bugün

a bout de souffle

yönetmenliğini jean luc godard'ın üstlendiği, senaryosu françois truffaut'ya ait, başrollerini jean paul belmondo ile jean seberg'in paylaştıkları, kült sinema başyapıtı. 1959 - 1960 yıllarında çekilen film , o yıllara baktığımızda ilk gösterime girdiği zaman muhtemelen tüm sinema endüstrisini yerinden zıplatmıştır diye düşünüyorum, ki hala da zıplatmaktadır tüm sinemayla ilgilenenleri.

--spoiler--

oyuncuların ve yönetmenin sanki boş günlerinde paris sokaklarında toplanarak zevk olsun diye vakit doldurmak amacıyla filmi çektikleri havası var. işte godard'ın filminin kalıcılığı da bu içtenlikten, doğallıktan kaynaklanıyor. zaten filmi izlerken arka planda gözüken birçok insanı (çekimler sırasında sokaktan geçenler, başka şeylerle ilgilenenler, vs.) kameraya bakarken görebiliyoruz, ki bu da godard'ın çekim yaptığı yerlere tamamen habersiz gittiği ve film setini adeta etraftaki insanları da içine alarak kurduğu izlenimi bırakıyor.

unutmamak gerekir ki film, dört dörtlük de bir senaryoya sahip. -paslanmak tozlanmaktan daha iyidir-, -kederle hiçlik arasında tercih yapmam gerekirse kederi seçerim- gibi aforizmaları ve en harikası da; hayattaki en büyük arzunuz nedir? sorusuna verilen -ölümsüz olmak, sonra da ölmek- şeklindeki cevabı ve şu anda hatırlayamadığım daha nice nefis, derin diyalogları içeren bir senaryo.

şunu da eklemeden edemeyeceğim ki, şu ana dek kısa saçın bir kadına bu kadar yakıştığına çok az tanık olmuştum. jean seberg gerçek anlamda çok ama çok güzel, şirin ve estetik bir görünüme sahip. onu izlerken büyülenmemek elde değil. belmondo ise, godard'ın ilginç dikkat dağıtma taktiğiyle film boyunca sigara dumanıyla gezen humphrey bogart takıntılı bir serseri olarak neredeyse filmin bütün sahnelerinde puro - sigara - şapka üçlüsünden oluşan aksesuarlarıyla görünmekte.