bugün

kinyas ve kayra

kitap mı bu? sanmıyorum. evrenin varoluşundan bugüne yazılabilmiş olanların ve en önemlisi yazılabileceklerin en iyisi. kinyas'ın * dediği gibi belki de:

"en aşağıda olmak en iyisidir. nereden baktığına bağlı."

kesinlikle okunmalı.

ve filmi çekilmeli bu kitabın. sinema salonlarındaki milyonlar isyan edip dünyayı talan etsin diye. ahanda film kadrosu;

yönetmen: fatih akın.
kinyas: kenan imirzalıoğlu.
kayra: birol ünel.
efla: özgü namal.

senaryo: hakan günday & fatih akın.

-----------------------------------------------------------------------------

edit: aradan aylar geçmiş. ben yine, hala kinyas'ın ve kayra'nın cümleleri eşliğinde şehirlerin sokaklarında yürüyorum. beynimde, zihinsel ölümün olabilite hesapları. insanlara çarpmıyorum artık. ve, ciddi manada, hiçbir şeye içerlemiyorum.
"ölüm"den daha acı hiçbir duygu, düşünce ve tavır göremediğim için, ölümlü olan insanlık için üzülüyorum.

dedim ya, aradan aylar geçti. artık, bu kitaba el sürmüyorum. deliliğin yamaçlarından aşağı paraşütsüz atladığım için buz gibi zeminle öpüşmem an meselesi.
abartmıyorum da ama. hiçbir ortamda anlatmıyorum artık bu kitabı. okuması için insanlara yalvarmıyorum. sadece ve sadece bir daha eski ben olamayacağım için üzülüyorum. canım acıyor. insanların yüzlerine bakıyorum. kayra'yı düşünüyorum . çırılçıplak, o karanlık odada. zihinsel ölüm'ünün yedinci yılında. paramparça oluyor içerimde bir şeyler!

gitmek istiyorum afrika'ya! kayra'yı uyandırmaya! hala, "hayatta tatmadığın çok duygu var" diye, bağırmak istiyorum!
bunun imkansızlığını gördüğümde küfrediyorum! herkese ve her şeye!
sonra, kinyas geliyor aklıma. ülkemin başkentindeki kinyas. ve, o'nun zihinsel ölümü. yine canım acıyor. açık adres arıyorum sayfa aralarında. bulamıyorum. üzülüyorum. üzülüyorum. üzülüyorum...

bir hikayenin, olmayan iki insanın nasıl bu kadar gerçekçi ve nasıl bu kadar içten olabildiklerine inanamıyorum. sonra, korkuyorum. "ya biz yalan isek" diyorum, kendi kendime. "kinyas ve kayra gerçek fakat ya biz yalan isek?"

tuzla buz oluyor her şey!

her şey var'la hiçbir şey yok birbirine giriyor.

ve ben, 27 yaşımın vermiş olduğu tüm gerekli/gereksiz bilgi ve hayat kırıntılarım ile artık hayattan ne istediğimi çok iyi biliyorum:

"ölümsüz, ölümün olmadığı bir dünya!"

biliyorum. gerçekleşmeyecek bir istek bu. yalnız, neyi istemediğimi de çok iyi biliyorum:

"mutluluk!"

--------------------------------------------------------------------------------------------
----------------------------------------------------------------------------------------------

--spoiler--

--spoiler--

ölüm mutlu bir son olamazdı kimse için. ama yine de insanlar kendilerini kandırmak için hayatlarını dönemlere bölüyorlar. ve, ancak o dönemlere mutlu son'lar uydurabiliyorlar. oysa hayat her bölümünde ayrı bir hikayenin döndüğü neşreli bir dizi değil sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdir. sayfa 376.

----------------------------------------------------------------------

insanın tek gerçek özgürlüğü yalnızlığıdır. sayfa 547.

----------------------------------------------------------------------

intihar; nefsi müdafadır, asil olan ise ölüm eylemimi başkasının gerçekleştirmesidir.

----------------------------------------------------------------------

"hicbir sey yok! hicbir sey yok! hicbir sey yok... "

----------------------------------------------------------------------

"artık zamanı geldi. artık acı zamanı. siddetin siiri duyulmalı. "cash from chaos" günlerindeki gibi. kargasa baslamalı. ınsanlar aglamalı. dünya üstündekileri kusturacak kadar hızlı dönmeli. perde aralanıp iceriye kanın soguk kokusu yayılmalı. ıftiralar, takipler, tahminler, tehditler, intikam yeminleri megafonlardan evlere sızmalı. görünmez adamların barbecue partilerinde ücüncü dünya ülkelerine bictikleri kefen yırtılmalı. arkasında hicbir teskilatı güc bulunmayan parmak tetigi cekip tek basına bir insanın sahip olabilecegi bütün deliligi göstermeli. uyuyan halkların yataktan düsme zamanı geldi. gözkapaklarının jiletlerle kesilmesinin zamanı."

-----------------------------------------------------------------------

arka kapak:

"hiç uykum yok.hiç uyuyamıyorum. domuz gibi içiyorum.ama gözlerimi kapalı bile tutamıyorum. sabaha beş saat var. annemi düşünüyorum. nerededir şimdi? aynada kendime bakıyorum bazen.ve tek kelime etmesem bile vücudum yaşadıklarımı, hayattan ne anladığımı anlatmaya yetiyor.sağ omzuma kendi çizdiğim kelebek, beğenmediğim için üzerine attığım çarpı işareti ve altında aynı kelebeğin bir japon tarafından çok daha iyi işlenmişi.sol dirseğimin iki parmak yukarısındaki kurşun yarası. bileklerimdeki otuz dört dikiş. medeniyeti bir aralar, herkes gibi yaladığımı kanıtlayan apandisit ameliyatımın izi.ve sırtımı kaplayan, tanrı'nın yüzü.
bilmiyorum...
hızlı yaşadım.ama genç ölmekten çok, hızlı yaşlandım! ancak hayattayım.
kayra,bir gün bana 'mutsuzluguna hiçbir çare aramıyorsun'demişti."

----------------------------------------------------------------------

"az yedim çok içtim. hala içiyorum. alkolü kendime yakıştırdım. her türlü uyuşturucadan tattım. bağımlılıktan nefret ettim. gitmemi, terk etmemi engeller diye. ne bir maddeye ne bir insana bağlandım. sırf bunu kendime kanıtlamak için eroin kullandım, aşık oldum. ikisini de arkama bakmadan bırakıp gittim. geçmişe tükürüp geleceği çiğnedim. dünyayı bir oyuncağa çevirdim. ayak basmadığım yer kalmadı. kalan varsa, onları da amuda kalkar geçerim!
duvarlara, bedenime resimler çizdim. bir gün öyle bir gürledim ki önümde duran şarap kadehi çatladı. benim adım hitler. kendi ordumu kurmak için bir sürü kadına tohumlarımı bıraktım. şimdiyse ağlıyorum. hepimiz için. çünkü hiçbiri işe yaramadı."

--spoiler--
--spoiler--