yabancı ülke gösterimlerinde
-cenabet deyuuuusss u nasıl çevirdiklerini merak ettiğim yerel ağız** ile güldüren film.anlamak için türkiye de yaşamak gerekiyor.
sıcacık bir filmdir; filmin de dediği gibi gerçekleri, hayatı anlatmışlar; güzel de olmuş. turan ozdemir sürekli bir okan bayülgen - şevket altuğ arasını oynuyormuş gibi gelse de iyi oynamış.
alt metninin cok saglam yazildigindan midir nedir; baam diye hikayenin ortasindan bizi icine dahil eden ve sonuna vardirmadan zihinde hos kareler birakan gupguzel bir yore filmi. Babam ve Oglum'daki samimiyet, dramatik unsurlarla cok saglam bir sekilde orulmusse; ayni samimiyeti neden gunluk hayatta yirtmaya calisan ortalama bir tip uzerinden komedi ogesiyle ormeyelim dedirten, buradaki komedinin mizah anlayisiyla izahinin olmadigi; hani bir olay yasayipta baskalarina anlatirkenki etkiyi yaratmamasindan ileri gelen bir komedi durumu oldugunu gozlerden kacirmamak gerekir. Evet yonetmen bir olay yasamistir ve cok samimi bir dille izah etmistir, ama bazilari anlatirkenki yorumu begenmemis ve olayin icine duhul olamamaktanmidir bilinmez "olmamis" notu vermistir. Bazilari ise gazi kacirilmamis bir olayin yonetmenin vizöründen izleme ve onun gibi bakabilme konumuna ulasmislardir. ereksiyon halindeki bir penis de dogaldir, dondurmaciya Kur'an'dan ayet-i kelime okuyup "goz hakkının" tatminini anlatan imam da. Masumane bakismalarin oldugu ve cocukluk aski hissiyati uyandiran cirak ve minik kizin aski da dogaldir, tatil yorelinde ustsuz guneslenen turistlere bakan dondurmacinin acligi da!... Bir antik tiyatronun icinde gecen keçi sütünden dondurma diyaloguna takılıp, sahnede olanın(dondurmacı) ve izleyenin de(çoban) ortak payda da tartışabileceğini görememek bir şeyleri bir yerlere baglama rahatsizligimizin gostergesi. Once derinden bir problem yaratti holywood bizlere ve öyküde onları kıra kıra sonuca ulaştırmaya çalıştı, o karanlık odadan bir çıktık ki "oh bee göktaşı çarpmıyormuş gezegenimize" dedik, boşaldık. Dondurmam Gaymak'da ise almak isteyene bir sürü hisse vardı; çünkü kıssanın kendisi hakkatlıydı. Filmden çıktıktan sonra "oh bee ...." ya da "evet şu sahnede şu mesaj vardıydı" hissiyatıyla perde karşısına geçenlerin başını sonunu beğenmemesi gayet normal yadırgamıyorumda beğeni meselesi. Aslında yönetmeni Yüksel Aksu senaryonun ilk bitiminden sonra sonu şöyle yazmıştır. (Birebir ağzından duyulmuştur bilgi)
izleyenler için şimdiki finalden sonra ekran kararır ve 5yıl sonra yazar.
(sahne final) dış/haliç köprüsü/gündüz
haliç köprüsünün yoğunluğu geniş açıyla verilir, harala gürele insan trafiği; balıkçılar, bağırışan sokak satıcıları,trafik ve kamera o geniş planı yavaş yavaş daraltır onca insanın içinden boynuna panda dolabı asmış dondurmacının "gavunlu vaa, vişneli vaa"" lafıyla son bulur.
Ama sona bağlama rahatsızlığına yenik düşmeyip rahatlatmamıştır seyirciyi, iyi de yapmıştır.
acımasızca eleştiren sovmen ve popilist yaklaşımların aksine cok güzel bir film. oskar deyince illaki 30 araba mı? parcalamak gerekiyor.
idealist ve kendine güvenen gelismekte olan "türk sinaması" için bir yüz akı. devamını bekliyoruz.
sinemaya gönül vermiş ve tüm dünyadan yüzlerce film izlemiş biri olarak söylüyorum: izlediğim en kötü türk filmlerinden biri -ki türk sinemasında seks filmeri dönemi dahil pek çok türk filmi izlemişliğim vardır. oyunculuk namına ben pek bişi göremedim şahsen. ama hadi doğal oyunculuk, amatör tercihler, bilinçli seçim, vermek istenen duygu gibi şeyler geveleyip bunu geçelim. ama o müziklere ne diycez abi? hadi oyunculuğa bakarak göz ve nizam anlayışınız hakkında fikir edindik ama kulakta mı yok be abi. o alakasız yerlerde giren alakasız müzikler... babazula'nın kariyerine acıdım o derece. hele küçük kardeşle küçük kızın bakışma sahnelerinde ruhumuzu mehtaba karşı raks ettiren o nağmeler yok mu, işte onlar bitirdi beni özellikle. tamam duygu vermek için açı, perspektif, diyalog, oyunculuk, mekan gibi şeylere başvurmayıp dolgu müziğini dayadınızda, dayadığınız duygu neydi be abi?
neyse ziyanı yok zaten. nasılsa insanlar bunlara bakmayacaklar. insanlar anlatılan akdeniz insanına bakacaklar. onu sevecekler. akdeniz insanını sevdikçe senin filminide sevecekler. ama filmin sadece öyküden ibaret olmadığını bilenler yine inatla eleştirecekler seni...
ps: akdeniz insanı derken "ordular ilk hedefiniz akdenizdir, ileri" de ki gibi yani...
Oscar adayı bir filmde çocukların camide eğitim verilmesi, kadınların turistler dışında başı bağlı olması canımı sıktı. Hikaye olarak doğal akan bir hikaye varsa da, espri anlayışının küfürlü laflar ve bastırılmış cinsellik ile sınırlı olması da üzücü.
Bir de filmin sonunu gereksiz buldum, izlenebilir film ama tadı damağımda kalmıyor işte.
çok sevimli, çok sıcak bir film. filmde birkaç kez geçen "allahın delisi" repliği bana sürekli bunu söyleyen aydınlı bir arkadaşımı hatırlattı, hımm demek oralarda çok kullanılıyor bu laf dedim kendi kendime. film bir kapitalizm eleştirisi. bence güzeldi. ama şunu da söylemeliyim; memet ali alabora, abartılı oyunculuğunu muğlalılara da yansıtmış.
benim keyif alarak izlediğim bir yüksel aksu filmi.çok şey beklenmesi zaten anlamsız olan bir film.tam bir akdeniz filmi.sadece turan özdemirve dondurmacının kızını oynayan burcu tuna pek dile getirilmese de senelerdir oyunculuk yapmaktadır.