bugün

entry'ler (22)

arizona dream

amerikan rüyası
şöyle bir cümle geçer filmde:
"dog thinks; cow thinks,... thinks. but fish doesn't think. because she knows everything" ..

sadece kizlarla arkadaslik eden erkek

çözümün sağlanması için,çocukuluğuna inilmesi gereken erkektir..zira bilinç altı havuzunun derinliklerine dalmadan yüzeylerde şöyle bir turladığımızda bu yavrunun henüz amcalara pipisini gösterecek yaştayken mantı açtığı,top peşinde koşup coşacak yaştayken anasıyla evden eve dolaştığı anlaşılacaktır.ailenin aşırı baskıcı tutumu eşeysel gelişim sürecinde bir takım aksamalara sebep olabilir..normal koşullarda hele de ülkemizde sağlıklı bir erkek hemcinslerini bir kenara atıp sadece kızlarla arkadaşlık kurmaz.
kuramaz.
hoş olmaz.
yakışmaz.
not:ailelere sesleniyorum..yapmayın.!!bırakın da ufaklık çıkartsın bezini,ferahlasın..oh bee desain.koşsun gitsin rıfkı amcasına ya da rukiye teyzesine göstersin pipisini.
yavrucağı üzmeyin.
üzülmeyin..

devrime sebebiyet veren sözler

(bkz: dünya türk olsun)

ankara yı sevmek

gözlerini açmaktır karlı bir kış sabahı rüzgarlı caddelerine ankaranın..bir kere bağlanıp da taşına toprağına..onsuz olamamaktır..
beni büyüten şehirdir ankara..üzerimde emeği vardır...anılarımı saklar sokaklarında,yıpranmış kaldırım taşlarında..
ve başka insanların hatıralarını da...bıkmadan usanmadan..
albüm misalidir ankara..
ya da zamana direnen bir fotoğraf karesi...
serttir,cesurdur..bir zamanlar yağan yağmurunda yürümeyi özlediğim yuvamdır ankara..
her daim dumanlıdır başı..efkarlıdır yüreği..sen dibine kadar mutlu olsan da canı istemezse uymaz sana..
tatlı bir melankoli vardır rüzfgarlarında..
sis çöker bazen sokaklarına,gri binalarına..sis kaplı yorgun düşüncelerini salıp da ankaranın dumanlı yollarına..özgürce yürümenin zevkini yaşamaktır ankarayı sevmek..pencerelerden görünen manzaralardadır ankaranın yüzleri..maskesiz yaşayamayan bir palyaço misali..nedendir bu kaçış neden gizler kendini bilmem..ama yurt penceresinden başka,otobüs penceresinden bambaşkadır..
ankarayı sevmek bunalıp da zaman zaman üç kuruşluk hayattan..ışıklarını yüreğimize yansıtan sokak lambalarına göz kırpıp mutlu olmaktır..
seyyar satıcıların eksik olmadığı,kızılayın ara sokaklarını kaç kere adımladığını hatırlamamak,ve hala kendini yollarına vurmaktır..
başbaşa kaldığında anılarınla
yalnızlığını paylaşacağın bir şehre sahip olmaktır.
kocamaaan bir şehre..sadece sana ait olan..
gerçekte senin olup olmadığını sorgulamadan.
yüreğini ankaraya salmaktır..

yarim kalan ruyayi gormek icin yeniden yatmak

pembe hayallerinizde tatlı tatlı süzülürken koridorlarda kopan bir çığlıkla ya da yurtta çalınan düdükle birden bire rüyada olduğunuzu fark etmeniz ve korkuyla irkilmeniz sonucunda,o bir an kadar kısa ve bir okadar da acı veren zaman diliminde verilebileceğiniz karardır..önünüzde iki yol vardır..biri rüyanın sonuna giden kutlu zafer yolu,diğeri etüd yapılan sınıfa giden bok yoludur..seçim sizindir..okul idaresinin bitmek bilmeyen baskısı ve bu güzel joker hakkını bir başka okul sabahına saklama kaygısı sonucu etud sınıfında tahta sırada pembemsi rüyalar görülerek olay tatlıya bağlanır..

seyir

lisedaşım,dönemdaşım ve hatta nesildaşım olan güzel insan.buralarda seyir bizim oralarda nam-ı diyar yes tir..buradan kendisine en içten duygularla selam edilir.

37 ekran güneş gözlüğü takan kaşar kızlar

kimilerince farklı bir tür olarak algılanır.. ilginçtir bunların saçları,kaşları,gözleri de vardır..utanmadan güneş gözlüğü takmaktadırlar..ayıplanası yuhlanası kızlardır..bunların dışında bir de ottan boktan tesbit yapanlar vardır..tehlikelidirler..ahlaklı* zeki* ve çevik* olan bu kişilerden korkulmalı,uyanık olunmalı,güneş gözlüğü vb tuhaf nesneler bunların gözleri önünde takılmamalıdır..
mazallah sözlüğe olay diye yazılır..

ankara fen lisesi

orman yolu,karanlığa çöken ağaçlar,inceden inceye esen rüzgardır afl..sımsıcak ve tertemiz bir yüreğin dostluğuna sığınmaktır hayatın adaletini sorgulamayı bırakıp..kenetleyip ellerimizi birbirimize,bütün tozu toprağı korkusuzca
solumaktır ciğerlerimize..
fonda çalan şarkıyla danseden anılardır..
yuvamdır..

chuck berry

*johnny b goode
*maybellene
*you never can tell
*rock and roll music
*sweet little sixteen
*louie louie
*roll over beethoven
*school days
*if you wanna dance with me
*guitar boogie
*you can't catch me ..gibi mükemmel şarkıları olan rock'n roll gitaristi..dinleyince enerji veren,eğlendiren,coşturan aşmış müzik dahisi..yaşayan efsane..

chuck berry, blues'un tedavisini bulmuş olan bir müzik bilimi adamıdır."
- anthony kiedis (red hot chili peppers)

"rock and roll'un yalnızca bir tek kralı vardır. o'nun da adı chuck berry'dir."
- stevie wonder

yolda yürürken kafaya göktaşı düşmesi

kadersizliktir...perişanlık,zavallılık halidir..sen göktaşı gel allahın uzayından okadar okyanusu otu boku bırak bizimkinin kafasını yar..ancak bunlar bir yana göktaşıyla öbür tarafı boylamak oldukça fantastik bir ölüm şeklidir..nereden baktığınıza bağlı olarak değişir..olan olduktan sonra seçilmiş kişi olduğunuzu düşünerek sevinebilir vay anasını diyebilir ya da tanrının zerre sallamadığı talihsiz kul olduğuz gerçeğiyle yüzleşebilirsiniz,kahpe kadere sövebilirsiniz..sonuç olarak yine de allah rahmet eylesindir..yazıktır..fatiha dır..

göktaşı

(bkz: yolda yürürken kafaya göktaşı düşmesi)

çocuklarla girilen diyaloglar

küçük evrenin sonundaki babil baligi *kreşte kendisiyle konuşan dengesiz kişiler yüzünden evde sürekli saçma sapan sorular sorarak dolaşmaktadır.asıl ilginç olan ona o yaşta tanrı kavramını anlatmaya çalışan zihniyettir.sorular:
-allah neye benzer?
-dişimin arasına girebilir mi?..
-allahla hoca arkadaş mıdır? şeklindedir..aile çocuğun bunları nerden öğrendiğini anlayamaz..bir de bunların üstüne çocuk sogulama olayını abartıp "burası aydınlıkevlerse niye elektrikler kesiliyo" ya da "ayrancıya geldik bize neden ayran ikram etmiyolar" gibi saçmasapan soruları da araya karıştırmıştır..anneyle baba çok endişelidir ve hemen psikoloğa gidilir..
annemin anlattığı üzere psikolog ilgimi başka yönlere çekmeyi önermiştir..
anneyle neşe içinde lunaparka gidilir..
mutlu ebeveyn işe yarıyo galiba diye sevinmektedir.tam ahtapotun tepesinde ansızın ilk soru gelir..
-allahın çizmesi varmıdır?
1 sn içinde ikincisi:
varsa kırmızı mıdır?
anne ağlamaya başlar..baba anneyi teselliye çalışmaktadır..çocuksa şaşırmıştır.aklını sorular kurcalamaktadır..birkaç seans sonra konu kapanır..
bu olay yıllar sonra bir ortamda anlatıldığında muhafazakar kesimden "tövbeeee tövbeeee" sesleri yükselmiş,aynı zihniyetin değişmeyen tepkisi gözlenmiştir.

çikolata

en büyük parçayı kapmak için kıyasıya kavga ettiğim günlerin,markette gördüğüm milkanın sevimli mor ineğine sarılışımın,cicili bicili oyuncaklarıyla göz boyayan kinder sürpriz reklamlarını izleyip yalana yalana markete gidişimin ve evdekiler ekmek beklerken yapış yapış eller ve kahverengi kocaman dudaklarla kapıyı çalışımın tanığı olmuş eşsiz besin...eski dost..
bi de şu vardır:
(bkz: charlie nin çikolata fabrikası)

yaran hoca lafları

yer ankara fen lisesidir..okulun gazlı bir okadar da hayalperest müdürü törende konuşmaktadır..
müdür:bu sene öss de hepiniz derece yapacaksınız.. ilk ona yüz kişi sokucam..
müdür yardımcısı cevap verir:hocam okulda 96 öğrenci var..

ezberci eğitim anlayışı

kurulan her sistemin tepeden inme olduğu ülkemde eğitim sisteminin de sağlam bir temele dayanmamasının doğal sonucudur ezberci eğitim..kitaplara sıkıştırılan kavramların öğretilmeden sorgulanmasıdır...ezbere karşı olduğunu söyleyen bir çok ögretmen tarafından da ne yazık ki uygulanır..çünkü sistemdir bu..böyle gelmiştir,böyle gitmektedir...
sonuç olarak yurdumun okullarında laboratuvarlar kilitlidir,malzemeler küflenmektedir..her şey teoriktir bizdeki eğitim anlayışında..meb'in belirlediği ezbere karşı eğitim politikası bile teorikte kalır..

the hitchhiker s guide to the galaxy

douglas adamsın yaratıcılığın doruklarında yazdığı şaheseridir..bilim kurgu kitabı olarak tanımlanır ama aslında bir bilim kurgu kitabı olmamakla kalmayıp ondan çok daha fazlasıdır.hatta diğer tüm bilim kurgu kitaplarını dalgaya alandır..
kitabın başındaki "rehber için hazırlanan rehber" bölümünde kitabın yazılış öyküsünü anlatır douglas adams..otostopçunun galaksi rehberini yazma fikri aklına avusturya ınnsbruck'ta bir tarlanın ortasında sarhoş bir halde yatarken gelmiştir..otostop çekerek yolculuk yapmaktadır.elinde otostopçunun avrupa rehberi adlı haritası vardır sadece..gidebileceği daha ucuz bir yer aramaktadır..parası yoktur ve en kötüsü ınnsbruck'ta almanca bilmemektedir..tamamen sarhoşken yolunu kaybeder ve bir adamı çevirerek adres sorar..ne kadar uğraşsa da adamdan cevap alamaz...şansını bir başkasında dener ve yine onca insanın içinden ingilizce,fransızca bilmeyen üstelik sağır ve dilsiz birini seçmiştir..son bir umutla yoldan geçen bir başka adama yönelir..seçtiği 3. adam da sağır ve dilsizdir,üstelik kördür..bir an delirdiğini düşünür..dengesini kaybeder..yolda birine çarpar özür dilemeye çalışır fakat o da sağır ve dilsizdir..tamamen aklını kaçırdığını düşünmeye başlar;gökyüzü,binalar üzerine çökecek gibidir..
taki sağırlar ve dilsizler için düzenlenen bir kongrenin yapıldığı otelin önünden geçene kadar..
o an aklından otostopçunun galaksi rehberini geçirir..biri yazsa da hemen vınlasam şu dünyadan galaksinin herhangibir yerine diye..ve 6 yıl sonra hatırlar o günü..bu muhteşem eseri yaratır..gelelim kitabın özelliklerine..
-üzerinde dostane harflerle"paniğe kapılma"yazar..
-okurken güldürür,eğlendirir..acayip keyifli saatler geçirilir bu kitapla başbaşa..evrenin sırrı çözülmeye çalışılır.yerkürenin sırrıysa zaten çoktan çözülmüştür..
-galakside o yıldız senin bu gezegen benim umursamazca dolaşılır kitapla beraber..
-paranoid android(marvin),babel fish,sonsuz ihtimalsizlik motoru gibi zeka ve mizah yeteneği isteyen kavram ve karakterlerin yaratıldığı şaheserdir..
bana göre serideki 5 kitabın en eğlencelisi,"evrenin sonundaki restoran"dır..

çaylak olmak

bir an evvel gelip geçmesini istediğim durumdur..an itibariyle 10. giri sözlüğe girilmiştir..henüz çaylak olan"evrenin sonundaki babil balığı"evet yazısına bastığı anda "onay bekleyen çaylak"lık dönemine girecektir..heyecanın limitindedir..stresli dönemin başlamasına saniyeler kalmıştır...bütün giriler haddinden fazla okunmuş hatta ezberlenmiştir..ama kolay olmamıştır..şunu yazsam olur bunu yazsam olmaz çelişkisi içinde artık kararsız bir insan modunda bulunulmaktadır..bekleyişin en kısa zamanda son bulması,yazarlık onayının alındığı güne adım atılması dilenmektedir hatta bundan böyle her gece yatarken sözlüğe dua bile edilecektir..bir çaylak daha ne yapabilir...ne yazık ki hiçbişey..bir an duygu sömürüsünün de bir sınırı olduğu hatırlanır..giri tamamlanır..

faysal

ankara fen lisesinde biyoloji hocasıdır. (bkz: fatma uysal) eski türkçeyi kullanma konusunda bir tek bülent ersoyla yarışabilecek düzeyde olan,söylediklerinin anlaşıl(a)maması nedeniyle biyoloji derslerini toplu uyku saati haline getiren,maksimum 2 dakika hayallere dalmadan dinleyebildiğim kişilik(sizlik) örneğidir.ağır bir naftalin kokusunun yanında derinlerden gelen ve kusma hissi veren bir parfüm kokusunun sahibidir.öyle ki bu parfümün bir eşine henüz rastlanmamıştır..o bitmek bilmeyen biyoloji derslerinde,öğrencilerin bilinçlerinin derinliklerine kazınmıştır;nerede koklansa tanınır,faysalın oradan geçtiği anlaşılır..
ayrıca;
gece yarısı karnı acıkan ve lahmacun sipariş edip pencereden iplerle odaya çıkaran öğrencileri yakalamış
"bugün lahmacun çeken,yarın lahmacuncuyu çeker"cümlesini kurmuş kişidir..

yaran hoca lafları

matematik ortak sınavı öncesidir..
öğrenci:
-sorular zor mu hocam..
hocanın suratında sadistçe bir sırıtışın izleri belirir:
-tam size göre borularım var çocuklar..
----------------------------------------------------------------------------------
öğrenci okula yeni gelen genç hocaya sorar:
-hocam siz teenager mısınız?..
cevap gelmez..öğrenci yeni bir soru yöneltir:
-peki hocam siz 68 kuşağından mısınız??
hoca:
-hayır ama siyah kuşağım..
---------------------------------------------------------
rehberlik dersidir..hoca sınıfta zorla disiplin yönetmeliği okutmaktadır..
ögrenci okulda"kapkacın(!)[meb yaratıcılıkta sınır tanımıyor],hırsızlığın,adam dövme ve yaralamanın"yasak olduğuna dair bir madde okur..hoca araya girer..
-bakın burası önemli çocuklar..sonra vay efendim biz bilmiyoduk demeyin..
(sınıf kopar)
----------------------------------------------------------
yer ankara fen lisesi kız yurdudur..acıkan mağdur öğrenciler gecenin 11 inde zar zor açık kebapçı bulmuştur..bin bir zorlukla pencereden iplerle lahmacunları çekmektedirler..heyecan doruklardadır..ansızın kapı açılır..
hoca:
-ne yapıyosun kızım sen camda??..
öğrenci:
-ıııı... şeyyy..lahmacun çekiyodum hocam..
hoca:
-bugün lahmacun çeken yarın lahmacuncuyu çeker..
(bkz: dervişin fikri neyse zikri de odur)
-------------------------------------------------------------
fizik dersidir..konu genel kütle çekim yasasıdır..öğrencinin olayı anlamaması üzerine hoca anlatmaya başlar..
-şimdi çocuklar..kapı beni,ben kapıyı..sınıf beni,ben sınıfı..ahmet beni ben ahmet'i...
hatta hepimiz ahmet'i...
(sınıf kopar)

ankara fen lisesi

hayatımın hem en güzel hem en kötü günlerini aynı anda yaşadığım yerdir..çok şey katmıştır ama çok şey de götürmektedir...ağlarken gülebildiğim,dostlukları sımsıcak olan,sabahlara kadar muhabbette sınır olmayan mekandır.kantini,keşhanesi,ormanı bi başkadır.
ama bunlara rağmen fosilleşmiş ve zavallı denebilecek bir zihniyete sahip öğretmen kadrosunun elinde çar çur olmaktadır.
yazıktır..