Bird Box'ın devam romanı Malorie, Türkçe baskısıyla yakında raflara geliyor.
Kasım 2018'de Netflix'te yayınlandıktan sonra büyük ilgi gören ve platformun en öne çıkan yapımlarından birisi olan Bird Box filmi Josh Malerman'ın aynı isimli romanından uyarlanmıştı. Devam filminin hazırlıkları bir yandan devam ederken devam romanı Türk okuyucuyla buluşmaya hazırlanıyor.
ithaki Yayınları'nın çıkardığı roman ön siparişe açıldı ve 11 Eylül'de stoklara girecek. Aslı Dağlı'nın çevirdiği roman 336 sayfa ve tam ismi "Malorie Bir Kafes Romanı" olarak geçiyor.
Netflix uyarlaması ilk filmde Sandra Bullock, Trevante Rhodes, John Malkovich, Sarah Paulson, Jacki Weaver, Machine Gun Kelly, Tom Hollander gibi isimler yer alıyor. Malorie'yi oynayan Bullock'un devam filminde de yer almasına kesin gözle bakılıyor.
Fikir güzel fakat çöp edilmiş, Netflix' te vasatın üstünde bir yapım bulmak zor.
Filmi eleştirecek değilim tabii ki, sohbet ederken göz ucuyla izlenecek çerez filmlerden biri. Fakat filmde Amerikan askeri olan siyahi elemanın ırak' ta çocuğu elinden tutup okula götürdüğünü anlattığı Sahne baya komikti, ben böyle propaganda görmedim. Irak işgalinde olanları görmemişiz, her gün televizyonda işkence gören insanları izlememişiz gibi belleğimizle alay etmişler resmen.
Rambo da ordu tokatlayıp Vietnam Savaşı'nda galip olmanızı sağlamıştı değil mi, aynen.
Filmi izlemek yada izlememek çok bir fark yaratmaz. Güzel gerilim olmuş ama fazlası yok.
Eğer gerçek bir etki istiyorsanız uyarlandığı kitabı okumalısınız. 4 yil kadar öncesinden kitabı okumuştum, gerilim ve etkileme seviyesi onda çok çok yükseklerde filme nazaran.
kitaptan uyarlama bir film. konusu farklıydı ama işleyiş de en az konu kadar önemli olduğunu tekrar hatırlattı bu film bana.
sadece sonlara doğru biraz gerildim. sonu beklediğim gibiydi ama sonunu beğendim.
göz bandı meselesi var. birinci bakış açısını göstermek istiyorlar tamam ama birazcık bile ışık alıyorsa ki normalde almaz, çok az da olsa görebiliyor demektir bu da onların da o virüse yakalanacağı anlamına gelir. bunu es geçtik diyelim.
filmde çok klişeler vardı:
en başta şişman ilk ölür klişesi.
sonra hamile klişesi. filmde 1 değil 2 hamile vardı. bana veya size klişe gelmeyebilir ama size 2014 yapım gone girl'den bir replik alıntısı yapayım: ''kendini öyle bir tanıt ki, kaybolduğunda arkandan ağlasınlar. ve amerikalılar hamile kadınlara bayılır.'' gerçi hamile olmaları filmin sonraki işleyişi için biraz gerekliydi ki ama bunu da es geçmek istemedim.
ve size asıl klişeyi patlatayım: eski bir amerikan askeri var filmde. hem de zenci. hem de ırak savaşı'nda savaşmış. hem de çok duyarlı, oradaki ırak halkı ona şükran olarak bir hediye sunmuş. vay canına.
Düşük bütçesi ve bir netflix filmi olmasına rağmen vasatın üzerinde bir post-apocalptic film. Başlarken anladığımıza göre, bir virüs yada başka bir şey nedeniyle insanlar dışarı çıkınca birden bire deliriyor ve intihar ediyor, bu sebeple normal insanlar dışarı çıkacaksa çevreye bakmadan gözü kapalı olarak ilerlemesi gerekiyor aksi hâlde anında kendini öldürecek bir yol arıyor. Bunun ardından bir kadın ve iki çocuğun hem geçmişte nasıl bir araya geldiğini hem de gelecekte, nehir üzerinde gözleri kapalı bir vaziyette bir sığınağa ulaşmaya çalıştıklarını izliyoruz.
Buraya kadar normal fakat bu virüs yada her neyse üzerine değinilmiyor, sadeve dışarı çıkamayan insanlar ve hayatta kalma mücadelesi hakim.
--- spoiler ---
bence, delilerin etkilenmediğine göre anlıyoruz ki bu bir psikolojik hastalık. dışarıda bir şey olmamasına rağmen insanlar dışarı çıkınca gerçeği gördüm diyerek kendisini öldürüyor.
--- spoiler ---
Objektif bakayım, her öğesini ayrıca ele alayım diyorum lAkin neresinden tutarsan tut elde kalıyor.
Yine rezil bir netflix yapımı ile karşı karşıyayız. Düşük bütçeli 120 -150 dakikalık dandik gerilim filmi yapma konusunda netflix yeminli gibi duruyor. Ya arkadaş senin bu film diye çektiğin şey ile herhangi bir sosyal medya fenomeninin yazar olması benzer şeyler . ikisi de boş içerik. Kalite yok, özen yok , anlamsız öğeler ortaya atıp film çektim diyorsun ve neredeyse dizilerin hariç tüm kendi yapımların bu mini düşük bütçe filmciklerden oluşuyor. Yeter artık ya , hiç mi toplumdan feedback almıyorsunuz veya sadece dar ufuklu gerizakalılarla mı muhatapsınız ?
Sandra bullock olsun bağrınsın Koştursun battaniye altına girsin falan adı film olsun. Olmamış . Direk 1 puan veriyorum . 2 küsür saatime yazık.
Distopia filmlerini seven şahsım adına yeterli olan film. Müthiş değil ama Beklentileri büyük tutmadan izlerseniz beğeneceğinizi düşünüyorum. 6-6.5/10 puanım.
Edition: o nasıl yaratik lan ahaha. iyi ki göstermemişler.
netflix yapımı ortalama bir gerilim filmi. 5,5/10 yeterli bu film için.
filmde izleyicinin asla göremediği o yaratık aslında şu alttaki arkadaştır. film yapımcıları son dakika kararı ile bu yaratık sahnelerini filmden çıkararak bizlere büyük bir iyilik yapmış ve yaratığı (?!) filmde göstermeme kararı almışlardır. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1875644/+
Ana teması tamamiyle Night Shyamalan'ın Mistik Olay filminden yürütülmüş, çektiği çeşitli numaralarla o filmden farklı olduğunu kanıtlamaya çabalayan başarısız bir taklit filmi. Yazmadan duramazdım, geç oldu ama iyi oldu.
her tarafından klişe akan Netflix gerilim filmi.
kitabına dair bir fikrim yok, sadece film üstünden yorum yapıcam.
insanların kendini/birbirini kesmesi her daim ürkütücüdür. bunu kullanıp bir de "güçlü, sert görünen ama içinde kendi de çok korkan" baş karakter yaratınca al, mis gibi gerilim filmi elde etmiş oluyorsun. "korktuğun şey seni öldürür" fikri pek çok kez kullanıldı, kabak tadı veriyor artık. karakterler de, konu da çok klasik geldi bana.
filme dair beğendiğim iki şey var;
içeri girmesine izin verilen adamın delireceğini düşünüp, sonra yok ya gayet normal birisi derken delirmesi iyiydi.
sondaki bir grup insanın neden etkilenmediğini anlayınca da "anaaa çok mantıklı laaann" diyorsun. o kadar.