bugün

belirli bir noktadan sonar irrasyoneldir. içsezgi hakim olur.
'gülme' adlı kitabında neden güldüğümüze dair sağlam bir tez ortaya koyan filozof.
sezgicilik'in kurucudur. evrensel ahlak yasasını sübjektif özelliklerin belirlediği görüşündedir. ona göre, doğu bilgi gibi, doğru eylemin de ölçütü 'sezgi' dir. insan neyin iyi neyin kötü olduğunu ancak sezgiyle kavrayabilir.
nobel sahibidir. edebiyat.
(bkz: le rire)
sezgicilik akımının kurucusu kabul edilen, metafiziğe sağlam kafa yormuş ve zaman-mekan üzerine düşünceleri ile 20. yüzyıla damgasını vurmuş feylesof.

necip fazil kisakurek üzerinde etkileri olduğu iddia edilir.
Süreç felsefesi' nin en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilen ve insani değerlerin önemini vurgulayan filozof...
sokak ağzıyla tabir edersek marksizm'e ayarlardan ayar beğendirmiş yahudi kökenli düşünürdür.
adı: Henri-Louis Bergson
doğumu: 1859 Ekim 18 (Paris, Fransa)
ölümü: 1941 Ocak 4 (Paris, Fransa)
gelenek: batı felsefesi
aldığı ödül: nobel edebiyat ödülü
ilgilendikleri: Metafizik, Epistemoloji, mantıksızlık, dil felsefesi, matematik felfesi
etkilendikleri: Kant, Kierkegaard, Schopenhauer, Frege, Simmel
etkiledikleri: Whitehead, Deleuze

vikipedi
temel eserleri arasında essais sur les donnees immediates de la conscience (bilincin dolayımsız verileri üzerine denemeler), matiere et memoire (madde ve bellek), les deux sources de la morale et de la religion (ahlak ve dinin i̇ki kaynağı) ve l'evolution creatrice (yaratıcı evrim) gibi kitaplar bulunan bergson, almanya'da doğup gelişmiş olan idealist yaşama felsefesinin fransa'daki temsilcisi olarak tanınır. aynı zamanda, süreç felsefesi adı verilen felsefe türünün de en önemli temsilcilerinden olan bergson, pozitivizmin ya da oldukça dar bir çerçeve içinde kalan bilimsel yorumların iddialarına şiddetle karşı çıkarken, insani ve tinsel değerlerin önemini vurgulamıştır. o, işte bu çerçeve içinde, 20. yüzyılda gelişen akla karşı başkaldırının önemli öncülerinden biri olmak durumundadır
felsefe soru bankalarında garip bir diyalogla anılan kişi.

bergson'a bir gün demişler ki, "bergson bey, sizin yaptığınız aklı yok edip sezgiyi etkin kılma işleminde siz gene aklınızı kullanıyorsunuz sonuçta." diye. bergson tabi kallavi adam, başını öne eğmiş, sessizce tekrar karşısındaki adama bakmış ve demiş ki:"senin ağzını yüzünü sikerim orospu çocuğu!"
işe gençlik yıllarında herbert spencer'ın mekanikçi pozitivizm görüşünü inceleyerek başladı. bu inceleme esnasında spencer'ın önemli bir yanlışını yakaladığını söyler.spencerın zaman dediği şeyin aslında zaman olmadığını, mekanın bir boyutu olduğunu anlamıştır. anlardan, saniye-dakika gibi kesiklikerden, sürelerden oluşan bir şeyin zaman olamayacağını söyler. çünkü bunlar durağandırlar, birbirlerine uzaktırlar, ucuca eklenerek bir çizgi oluştururlar, vs. yani aslında fizikteki zaman anlayışı mekanın ta kendisidir, üstelik bir de tekrar eder. tekrar eden bir şeyin sonrasını tahmin edebilirsiniz.
bergson ise zamanın dinamik, asla tekrar etmeyen bir şey olduğunu söyler. içinde keskin kırılmalar olmaz, ikileme asla olmaz, süreklidir. kişiseldir, nesnel değildir, bütünlüklüdür ve matematikselleştirilemez.

böylece zaman, mekanın hakimiyetinden kurtulur. zaman, mekanın egemenliğinden kurtulur demek koordinat ekseninin ve bilimin nesnelliğinin karşısısında alınmış bir galibiyettir. spiritüalizmi de tetikler üstelik bu düşünceleri. ruhsal, görünmez ve soyut olanın bedensel, görünen ve somut olanın egemenliğinden kurtulmasını sağlar (tabi bu söylediklerim batı düşünce tarihinin gelişimi için doğru). matter and memory kitabında anlattığı üzere artık düşünce de beynin eseri olmaktan kurtulur. bergson'a göre beyin, düşünce ihtiva etmez; o sadece vücuttan aldığı uyarılara uygun tepkiler vermeye çalışır.

bergson'a göre bir hareketin aynısını tekrar yaratamamızın iki sebebi vardır;
ilki şudur; iki konumu istediğiniz kadar birbirine yaklaştırmayı deneyin, hareket hep ikinin arasındaki aralıkta gerçekleşecektir, yani sizin arkanızda.
ikincisi ise; zamanı istediğiniz kadar kesip biçip bölebilirsiniz ancak hareket hep kendi niteliksel süresi içerisinde gerçekleşecektir.

ahmet hamdi tanpınar ın zaman görüşü bergsoncu bir bakışın ürünü olarak düşünülebilir, necip fazıl'da mürşidine kavuşmadan önce bergson'un görüşlerini bir hayli övmüştür.hilmi ziya ülken, mustafa şekip tunç gibi eski ünlü felsefecilerimizin hayranlıkla fikirlerini irdelediği bir filozoftu ,cumhuriyetin ilk dönemindeki aydınlar arasında daha bir yığın hayranı ve takipçisi vardı.

en önemli eserlerinden biri, "yaratıcı tekamül" adını taşır. bir bilim adamı gözüyle, bütün evrimci görüşleri inceler filozof bu eserde... zayıf ve güçlü yönlerini ortaya koyar. mesela darwin'in insan organlarının oluşumunu "pek hafif değişmeler yoluyla" şeklinde açıklamasını inandırıcı bulmaz. göz gibi bir organ, pek hafif değişmeler yoluyla nasıl ortaya çıkabilirdi? göz'ün oluşması için, bünyede görme diye bir hedefin olması gerekir. veya beyindeki görme merkezi ile, görme sinirleri ve organı aynı anda ortaya çıkmış olmalı ki, göz oluşabilsin... darwin teorisi organların, canlılar alemindeki evrimini açıklamaz.

din ve ahlakın iki kaynağı eserinde, türkiye'deki düşünce dünyasının hala el atmaya cesaret edemediği görüşler ileri sürer bergson. biri kişisel ve vicdanî, diğeri sosyal ve geleneğe bağlı olmak üzere iki kaynak işaretler din ve ahlak için. freud'un din ve ahlakı birer hastalık (nevroz) olarak gören görüşünün yanında, önemi anlaşılmamış tespitlerdir bunlar da... bergson, kısacası, batı felsefesi içinde, ruhun son hamlesi, son çığlığıdır. ondan sonra ruh yoktur artık.
1927 nobel edebiyat ödülü seçiciler kurulu, ödülü verme gerekçesi olarak şunları beyan etmiş onun hakkında;

"Başarılı yeteneği ile sunduğu, zengin ve zinde fikirleri nedeniyle."

sezgicilik akımının kurucusu ve hararetli takipçisi olan fransız filozof henri louis bergson'un fikirleri neden zengin ve zindeydiler?

belki de şu metin biraz fikir verebilecektir, bu hususta;

"...Zeka eşyayı bölerek ve ayırarak inceleyip kavrayabildiği halde sezgi doğrudan şuurdan çıkarak adeta ilahi sevke benzer bir ilham gibi eşyanın mahiyetini bilirdi. Bu bilgi, hadiseler ve ruh üzerinde yabancı bir bakış gibi kalmayıp, insanın en derin tarafını değiştirirdi. Bu sanatkarane malumat sayesinde insan eşyaya, maddeye, hayata nüfuz eder eder, içine girerdi. Böylece tecrübe üstü hakikati bilmenin, metafiziğin ve mutlakın bilgisinin mümkün ve meşru olduğunu ileri sürdü. Halbuki zekanın bilgisi tecrübeye, akıl yürütmeye ve analize dayanırdı."
Ciddiye dahi alamadıgım lakin mecburiyetten o kıytırık fikirlerini ezberlemek zorunda kaldıgım sözde filozof.

Ne alaka şimdi sen hiç girme psikoloji, ezber konularına vallahi saçmalamış.

Felsededen soğuttu. Hıh.
en geçerli epistemolojik argümana sahip adamlardan biridir.

felsefi anlamda irrasyoneldir ki modern anlamda realizmin eşdeğeridir.
Bergsoncu yaklaşımı ile sosyolojik ve iktisadi açıdan da birçok olaya ışık tutmuş bilim adamı.
Şöhret sahibi, döneminin en saygınlarından, birçok ödül sahibi bir filozof... Polanyalı piyanist bir baba ve ingiliz asil bir anne.... Yahudi bir ailenin çocuğu.... Ve çocuk paris'te... Talih ve felsefenin uyumu...

Bergson hiçbir şeyle anılmasaydı sadece "ahlakın ve dinin iki kaynağı" adlı eserin üstünde ismi yazsaydı da olurdu. Zira eser birçok külliyatın erişemediği bir yapıya sahiptir. Bergson'a katıldığımı söylemiyorum. Ama onun yetkinliğini tartışmaya gerek yoktur. Hakikatten bilgiye, sezgiden deneye, zamandan mekana tüm felsefenin öyle ya da böyle üzerinde zor yürüdüğü konularla dans etmiştir.

Ama her şeyi bırakalım ve ölümünü diken diken olan tüylerimizle anlatalım: paris'te evinde kömürsüz kaldı ve akciğer komasına girdi. Yatağa düşen bu adam, herkes onun son anları olduğunu düşündüğünde birden konuşmaya başladı. Son bir saatiydi. Son bir saat. Hayatının son bir saatini herkes "o öldü" dediği anda yattığı yerden felsefe dersi vererek geçirdi. Yanındakiler onun o haldeyken nasıl böyle akıcı ve tane tane konuştuğuna hayret ederken saat 5 oldu. "4 ocak 1941, saat 5, paris". O bir saatin ardından saat 5'i gösterdiğinde durakladı ve ağzını açıp: "Beyler bayanlar, saat 5 ders bitti" bu onun son cümlesiydi. Felsefeyle geçen bir hayat yine onunla son buldu.
zeka ve sezgi arasındaki farkın genel olarak şöyle olduğunu söylemiş filozof:

--spoiler--
- Zeka ile elde edilen bilgi kavramsallaştırdığı ve sembollere döktüğü varlığın dışsal ve kısmi bilgisini verir. Oysa sezgi kavranan nesnenin içsel bilgisini verir. Elde edilen bu bilgi kavramlarla açıklanamayacak kadar yoğundur.

- Zeka bilgisi görelidir. Oysa sezgi yoluyla elde edilen bilgi mutlaktır.

- Sezginin bir varlığı kavraması için sembollere ihtiyacı yoktur. Fakat zeka için kavramlar ve semboller şarttır.

- Sezgi duyularla elde edilemeyecek içsel bilginin kapılarını açar. Zeka duyulara bağımlıdır.

- içgüdünün algısı çevresiyle sınırlı olup tinsel şeyleri bilemez. Ayrıca içgüdü kendi üzerine düşünemez. Zeka ise içgüdüdeki bu eksiklikleri giderebilecek güçtedir.
Fakat zeka da değişemez olanın ve değişmez olanı kavrayabilir. Geometri ve mantık alanı dışındaki bilgileri kavrayamaz. içgüdü ve zeka birleşerek sezgiyi oluşturur. Sezgi, kendi bilincinin farkına varmış içgüdüden başka bir şey değildir.

- Zeka ve içgüdü din ve ahlakın iki temel kaynağıdır. Zekanın ön planda olduğu toplumlar kapalı toplumlardır. Bu toplumun en belirgin özelliği özgürlük değil yasalardır. Oysa sezgiye dayanan ahlaka sahip toplumlar ise özgürlüğün egemen olduğu toplumlardır. Kapalı toplumlarda yaşayan bir bireyin evrimi istenilen düzeyde tamamlanamaz.

- zeka bilimi, sezgi ise metafiziği ifade eder. Zekanın sayesinde yürütülen bilimsel çabalar hakikate ulaşamaz. Doğa bilimleri bile sürekli tekrarlanan ve canlıların sadece gözlenebilen formlarını sembolleştirir. Buradan hakikate ulaşabilecek bir bilgi çıkarmak imkansızdır. Oysa sezgi yoluyla metafizik gerçek oluşa ulaşabilir. Buda hakikati tam ve eksiksiz bir biçimde kavrayış demektir.
--spoiler--

https://www.felsefen.com/henri-bergson-kimdir/
hakkında çok fazla okuma yapmadığım ama felsefede önemli bir yere sahip olan bir filizoftur. önemi de şudur ki sezgi diye bahsettiği kavram idealistleri ve materyalistleri ortak bir yolda buluşturmuştür böylece felsefede çığlık niteliğinde yeni bir yol çizmistir. sezgi doğruda ulaşılan bir şeydir.
teşekkürler bergson.
Zaman kavramı yaklaşımından Tanpınar ın da etkilendiği düşünür.

Tanpınar'daki bergsoncu zaman etkileri için birçok eserine bakabilirsiniz: saatleri ayarlama enstitüsü, huzur, bursa'da zaman...
Zaman kavramını ontolojik değil, özdeşleyim bağlamında ele almış ve bu yüzden çok etkileyici görüşler öne sürmüş düşünür.

Ahlakın ve dinin iki kaynağı diye ponçik eseri vardır.
zaman = bellektir. diyen bergson,

ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.
Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok...

dilerim hayyam'ın bu dizelerini okumadan ölmemiştir.

(bkz: ölmeden önce okunması gereken şiirler)
posbıyıklım nietzsche gibi çağının çok ötesinde bir filozof, carl gustav jung gibi çağlar aşan bir düşünür, william blake gibi vizyoner özel bir ruh.

ister varoluşçuluktan heraklitos'tan sartre'ra uç;

“To exist is to change, to change is to mature, to mature is to go on creating oneself endlessly.”

ister carl gustav jung'un rehberliğinde bireysel bilinçaltını ve toplumsal bilinçaltı ile etkileşimlerini çözümleyip kaderinin hakimi ol, dahi matematikçi john nash'in izinde aşkın gizemli denklemlerinde mantıklı nedenler bulurken, kalbinin cesareti aklın gücünden kuvvetli olsun;

“Fortunately, some are born with spiritual immune systems that sooner or later give rejection to the illusory worldview grafted upon them from birth through social conditioning. They begin sensing that something is amiss, and start looking for answers. inner knowledge and anomalous outer experiences show them a side of reality others are oblivious to, and so begins their journey of awakening. Each step of the journey is made by following the heart instead of following the crowd and by choosing knowledge over the veils of ignorance.”

ister de william blake gibi bir kum tanesinde dünyayı gör ve kır çiçeğinde cenneti, sonsuzluğu avucunun içine al ve onu bir ana sığdır;
''The eyes see only what the mind is prepared to comprehend.''

istersen de zaman kavramında einstein'ı aşıp hopiler 'in muhteşemliğine kanatlan;
“Time is invention and nothing else.”

her köşe başında gülümseyen bergson ile karşılaşırsın. çok derin, çok özel, adeta kuantum bilgisayarı muhteşemliğinde bir ruh. onu kavramaya ya ömür yetmez ya da hep içindedir, her özel farkındalık anında bergson vuslatı yaşarsın.
ömrü akılcılarla ve pozitivistlerle mücadele içinde geçen filozofun akılcılara verdiği cevap takdire şayan doğrusu:

“Sen hiç şüphesiz aklı yıktın, fakat yine akılla yaptın bunu! metodun aklidir, bu yine aklın rehberliğini gösterir.”

Bergson:

“Eğer ben aklı akılla yıktımsa, demek ki aklın son durağı, nihai gayesi intihar ve aczini itiraf etmekmiş.”
batı felsefesi başta olmak üzere, sanat sahnesinde de varlığını korumuştur. bergson şu sözüyle;
"teorik bilgiler bir süs, eylem ise gerekliliktir." demiş, devinimi ön plana çıkarıp meşhur felsefi hareketi olan, " süreç felsefesi" kavramını ortaya çıkaran kişi olmuştur.