bugün

orjinal adı dom sa vesanje olan,emir kusturica'nın yönetmenliğini yaptığı,müziklerini goran bregovic'in bestelediği,1989 senesinde altın palmiye ile ödüllendirilen,hayatımda izlediğim en güzel,en vurucu,en gerçekçi film.başrolde perhan'ı oynayan oyuncu daha sonra intihar etmiştir.sadece müzikleri,ederlezi töreni için izlenebilir.
çingeneler zamanı.
1988 yapımı emir kusturica filmi.
davor dujmovic'in perhan rolunde insani alip goturdugu emir kusturica saheseri. bu filmi herkes izlemeli demistim zamaninda. hala da diyorum. hayatimda gozlerimi dolu dolu yapan nadir filmlerdendir. muzikleriyle, hikayenin akisiyla cekilmis en yuce filmlerden birisidir kanimca.
içerik bulunamadı.
sanırım internet movie database de a time for the gipsies olarak geçiyor

hayatım boyunca beni etkisine alabilmiş filmler arasındadır. özellikle nehir sahnesi çok iyidir( kızla oğlanın sandalda koklaştığı sahne)
yirmibesinci uluslarasi istanbul film festivali dahilindedir bu sene. gunduz seansi 2,5 ytl. bence herkes gidip izlemeli.
çeşitli aralıklarla içimde tekrar tekrar izleme arzusu uyandıran tek film.bazen müzik alıp götürüyor,bazen hikaye,bazen de oyunculuk..Perhan'ın akordeonu ile çaldığı parça ile köyüne paralı olarak döndüğünde barda kendinden geçtiği sahnede çalan şarkılar için sadece muhteşem,fevkalade diyebiliyorum.izleyin,dinleyin,görün,yaşayın..
defalarca izlememe ragmen, film festivali kapsaminda gosterimi yapilacagini duydugumda tekrar izleme durtume engel olamadigim ve sinema salonundan gozlerim dolu dolu cikmama sebep olan gercek bir basyapit. bugun tekrar anladim ki cingeneler zamani gelmis gecmis en iyi bir kac filmden birisi ve emir kusturica tum zamanlarin en iyi yonetmenleri arasinda ilk ucte.

goran bregovic'in esi benzeri olmayan muzikleri ise filmi adeta bir agit gibi sariyor. ozellikle ilk olarak nehirde yapilan bayram goruntuleri esliginde ortaya cikan muzik her calinisinda aglamamak icin kendimi zor tuttum ama gozlerimin dolmasina engel olamadim.

emir kusturica'nin dramatik mizah kurgusu hakkinda soylenecek tek sey ise dunyada esi benzerinin olmadigidir.

film icin ne soylense bos. sinemayi eglencelik olarak degil bir kultur olarak goren herkesin mutlaka izlemesi, hissetmesi gereken bir basyapit.
Tipik bir Kusturica hayranıyım. Dolayısıyla Time of the Gypsies'ın benim için özel bir yeri vardır. insan böyle bir film için yorum yapamıyor doğrusu...Kusturica sinemasıyla yeni tanışanlar için bu filmden sonra bir de Underground'u izlemelerini öneririm. Daha sonra Black Cat White Cat, daha sonra ise Arizona Dream....Bir başladınız mı asla bitmez....Yaşasın Kusturica....(Filmlerin müzikleri ayrıca harika. Goran Bregoviç-Emir Kusturica yanyana gelince böyle muhteşem filmler çıkıyor demek ki:)
film gibi filmlerdendir..oyuncuların doğallığı film izlediğinizi unutturur.en azından bende öyle olmuştu..zamanına damgasını vurmuştur..
(bkz: çingeneler zamanı)
insana keşke çingene olsaydım dedirtecek kadar samimi bir filmdir.
sanki film değildir tatlı bir belgeseldir.
muhteşem müzikleri vardır.
muhteşem diyalogları.
bu filmi izleyip de ağlamayan yoktur sanırım.
bol bol güldürür sonunda da ağlatır.
emir kusturicanın yönetmenliğini yapmış olduğu filmler arasında en beğendiğim belgesel tadındaki filmdir,balkan çingenelerinin yaşamlarına dair çok enteresan detaylara boğulursunuz. sinemanın içinde olması gereken hemen hemen her faktörü barındırır, kendinizi filme kaptırırsanız değişik bir halet-i ruhiye içerisine girersiniz,kendinize ben az önce ağlıyormuydum yoksa gülüyormuydum diye sorular sorarsınız,filmin müzikleri için ayrı karakterlerin yaşadıkları hadiseler için ayrı ayrı burkulur içiniz, başka başka hüzünler kaplar bünyenizi.dublajsız hali ile seyredilirse daha bir ayrı haz verir.
(bkz: şutka rekorlar kitabı)
(bkz: ederlezi)
izle izle bitmeyen bitmedikçe de insanın içini ısıtan, sıcacık yapan, süper ötesi film. sadece müzikleri için bile izlemeye değer.

--spoiler--
gökyüzü ile dünya evlenmiş 5 tane çocukları olmuş: güneş, ay, toprak, ateş ve su. hepsi gökyüzü ile dünyayı ayırmak istemiş sadece rüzgarın gücü yetmiş.
--spoiler--
birinci çoğul şahıs olarak şöyle anlatılabilecek güzeller güzeli film:
biz mesela minicik bir kadınız -bize uğur böceği diyorlar hatta- ve bir ağaç kütüğünün içine saklanmışız tamamen. Yürüyoruz yolda ve bir araba duruyor bizi görünce, yani kütüğü. O gür pala bıyıklarına, selvi boyuna kurban olduğumuzun yari bakıyor bize, "kütük" diye düşünüyor; sonra tekrar bakıyor "aslında kütük değil". Kaldırıyor o altına gizlendiğimiz odun parçasını. Yolda düşürdüğümüz ayakkabımızın tekini giydiriyor usulca. Görür görmez aşık oluyoruz birbirimize çünkü ikimiz de "ilk görüşte aşk"a inanıyoruz. Onun boyunun iki metre, bizimkisininse bir metre olması umrumuzda bile değil. Rüyalarımızdan tanıyoruz birbirimizi. Bizi kucağına alıyor ve tez elden mutlu yarınlara koşuyoruz. Yok mu? Elinizde kalmadı mı? Neyse canım. Hem dur bende bir tane daha var: ~

Şöyle bir şey düşün, biz motorumuza atlamışız böyle gidiyoruz ay çiçeği tarlaları arasında bir toprak yolda. Civanların civanı, gözleri aşktan kör olmuş yarimiz de arkamızda oturuyor, bir saf salaklık haleti ruhiyesinde gidip geliyor kendince. Ama biz feciyiz, yerimizde durmuyoruz, motordan atladığımız gibi ayçiçeği tarlasına dalarken, pek bir saf aşık yarimiz düştüğü yerden doğrulmaya çalışıyor ve bizi kovalamaya başlıyor. Kanımızın resmen gürültüsünü duyuyoruz kulaklarımızda. Sevgili bizi kovalıyor, biz hem kaçıyoruz hem gülüyoruz. Sonrası iyilik, güzellik. Bir sevmek geliyor, gitmek bilmiyor. Nasıl, beğendin mi? Ee? Bu da mı yok yani? Hiç mi yok? Hiç olmadı yani? Ya tamam kızma, bunun olmayacağını biliyordum zaten. Ama bak bir de şu var: ~

Acelemiz var; her gün önümüzden geçerken hayallere dalmamıza sebebiyet veren gemiye yetişeceğiz! Acelemiz var; hemen evlenmemiz gerek! Sandala atlıyoruz, bir yandan gemiye doğru ilerlerken bir yandan silah zoruyla sandala bindirdiğimiz nikah memuruna bağırıyoruz "Hadi çabuk ol, evlendir bizi, daha gemiye yetişeceğiz!" "Yapamam, şahitler yok!" diyor nikah memuru çaresizce. Bir koluna kara kediyi, bir koluna ak kediyi veriyoruz. Evet, artık şahitlerimiz de olduğuna göre bir çırpıda evleniyoruz. Of, o kadar mutluyuz ve aşığız ki, resmen film gibiyiz(!) Evlenir evlenmez gemiye atlıyoruz. Uzaklara gidiyoruz, hayallerimize filan. ~
Ha unutmadan, bu olaylar vuku bulurken, bir yerlerden sürekli kazlar, tavuklar, hindiler uçacak, çatıdan aniden birisi düşecek, ölüler birden dirilecek, birileri uçacak, etrafta böyle Prof. Zihni Sinir'in icadı gibi olan çalıdan çırpıdan mekanizmalar olacak, ağaca asılı bir orkestra en güzel şarkıları çalacak falan. Öyle şeyler serpiştirilsin istiyorum. Anladın beni di mi? Anlamadığın yerler olursa sormakta çekinme.

Ayrıca bkz:(el yapımı)

"The black cat and the white cat,
that are good luck and bad luck,
a lot of good luck and a lot of bad luck.
And in between there life plays,"
EMIR KUSTURICA
filmin doğallığı, gerçekçiliği yanında duygularınızı depreştiren sahnelerde goran bregovic'in ederlezi şarkısı eşliğinde baştan aşağı ürperip ağlamanıza sebep olan flm.
perhan isimli ana karakteri canlandiran davor dujmovic'in 31 mayis '99'da suikaste kurban gittigi bilinmektedir..
"işte geldi anne, bir kara tren / işte geldi anne, bir kara sabah"

tekrar tekrar izleyebileceğim nadir filmlerden, nadir repliklerden, nadir sahnelerden..:

-çok fazla içtin bu delilik, alkol beynini yatıştırıyor değil mi? ama kendine ne yapıyorsun böyle? niçin ağlıyorsun, kız neden ağlıyor?
-kendime yalan söylemeye başladığımdan beri hiç kimseye inanmıyorum.
-eğer hiç birşeye inanmazsan tanrı sana sırt çevirir.
-bir zamanlar dürüst biriydin. kendinden utanmalısın. ne hale geldin böyle.
-hayat sadece bir seraptır. kader bu. yarın ne olacağı belli olmaz.
-evlat sen çok sarhoşsun. -kesinlikle kendine zarar veriyorsun. -müziği kesin, onu deliye döndüreceksiniz. yüce isa bana ne yaptın böyle? yüce isa bana ne yaptın böyle? yüce isa bana ne yaptın böyle?.."

Perhan'ın meyhanede çalan müzikle delirdiği sahne... italya'dan dönüp de Azra'yı karnı burnunda görünce ve amcasının sevgilisine sahip olduğunu öğrenince Perhan çılgına döner ve sarhoş olur. Sahneye atar kendini, bağıra çağıra orkestraya eşlik eder, oynar, oynar, oynar.. Acı çeker. O sahnede çalan parça Ederlezi Avela'dır. Hatta Sezen kavırlamıştır bu şarkıyı "Helal Ettim Hakkımı" adıyla. Öyle ki sonunda Zabit, orkestraya dönerek: "Kesin müziği, bu müzik onu delirtiyor, görmüyor musunuz! Geri çekilin!" diyecektir. işte o sahne ve arkasından gelen replik izlediğinizin bir film senaryosundan ibaret olmadığını düşündürür. "Kendime yalan söylemeye başladığımdan beri kimseye inanmıyorum." Düğün sahnelerinde çalan şarkı "Kustino Oro" dur ve Oya-Bora "Sevmek Zamanı" olarak Türkçeleştirilmiştir, en güzel Azra'yla Perhan'ın düğününe yakışır. Düğünde gelen hediyeler sırayla sayılır: -Lamba... -Terazi... -Ekmek, ekmek içinde de altın... -Büyük annesi geline ekmek ve şeker veriyor, şeker yaşamları hep tatlı olsun diye... "Hayallerimi kaybettim, hayalleri olmayan bir çingene ne işe yarar ki..."
perhan,babaannesi yaşlı büyücü kadın,gelinlik,hep sigara ve içki tüketen insanlar ,yorgun argın yüzler,çalışmaktan hatları çok derin soğuktan çatlamış eller,ordan oraya koşuşturan çocuklar,argo, adaletsiz yaşam biçimleri,umutlar,kıpır kıpır müzik ,o buğulu mistik hava bir yerlerden tanıdık geliyor sanki insana.içine alıyor sizi film. hiç kopmuyor daldan dala atlıyor senaryo, ama bi yerden yakalıyıp sizi alıyor içine sanki senarist sensin,oyuncu sensin ,yönetmen sen gibi duygular yaşatıyor.hayata dair birşeyler öğrenmek,biraz ufkumuzu ilerletmek için izlenilmesi gereken film.
özellikle meyhane sahnesiyle dikkat çeken film.*
tam bir başyapıttır. hem müziği hem hikayesi gerçekten insanı derinden etkiler. en etkileyici sahnesi tren sahnesidir.
herşeyiyle muhteşem bir film . perhan ' ı kendisine aşık etmiş daha sonra öldüğünü duyunca şaşırtmıştır. finalinde perhan' ın oğlunun altını alıp kaçması gülümsetir , ağlatır . iyi ki de izlemişim dedirtir . ayrıca bu filmin müziklerini sezen aksu düğün ve cenaze adlı albümüyle yeni şarkıllara uyarlamştır , güzel olmuştur.
her anlamda enfes bir film. her külürlü insanın izlemesi, bu hayat dramını görmesi gerekir. müzikleri ise ayrı bir baş yapıttır. günümüzde bir çok şarkıcı tarafından alakasız sözler yazılarak kullanılmıştır, yazıktır.