filistinde ki direnişi ve orada, hayata ve ölüme dair bakış açılarını kavramak açısından meraklısına 2 örnektir.
insan... erkek ve kadın...
imanın vücut bulmuş haline 2 örnek.
biz neredeyiz, onlar nerede. ve bu iman denen olgu'nun neresindeyiz!
herkesin kantarı belinde.
çok uzatmaya gerek yok, 2 görüntü hakikati ortaya koyuyor vesselam.
inanmak. itikad. Hakkı kabul, tasdik ve iz'ân etmek. islâmiyeti kabul edip amel etmek. Dini bütün hakikatleri kabul edip gereğini yerine getirmek.
Çok dikkatli olma.
inanma.
inanma.
inanmak. "Allahü teâlâdan başka mâbud, ilâh olmadığına, Muhammed aleyhisselâmın O'nun kulu ve Resûlü olduğuna" ve O'nun Allahü teâlâdan getirdiklerine kalb ile inanıp dil ile söylemek.
inanma. (Arapça)
iman etmek: inanmak. (Arapça)
iman, bildirilen altı esasa inanmak ve Allahü teâlâ tarafından bildirilen, Muhammed aleyhisselamın Allahü teâlâ tarafından getirdiği emir ve yasakların hepsine inanmak ve inandığını dil ile söylemek demektir.
tarihin her döneminde bele ağdalı laflar edenler çıktı... kimi ordan kimi burdan...
normal insan anlamadı...
hacı hoca ruhban tayfası çıktı...
siz anlamazsınız zaten bu sözler zaten çok derin dedi...
kimi tarikat kurdu kimi dergah kimi gizli cemaat...
uuu adama bak... derin bilgili ermiş adam dediler...
kimi aziz ilan etti kimi eyliya kimi derviş...
bele bele tekeline aldı tanrı ile insan arasındaki yeri kimileri...
iman, yalnız icmalî ve taklidî bir tasdike münhasır değil. Bir çekirdekten, tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki âyinede görünen misalî güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi; imanın o derece kesretli hakikatları var ki, binbir esma-i ilahiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatlarıyla alâkadar çok hakikatları var ki: "Bütün ilimlerin ve marifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve bürhanlı marifet-i kudsiyedir" diye ehl-i hakikat ittifak etmişler.
iman, Resûl-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’ın tebliğ ettiği zaruriyât-ı diniyeyi tafsîlen ve zaruriyâtın gayrisini icmalen tasdik etmekten hâsıl olan bir nurdur.”
“iman, Şems-i Ezelîden ihsan edilmiş bir nur olduğu gibi, saadet-i ebediyeden de bir parıltıdır.”
Evet, kainatta hiçbir zişuur, kainatın bütün eczası kadar şahidleri bulunan Halik-ı Zülcelali inkar edemez... Etse, bütün kainat onu tekzib edeceği için susar, lakayd kalır.
Fakat Ona iman etmek, Kur’ân-ı Azimüşşanın ders verdiği gibi, O Halıkı, sıfatlarıyla, isimleriyle, umum kainatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek; ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir. Her neyse...
Herkesin,imanmukàbilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer imanvesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor.
Risâle-i Nur; “imanı olmayanı inşallah imana getirir, imanı zayıf olanın imanını kuvvetleştirir, imanı kavî ve taklidi olanın imanını tahkikî yapar, imanı tahkikî olanın imanını genişlendirir, imanı geniş olana bütün kemâlât-ı hakikiyenin medarı ve esası olan marifetullahta terakkiyatverir, daha nurânî, daha parlak manzaraları açar.”