bugün

henri bergson

Şöhret sahibi, döneminin en saygınlarından, birçok ödül sahibi bir filozof... Polanyalı piyanist bir baba ve ingiliz asil bir anne.... Yahudi bir ailenin çocuğu.... Ve çocuk paris'te... Talih ve felsefenin uyumu...

Bergson hiçbir şeyle anılmasaydı sadece "ahlakın ve dinin iki kaynağı" adlı eserin üstünde ismi yazsaydı da olurdu. Zira eser birçok külliyatın erişemediği bir yapıya sahiptir. Bergson'a katıldığımı söylemiyorum. Ama onun yetkinliğini tartışmaya gerek yoktur. Hakikatten bilgiye, sezgiden deneye, zamandan mekana tüm felsefenin öyle ya da böyle üzerinde zor yürüdüğü konularla dans etmiştir.

Ama her şeyi bırakalım ve ölümünü diken diken olan tüylerimizle anlatalım: paris'te evinde kömürsüz kaldı ve akciğer komasına girdi. Yatağa düşen bu adam, herkes onun son anları olduğunu düşündüğünde birden konuşmaya başladı. Son bir saatiydi. Son bir saat. Hayatının son bir saatini herkes "o öldü" dediği anda yattığı yerden felsefe dersi vererek geçirdi. Yanındakiler onun o haldeyken nasıl böyle akıcı ve tane tane konuştuğuna hayret ederken saat 5 oldu. "4 ocak 1941, saat 5, paris". O bir saatin ardından saat 5'i gösterdiğinde durakladı ve ağzını açıp: "Beyler bayanlar, saat 5 ders bitti" bu onun son cümlesiydi. Felsefeyle geçen bir hayat yine onunla son buldu.