asla iyileşmeyecek çocukluk yaraları

yedi yaşındayken baba dayağıyla tanışmaktır. borç yüzünden evin soğuyuşuna - hem gerçek, hem mecaz anlamda - şahit olmak, babanın anneyi dövüşünü izlemektir. araya girmeye çalıştıkça o dayaklardan nasibini almaktır. baba dayağı yemeden geçmeyen ayın olmayışıdır yıllar boyunca. on iki yaşındayken anneyi yitirmektir borçlar yüzünden, stres yüzünden. ve baba dayağına maruz kalmaya devam etmektir.
ve hepsinden çok da, siz on beş yaşındayken, yedi yaşındaki kardeşinizin bir lafına inandığı için sizi cenaze evinde, tüm akrabalarınızın önünde döven bir babaya sahip olmaktır belki de. siz yedi yaşınızdayken de dayak yiyordunuz, oysa kardeşiniz öyle mi? o babanızın biriciği. kardeşinizi evde terlik giymiyor diye uyardığı için kendi annesiyle bile kavga eden, hakaret eden bir babaya sahip olmaktır. baba faktörüdür, benim çocukluğumun iyileşmeyecek yaralarının tüm sebebi.