bugün

bir kadın ismi. antalya da bu ismi taşıyanlara yaşlandıklarında müzinge denir.
suslu, abartili, takmis takirtirmis gibi anlamlara gelir.
(bkz: hey müzeyyen müzeyyen)* *
osmanlıcada bezenmiş, süslenmiş anlamlarına gelir.
(bkz: müzevir müzeyyen)
pahalı isimlerden biridir. zira hiçbir fakirde böyle bir isme rastlamadım.
ziynetlendirilmis.
süslü demektir.
kuran da gökleri yıldızlarla süsledik derken süsleme kelimesinin, zeyyene olarak geçmesi ve müzeyyen olarak süslenmis anlamına gelen isimdir.
köşebaşında bir büfe,
2 bira, 1 koku giderici naneli sakız alıyorum.
Aslında herkes bilir naneden nefret ediyorum.
Ne zaman sakız olsa ceplerimde, bilen bilmeyen bilir
Kaç promil kan verdiğimi şişelere...

Köşebaşında bir park,
Her gece aynı sarhoşluğa ev sahipliğinden olsa gerek;
durdukları yerde sallanıyor salıncaklar.
Hafif ışıkla aydınlanan kayacağın iki yanında toz,
Orta şerit temiz kalıyor (sağ ve sol şeridin ayırıcısı olarak),
Gündüzün mirası olsa gerek bu ayrıcalık...

Köşebaşında bir kasap,
Kapıya nazır kediler ve kasabın elinde satır.
Yani pek manzum bir satır olmasa da,
ahşap sapında baba yadigârı işlemeler saklı.
Kediler, kasap ve satır,
Hepsi bir karede, aynı sahnenin önünde...

Köşebaşında bir taksi,
Arka camlarındaki filmden mi, asfalta uzanan çamurluklarından mı bilinmez,
olur olmadık bir tesbihi getiriyor akla.
Plastik, vites kolu tutucusu ya da ayna şıkırdatıcısı olarak belki...

Köşebaşında bir dönerci,
Tüm müşterileri yüksek sesle konuşan,
En büyük meseleninse döner yanında bedava gelen iki içecekten hangisi içilmeli şeklinde bir içses trafiğine sahip olan. (ayran mı, şalgam mı?)
Ezan okunurken müziğin sesinin kapatıldığı hani,
Dönerci...

Köşebaşında bir kasetçi,
Tezgahın olmadık yerlerinde asılı
bilinmedik şarkıcıların,
o tezgah gezinmedikçe bilinmeyen afişleri.
Fonda mutlak bir Ferdi Tayfur,
ibrahim Tatlıses ya da Müslüm Gürses
serzenişi...

Köşebaşında bir durak,
Gelen-Geçen otobüslerden savrulan bakışlar kör etmekte bekleyicileri,
Bir an gelir aşık olunur, Sonra derken sarhoş olunur,
Kızılır, küfredilir çoğunlukla,
Susulur, Konuşulur...
Herşeye müsait, reklamsız ve bol el ilanı sahibesi bir camekan olsa gerek...

köşebaşında bir çocuk,
Yalandan, Yok haşa..!
Yalan sayılmaz,dümenden ders çalışıyor, oturmuş yere.
Yazıyor, çiziyor...
Defterin önünde bir mendil,
üzerinde irili ufaklı bozukluklar.
Fazla mesaiye kalmış olmalı ki;
işe ev getiriyor...

Köşebaşında bir şemsiyeci,
Kaldırımın en güzel raflarına yerleştirdiği kırmızılı beyazlı şemsiyelerinin hiçbirini açmıyor hiçbiryağmurda.
Sermayeyi rahmete yüklemek
ya da
Damlalarla kaldırıma yüklenmek istemediğinden,
muhtemelen...

Köşebaşında bir Müzeyyen,
iri bukleler yaldızlı saçlarında,
Eflatuna çalar gözleri,
Eteklerinde yavru bir ceylan...
Hiç kol saati taşımadığından belki
zamanlı zamansız çıkar karşımıza.
Renklenir o anda renkleri hep merak edilen siyah-beyaz bir fotoğraf.
Bakışlarına hayran olan basmadan güller canlanır.
Öyle bir an gelir ki,
Köşebaşının baş köşesine kurulur saltanatı,
Gönüllerimizden kopardığı papatyalardan da bir taç yaparak kendine,
Tahtından gözlerimize bakar,
Aralık bırakır efkârın kapısını
Anlam kazandırır her nefesinde isimlerimize,
Müzeyyen.
Bezenip süslenmiş, ziynetli.
senar ile birleşince harika bir isim olmaktadır.
platonik evli sevgilim..... çok hoşlandığım bir hatun.
platonik olarak aşık olduğum Kadındır...Ve en sonunda hayal kırıklığına uğradığım ve bir türlü Barışamadığım müzeyyen. (bkz: )Nefret (bkz: Aşk)
haymatlos' un bir şarkısıdır.

Melodisi ayrı, sözleri ayrı güzeldir.

"+Fakat Müzeyyen bu derim bir tutku.
-Bana biraz tek taraflı bir tutku
gibi geldi.

Fakat Müzeyyen bu derim bir tutku inancım bu benim,
Ama belli ki tek taraflı tutku eksiğin bu senin.
Yalnızca hislerden ibaret, benim bütün bildiğim;
Lakin bilinmeyen ithal bir duygu sen bunu bi' düşün derim.

+Müzeyyen beni suya götürür susuz getirirdi. Üzerimizde çakma markalar, binalarda kaçak katlar, dilimizde taşeron fikirler... benim duygularım neden ithal olmasın?
Hı?
ithal lafı... cuk oturuyordu.

Dur Müzeyyen, gitme kal benimle
Zaman çok şeyi eritir...
Bir hikaye de birlikte yazalım;
Eksiğim içimde birikir.

-Evet, aslında sevdim bazı bölümlerini.
+Ama?
-Bak şimdi, özetle şunu anlatıyorsun; adam kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor; ruh eve sığmıyor. Sabahları kadından önce kalkıyor şehrin uzak yerlerinden hikâyeler topluyor ve sonra tekrar, gece yarısı, kadına geri dönüyor. Yani şey gibi, rüzgarı kendinden menkul bir uçurtma gibi.

Özgürlüğün kendinden menkul, ne desem boş gelir,
Fakat özgürlük sen yokken yoksul gerçeğim bu benim.
Gitmek, ne sana ne de bana inan ki hiç çare değil.
Fakat göğünde hiç sınır yok, bunu çizmek haddime değil...

+Beni niye bırakıp gittin Müzeyyen?
-Elimde değildi, kendime engel olamadım. Diyelim ki gitmedim, seninle beraber olmaya devam ettik; Ne değişecekti? N'apıcaktık?
+Sevişelim...

Gün gelecek sen de göreceksin
Sevdiğin bulutlar gürleyecek.
Süzülürken mavinin koynunda
Bir şimşek ruhunu ezecek.

-Başka?
+Sabahları beraber uyanırdık. Ben senden önce kalkardım. Senin uyuyuşunu izlerdim, sonra sen uyanırdın. Bana gülümserdin...
-Sonra?
+Sonra, sabahları çayı tek şekerli içtiğini, günün diğer saatlerinde şekersiz içtiğini biliyor olurdum; o ilk şekeri ben atardım çayına, zarifçe eritişini izlerdim. Sonra... en çok boynundan öpülmeyi sevdiğini biliyor olurdum.
-Güzelmiş...
+Sonra, sonra hiçbir şey yapmazdık. öylece otururduk. Çok bilinmeyen nüfus sorunun yanıtını arardık. Hayat bizi yalancı çıkarana dek; bulduğumuz cevapları doğru sanırdık..."

https://open.spotify.com/...&utm_source=copy-link