bugün

çocukluğunuzda yere düşmediğiniz,arkadaşınızın kafanıza taş atmadığı halde edindiğiniz yaralardır.çocuğunuz olmuştur hala iyileşmemiştir.

karşı komşunun çocuğunun her gün yediği sizin ancak çalışınca alabildiğiniz alaman çikilotasıdır.
aile içi şiddet, bir ömür boyu bellekten silinmeyecek kalıcı izler bırakır. ilerleyen yıllarda aşırı agrisif ya da içe kapanık bir birey olmak kaçınılmazdır.
aşin tendomum kesilmesi. hadi o yara estetikle iyileşirde sonrası zor hala birkaç titreme var.
babamın bana kamyon almaması. hala içimde ukte lan gidip kendime o eskideki büyük oyuncak kamyondan alsam mı diye tereddüt etmiyor değilim.
--birgün kuzenimle çakıllı bir yolda top oynamaya başlamıştık. o anda kuzenimin çelmesiyle yere düştüm ve kaşım bir çakıla çarptı. çarpmanın etkisiyle açılan yarığın izi yaklaşık 10 yıldır hala durmaktadır.

--yine birgün dut ağacına tırmanmaya çalışırken ayağım kaymış ve ağacın kovuğunu dizimi çarpmıştım. kanamadı ancak kan içinde toplandı haliyle morardı. o yerin izi hala durmaktadır.

(bkz: bu da böyle bir anım)
barış manço ve kemal sunalın ben çocukken ölmesi.
cinsel istismar, çocukluk çağında yaşandığında her yaşta olacağından daha ağır yaralar bırakır, kişinin ergenliği ve olgunluğundaki davranışlarını, değerlendirmelerini ve düşünüş biçimlerini etkiler.
terkedilmişlik; asla iyileşmeyecek bir çocukluk yarasıdır.

(bkz: üvey baba)
"Kısa Pantolon, Paslı Çakı, Dizde Kabuk Bağlamış Yara, Kısa Çakı, Paslı Pantolon, Gözde Yarası Kalmış Kabuk" * *
aile ve çevre büyüklerinin bilinçaltına sapladıkları mızrak yaralarıdır. asla düzelmez.

- sen daha çocuksun anlamazsın! *
- hahah çocuk işte ne bilsin o... *
- çocuklar büyüklerin işlerine karışmaz. *
tarzında alaya alma, siklememe ifadeleridir. sonuç ise: paramparça bir özgüven.
99 depremidir yaşayanlar için en büyük yara olarak kalmıştır.
çocuk yaşta annesiz kalmak.
ölümle yüzleşmektir.
(bkz: taciz).
çocuk istismarı. ebevyn önünde rezil olmak. pipisinin minik olması. ve öyle kalması.
çocuk ufacıkken, babasının yüzünden annesinin sessiz sessiz ağladığını görmesidir buna örnek. annesinin yüzündeki şişlikleri görmesi, babasından nefret etmesi mesela.
vurulan ilk tokat. ilk kaybedilen yakın. görünüşle dalga geçilmesi (şişmanlık gibi). korkunç ama bir diğer gerçek de yetimhanede yaşanan tecavüzlerdir.
yedi yaşındayken baba dayağıyla tanışmaktır. borç yüzünden evin soğuyuşuna - hem gerçek, hem mecaz anlamda - şahit olmak, babanın anneyi dövüşünü izlemektir. araya girmeye çalıştıkça o dayaklardan nasibini almaktır. baba dayağı yemeden geçmeyen ayın olmayışıdır yıllar boyunca. on iki yaşındayken anneyi yitirmektir borçlar yüzünden, stres yüzünden. ve baba dayağına maruz kalmaya devam etmektir.
ve hepsinden çok da, siz on beş yaşındayken, yedi yaşındaki kardeşinizin bir lafına inandığı için sizi cenaze evinde, tüm akrabalarınızın önünde döven bir babaya sahip olmaktır belki de. siz yedi yaşınızdayken de dayak yiyordunuz, oysa kardeşiniz öyle mi? o babanızın biriciği. kardeşinizi evde terlik giymiyor diye uyardığı için kendi annesiyle bile kavga eden, hakaret eden bir babaya sahip olmaktır. baba faktörüdür, benim çocukluğumun iyileşmeyecek yaralarının tüm sebebi.
asla sahip olunamayan akülü arabadır. aklıma hep şu fotoğraf gelir;

görsel
kolumdaki ütü izi. O zamanlar kolumda salyangoz var gibi duruyodu, şimdi faça izi gibi duruyor.
iki ayrı kişi tarafından yapılan cinsel istismar.
akşamları biriyle karşılaşırım diye korkmak ve ekmek almaya çıkamamak, aileye bir şey diyememek ve onların size kızması.*
ele batan dikiş iğnesi sonucu geçirilen operasyondan kalan dikiş izi.
o operasyon gerçekleşirken başımda bekleyen aksi, sert mizaçlı ve o an ağlamaklı olan adamın 4 sene sonra vefat etmesinin bıraktığı iz.
baba anne eksikliği dışında iyileşmiyecek yara yoktur, küçükken mutlu ve huzurlu bir biçimde büyüdüyseniz gerisi yara değil hayatın gerçekleridir, cinsel şiddete maruz kalmakta ömür boyu unutulmayacak yaradır.
genelde, bedensel değil, ruhsal ve zihinsel yaralardır.
bir yitirilmiş masumiyetin, bir hayal kırıklığının, bir zamansız uğurlamanın açtığı yaralar.
masumiyetimi bir şehit çocuğunun oyuncaklarına duyduğum kıskançlıkla yitirdim.
ilk hayal kırıklığımı insanların güvenilmez yanlarını, acıtan yanlarını, hayvansı yanlarını farkederek yaşadım.
ilk zamansız uğurlamam onlu yaşlarımda kaybettiğim amcamdı benim.
her üçüde çok derin yaralar açtı bende.
kapanmayan, hatırladıkça derinleştirdiğim, derinleştirdikçe içimdeki çocuğu biraz daha derinine sürüklediğim yaralar.
kimi çocukça, kimi kaçınılmaz yaralar.
ancak hepside ölümcül, hepside beni ben yapan yaralar.
bir insana giden yol onun yaralarından geçer.
insan bir atlas olsaydı, en derin uçurumları, en yüksek dağları, dipsiz okyanusları, uçsuz bucaksız kıtaları kimi kabuk bağlamış, kimi kanamaya devam eden yaraları olurdu.
16 yaşında girilmiş cezaevinden kalan izlerdir.