kitaptan bir alinti;
''az yedim çok içtim. hala içiyorum. alkolü kendime yakıştırdım. her türlü uyuşturucadan tattım. bağımlılıktan nefret ettim. gitmemi, terk etmemi engeller diye. ne bir maddeye ne bir insana bağlandım. sırf bunu kendime kanıtlamak için eroin kullandım, aşık oldum. ikisini de arkama bakmadan bırakıp gittim. geçmişe tükürüp geleceği çiğnedim. dünyayı bir oyuncağa çevirdim. ayak basmadığım yer kalmadı. kalan varsa, onları da amuda kalkar geçerim''
okudukca sasirtan, sasirttikca bunalima sokan, dusunduren, hayati sorgulamaya neden olan hakan gunday romani. diger eserleri (bkz: pic) (bkz: zargana) kinyas ve kayra nin tekrari olmaktan oteye gecememislerdir bence, hakan gunday okura verebilecegi ne varsa bir *kitapta toplamis, vay be dedirtmis ve noktayi koymustur.
''kendimi defalarca buldum,defalarca kaybettim.gerçek adımı hatırlamıyorum.kimliğimi bir çocuğa sattım.çirkinleşmek için ruhumu kiraladım.vicudumdaki dikiş sayısını artık biliyorum.hayatımı diktiler.oysa yırtmak için çok uğraşmıştım..''
okuduktan sonra insanın her şeyi boş verip diyardan diyara gitmek, dünyada kaybolmak istemesi... kitabın karamsarlığına ihtiyacı olduğunu şaşırarak farketmesi ve tekrar tekrar bu kitabı okumak istemesi. bir hakan günday romanı.
bizzat yazarı hakan günday'ın bendenize armağan ettiği roman. okurken içiniz daralır, kararır, buna rağmen okumadan duramazsınız. kafanız, duygularınız darmadağın olur. toparlamak da biraz zaman alır. ama hoştur, tavsiye edilir.
'bundan daha acı verecek olanı, kol ve bacaklarımın dör ayrı ata bağlanıp birinin havaya ateş etmesi mi?' gibi mükemmel bir cümlenin sahibinin ilk kitabı. okunası.
kitap mı bu? sanmıyorum. evrenin varoluşundan bugüne yazılabilmiş olanların ve en önemlisi yazılabileceklerin en iyisi. kinyas'ın * dediği gibi belki de:
"en aşağıda olmak en iyisidir. nereden baktığına bağlı."
kesinlikle okunmalı.
ve filmi çekilmeli bu kitabın. sinema salonlarındaki milyonlar isyan edip dünyayı talan etsin diye. ahanda film kadrosu;
edit: aradan aylar geçmiş. ben yine, hala kinyas'ın ve kayra'nın cümleleri eşliğinde şehirlerin sokaklarında yürüyorum. beynimde, zihinsel ölümün olabilite hesapları. insanlara çarpmıyorum artık. ve, ciddi manada, hiçbir şeye içerlemiyorum.
"ölüm"den daha acı hiçbir duygu, düşünce ve tavır göremediğim için, ölümlü olan insanlık için üzülüyorum.
dedim ya, aradan aylar geçti. artık, bu kitaba el sürmüyorum. deliliğin yamaçlarından aşağı paraşütsüz atladığım için buz gibi zeminle öpüşmem an meselesi.
abartmıyorum da ama. hiçbir ortamda anlatmıyorum artık bu kitabı. okuması için insanlara yalvarmıyorum. sadece ve sadece bir daha eski ben olamayacağım için üzülüyorum. canım acıyor. insanların yüzlerine bakıyorum. kayra'yı düşünüyorum . çırılçıplak, o karanlık odada. zihinsel ölüm'ünün yedinci yılında. paramparça oluyor içerimde bir şeyler!
gitmek istiyorum afrika'ya! kayra'yı uyandırmaya! hala, "hayatta tatmadığın çok duygu var" diye, bağırmak istiyorum!
bunun imkansızlığını gördüğümde küfrediyorum! herkese ve her şeye!
sonra, kinyas geliyor aklıma. ülkemin başkentindeki kinyas. ve, o'nun zihinsel ölümü. yine canım acıyor. açık adres arıyorum sayfa aralarında. bulamıyorum. üzülüyorum. üzülüyorum. üzülüyorum...
ölüm mutlu bir son olamazdı kimse için. ama yine de insanlar kendilerini kandırmak için hayatlarını dönemlere bölüyorlar. ve, ancak o dönemlere mutlu son'lar uydurabiliyorlar. oysa hayat her bölümünde ayrı bir hikayenin döndüğü neşreli bir dizi değil sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdir. sayfa 376.
"artık zamanı geldi. artık acı zamanı. siddetin siiri duyulmalı. "cash from chaos" günlerindeki gibi. kargasa baslamalı. ınsanlar aglamalı. dünya üstündekileri kusturacak kadar hızlı dönmeli. perde aralanıp iceriye kanın soguk kokusu yayılmalı. ıftiralar, takipler, tahminler, tehditler, intikam yeminleri megafonlardan evlere sızmalı. görünmez adamların barbecue partilerinde ücüncü dünya ülkelerine bictikleri kefen yırtılmalı. arkasında hicbir teskilatı güc bulunmayan parmak tetigi cekip tek basına bir insanın sahip olabilecegi bütün deliligi göstermeli. uyuyan halkların yataktan düsme zamanı geldi. gözkapaklarının jiletlerle kesilmesinin zamanı."
"hiç uykum yok.hiç uyuyamıyorum. domuz gibi içiyorum.ama gözlerimi kapalı bile tutamıyorum. sabaha beş saat var. annemi düşünüyorum. nerededir şimdi? aynada kendime bakıyorum bazen.ve tek kelime etmesem bile vücudum yaşadıklarımı, hayattan ne anladığımı anlatmaya yetiyor.sağ omzuma kendi çizdiğim kelebek, beğenmediğim için üzerine attığım çarpı işareti ve altında aynı kelebeğin bir japon tarafından çok daha iyi işlenmişi.sol dirseğimin iki parmak yukarısındaki kurşun yarası. bileklerimdeki otuz dört dikiş. medeniyeti bir aralar, herkes gibi yaladığımı kanıtlayan apandisit ameliyatımın izi.ve sırtımı kaplayan, tanrı'nın yüzü.
bilmiyorum...
hızlı yaşadım.ama genç ölmekten çok, hızlı yaşlandım! ancak hayattayım.
kayra,bir gün bana 'mutsuzluguna hiçbir çare aramıyorsun'demişti."
"az yedim çok içtim. hala içiyorum. alkolü kendime yakıştırdım. her türlü uyuşturucadan tattım. bağımlılıktan nefret ettim. gitmemi, terk etmemi engeller diye. ne bir maddeye ne bir insana bağlandım. sırf bunu kendime kanıtlamak için eroin kullandım, aşık oldum. ikisini de arkama bakmadan bırakıp gittim. geçmişe tükürüp geleceği çiğnedim. dünyayı bir oyuncağa çevirdim. ayak basmadığım yer kalmadı. kalan varsa, onları da amuda kalkar geçerim!
duvarlara, bedenime resimler çizdim. bir gün öyle bir gürledim ki önümde duran şarap kadehi çatladı. benim adım hitler. kendi ordumu kurmak için bir sürü kadına tohumlarımı bıraktım. şimdiyse ağlıyorum. hepimiz için. çünkü hiçbiri işe yaramadı."
bu kitaptan sonra etkisinden kurutulup yeni bir kitaba başlamanız çok zor olucaktır. hele içinizde nihilizm kırıntıları varsa aman dikkat derim. kitaptaki monologlar insanda şok etkisi yapıyor. şiddetle tavsiye edilir.
modern bünyelerin içindeki ilkelliğe duyulan dayanılmaz çekimin verdiği hazdır. ani çıkışların yarattığı depresyonlar yıllarca unutulmaz. en sonunda her hangi bir rafta hapis cezasına çarptırlır.
üzerine cümle kurunca, değerinden bir şeyler kaybedecekmiş hissi uyandıran kitap.*
çünkü her şey söylenmiş. her bir kelimesi sonsuz uyum içinde. hislere, hayata tercüman. bunları yazabilecek birileri var, demek ki hala umut var.
bende bir alıntı yapmadan duramadım.
'Ne o kadar sabrım var ne de anlamaya merakım. Ölümlü olduğunu unutamadıktan sonra ne gereği var anlamanın Anlayamasaydım da ölcektim. Daha çok anlamak yormayacak tabutumu taşıyanların kollarını. Çünkü ne daha ağır oldum ne daha büyük!' *
*kurtulmaya gelmedik dünyaya. daha da saplanmak için buradayız. dibine kadar. onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce.
*mucizeler bitti. doğmak yeterince mucizevi. başka bir tane daha beklemek aptalca. ölmek de ikincisi. bunların arasında hiçbir şey yok. kimse beklemesin.
gereksiz tekrarlar ile uzamış, kosinski'nin romanları tadında romandır. başkangıçta okuma iyi gider ama ortalara doğru kasmaya başlar. yarım bırakma imkanınız yoktur ve tekrar kasılır bitirirsiniz. son söz" beni yüz üstü gömün yeteri kadar gördüm".
--spoiler--
Düşün! Bize, matematik dünyasının kurgusal ve sonsuz olduğu öğretildi. Bunu kabul ederim. 1'den sonra 2 gelir dendi. Bunu da kabul ederim. Ama sonra, 1 ile 2 arasındaki sonsuzluğu düşündüm. Peki o nereye gitti? irrasyonel sayılar varken, bir sayıdan sonra diğer bir tam sayı nasıl gelebilir? Eğer 1'den sonra virgül konursa ve bunun da kıçına sonsuz sayı konabiliyorsa 2 nasıl gelir? işte! Soru bu! Yanıtsız bir soru. Ve işte matematiğin hatası! Dolayısıyla matematik yok. Onun üzerine kurulmuş dünya düzeni de yok... Ama ben anlayabilirim. Anlayabilirim bu sorunu. Ve o zaman ortaya yaklaşık sayılar çıkar. Yani hiçbir sayı tam değildir. Hepsi tama yaklaşır. Ama varamaz. Demektir ki, 1,999...9'u bize 2 diye yutturmaya çalışan bir dünyanın çocuklarıyız. Ve dünya da aslında tam gibi görünürken, aslında bir irrasyonellik harikası. işte bunun için hayat yoktur. Olsa dahi o da irrasyoneldir! Yani anlamsızdır. Ne bir başlama nedeni, ne de bir oluş nedeni vardır. Evrende uçuşan kocaman bir irrasyonellik. Tabi ki dünyanın bir anlamı olması gerekmiyor. Belki de onu anlamlandıran üzerinde yaşayan akıl sahibi yaratıklardır. Ama onların da bizi getirdiği nokta ortada! (sf.38/39)
--spoiler--
" kin'in yas'ından eser kalmaz bu gidişle. ismim ahmet olur. pierre olur. insanın hayvanından eser kalmaz bu gidişle. mesleğim işçilik olur, politikacılık olur. hayatın ölümünden eser kalmaz bu gidişle. evim uyku olur. kinyas rüya olur... "
medeniyet sanılanın aksine satmakla başlar. önce sebze, sonra altın, sonra ülke ve en son da ruhlar satılır. dünya da aslında bir tezgahtır. satış bittiği an kaos başlayacaktır.
(bkz: malafa)