bugün

kibrit kutusuymuş, iki yemek kaşığıymış gibi sınırlandırmalara izin vermeyen, et, balık, süt, peynir, tereyağı, sebze, meyve, kuruyemişler vs... hepsi serbest diyen ilginç diyet. * aslında bir diyet değil yaşam biçimiymiş.
verilen diyette yenmemesi gerekenler ibaresi yerine ; komşuya verilecekler, tavuk eti betimlemesinde ise ; doğada gezen serbest tavuklar yazan kardiyoloji profesörünün diyeti.
Mucidi için: (bkz: Canan Karatay)
Alanında çok başarılı kardiyologun saçma sapan diyet tariflerine karşı bu toprağın insanına sağlıklı yaşam ile ilgili gayet güzel önerileri.
yazarı profesör dr. canan karatay'ın "aslında bu bir diyet kitabı değil; ömür boyu uygulanması gereken sağlıklı beslenme kitabı; çok satsın diye adını karatay diyeti koyduk" dediği kitap.
bence de çok akıllıca.
(bkz: reklam kokan hareketler bunlar)

Doktor kontrolünde olmayan her diyet sağlık açısından ciddi tehlikelere mahal verir.
bir ayda dört kilo verdiğim yaşam tarzı. diyet değil bu kesinlikle. uzun uzun mu yazayım yoksa kısaca özet mi geçeyim bilemiyorum. işe kendi kilolarımla başlayayım. çocukluk, ergenlik ve üniversite hayatım zayıf bir çocuk/genç olarak geçti. çocukken yediğim kan iğnelerinin, içtiğim hulkların hattı-hesabı yoktu. hiç bir zaman en zayıf olmadım ama beni tarif ederlerken zayıf çocuk denirdi. lisede gene durum bu, üniversitede ise evden uzak kaldığım ve yemek kültürümün aileden aldığım kültür haricinde şekillendiği yerdi. iştahsız birisi olduğumu düşünürdüm ama üniversitede gördüm ki damak tadıma oldukça düşkün, seçici birisiyim. öncelikle tam bir et canavarıyım. et benim için su gibi bir şey. üniversitede bile harçlıklarımı biriktirir en iyi dönerci, kebapçılara giderdim. kız arkadaşlarımla giderdik ve ben kız arkadaşlara verdiğim sinema, şu bu gibi paralara bazen acısam da hiçbir zaman onlarla beraber yediğim yemeklere acımazdım. bolu'ya et yemeye giderdik, hiç üşenmeden. allah için burslarla felan harçlığımda çok iyiydi ve yiyip, içiyorduk.
sonra balığı çok sevdiğimi gördüm ki evde sevmezdim ama işte kızarmasını sevmiyormuşum, bizde de hep kızartması olurdu. ama o kadar yemeğe rağmen kilo almıyordum ve bu bende acayip kompleks yapıyordu. şimdi düşününce dünyanın en mutlu insanı olmam gerekiyormuş aslında ama olmuyor işte, insan kendinde olmayanı istiyor hep. bir de benim yüzümün yapısı itibari ile ideal kilomda bile olsam zayıf gösteriyordum. neyse üniversite bitti ve ben çalışmaya başladım. işim gereği bir dönem 5 yıldızlı otellerde düşüp kalktım. tam bir cennetti benim gibi bekar birisi için. yediğim önümde...kıyafetlerim yıkanıp, ütüleniyor, her türlü sosyal aktivitem var ve ben yine hayvan gibi yiyorum. muhtemelen bunun neticesinde yıllar sonra zayıf birisi olmaktan çıktım ve ideal kiloma ulaştım. acayip yakışmıştı ve şimdi bile o fotoğraflarıma bakıyorum, özellikle deniz kenarında çekilenlere, baklavaları görüyorum ve iç çekiyorum. sanırım kilo ve gençlik olarak en iyi yıllarımdı. 3-5 yıl sürdü bu dönem ve ben bu şekilde gidecek sandım ama gitmedi maalesef. hafif ayva göbeği, yanlardan simit durumu başladı. ilk başlarda hiç aldırış etmedim, bir kaç kilodan ne olacaktı, ayrıca benim yapıp zayıftı, ne kadar yesem de kilo almıyordum ama işte vücut öyle işlemiyormuş. yaş ilerledikçe normal yurdum göbeği oturdu kaldı ve hayatımda ilk defa garipseyerek diyet yaptım ama hiç bir zaman bu kibrit kutusu diyetlerden hoşlanmadım; hiç bir zaman ilaçla veya saçma sapan yöntemlerle zayıflayacağıma inanmadım. sadece tatlıyı ve ekmeği azalttım hayatımdan. istediğim kiloya da hemencecik düştüm, hatta panik bile oldum, yine zayıf olacağım diye. ben panik oldukça yedim, yedikçe kilo aldım, sonra yemedim verdim, panik oldum, yedim aldım, sonra yemedim verdim, panik oldum, yemedim...
bu döngüde yıllarca gitti ve yaş da ilerledikçe ilerledi, 30ları geçti. artık kilolar kalıcı olmuştu ve artık ben kilo sorunum olduğunu kabul etmeye başladım. çünkü son 3 yıldır alt* değerlerim de yüksek çıkıyordu. fakat lezzet işinden ve kendi çapımda gurmelikten asla vazgeçmedim. bu konuda da oldukça iddialıyım, küçük bir vedat milör'üm. etrafımdakiler bir yere gidecekleri zaman bana sorarlar nereye gidelim, ne yiyelim diye. özellikle anadolu yakası için gayet iddialıyım. benim bu durumum çok yemek yemek değil ama iyi ve kaliteli yemek. işte burası çok önemli. ben hiçbir zaman eti marketten almam, özel kasabım vardır, 10 km'de ötededir ve üşenmeden gider, gelirim. hatta alternatif kasaplarım vardır. sütü marketten almam, kendi inekleri olan, temiz güvenilir ablalardan alırım. yumurta, peynir, tereyağı...çayı özel alırım, çayın tadını bozduğu için şeker kullanmam. fakat en kötü alışkanlığım tatlı. baklava, yaş pasta...bunların iyisine dayanmak çok zor fakat glikoz şurubu kullanan hiç bir tatlıcıya uğramam.
neyse uzatmayayım ben bu göbekle ne yapacağım derken canan karatay ile tanışmam kollestrol tartışması ile oldu ve benim hissiyatım ile vakıf olduğum bir çok şeyi bilimsel olarak savunuyordu canan hanım. ona göre suni yem yememiş, gezen hayvanların etleri gayet sağlıklı idi, yağlı tarafı bile yenebilirdi, köy tavukları, köy tereyağı gayet sağlıklı idi ve en önemlisi kolesterol vücut için faydalı idi. bunlar benim yıllarca savunduğum şeyler.
karatay'a göre zararlı olan trans yağı idi ve ne yazık ki fabrikasyon, işlenmiş her gıda da trans yağı vardı. yani marketlerde ki hemen her gıdada. karatay'ı anlayabilmek için bence taş devri diyetini okumak gerekiyor öncelikle. ben özetle şunu söyleyeyim ki insan vücudu sonradan icat edilen, üretilen ve doğal olmayan gıdaları tüketmek üzere programlanmamıştır. insan vücudu doğal besinler için programlıdır. bu yüzden bu çağın en büyük hastalığı olan obeziteden kaçınmanın tek yolu taş devri yani bizim için köy gıdalarına dönüştür. ama işte köyde ne kadar doğal gıda kaldı. mesela satılmak için üretimi yapılan tüm elmalar ilaçlı ve suni gübreli. eğer doğal elma yemek istiyorsanız kendi haline ki ağaçlarda, kendi imkanları ile yetişen yamuk yumuk elmaları yemelisiniz. doğal un yok gibi bir şey çünkü hemen tüm unlar modern fabrikalarda işleniyor, eski usul değirmen yok. marketlerde ki gıdaların %99'u katkı maddeli, uzun süre dayansın diye. margarini bir ay dışarıya koyun, bozulmaz, öyle bir yağ işte.
tüm bu işlenmiş gıda cenderesi ile çevrili metropol insanı bu diyeti, daha doğrusu bu yaşam biçimini nasıl kazanacak? işte çok zor bir konu. bu iş biraz merak ama daha çok da bilinçlenme ile alakalı bir durum. dinsel bir bilinç gibi belli bir seviyeye gelmeden karatay diyetini yapabilmeniz mümkün değil. onun dışında karbonhidrat ve şekeri kesinlikle bırakmalısınız. özellikle şeker tatlı zehir gerçektende.
ben başlayalı bir ay oldu ve çok kolay bir ay geçirdim. öncelikle zaten biliçli idim, kitabı okuyunca iyice bilgilerim pekişti. sonrasında örnek günlük yemek menülerimi hazırladım ve buzdolabına astım. ilk gün pirzola ile başladım, yani diyet yapacaksın ama bunları yiyeceksin dedim nefsime, işe yaradı. bir hafta sonu pastırma aldım (ama sonra pişman oldum, kuşgönü en kaliteli pastırmayı alsam da kokuyosun maalesef). sabahları iki doğal köy yumurtamı yedim, doğal köy peynirimi, cevizimi, bademimi, üzüm kurumu yedim.
mesela gün kurusunu bilmeyenler, gidipte sarı işlenmiş kayısı kurusunu alanlar bu diyeti yapamaz. yeşil mandalinaya garip garip bakanlar, halen margarin kullananlar bu diyeti yapamaz.
en çok ise tatlı da zorlandım ve burada iki-üç kurtarıcım oldu. birincisi balıktan sonra yenen helva. ben köyden getirtiyorum ama koska'nın sade helvaları da çok taze. ikincisi gün kurusu ve son olarak üzüm kurusu. tatlı isteğini bastırıyor gerçektende.
daha birinci ayımdayım ama gayet mutlu ve mesut bir şekilde, acıkmadan, aç kalmadan, et yiyerek kilo veriyorum. bu ne kadar devam eder bilemiyorum. özellikle dışarıda doğal ve istediğiniz şeyleri, menüye uygun şeyleri yemek cidden sıkıntı.
ayrıca yürüyüşte yapamıyorum pek. kilo vermem durabilirde bu yüzden. yine de ben dayanabildiğim kadar gideceğim. bilgi isteyenlere özelden yazarım. ben herkese bu yaşam tarızını tavsiye ediyorum ama dediğim gibi öncelikle bilinçlenmek şart.
işim dolayısıyla fazla hareket etmeden, iki ay da 6 kilo verdiğim diyet. ( tabi hala devam ediyor) bu aslında diyet değil, tam bir yaşam tarzı.kitap ta yazarın geçmişini okuduğunuzda şunu anlıyorsunuz ki kendisine kimse gık diyemez, tabi bir tek "serbest dolaşan özgür tavuğu" nereden bulacağımız konusunda bir açıklama yapmamış. temel olarak kendisi şekeri kısıtlayın, ekmek yerine kuruyemiş
yiyin. en az beş saat aç kaldıktan sonra yiyin diyor. prensip şu: ağzımıza bir lokma attığımız andan itibaren, pankreas insülin salgılamaya başlıyor, insülin de yediğimiz yiyeceklerdeki şekeri önce yakarak enerjiye dönüştürüyor arta kalanı da hücrelere gönderip
depolattırıyor. bu yanan enerji bizi iki saat idare ediyor,eğer yememeğe devam edersek, bu sefer pankreas tekrar mesaj alıp bu sefer
'glukagon' hormonu salgılıyor bu hormon hemen karaciğere gidip "abi elindeki yedek şekeri verirmisin diyor, karaciğer de "emrin olur abi deyip şekeri veriyor ve o şekerde yakılıp iki saat daha enerji sağlıyor. yani hiçbir şey yemeden dört saat idare ediyoruz. işte
yazar burada işin püf noktasına geliyor. diyor ki eğer yine de yememeğe devam ederseniz bu sefer birikmiş yağlarımız içinde bulunan
'leptin' hormonu hareket geçiyor ve yağlara "millet hemen yıkılmaya başlayın adam aç yıkılın ve enerjiye dönüşün diyor. (bunu onlara kendi uyguluyor) işte asıl yağ kaybı burada başlıyor ve zayıflıyoruz; ama bunun için beş saat geçmesi gerekiyor. kendime gelince
her sabah rafadan iki yumurta, yada omlet ya da sucuklu yumurta, avucum büyüklüğünde beyaz peynir 3 zeytin 15 tane badem yiyorum ve
yedi saat hiç bir şey yemiyorum; ama yedikten üç saat sonra 2 gr c vitamini, 2 gr omega3 alıyorum yemeğe kadar çay, kahve, 2 litre su
içiyorum, zerre kadar rahatsız olmuyorum. tatlıyı ideal kiloya kadar bıraktım.tabi meyveyi de. meyve eğer yüksek efor sarfetmiyorsanız
yemeyin yada kontrollü yiyin diyor. bu rejimde et serbest. bulgur pilavı yenebiliyor.
öncelikle böyle bir diyetin, bırakın diyetisyen tarafından öne sürülmesini, bir profesör tarafından öne sürülmesi korkunç bir şey!
insanların sağlığı hakkında, ünvanlarına dayanarak rahatlıkla tavsiyelerde verebilmesi, hayat kurtaran meslek olarak bilinen doktorluğu lekeliyor.
bir kere sürekli et balık yumurta gibi şeyler tüketmek cüzdanıza zarar.
sürekli protein tüketmek ilerde böbrek ve karaciğer için sorun yaratır.
uzun züreli protein alımına dayanan diyetlerde, idrarda oluşacak fazla kalsiyum nedeniyle kemik erimesine neden olur. düşünsene protein alıyorsun ama kemik erimesi oluyor. bokunu çıkarırsan su içmekten bile zehirlenmen mümkün.
(bkz: Hiponatremi)
diyet için uzun süreli denmesinin nedeni ise, diyeti bıraktığınızda verdiğiniz kilolara geri dönecek olmanız.
ayrıca meyve sebze tüketmediğiniz için bağırsak-sindirim sorunları da yaşayabilecek olmanız.
meyvede fruktoz yani meyve şekeri vardır. en azından vücuda dışardan şeker de girmelidir. vücudun her şeye ihtiyacı vardır ve ihtiyacı olan her şey için de enzimi hormonu salgısı mevcuttur (doğuştan ya da genetik bir sorun olmadığı sürece)
kan şekeri illa ki insülin ile ayarlanacak değil.
spor yapanlar için uygun değildir. spor aktivitesi yapanlar mutlaka karbonhidrat almalıdır. yoksa kas kaybı olur. tartıda kilo verdiğinizi gözlemleyebilirsiniz ama bu kaybın içinde kas kütlesi de olacaktır.
ayrıca sürekli hayvansal besin tüketenlerin kolestrol sorunu olacaktır. kalp damar diye devam eder bu hadise.

son olarak da söylemek istediğim şu:
manyak mısınız? hem bu kadar para verip hem de diyetten sonra verdiğiniz kiloları geri alacak olmanız hem de vücutta hem kısa vadede hem de uzun vadede kalıcı sorunlar da sizi bekliyor olacak ve de siz bunu bile bile baştan kabul etmiş oluyorsunuz.

insan sağlığı bu kadar ucuz değil.
günde şu kadar litre su için doktor bile saçmalıyordur. insanın nefsi var. susadığında içecektir suyunu. ağzı boğazı kuruyacak illa ki. şu faydalı şu zararlı diye yenmez. canınız ne çekiyorsa onu yiyeceksiniz.
diyet yapanlar için illa ki besinlerde özel programlar şart.
Canan karatay gibi bir doktorun böyle bir diyet, kendi deyimiyle sağlıklı beslenme şekli- uydurmasına şaştığım kitap, diyet listesi. Kitabını okudum ve evet bazı şeyler mantıklı geliyor gerçekten, ara öğünün gereksiz olması gibi.., ama meyve yasak, ekmek yasak ne demek? insan vücudu nasıl yağ ve proteine ihtiyaç duyuyorsa aynı şekilde karbonhidrat ve şekere de ihtiyaç duyar. Tamamen ekmeği ve bunun gibi besinleri kesmek nasıl sağlıklı bir tavsiye olabiliyor gerçekten anlamıyorum. Sadece protein al, ekmek kesinlikle yasak! meyve yemeyeceksin! tarzında tavsiyelere aklı başında birinin uymaması lazım. Vücudumuzdaki hücreler çalışabilmek için doğada bize sunulmuş doğal olan her şeye ihtiyaç duyar ve abartmadığın, kararında bıraktığın sürece hiçbir zararı dokunmaz bunların. Aslında en güçlü diyetisyen insanın kendisidir. Kendi vücudumuzu biz herkesten daha iyi tanıyoruz. Bu yüzden böyle reçete şeklindeki diyetler dünyanın en iyi doktorundan veriliyor olsa bile itibar etmemek lazım.
ne kadar değil, ne zaman, ne yiyeceğinizin önemli olduğu diyet.

agustos sonu başlanan diyetle bünyeye bu güne kadar (daha dogrusu aralıka kadar) 10-11 kilo verdirmiştir*.

kipatlarını hatmemiş biri olarak bunları okumaya üşenenlere önemli dipnotlar bu entrydedir.

bu bir nevi glisemik indek diyetidir.

-ekmek, simit, puaca, içinde un olan her şey yasak.
-biskuvi, şeker, çikolata, şekerli tatlandırıcılı sakız, tatlandırıcı yasak.
-glisemik indeksi yuksek patates, pirinç gibi yiyecekler yasak.
-yine glisemik indeksi yuksek yaş meyveler (kavun karpuz üzüm vs) yasak. daha doğrusu akşam yemekten sonra 2-3 elma peşine karpuz felan ciddi bir şekerdir.
-içeceklere gelince paketlenmiş, kutulanmış kola, meyva suyu, şeker içeren sıcak içecekler, süt tozu vs yasak.

- yani diyor ki karbonhidratın doğalını alın diyor. çaya attıgın sekerden değil de yumurtadan alın diyor.

-diğer önemli nokta öğün arası yok. özellikle akşam 8-9 dan sonra su ve şekersiz içecekler (çay, bitki çayı vs) hariç yasak.

bu kadar yasaktan asla korkmayın. bunları yemeyince canınız istemiyor bir şey zaten. insülin direncinde her şey. her öğünde kola veya meyva suyu içen biri olarak bu diyetten beri sadece su içiyorum. bazen biraz limon sıkıyorum. ekmek de yemiyorum. inanın normal de 2 saatte acıkan bunye boyle beslenince 5-6 saat acıkmıyor.

çok da katı davranmıyorum. lokantada masaya puf lavaş geldiğinde bazen yiyorum, kitapta önemle bahsedilen sporu yapmıyorum, meyve kısmen yiyorum. tüm bunlara ragmen 10 kilo gibi ciddi bir kiloyu kısa sürede verdim.

tüm bunların yanında mide ağrıları, kafa bulanıklığı, zırt pırt bişiler atıştırma ihtiyacı, kilo alma riski.. bunların hiç biri kalmadı.

şiddetle tavsiye edilir.
sağlıksız ve pahalı diyet. bunu yapanlar gerizekalıdır.
diyet değil yaşam tarzı olarak bakılmalı, bundan sonrası reklam olarak algılanabilir, istemeyen okumasın.

şeker hastaları için doğru bir diyet. kimi doktorlar ilaçla tedaviye başlamadan önce, bu beslenme tarzına geçilmesini öneriyorlar. belki ilaç kullanmaya bile gerek kalmayabiliyor. risk midir? evet.

kilo vermede etkisi gerçekten ispatlanmış. ama uygulamada bazı zorluklar var. sıkı bir disiplin gerekli. ve yemekleri hazırlamak, alışveriş için ciddi zaman ayırmak. çünkü katı kurallar var.

protein ağırlıklı bir beslenme tarzı öneriliyor. sağlıklı yağların da üzerinde duruluyor. karbonhidrattan mümkün mertebe uzak duruluyor.

tartışılan, handikap olarak görülen yönü şudur: ara öğün sorunsalı. bu diyette ara öğün yok. kan şekerinin böyle dengede tutulacağı iddia ediliyor. bu bazı doktorlar için dünyanın en sağlıksız şeyi. çünkü hep duyduk, az yiyin, sık yiyin laflarını.

hayvansal gıdalarla aranız iyi değilse çok zor uygularsınız. yumurtayı sevmeye mecbursunuz mesela bu diyette.

bunun dışında, genel olarak anlatmak gerekirse,

-meyve suyu yerine, posasıyla, lifiyle gerçek meyve yemek gerekli. meyve de çok fazla yenmemeli, içindeki meyve şekerinin çok sağlıksız olduğu söyleniyor. günde bir- iki porsiyon meyve yeterli görülüyor. (bu kısmı biraz can sıkıcı gibi)

- yiyeceklerinizi glisemik indeksine göre seçip, yiyorsunuz. yani kan şekerini yükseltme hızına göre. glisemik indeksi ne kadar düşükse, o kadar iyi. mesela salatalığın glisemik indeksi 1 birimse, portakal suyunun 5 birim. etin 2 birim diyelim.

-geceleri belli bir saatten sonra yememek gerekli. leptin hormonunun çalışması vs için. bu gerçekten doğru bir tercih.

-kuruyemişler öneriliyor. bol bol fındık, fıstık, ceviz, yiyebilirsiniz.

-"soğuk sıkım zeytinyağı", omega 3, ve tereyağı gibi yağlar öneriliyor. önemli olan ısıya dayanıklı olması, hemen trans yağa dönüşmemesi.. bunlar faydalı yağlar olarak geçiyor.

-ekmek, makarna, pilav, zinhar yasak. karbonhidrat yemeyeceksin. kahvaltıda bile ekmek yemeyeceksin. (wtf???)

-spor da önemli. haftada en az 3-4 kere en azından yürüyüş yapmak öneriliyor.

-su içilecek bol bol, içine limon sıkılabilir.

şimdilik aklıma gelen bunlar. akla yatan şeyler, ama uygulamak için, sıkı bir disiplin, ve bazı bazı, damak zevkinden ödün vermek gerekiyor.

diyetin en güzel tarafı kalori hesabı, porsiyon hesabı olmaması. doyana kadar diyorsunuz, karışan eden yok.

damak zevkinize hitap ediyorsa, önerebileceğim bir diyettir. çevremde bu diyetle ciddi ciddi kilo veren ve kilosunu muhafaza edebilen bir sürü kişi var. beslenme tarzını kalıcı olarak sürdürmek koşuluyla elbette. şimdilik bu kadar, aklıma geldikçe yazarım.
diyet furyasının son modasıdır. diyet kişiye özel olur. masabaşında oturan adama kuruyemiş yedirirseniz götünde sivilce çıkar, inşaatta yazın 60 derece güneşin altında kalıpta demir büken adama da ekmeği keserseniz 1 haftada nalları diker. her insanın yaşam tarzı onun beslenme şeklini belirler. beslenme konusunda okuyun, iyi bilinçlenin ve kendinizi dinleyin gerisi boş laf.
kaç yaşında kadın, onca insanla açık açık dalga geçiyor.
hayatı hayata bir kere geliyorum istediğim gibi yaşarım taam mı tarzında yaşayan loser insanların umut kaynağı. madem şişko olmakla gurur duyuyorsun diyet yapmayacaksın arkadaşım.
%99 fayda gördüğü diyettir.
sevgili şişko arkadaşlarım,

karatay diyeti, dünden itibaren başladığım beslenme tarzı. akşamları abur cubur götüren ben için biraz zor oldu. normalde geceleri acıkmasamda, biri bana yemek derse acıkırım, ya da önümde kola cipsi vs olursa hayır diyemezdim. ama bu beslenme biçimi ile mecburen hayır demek zorunda kalıyorum. en kötüsüde, annemin bana zorla yemeklerin tadına baktırması, şekerli hiçbir şey yemeyeceğim dememe rağmen bana aldığı helva , şeker, kaymak- reçel gibi şeyleri zorla yedirttirmesi. lan yaşımda büyüdü ama hala çocuk muamelesi görüyorum. açıkcası bende böyle yemeğe düşkün aile varken, cidden aşırı zorlanacağım bir beslenme biçimi. onlar kola içerken, ben sodama taze limon sıkıp içiyorum. onlar çaya kaşık kaşık şeker atarken, ben kedinin fareyi gözlediği gibi bakıyorum. ama pes etmem aga hemen. zayıflıcam. evde göt büyüttük yeter.

ve cidden yumurta adamın iştahını kesiyor. ama itirazım var. ekmek sevmeyen biriydim ama kahvaltıda ekmeksiz gitmiyor be. sabahın köründe peyniri marulla birlikte yedim ekmek hissi versin diye. evdeki cevizlerede annem el koydu baklava yapacağım diye. ekmeksiz böyle geçiyor günler. ve makarnanın tadını şimdiden özledim. biri mayonezli ketçaplı makarna mı dedi? allah! küçük enişteyi tutun!

birde, keten tohumunu öneriyor sayın karatay kitabında. bende gittim kendime keten tohumu almaya. birde kayısı önermiş ama kayısı sevmem ben. tatlı ihtiyacını ne yapacağız hacıt.

neyse, karatay diyetini yapan şişko arkadaşlarım. gelin birlikte güç olalım, zayıflayalım. tek yumruk olalım!
günde 5-10 yumurta yemeyi tavsiye eden diyet gibin bir şey.
gereksizdir. bir çok sebep öne sürebilirim. ama tek bir tanesini yeterli buluyorum. pahalıdır bir kere. hocamız kitaplarında ve tv programlarında hep karbonhidratı suçlamış. ama bahsettiği hastalıklar hep overdose alımların sonucu. ona bakarsanız yağ ve kolesterol fazla alımı da belli bir hastalık potasiyeline sahip. protein de aynı şekilde. her şeyin fazlası zarar derler ya aynı o hesap. hoca karbonhidrata giydirmiş ama bence 3 besin grubunun da mikst bir şekilde alınıp kalori hesabı yapılması tüm diyetlerde en doğru yol. öyle paso et yumurta süt balık gibi besinlerle değil. zaten paranız yetmez ki über zengin değilseniz. bir de asgari ücretli çalışanları düşünün. onlara diyet haram mı yani. yok arkadaş bir miktar ekmek de yenilebilir pasta da börek de pizza da makarna da. ama hiç birini fazla kaçırmadan, abartmadan. kilo vermenin yolu çok bariz. kalorinizi hesaplayın. yaktığınız ve aldığınız arasındaki dengeyi siz kurun. daha sonraları besinlerin yaklaşık kalorilerini ezberlemiş olacaksınız ve farkında olmadan her şeyden gerektiği kadar yiyeceksiniz. bunu sürekli yaptığınız takdirde ön beyin fonksiyonu olmaktan çıkıp spinal yani omurilik kontrolüne girecek bu davranışlar. alışkanlıkların temelinde de bu var. özet olarak diyeceğim şu ki herkesin yapabileceği ve size asla ihanet etmeyecek şey kalori hesaplamaktır. çünkü doğrudan vücudunuza giren çıkan enerjiyi hesapladığınız bir yöntemdir. kalori kotanızı da sadece proteine ya da sadece yağa karbonhidrata yıkmak yerine hepsini yaklaşık miktarlarda alarak kalori kotanızı doldurun. öyle yok doğada gezen tavukmuş falan bu tarz mastürbatik hareketlere hiç gerek yok. not : kardiyoloji profesörü değilim. diyetisyen de değilim.
Bugüne kadar akupunktur, herbalife ve birçok diyet türü deneyip, verdiklerinin kat kat fazlasını alan biri olarak "ne kaybederiz lan, bir de bunu deneyelim" diyerekten başladığım, sabah kahvaltısında; avuç avuç kuruyemiş, bol tereyağında 2-3 tane yumurta, bir koca kase zeytin, öğle yemeğinde kelle paçasından kavurmasına, beyninden tuzlamasına kadar sevdiğim bir çok et ürününü tıka basa yediğim, ekmek, pirinç, makarna ve şekeri ise hiç ağzıma vurmadığım, neticesinde 2 haftada 10 kilo verdiğim beslenme şekli. Mide ameliyatlı olduğu için bu hafta biraz sıkıntı yarattı, o yüzden kuruyemişi kestim ama kelleye, paçaya, işkembeye devam.

Not1: Çikolatadan, cipsten, şekerli içeceklerden kestiğiniz para, karatay diyetinin beslenme önerilerini karşılamakta fazlasıyla yetiyor.

Not2:Aslında bu beslenme tarzını ilk ortaya rahmetli prof.dr. Ahmet Aydın'dır. Fakat onun Taş Devri Diyeti kitabı Karatay Diyeti kadar popüler olamadığı için bu isimle anılır olmuştur.
Merak ettigim ve diyet menusunu girmek istedigim beslenme seklidir.
Dukan diyeti ile rahatca kilo veren bu bunye herhalde bu diyet ile zirve yapar.
Sabah tereyag diyor yahu saka gibi.
Gerçekten kalıcı kilo vermeyi sağlıyor.
diyet demek yemeyi azaltmak demek değildir. sizin beslenme düzeniniz sizin diyetinizdir. karatayın detaylarıni çok bilmesemde, genel olarak yemeyi aşırı azaltmak hatadır ve sonrasında verilen kilolar çok rahat geri alınır. dolayısıyla karatayın aşırı kısıtlayıcı olmaması mantıklıdır.

ek olarak tereyağ ve zeytinyağı zararlı değildir. özellikle zayıflamak için zeytinyağı önemlidir. tabi miktarına dikkat edilmelidir.
kilo verdiriyor mu bilmiyorum ama sinir yapan bir diyet sanirim.