birinci cumhuriyet sanıldığı kadar millî ve antiemperyalist değilmiş.. batılı devletlerle bir antlaşma dahi yapılmayan, dış politikasını "yurtta sulh, cihanda sulh" fikri üzere barışçıl(ki bu emperyalizmin doğasına aykırı) temel üzere inşa eden, mazlum milletlerden yana(sadabat paktı, balkan paktı) tutum sergileyen, cumhuriyetin onuncu yıl kutlamalarında batılı devletlerden bir temsilcinin dahi çağırılmadığı, yalnızca sovyetler birliği temsilcisinin kabul edilip, enternasyonal'in rusça okunduğu(bunlar basite indirgenmemeli, diplomaside/devletlerarası ilişkilerde bunlar önemli ayrıntılardır, mesaj niteliği taşımaktadır), solidarist korporatist anlayışla sınıflar ile çıkar gruplarının uyumlu kalmasının sağlandığı ve korporasyonlar aracılığı ile meslekî örgütlerin devletle birebir muhatap kılındığı, dolayısı ile ithal etmemek için üretime teşvik edilen ve bu yolda yaratılan millî burjuvazinin uluslararası kompradorlar olmasını engelleyen devletin esnek de olsa müdahaleciliğinin bulunduğu(ki burjuvanın palazlanmaya başlayıp da devletle rekabette devletin önüne geçmesi halinde, "devletin bekaası" tehlikeye girebileceği vakit devlet müdahalesinin meşru sayıldığı, not: "devletin bekaası" söyleminin patenti de fransız devrimi'nin kanaat önderi jean jacques rousseau'ya aittir) ve sair örneklerle çoğaltılabilecek gazi paşa dönemi sanıldığı kadar antiemperyalist değilmiş, he mi? hasiktir derler adama...
e dil ile uluslaşma sürecini biz de eleştiririz fakat, millî olmadığına dair iddiayı bertaraf ederken, eğitimde uluslaşmayı da bi kenara iliştiriveririz. gazi dönemine dair millî olmayan bir şeyler varsa, şapkadır kılık kıyafettir, hatta belki de laikliktir.. devrimler tepeden inmedir doğru, fakat yerinde müdahaleler olduğunu ya da olmadığını bugün geldiğimiz nokta ile kıyaslamak hayati hatadır. neden? bakın, attilâ ilhan sovyetlerdeki sosyalizm pratiğini eleştirirken şu ifadeleri kullanıyor: "Sosyalizm iflas etmişmiş! Boş laf! 'Kıro' bir şoför, kullandığı otobüsü şarampole devirdi diye artık otobüse binmekten vaz mı geçeceğiz? Vazgeçilecek olan o şoför ve onun otobüsü kullanma biçimi..." hah aynı mevzuyu kemalist devrim'e uygula bakayım..
cumhuriyete olan düşmanlığınıza dair taşıdığınız argümanlar, "atatürk'ün eleştirilebilirliği" ve "oligarşi ile mücadele" kisvesi altında vatan hainliğine dönüşmekte, çünkü tarihi yalanla yorumluyorsunuz, kemalizm'i "inönü atatürkçülüğü" ile karıştırıyorsunuz. eleştirilecek bir şey ve birileri varsa, gazi vefat ettikten 44 gün sonra ingilizlerle masaya oturan, daha sonra fransızlarla ortaklıklar imzalayan ve son darbe "marshall yardımları"na imzayı çakan, eğitimdeki uluslaşmayı yunan-latin kültürünü okullarda empoze ettirerek rafa kaldıran, kendini halk üstü gören dağlı türk entelijansiyasını yaratan ismet inönü olmalıdır..
"madem ki yeri göğü sömürgeleştirdim, o halde niye türkiye'yi de halletmiyorum mantalitesindeki" sorosçu zihniyetin, birinci cumhuriyeti kökünden söktükten sonra yerine dikmek istediği teksas kaktüsü. ithal diken.
anadolu coğrafyasına uyum göstermez, ki bu topraklarda çiçek de açamaz.
Ama onlar illaki demokrasi olmasın diye tepiniyorlar.
Bu halk düşmanlığının sebebi ne?
Niye demokrasiye bu kadar karşısınız?
Sağlıklı bir ülkede, Batı standartlarında gelişmiş bir hukuksal yapı, bunun güvencesi altındaki bir katılımcılık ve çoğulculuk bizim toplumsal sorunlarımızı çözer, bu nedenle cumhuriyeti tek parti özelliklerinden arındıralım, demokrasiyle taçlandıralım diyene zorlama manşet, ısmarlama yazıyla suni ve anlamsız bir muhalefet olur mu?
Üstelik bunlar güya modern...
Üstelik bunlar güya Batılı...
Ama halk deyince, tüyler diken diken.
Halkımızı beğenmiyorlar.
Ülkeyi yıllarca iç sömürge mantığıyla yönet... Zenginleşmeyi ve özgürleşmeyi rafa kaldır... AB standartlarından dört bin noktada geri bırak... Ülkeni geriliğe ve çağdışılığa mahkum et... Sonra da ‘şarap içiyorum demek ki çağdaşım’ de.
Çağdaşlık mideden değil beyinden geçiyor.
Ama bunu anlamak için galiba insanın beyninin midesinden büyük olması gerekiyor.
edit: Türkiye'de 'ikinci'den kasıt, her şeye müdahale eden, topluma kışla muamelesi çeken otoriter devlet ve onun kurumlarıyla oluşan bir toplumdan, devletin, bireyin mutluluğunun hizmetinde olduğu demokratik bir toplum düzenine geçiş. Bugünün dünyasına baktığımızda, bu iki düzenden hangisi daha 'ileri', daha 'çağdaş'? Herhalde ikincisi. Öyleyse, her cümleye 'çağdaş' kelimesiyle başlayanlar niçin 'ikinci Cumhuriyet' nitelemesinden bu kadar rahatsız?
kaynak: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=232948
ünlü islam filozofu ibn-i haldun'a göre doğruluğu olan önermedir. ibn-i haldun araştırmaları yapan profesör ismail yakıt'ın kitap larında da değindiğine göre bir devletin ömrü 120 yıldır ve bu süre içersinde kendisini yenilemek zorundadır. yenileyemez ise yok olmaya mahkumdur. bu sebebler ise tarihteki devletler ile örneklenmiştir. toplumlar devletlerini yenilemek için kendi yapılarını 120 yıllık süre içinde revizyondan geçirip düzeni yenilemek zorundadırlar. buna bizim için en yakın örnek osmanlı devletinin sürekliliği içersinde geçirmiş olduğu yeniliklerdir. şöyle ki yıldırım beyazıt'tan sonra çöken devlet yapısının ve fetret devrinin buhranının mehmet çelebi tarafından toparlanıp otoritenin sağlanması osmanlının yenıden kurulmasına eş değerdir. keza tanzimat fermanı ve meşrutiyetin ilanı da devlet yapısının yenılenmesi ve imparatorluğunun ömrünün uzamasına sebep ve revizyon yani yenilenmesidir.
cumhuriyet döneminde ise bu analiz ismail yakıt tarafından 1960 ihtilali nin devletin kendisini yenilenmesi düzenin yenilenmesi operasyonu olarak değerlendirilmiştir. diğer bazı araştırmacılar ise 12 eylül ihtilalinin de bir yenileme süreci olduğunu, devlet düzeninin yenlendiğini iddia etmekle beraber tartışmalar günümüzde de devam etmektedir.