Yok sana öyle geliyorcuların başında gelir. gidip adlere; hocam ben kendimi depresif hissediyorum deseydin vereceği cevap muhtemelen “ yookk yavv sana öyle geliyor sen kötü olmak istiyon hadi abicim” diyip seni başından savardı.
Freud, kendi psikanaliz anlayışından ayrılan c.g jung'a öfkeyle bakarken, adler'e değil kızmak, alaycı bir dille bireysel psikolojiye geçişinden şükran duyduğunu belirtip "ne de olsa allah'ın bu dünyasında yer çoktur. Dileyen dilediği yere gidebilir" diyerek tiye almıştır.
Kanımca bu hafife almanın sebebini, adler'in bireysel psikoloji olarak ortaya attığı tezleri, freud'un "psikanalizce elde edilmiş bulgulara farklı isimler takıp öne sürdü" demesine yoruyorum.
Psikoloji ilminin üç kurucusundan biridir, muazzam bir bilgi birikimine ve deneyime sahiptir. Kişideki aşağılık psikolojisinin, üstünlük psikolojisi ile büyük bir ilişki içerisinde olduğunu düşünür. Rüyayı kişideki bastırılmış duyguların açığa vurulduğu bir alan olarak tanımlar ve kişinin iç psikolojisini anlamakta çok önemli rol oynadığını belirtir. Freud ile ters düşünceleri olmasına rağmen kendisine kitaplarında atıfta bulunur. Temel çalışma alanı bireysel psikolojidir ve insanı tanıma sanatı adında üstün bir esere imza atmıştır.
kişilik kuramları'ndan söz ederken; freud dan sonra ilk sırada bahsedilen önemli bir bilim insanıdır.
doğuştan gelen kişilik özelliklerinin olduğunu kabul eden bir kişinin; çocuk eğitemeyeceğini ve eğitmemesi gerektiğini savunmuştur. çok katı ve sabit fikirli bir tutum olmuş.
artık günümüzde kişiliğin sadece aşağılık kompleksinin üzerinden ne ölçüde gelindiği veya üstünlük duygusunun ne miktarda kazanıldığının kişiliği tanımada ve belirlemede yeterli olmadığı anlaşılmıştır. mizaç denen doğuştan gelen belli bir kişilik potansiyelinin varlığı ortada.
dahası her insanda bir miktar aşağılık kompleksinin olmasının doğal bir gerekliliğini vurgulamış bireyin kendini gerçekleştirebilmesinin bu aşağılık kompleksine bağlı olduğunu söylemiştir. psikanalizi kabul etmekle birlikte freud gibi herşeyi cinsellikle açıklama yoluna gitmemiştir.
kardeş sıralamasıyla ilgili söyledikleri çok enteresandır. büyük orta ve küçük kardeşin psikanalizini yapar ve büyük kardeşe yüklenen suçluluk ve yetersizlik duygularını çok etkileyici bir şekilde açıklar. en son bildiğim 20 küsur psikolojik kuram içersinde en dişe dokunur şeyler söyleyen üç beş kuramcıdan bir tanesidir. bireysel psikoloji kuramının kurucusudur. ama döneminde yine jung gibi kendiside freud un egosu yüzünden çok ses getirememiştir. sonradan söylediklerine itibar edilmiştir.
insan tabiatını tanıma kitabında 'insan kişiliğinin gelişmesinde aşağılık duygusunun ve bu duyguyu gidermek için gösterilen çabaların anlamı ve önemini dile getiren, bir zamanlar freud'un öğrencisi olmuş, psikanalizin öncülerinden ve bireysel psikoloji kavramının oluşumundan sorumlu insan. öne sürdüğü yöntemler ve düşünce sistemleriyle freud'dan oldukça farklıdır.
"kendini başkasının yerine koyabilme yeteneği, bir insanın başka bir insanla konuşması esnasında ortaya çıkmaktadır. bir kimse ile özdeşleşme mümkün olmazsa, o kimseyi anlamamız imkansızdır. dram, bu yeteneğin sanat alanındaki ifadesidir. kendini başkasının yerine koyabilme yeteneğinin başka örneklerine, bir insanın başka bir insanın tehlikede bulunduğunu fark etmesi halinde duyduğu acayip bir rahatsızlık duygusunun ortaya çıktığı durumlarda rastlıyoruz. bu duygu o derece kuvvetli olabilir ki, insan, kendisi için herhangi bir tehlike olmasa bile, elinde olmayarak savunma hareketleri yapar. birisi bardağını düşürdüğü zaman yapılan o çok iyi bilinen hareketi hepimiz biliriz. bir kriket oyunu sahasında bazı oyuncuların topun gidişini birtakım beden hareketleri ile izlediklerini, böylece sanki topun gidişini etkilemek istermiş gibi hareketlerde bulunduklarını görürüz. aynı şekilde futbol maçları sırasında da büyük tribünde yer almış olan bütün seyirciler, tutmuş oldukları takıma doğru eğilecekler ya da top öteki tarafta olduğu zaman birtakım karşı koyma hareketleri yapacaklardır. bunun herkeste rastlanan bir belirtisi, bir otomobilde bulunan kimselerin, tehlikede olduklarını hissettikleri anda ellerinde olmadan yaptıkları o hayali fren hareketidir. yüksek bir binanın üstünde cam silen birini gördüğü zaman bir kasılma ve savunma hareketi yapmaksızın geçebilen pek az kimse vardır. bir konuşmacı birdenbire şaşırıp da konuşmasına devam edemediği zaman, dinleyiciler bir rahatsızlık ve sıkıntı hissederler. özellikle tiyatroda kendimizi oyuncuların yerine koymaktan ya da kendi içimizde çok çeşitli roller oynamaktan kolay kolay kendimizi kurtaramayız. bütün hayatımız, özdeşleşme yeteneğine sıkı sıkıya bağlıdır. bir başkası imişiz gibi hareket etmeyi ve hissetmeyi dile getiren bu yeteneğin kaynağını arayacak olursak, doğuştan gelen bir sosyal duygu ile karşılaşacağız. bu, gerçekten de, evrensel bir duygudur ve birbiriyle ilişkili unsurlardan oluşan bütün bir dünyanın kendi içimizdeki yankısından başka bir şey değildir; insan olmanın kaçınılmaz bir ayırt edici niteliğidir. bize, kendimizi kendi dışımızdaki nesnelerle birleştirme yeteneği vermektedir."
azmederek işeyen duvarı deler sözünün bir örneği olarak daha çocukluğundan itibaren yaşadıklarından dolayı doktor olmak istemiş ve olmuştur alfred adler.
abisini kıskanarak büyümüş, ergenliğinin çoğunu "ezik" olarak geçirmiş birisi için bireysel psikolojiyi yaratması takdire şayandır. ayrıca bireysel psikoloji ile yaşantıları arasında büyük bir ilişki vardır. sosyal ilgi ilkesindeki bahsi geçen konuların çoğu başından geçmiştir. insanı toplumun bir parçası ve toplumun ortak gayesi için yaşayan bir varlık olarak görmüş, gerektiğinde insanın toplum çıkarı için kendi isteklerinden vazgeçebileceğini söylemiştir. ve adler'e göre yaşamlarımız başkalarının yaşamlarına yaptığımız katkılar ölçüsünde değerlerdir.
kendisi doktor olmasını küçük yaşta geçirdiği zatürreye bağlamaktadır. teorilerinin çoğunun temelinde aşağılık kompleksi vardır. her insan aşağılık duygusuna sahiptir fakat bu aşağılık kompleksi olduğunda sorun teşkil eder. insanların eksik yönlerini başka bir yönden yükselerek telafi etmeye çalıştığını öne sürer. * yaşamsal sorunlar adlı kitabında da sorunları olan çocuklara onlarla konuşmalarında genelde büyünce ne olmak istediklerini sorar ve buradan yola çıkarak çeşitli tahminlerde bulunur.
freud, jung, adler üçlüsünden en realist olanıdır. insanın yaşam üslübunda toplumsallaşamamanın, işbirliğinden uzaklaşmanın hasarlarını incelemiş, yaşamanın anlamı ve amacı kitabını da bu incelemeler sonucunda yazmıştır.
ferdi psikoloji kavramını geliştirerek insanın sosyal davranışlarına vurguda bulunmuştur.
motivasyon ve gelişme arzularını inceleyerek, kişinin geri plandaki temel arzusunun üstünlük olduğuna dikkat çeker ve üstünlük isteğinin tatmin edilebilmesi için bilgi, statü, fiziksel kuvvet, gelir gibi hükmetmeyi sağlayacak araçlara sahip olunması gerektiğini söyler. kişinin kendini güçlü kılacak arayışlar içinde bulunduğunu söyler.
adler, freudun davranışları sevgi ihtiyacı ve cinsel dürtülerin yönlendirdiği görüşünü reddeder.
sözlükte hakkında yazılanları okuduktan sonra yazmış olduğu bir kitabı okumayı planladığım bilim insanı..
ha bende kitabı var, diyen olursa hediyesini hediyeyle karşılarım..
--spoiler--
Tüm yaşamımız, insanların birbirini karşılıklı etkileyebileceği varsayımına bağlı olarak akıp gitmektedir.
--spoiler--
--spoiler--
Her isteyiş, bir yetersizlik duygusuyla ilgilidir, insanda bir doyum, bir hoşnutluk, bir yeterlilik sağlama eğilim ve dürtüsünün doğmasına yol açar.
--spoiler--
--spoiler--
Bir insanın devinimlerinin yöneldiği amaç, o insanın çocukken dış dünyadan aldığı izlenimlerin etkisi altında gelişip ortaya çıkar.
--spoiler--
--spoiler--
Hayatın tek tek olayları bakımından sıklıkla gözlemlediğimiz bir şey var ki, o da bazı kimselerin yaşam konusunda kendilerinde varolan yeteneklerden haberlerinin bulunmayışı ve ilgili yetenekleri küçümsemeleridir.
--spoiler--
--spoiler--
düş, düşü görenin kafasının bir sorunla meşgul olduğunu, ayrıca bu sorun karşısında ne gibi bir tutum takındığını ortaya koyar. Düşte düşü görenin çevresine karşı tutumunu etkileyen toplumsallık duygusu ve güçlülük eğilimi gibi iki etken özellikle rol oynar, en azından bunların düşte hafiften izlerini ele geçirmek mümkündür.
--spoiler--
--spoiler--
Hayatın güç problemleri daima aşağılık duygusu açısından düşünülmelidir. Burada aşağılık duygusu dinamik bir şekilde kendini gösterir. Bu şekil; birçok hallerde heyecan nedeni, nesnenin yanından kaçış veya hayatın sürekli isteklerinden kaçış gibi düşünülmelidir. Zihinsel hayat kaçış düşüncelerini ve kaçış çarelerini aramak suretiyle buna uyar. Duygusal hayat, kaçış arzusunu kuvvetlendirmek amacıyl
a, güvensizlik ve aşağılık halini gösterir.
Hayatın bu arka planında kalma düşkünlüğü bazen, bireyin düşünme ve delil bulma tarzı, bazen de, egemen fikirler, boş suçluluk duygusu ile kuvvetlenir. Bireyi, karşısına çıkan problemlerden uzaklaştıran şey, suçluluk değildir. Bireyin kişiliğini tam olarak buna hazırlayamamasıdır. Yani kişilik yetersizliği.
Hayat problemlerine yetersiz hazırlık daima sosyal duygunun yetersizliklerinden meydana gelmektedir.
--spoiler--