Kimisine göre çok harika kimisine göre ise berbat bir yer olarak nitelendirilen Belçika'nın başkenti. Şahsi fikrim çok berbat bir yer olduğu yönünden en azından edindiğim izlenime göre. Geçirmek zorunda kaldığım 8 saatlik tren garı faciasında bir çok sarhoş arkadaşla sırt sırta verip konuşmak zorunda kaldığım, devamlı cüzdanımı kontrol etmekten bıktığım, bir dışarı çıkayım yahu dediğimde herkesin arkasına döne döne bana baktığı ve rahatsız olup gara geri döndüğüm memlekettir. Zaten pek bir gotik geldi bana sizleri bilemem saygıdeğer dostlar.
Belçikanın başkenti, bunun yanı sıra ülkenin en kalabalık kentidir. Flaman topraklarında Fransızca konuşan bir kent olan Brüksel (halkın yüzde 80inden fazlası Fransızca konuşur), 1830 yılından beri Belçikanın başkentidir. Banliyöleriyle birlikte, gerek büyüklüğü, gerek nüfusu yönünden de (1 080 000) ülkenin en büyük kentidir.
istanbul'dan sonra insana ilaç gibi gelen şehirdir. hem büyük şehrin avantajlarını, hem küçük şehrin rahatlığını yaşarsınız. havası yeri gelir insanı bezdirir, güneyden gelenler için zordur ama karanlık havaların kasvetini seviyorsanız mimarisiyle de birlikte sizi etkisi altına alacak bir atmosfere sahiptir. bira da seviyorsanız brüksel sizin için biçilmiş kaftan, özellikle trappist türündeki biralar ve delirium tremens isimli bira alkolik olma isteği uyandırır. ama tabi biranın tadı alkollü kafayla değil ayıkken daha iyi alındığı için hakkınızı sonraki günlere saklanması gerekir.
atomium çok alakasız bir yerdedir. zaten bir fuar atraksiyonu olarak inşa edildikten sonra, la kalsın bu burada hoş durdu böyle mantığıyla yapılmış bir yapı olduğundan, etrafında pek bir aksiyon yoktur.
manneken pis denen işeyen çocuk heykeli grand place' tan birkaç sokak ötededir. önünde her daim fotoğraf makinalı uzakdoğulu turistler default olarak bulunur. yanındaki çikolatacıdan güzel çikolatalar toptan olarak ucuz fiyatlardan alınabilir. grand place ziyaret edilecek 1 numaralı yerdir.
ab komisyon ve parlemento binaları bu şehirdedir. parlemento binası lüksemburg meydanı diye bir yerde olup, merkez istasyona 20-25 dakika yürüme mesafesindedir. kesinlikle görülmeye değerdir.
genel olarak çok gri bir şehirdir. merkezde yaşamak pahalı olduğundan, yerliler banliyö alanlarda yaşar. tramvay kullanılarak şehir merkezine en fazla 20-25 dakikada ulaşılır.
adliye binası favorimdir.
flaman bölgesi kadar düzlük değildir. limburg kadar da dağlık değildir. ama inişleri çıkışları vardır.
bilingual bir şehir olduğundan genelde en az 2 dilde tabela bulunduran dükkanları dikkat çeker.
son olarak, o kadar ab merkezi olmasından, ab komisyonu başkanına yolda yürürken rastlamak, sokak ortasında bisiklet süren bir başbakan' a rastlamak mümkündür. şaşırtıcı olan ise insanların bu figürlere alışık olması ve ilgi göstermemesidir.
nato'nun başkenti olarak bilinir. ilginçtir, pkk ve dhkp-c'nin avrupa merkezleri de bu şehirdedir. kırmızı bültenle aranan kim olursa olsun bu şehirde rahatlıkla gezip dolaşabilir.
Senne ırmağı'nın kıyısında yer alan belçika'nın başkentidir. tarihi Cambrai piskoposu St. vindicien'in M.S 695'te Cambrai'ye gitmek üzere bu küçük köyden ayrıldığı yıllara kadar uzanan "bataklık köyü" anlamına gelen Bruocsella, yüzyıllar boyunca gelişip güzelleşerek Brüksel adlı büyük ve modern bir kent olmuştur. Brüksel'de paslanmaz çelikten atomium gibi en modern yapılarla,tarihinin eski dönemlerinden kalma 500 yıllık Gotik yapılar iç içedir.
sehir merkezindeki sheraton otel'in hemen arka sokaklari, fas mahallesidir ve biraz kotu kokmasina ragmen ki bu koku da hemen paralelindeki tren istasyonundan gelmektedir zira bir sure sonra burnunuz o berbat kokuyu almamaya baslar; buradan her nevi parfum, kozmetik, ikinci el kiyafet vs. inanilmaz ucuz fiyatlara alinabilinir.
ayrica gece saat 11'den sonra sehir merkezinden belirli bolgelere otobus bulunmaz.
midyesi, beyaz sarapla tavada pisirilince tadindan yenmez, ozellikle bulgar restaurantlarinda enfestir.
yine merkezde, grand palace'a donmeden hemen sag kosedeki yunan tavernasi muhtesemdir mutlaka ugrayin derim.
guylian cikolatasi ozellikle deniz kabugu seklinde olani cok lezizdir.
lunaparklari cok eglenceli, balerin falan "turkiye'de lunapark yokmus" dedirtiyor hem kendi etrafinizda, hem makinanin etrafinda, hem bas asagi, surekli bir donme halindesiniz ustelik 10 yasindaki bidiklarla yanyana ciyak ciyak...pek eglenceliydi ilk defa lunaparktan bilegimin hakkiyla (halkalari cubuga gecirme seysi) bir oyuncak kazanmistim; kocaman, neredeyse omuzlarima kadar gelen mor, pofuduk bir hipopotam...otele kadar gobegim catlamisti tasimaktan.. neyse efendim cis yapan ufakliga, metrosuna hizli trenine, botanik muzesine, katedraline, atomiuma falan hic girmeyeyim.uzar gider boyle...
Avrupa Birliği ve NATO'nun başkenti gibi siyasi açıklamalar getirmekten başka Belçika'nın diğer şehirlerinin aksine öyle günlerce gezilebilecek turistik mekanları olmayan (Grand Palace ve civarı, Atomium hariç) bir klasik başkent. Flaman eyalet sınırları dahilinde olan ama göçmenleri ve Belçika'nın güneyinden göçenleri sayesinde neredeyse her köşe civarda Fransızca'nın konuşulduğu garip bir kent. Türklerin Nord istasyon civarındaki Schaarbeek bölgesinde Faslı, Pakistanlı, Araplarla birlikte ve genellikle ortak dil Fransızca ile anlaştıkları kozmopolit bir şehir. Brüksel içerisinde trenle Nord istasyonundan, Central istasyonuna ve oradan Midi istasyonuna bedava ulaşım sağlayabileceğiniz yer. Çikolatlarının tadına bakmayı ve Grand Palace civarındaki ne özelliği varsa manikepis( işiyen adam heykelciğini) ziyaret etmeden gezinin tamamlanamayacağını öğrendiğiniz başkent. Genel anlamıyla bir başkent havası taşıyan, sürekli bulutlu havasıyla içinizi karartan batı avrupanın zenginliğini üzerinde taşıyan bir şehir.