bir halt elde edemediler...
avrupa'ya milleti badelemekten ve 90 sene boyunca külfetsiz, aşksız, vecdsiz sömürge olup bağımsızlık masalı oynamaktan... bağımsızlık mafyacılığı oynayıp batı'ya oryantal dansçılık yapmaktan başka bir halt yapmadılar.
mülteci mülteci diye zırlayan yavşaklar otursun ağlasın. kendi öz dilini kem küm eden atasız, şizofrenik devşirmelerden aldığı misalle köklerini eleştirsin. şu adamdan da destekçilerinden de bir halt olmaz. slogan dilli yılan!...
beşerin dalâleti olan tapıcılığın memuru!.. acıktığında putunu yiyen cahiliye memurları misâli!... şimdi ağzında o putun leş kokusu, vücudunda ise o çürümüşlük ile zehrinden ölüyor, ölecek inşaallah.
yamuk gözlüklü körler. gözlerini kapattıklarında aydınlıkları söner... açık gözlerinde de yanma oluşur ve medyanın gözü kırpıldığı an savrulup atar bu obezleri bir yana... -varille savaşa gönderilen askerler misâli-
haklı.
cumhuriyet denilen bokun üstünde sineklenen mücerret mefhumunda iddiası bulunan piç bile, bir ordan konuştu bir ordan...
ellerini duaya açtığı allah'a, selefilere rahmet okutturup-şükür ettirecek derecesine hakaretler, rasulullah'a dil uzatmalar.. daha neler... kendi mücerret mefhumluğundaki biricik piçlik iddiasını millete iftihâr tablosu yapma neticesinde kadını ve kadınlığı -fuhş ve zina tohumuna- kendi tohumuyla yonttu.
işte gün geldi, o yavşağın tohumu eğik çıktı... o yavşak türedi, kenelerini saldı... buhrana giren o keneler, rahmetten yüz bulamaz oldu sokak köpeği gibi havlar oldu -özgür özel-
ama artık şükürler olsun, bizim elimizde armut toplamıyor... -keneye karşı keklik misâli-
surda bir gedik açtık,
mukaddes mi mukaddes...
ey kahpe rüzgâr!...
artık ne yönden esersen es.
çok konuşan ve salyası bok kokan köksüz ve manda olmuş, ruhu-fikri-aklı batının sömürgesi ile kelepçeli şuursuzlardan daha zekilerdir.
-türk solundan, 'ortanın solu' diyen kenelerin imtizaçına merhem misâli kekliktir müslümanlar.-
sözlükte de bol bol bulunur. fildişi kulelerine konarlar, ölçüsüz ve anlayışsız gıybet pezevenkliği vazifesi görürler. milletin yanlışı ile kendi doğrularını bulmaya çalışan kılavuzu bok olan kargalar.
Şimdi onların toplu olarak iddialarını hulâsa edelim. Bu hulâsa, Dr. Said Ramazan el-Bûtî’den Türkçeye çevrilen «Mezhepsizlik» isimli eserin arka kapağına konulmuş ve fasıl fasıl yeri işaret edilmiş bir tablodur. Saçmalıkta şaheser ve hiçbir noktası cevaplandırılmaya değmez iddiaları işte:
“Müslümanlar bir din devrimine şiddetle muhtaçtırlar. Bütün ıslahâtın dayanağı ancak din’de yapılacak olanıdır. islâm hükümetleri, din ile siyaseti birbirinden ayırmaya mecbur kalacaklardır. Müctehid imamlar, kendilerini din vâzı-ı Allah zannetmesinler. Dört imamı taklit etmek küfürdür. Onları taklit edenler basiretsizdir, câhildir, ahmaktır, sapıktır; tefrikacı, fitneci ve amelleri boşa giden müflislerdir. Mezhepliler, Allah’ı bırakıp da papazlarını, hahamlarını kendilerine ilâh ve rab edinen (Hristiyan ve Yahudi)ler gibi, mezhep imamlarını kendilerine ilâh ve rab edinmişlerdir. Dört imam birer put, onlara uyanlarsa birer putperesttir. Mezhepliler Kur’ân’dan bile yan çizmişlerdir. Dört mezhep, kusursuz Resûlullah’a kusurlu imamların açtıkları harp cepheleridir. Dört mezhep üzerine yazılmış kitaplar birer küflü kitaptır. islâm dini, bir bedevî Arab’ın birkaç dakikada öğrenebileceği basitliktedir. islâm’ın bir hukuk sistemine sahip olduğu yalandır. içtihad yapmak gayet basittir; bunun için Arapçayı bile bilmeye hacet yoktur. Birisi sana birkaç hadis kitabını bildiğin bir dille anlatıverirse içtihad yapabilirsin! Hanefî fıkhı, islâm’la hiçbir ilgisi olmayan ve incil’e benzeyen bir şeydir! Mezhepliler, ürküp kaçan birer eşektir. Yalanlarını kılıflayan inatçı ve uydu; ama Hakk’ın değil, şeytanın uydusu kişilerdir. Adam, Muhammedî olmayı bırakıyor da Hanefî veya Şafiî oluyor, ne tuhaf şey!.. Herhangi bir mezhebe bağlanan, ondan başkasını görmez. Onun gözünde Kitap, Sünnet, din — hepsi o mezheptir. Mezheplilerin iman konusunda bildikleri şundan ibarettir: Allah birdir ve her yerdedir. Mezhepliler, ‘Peygamber semaya çıkarak Allah’ı gördü.’ derler. Bu kişilere göre eli tespihliler sefihtir, alçaktır, sapıktır, bid’atçıdır. Bu kişilere göre salâ vermek sapıklıktır; salâ veren müezzin müşriktir. Mezheplilerin zanlarına göre terâvih namazının sekiz rekâtından fazlasını kılmak haramdır; farz namazların kazası caiz değildir. insana kabrinde tâbi olduğu mezhep ve girdiği tarikattan soru sorulmaz. imâm-ı Âzam, ezberinde birkaç hadisten başka hiçbir şey bulunmayan bir câhildir. Usûl-i fıkıh, dört imamın sözlerini doğrulamak; Kitap ve Sünnet’le amel etmeyi terk ederken mazeret diye ileri sürmek için vaz’edilmiştir. imâm-ı Şafiî, bir adamın kendi kızıyla nikâh yapmasını caiz gören bir adamdır. Mezhepleri birleştirme işi son derece basit bir iştir; bunu yapmak Müslümanların boynuna borçtur. Gerek fıkıhçıların, gerekse diğerlerinin —‘Fıkıhçılardan başka hiçbir kimse için şu helâldir, bu haramdır’ demesi caiz değildir— gibi sözleri, Yahudi ve Hristiyanlarda Tevrat ve incil’in hükümlerini papaz ve hahamlardan başkaları anlayamaz şeklindeki inancın bize intikâl ettiğini göstermektedir. Bu ise aynı mevzuda onların yolunu tatbik etmek demektir.”
Bundan başka daha neler!.. Bizzat aklın mahiyet ve keyfiyeti üzerinde hiçbir tefekkür çilesi çekmeyen, son derece dar ve havasız bir akılcılık… Ve üstelik bu akılla Allah ve Resûlünü inkârdan başka çare yokken onları güya kabul edip akıl mizanına vurma gayreti; böylece tezatların en dipsizine düşme felaketi…
DÜŞVÂRÎ: 2 MAYIS 1990… “Seyfullah” lâkablı, El-Kaide örgütünün ruh ve istikamet vericisi, yalnız islâm âleminin değil, bütün üçüncü dünya ülkeleri insanlarının yüreklerine sinmiş, bundan böyle kendisini sağlığında bilmiş bilmemiş bütün haysiyetli insanların kanında BATI’YA BAŞKALDIRAN en büyük kahramanlardan bir kahraman olarak yaşayacak sahici adam, USAME BiN LADiN şehid…
--spoiler--
ruh hastasi katil orospu cocuklari, irak ve suriyeye dunyanin her yerinden ne oldugu belirsiz cihatci sokup milyonlarca masumun kanina girdi ve masum kani ustunden zengin oldu. ortadoguda sorunun temel nedeni oldugu halde ne utanmazliktir ki kendini magdur saniyor, insan degiller.
--spoiler--
Bir asırdan beri nesil nesil, bir derece daha katılaşa katılaşa gelen yobazlarsa, şimdi aynı hüneri dinsizlik ve Allahsızlık yolunda göstermek istiyor; ve insanoğlunun ebedî varlık ve kurtuluş yolunda istikamet göstermek isteyenleri hemen damgalayıveriyor: «Soysuz, vatansız, mürteci, inkılâp düşmanı!»
Sen, ruh bağırsaklarındaki inkıbazı itfaiye hortumlarının sökemeyeceği ve kafasındaki sertliği şahmerdanların kıramayacağı Yirminci Asır yobazı! Münzevî bir karıncanın bile ayağının kıpırdattığı noktada, bir faaliyet ve hayatiyet merkezi varken, ne olur, o kaskatı kafanı bir lâhza çevir de ne dediğimize, ne yaptığımıza bak ve bir lâhza düşünmeye çalış! Sonra elinden gelirse bize fikirle mukabele et! Fikir, senin gözünde kolera mikroplarının sahası mıdır ki, onu gördüğün her yerde üzerine kireç dökmekten başka çare bulamıyorsun?
Dünün bir türlü ölçü ve insafa gelmez yobazları, kazan kaldırdıkları mevzularda bir izah ve müdafaa tavrı gördükleri zaman şöyle haykırırlardı: «Söyletmen, vurun!»... Ve bir kelime söyletmeden vururlar, kelleleri uçururlardı. Doğruysa doğru, yanlışsa yanlış olarak yine bizzat fikirle tesbit edilmesi gereken fikirden bu derecede korkmak için, insan geçinenlerin, maymunlar ve leş kargaları arasında bile kendilerine bir müttefik bulamamış olmaları lâzım değil midir?
işte biz, bu çeşit insan nev’ine göre, softa, yobaz, mürteci, örümcek kafalı, terakki düşmanı ve hürriyet kaatiliyiz. Kirpi saçlı, dar alınlı, kazma dişli, şef ve şalvar taraflısı vahşileriz. Bu tipler daima senin etrafını alacak ve tahtakurularının ancak DDT’den duyabileceği bir dehşetle sana fit vereceklerdir:
–Şeriatçi bunlar!.. Bu inkılâp ve medeniyet asrında çöl kanunlarını müdafaa ediyorlar!.. Bunları nasıl tutabilirsin?.. Onlara şu cevabı vermende hakikate zıt bir nokta var mıdır?
–Başımıza ne geldiyse dini anlamayan ve kaba nefsaniyetine indiren kaba softa yüzünden geldiği gibi, şimdi de onun ters nesli mevkiindeki küfür yobazlarından ve inkılâp softalarından, yâni sizden geliyor. Bahsettiğiniz insanlar, gözünüzün ve kültürünüzün ulaşamayacağı kadar ileri, bütün bir çile mahsulü olarak Şark ve Garp muhasebelerinin en çetin haddesinden geçmiş, cemiyeti en nazik ve harap noktasından yakalamış ve muhtaç olduğumuz şifayı sağlamış kimseler olabilir.
ulan ne mütlif-müsrifsiniz! Dünyanız kara ahiretiniz zift... Sizi bekliyor cehenneminiz... Hala daha Ebu Leheb'in karısı gibi davranıyorsunuz!.. Bari tek gaye-i hayâlinize saadet penceresinden bakın...
- sarhoş, putperest, darbeci yavşak kemalistlere ilerici diyen aklıevvel ayyaş! yunan'dan, ermeni'den daha vicdansız soykırıma alkış tutan-iktidarsız batı sapması kemalistlere ilerici diyorsun!.. mustafa ismine lâyık olmayan, türk olmayı kendine soyisim olmakla zanneden mukaddesâta ve köküne düşman, batı'nın fitne ve ruhi soykırım kolu olan sarhoş o zâta alkış tutan putperestlere mi ilerici diyorsun?
Zaman bir daireye benzer. Tıpkı koşu atlarının, etrafında döndüğü kavis gibi bir daireye... Meselâ üç devir sonunda bitirilecek olan koşuyu bir devir fazlasiyle koşan at, bu daire üzerinde, öbür atların gerisinden koşuyor gibi görünmez mi? Evet, bu at 100 metrelik daire hesabına göre tam 900 metre ileridedir. Fakat kaba göz, onu 100 metre görür.
Modası geçmiş kalıplardan çıkamıyanlara geri diyoruz.
sen ileriyi götünle mi görüyorsun. -nasreddin hoca misâli!...-
hürriyetiniz eşek, ileriyi tâhliliniz ise: 1 adım ileri (!) 2 adım geri!...
sosyo-politik cemaat hamlesi.
sahtekâr olan satılık arsa sahibinin hayâl satması misâli bir proje. -cüzzamlı bir hastanın hastalığına inanmaması, hastalığını mücerret manada yok etmez.-
ha!... proje israil'e kadar ulaşabilseydi durum başka olabilirdi.
· Bugün solculuk cephesinin biricik ideolocya merkezi komünizma, artık kendi (tez) lerini bir tarafa bırakmış, bütün dünyadaki ruhî, içtimaî, siyasî, iktisadî hallerin (Antitez) i olarak çalışmakta ve kendisine bundan gayri nüfuz yolu bulamamaktadır. Kendi «doğru» sunu ileriye atamıyor da başkalarının «yanlış» ı etrafında dönerek kendisini doğru göstermeye bakıyor ve yutturuyor.
· Bugünkü insanlığın «doğru» dan fazla «yanlış» a yapışmış ve ruh payandalarını çökertmiş bulunduğunu göz önüne alacak olursak, bu hileli usulün komünistler hesabına ne kadar verimli olduğunu anlarız.
(· Çıkar uğruna «ben diyorum çanakkale boğazı» hesabı; mücerret ölçünün ve gâyenin körü, her şey islam'da mücerredinin zamâne yobazı olmuş ideolocyanın müflis-mütlif destekçisinin sözü!.. hâlef olamamış muhâlif?)