yazmak gibi fotoğraf çekmek de büyük tutkularındanmış sabahattin ali'nin.
bu hususta eşi aliye ali şöyle konuşmuş:
“nereye giderse gitsin, kodak kutu makinesini ve üç ayağını hiç eksik etmezdi yanından. yazı dışında en büyük merakı fotoğraftı. evde saatlerce bir lamba ışığı altında fotoğraflarımızı çekerdi. üç ayağı saklıyoruz ama, makineye kimbilir ne oldu?”
t- sabahattin ali'nin 2 fotoğraf makinesi olduğu bilinse de birine hiç ulaşılamamış. öldürüldüğü vakit çalındığı düşünülüyor.
bu adam çok önemli bir adam gerçekten. türkçe denen dilin tarihi yazılacaksa bu adamın da orada bahsi geçen 5-6 adamdan biri olması lazım. dili ve anlatımı şiir gibi.
“dünyada bir tek insana inanmıştım. o kadar çok inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanma kudreti bırakmamıştı. ona kızgın değildim. ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkan olmadığını hissediyordum. ama bir kere kırılmıştım. hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi.”
Zeki Demirkubuz Yeraltı filminde Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar kitabını işler ve her lafın sonu dönüp dolaşıp insanın kendisiyle yüzleşmesine varır. Sabahattin Ali ise bu hesaplaşmaya girmeden şunları yazmıştır “Nedense hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz”
bildiniz di mi bu şarkıyı? her kesimden insanın ağzından duyabilirsiniz. yazıldığı dönemde allah'a isyan içerdiği için çok tepki görse de dillere pelesenk olmuş işte.. bu içli şarkının sözlerinin sahibidir sabahattin ali. romanlarıyla tanınıyor gibi biliyoruz. ama o anonimleşmiş şarkıların sözlerini yazan kişi. biz onu şarkılardan tanıyoruz. okurları pek de edebiyatla ilgilenen kişiler değil yani.*
--spoiler--
döndüm daldan düşen kuru yaprağa
seher yeli dağıt beni kır beni
götür tozlarımı burdan uzağa
yarin çıplak ayağına sür beni
aldım sazı çıktım gurbet görmeye
dönüp yare geldim yüzüm sürmeye
ne lüzum var şunu bunu sormaya
senden ayrı ne hal oldum gör beni
--spoiler--
şiirleri sade. öyle süslü kelimeler yok. toplumcu-gerçekçi bir yazar.
--spoiler--
seneler sürer her günüm
yalnız gitmekten yorgunum
zannetme sana dargınım
ben sana gene vurgunum
başkalarına gülsem de
senden uzak kalsam da
sevmediğini bilsem de
ben sana gene vurgunum
--spoiler--
ve tabii aşık olduğu kadınlar için de şiirler yazmış. hepsi de karşılıksız bu aşkların. yazdığım "ben sana vurgunum" şiiri nahit hanım'a, "koşma" ise melahat muhtar hanım a yazılmış. hayal kırıklığı görülüyor zaten şiirlerinde;
--spoiler--
sevip sevip yari ele kaptırmak
kara bahtın bana eski işidir
ömrümdeki yıllar kadar yar sevdim
her biri başkasının eşidir.
--spoiler--
--spoiler--
Aşkına yoktur enzade
Aklını aldı o taze,
Aleme oldun kepaze,
Yetmez mi gönül, yetmez mi?
--spoiler--
2 nisan 1948'de de faili meçhul bi cinayete kurban gitmiş.
" "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi".
Gerçi, kafamı vurdum duvarlara yeisle;
Gerçi, benden kaçtığın zaman yanlış bir hisle,
'Niçin anlaşılmadım? ' diye çok inledimdi.
Şimdi kalbim rahattır, şimdi başım serindir...
Kalbim ki senin en son sığınacak yerindir
Ve tekrar geleceğin günü bekliyor şimdi...
Çünkü insanlar yarın isteyince etini,
Aradığın lekesiz kardeş muhabbetini,
Yalnız benim serseri kalbimde bulacaksın...
Maskesi çabuk düşer temiz olmayanların;
Nihayet içyüzünü görerek insanların,
Göğsüme küçük bir kuş gibi sokulacaksın...
Ben ki her şeye dudak büken bir derbederim,
Ne kimseye yar olur, ne bahtiyar ederim,
Fakat sana her zaman hürmetle tapacağım...
Taşlar bile sarsılır duyduklarımı yazsam
Ah kardeşim! .. Ben seni hiçbir şey yapamazsam
Ebedi yapacağım! .. Ebedi yapacağım! ..
111. doğum günün kutlu olsun üstad. Saygı ve minnetle...
kürk mantolu madonna kadar iyi olmasa da içimizdeki şeytan romanı da türk edebiyatının derinleşmesi, bireyi ıskalamadan meramını anlatabilmesi adına ilklerdendir.
sırça köşk başta olmak üzere değirmen, kağnı, ses, yeni dünya gibi yky'nin iki cilt halinde yayınladığı öykü kitapları da vardır ki rafine edebiyattır yekünü. hele sırça köşk'teki apartman öyküsü ziyadesiyle sarsıcıdır.
ne acı ki derin devletin hoyrat yüzünü gösterip faili gizlediği cinayetlerden biridir sabahattin ali'nin ölümü.
"sevip sevip yari ele kaptırmak kara bahtın bana eski işidir.Ömürmdeki yıllar kadar yar sevdim, hepsi başkasının eşidir." En sevdiğim mısralarından biri.
Sabahttin Ali’nin evlilik teklifi mektubu. Bunun bir üstü masaya silah koyup ‘ya benimsin ya kara toprağın ulen!’ Demek.
Ama yine de naiflik içeren bir mektup. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1701592/+