunu düşünüyorum. taraf olmasak, gelen düşman mıdır ne sikimdir her neyse '' buyur abigel otur desek'' silahlarımızı çevirmeden bütün siviliğimizle.hafif bir dumur hasıl olur bünyelerde galiba. ''ulan bu ne'' der en azından düşman. ortada bir direniş yok ki bir savaş olsun. o yüzden rölativ diyorum. etki ve tepkinin dengesi. arz talep mevzusu bir nevi. bu yüzden savaşın farkındalığı çok önemli. biz farkında olmasak mesela. gelenin neden geldiğine bakmadan buyur etsek, bu sıcaklarda mesela soğuk ayran ikram etsek. savaş olur mu? bilmem bana mümkün gelmiyor.
hep tarafız ama, biliyorum. anlatmaya çalışarak geçiriyoruz sayılı günlerimizi. silaha yatırarak bütün hayallerimizi. çünkü öyle öğretilmiş bize ''her türk asker doğar'' ne de olsa. bu savunmasızlık veya ''buyur abi bacımı karımı becer'' mantalitesi değil. iş ona kaçtıysa o zaman başlasın savaş ki işte o savaşı kazanırsın! haklı olduğun, egondan dolayı değil, ruhundan dolayı başlattığın savaşı kazanırsın.
bir düşünmek lazım, taraf olmamayı. savaş ın ne demek olduğunu önemsememeyi. ''bizim lugatımızada öyle birşey yok artık'' diyebilmeyi.karşıdakini şaşırtmayı öğrenmek lazım. belki böyle daha güzel olur dünya...
'kendini savunma hakkıyla veya zararlı bir sistemi yok etme kaygısıyla haklı çıkartılır; sözgelimi çağımızda hitler ile nazizm'e karşı savaşmaktan başka çare var mıydı?' (bkz: bu çocuk okumaz)
galibi aptallaştıran yenileni ise kindar hale getirendir. sonuçların her ikisi de insanları daha barbar ve böylece doğal hale getirir, savaş kültür için bir uyku zamanı ya da kış mevsimidir ki, insanlık bu uykudan iyi ve kötü için daha da güçlenmiş olarak uyanır.
(bkz: friedrich wilhelm nietzsche)
(bkz: menschliches allzum menschliches)
birinci dünya savaşı'nın başlamasının gerçek nedeni, bir sırp delikanlısının sarajevo'da avusturya veliahtını kurşunlaması değildir. ama o kurşunun savaş için bahane edilmesi, olayı, bir kovboy filmine benzetmiştir. kovboyun biri barda birine yumruk atar, bunu gören başka biri onu yumruklar... derken bütün meyhane birbirine girer, her şey tuzla buz olur. derinine gitmeden bakılırsa, birinci dünya savaşı'nın görünümü bu değil midir? derinine dedim ya, onun da üzerinde duralım; birtakım derin ekonomik nedenleri var diye, o korkunç savaşı olağan görmek zorunda mıyız? kapitalin büyümesi, yeni pazarlar gereksemesi bir ekonomik yasadır diye, doğa afetlerinin kaçınılmazlığını toplum bunalımlarına da tanımak, insanı ilkelleştirir. değiştirirsiniz o toplumun yapısını, dünyayı kovboy meyhanesi olmaktan kurtarırsınız.
savaşı toplumsal yasaların ürünü sayıp, olağan görmekteki o sözüm ona bilim saygısını bir yana bıraksak da, bütün savaşların, savaş alanı dışında yol açtıkları zulme ne demeli? jean paul sartre, "zulüm makinesi bir kez kurulmasın, zalimler nasıl olsa çıkar" demişti cezayir olayları sırasında. "büyük yunanistan" diye adlandırdıkları ideal uğruna, yunanlıların anadolu'da suçsuz halka zulüm etmeleri de bilim saygısı ile karşılanamaz ya! ben, kendimi bu türlü bilimsel açıklamalara kaptırmayıp, olayları basit bir gözle görmeyi tercih ediyorum.
savaşın yaşam için vazgeçilmez sayılması, insanı hayvan yerine koymaktan başka anlama gelmez; "hayvan" sözcüğünü aşağılatıcı anlamda kullanmıyorum, savaş hayvanlar için tek yaşama yoludur. oysa, uygarlıklar kuran insanda, onsuz olunamayacağı düşüncesi umut kırıcıdır, karamsarlık vericidir.
savaşın bir gün yeryüzünden kalkacağı umudunu silerseniz, yarın için, yarınki kuşaklar, insanlık için bir şeyler bırakmak hevesi de söner. gerçekten, savaşın sürekli sayıldığı, sürekli kılındığı çağlarda sanat ve bilim duraklamıştır. sözgelişi, ikinci dünya savaşı'nın birtakım bilimsel buluşlara yol açtığını ileri sürenler tümden yanılmaktadırlar, bütün çağdaş bilim adamlarının söyledikleri bunun tam tersidir.
savaş bir kez yerleşti mi, ona alışanlar, onu sevenler, onsuz olunamayacağını düşünenler çıkar, artık yaşamak küçümsenir, giderek ayıplanır, bireyin canı hiçe sayılır. korkulu yaşam unutturur aşkı, türküyü.
iyi niyetli insanların sürü sürü kurban edildiği bir eski çağ töreni, bir suçsuzlar katliamı. **
--spoiler--
daniel ve marcelle patikada ilerliyordu. daniel düşündü: ' bu saf, berrak gökyüzünü kendi elleriyle yırtacak, parçalayacaklar! birbirlerinden nasıl da nefret edecekler! nasıl da korkacaklar! ve ben bu kin denizinde dalgalanacağım.
--spoiler--
insanlığın özü ve normal yaşam sürecinin işlemesi ile zıtlaşan olgu.
"barış zamanı oğullar babalarını, savaşta babalar oğullarını gömer" (herodot). herhalde, bu söz tanım cümlesini daha fazla somutlaştırmıştır.
''milletin hayatı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir'' demiş mustafa kemal atatürk. şimdi bazı ülkelerin çıkar savaşlarını görünce ''ne çok cinayet işleniyor'' hep beraber izliyoruz.
bosna savaşı'ndan sonra çekilmiş bir belgeselde yaşadıklarını anlatan bir kadın, gözleri dolu dolu uzaklara dalarak savaşla ilgili şu cümleyi kurmuştu ki henüz 15 yaşlarında olmama rağmen resmen dağılmıştım;
"savaş, insanların televizyonlarının karşısına geçip çerezlerini yiyerek dinledikleri haber değildir."
ne kadar da doğruydu söylediği. hakikaten de savaş kültürümüz cerezlerimizi yiyerek dinlediğimiz haber görüntülerinden ibaretti. ne babamızın ailemizin gözü önünde tecavüze uğramıştık ne de sevdiklerimiz; konumuz komşumuz, ailemiz, arkadaşlarımız gözlerimizin önünde öldürülmüştü...
hiç unutmadım bu tanımlamayı. hiç unutmadım o kadının bakışlarını...
Etrafımızdaki silah sesleri Duymamızı Zorlaştırıyor,Ama insan sesi diğer seslerden çok daha farklı,
Öyle bir seski diğer sesleri bile içine gömüyor.Hatta bağırmıyorken bile, hatta fısıltıyken bile.
En küçük fısıltı bile Orduların Sesini bastırıyor,Çünkü Gerçeği Anlatır...
ismini hatırlayamadığım bir film'den alıntıdır.