değeri bilinmeyen sanat. Sözün düzene sokulmuş hali. Daha redif-kafiye ayrımını bile bilmeyenler tarafından katledildiğine şahir oluyoruz.
Ama özellikle şundan bahsetmek istiyorum, şiirin haram olduğunu söyleyenler var. Sebebini sorunca da, "seb'a-i muallaka"yı ve peygamber efendimizin (sav) bir defasında bir şair hakkında "şeytanı tutun" demesini gösteriyorlar.
Ama şöyle ki, bir şair hakkında "şeytan" buyurdularsa, olayın derinine inmek gerekir. Çünkü önemli olduğu belli.
Dinden çıkaracak bir sözün sarhoş, ayık, sinirli vs. Farklı durumlarda söylenmesinin bir fark arzetmediğini biliyoruz. Çünkü söz, sözdür. Yazı da söz hükmündedir. Yazıyla ifade ettiğiniz bir şeyi kağıda söyletmiş sayılırsınız. Bu açıdan şiir, zaten konuşmak gibidir, sadece şekil olarak fark vardır.
Diğer açıdan yüce kitabımız kur'an da bir şiirdir. Bunu sadece içinde kafiye olmasına dayanarak söylemiyorum, ki şiir demek sadece kafiye demek değildir, anlatım olarak etkileyiciliği, özenle seçilmiş kelimelerin ahenk içinde kullanılması onu şiir yapar. Ki kafiyeleri de tesadüfi değildir.
Öte yandan müşriklerin dinimize küfür içeren şiirlerle saldırması sonucu, onlara yine şiirle cevap veren ve susturan bir sahabi bizzat peygamber efendimiz (sav) tarafından desteklenmiştir. Üstelik peygamber damadı hz. Ali (ra) nın ya da peygamber torunu hz. Hüseyin (ra) nın, yüce yaratıcı, tek ve gerçek ilah hakkında yazdıkları ve günümüze dahi ulaşan şiirleri var ve tahminen "O"nun sağlığında yazılmış.
Bu da bir ayet: "ona şiir öğretilmedi, çünkü gerekmezdi"
Bütün bunların üstüne, konuşmak ya da yazmak ile arasında sadece şekil farkı olan şiirin, caiz olduğu anlaşılır. Caiz, elbette niyete ve içinde yazana göre. Aynı söz gibi.
türklerin bir millet meydana getirebilmesinde farkında olduğumuzdan daha etkin rolü olan bir sanat dalıdır. diyelim ki bunu es geçtik. daha dikkatli gözler, türklerin bir cumhuriyet kurmasında da şiir özelinde bir edebî hareketin olduğunu görebilirler. bu konuda ahmet muhittin okumak daha aydınlatıcı olabilir.
dilin anlam, ses ve ritim öğelerini belli düzen içinde kullanarak; bir olayı ya da bir duygusal ve düşünsel deneyimi yoğunlaşmış ve sıradanlıktan uzaklaşmış bir biçimde ifade etme sanatı olarak tanımlanabilir.
bu acı çeken, zayıf, güçsüz ve şekilsiz vücudumdan
ruhumu azad etmek, rüzgara karışmak
dalgalarla bir olmak, güneşle dans etmek daha sonra kuşlarla birlikte diyardan diyara göç etmek istiyorum..
mutluluğu evrende aramaya çıkmak istiyorum,
gezegenlerde, galaksilerde..
sonra okyanusların dibinde, dağların zirvesinde ve insanların yüzlerinde..
daha sonra küçük, elinde şekeriyle sağa sola koşan fakir bir çocuğun gözlerinde buluyorum mutluluğu
ve mutlu oluyorum..
uçsuz bucaksız evrende karınca yuvalarına girmek,
ormanlarda, dağların zirvesinde eğlenmek istiyorum,
okyanuslarda yunuslarla dans edip gök yüzünde kuşlarla uçmak istiyorum,
ceylanlarla birlikte koşmak, insanlarla sevişmek istiyorum,
evrende mutluluk kırıntısı aramak için yola çıkıp, sonsuzluğa ulaşmak istiyorum..
*** *** *** ***
gerçek olan hiçbir şey yok. sadece bu gerçek diye teyit eden insanlar var,
etrafta dolaşan, çevreyi somurtkan bir ifadeyle gözetleyen,
kendini olmadık şeylere inandıran,
birbirinden korkan insanlar var..
gri günler içinde yaşayan,
her günü birbirinin aynı olan,
küçük mutluluklarla hayat boyu çektiği acıyı unutan,
kendini mutlu sanan, gerçeklerin farkın olmayan insanlar..
bir kurdun gövdesini bağladığım
bu ağacın altında
belki de geç kaldımdı
öpmek için
şu dağın kafası kadar ıslak dudaklarını
kaç sözü biledim de işledim ben bu cinayetleri
seni anlatabilmek için sana....
ancak bir türk'ün elinden çıkarsa bir şeye benzer. işte bir pablo neruda şiiri mesela:
--spoiler--
bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil
o kadar neden var ki, o kadar az,
böyle olmalı aşk
kuşatan, genel
üzgün, müthiş,
bayraklarda donanmış, yaslı,
yıldızlar gibi çiçek açan,
bir öpüş kadar ölçüsüz.
--spoiler--
bu ne la? tuvalette terliğime damlayan su için bile daha fazla hüzünleniyorum ben amk.
ülkemizde okunması modaya göre süregiden. c.yücel, iskender sağlam yazıyor tamam eyvallah bu kadar da suyu çıkartılmaz ki yahu.
sıra şimdi ikinci yeniye geldi onu da piç edecekler. c.süreya ile başlayan vurucu söz paylaşımı ve şiirlerden kırpıp kapak fotoğrafı yapma trendi; turgut uyar ile devam ediyor.
hayattaki en güzel şey. Sonsuz huzur kaynağı. Ya şiir olmasaydı diye sorup dururum çoğu zaman. ister profesyonel olsun ister amatör anlatılma biçimi güzelse bir ayrım yapmak zor olur.
her aşk bir mecnun büyütmez
ve her insan kendini sever sadece
zamanı yontan mevsimler
yıllanmış hüzünler bırakırken kalbime
aynalarda arama annemdeki yüzümü
sığınıp tanrı'ya adını andıktan sonra
bir azize sattım onu taşrada
sürgün ayaklarım hallaç başımla
kırdım aşka dair öğrendiğim ne varsa
kalender bir eda ile kırdım kuklacı
kanımla suladığım gülün dalını
yorgun şehrayinlerden artakalan hüzün
mühürlü gözlerden süzülen damla
inatla söylüyorum işte tüm insanlara
bir kez olsun açmadı şakağımda gül
ant içtim yalan yere tevili yoktur
yalan tüm kahinler yalancı remil
ansızın çıkagelen sevgili yoktur
kayboldu bir bir bindiğim tahta atlar
ihtiyar çocuklar yaşardı bu şehirde kuklacı
onlar da binip gitti kaybolan atlarıma
yıkık kaşlı esmer alınlarının kırışığını
hangi duvara serip açarlar şimdi kim bilir
bu şehirde gözleri bulutsu düşleri yeşil
uğrunda ölünesi sevgililer yaşardı eskiden
onlar da sırroldular ömrüme ziyan
yaralı bir hançerdir şimdi kalbimde hicran
ölüler şehrindeyim kuklacı
kollarım örümcek gözlerim yosun
gül yağmuru bekliyorum
mezarlık kuytusu apartmanlarda
yoldan uzun düşten kısa bir gecenin ardından
ince bir bulut akıyor şehre ateşten sudan
kaçıyor bir bulut aşktan yağmurdan
bir bulut bir çıngı sis ve hamaylı
o ve gül yağmuru yok anlıyor musun
içim insan mezarlığı
en çok da ben ölmüşüm kuklacı
adım başı mezar taşım var
katillerim en sevdiğim insanlar
ıı
kuklacı oynatma parmaklarını
bahtiyar günlerimiz uzakta kaldı
herkes kendinden kaçıyor şimdi nasılsa
hatırlatma bize unutamadıklarımızı
gamlı gözlerinle ağlatıp çağırma
kalbinde yabancı ölüler taşıyan insanları
mevsimsiz hayatların sayrı yalnızlığına
yola vurma beyhude parmaksız çocukları
ki masal değil yaşadığımız kuklacı
kim inanır küllerinden doğduğuna ankanın
ve kim gökyüzünde kaldığına kanatlarının
çölün kapısındayım ne serap ne heyula
ebabil çığlıkları duydum taş duvarlarda
kurtuluşum yok ve ziyanken ömrüm
isminin baş harfinde ölüme yattığım gün
gördüm kuklacı apansız gördüm her şeyi
bir sabun köpüğü gibi yağarken yağmur
kaybolup gider sandım içimde bir yerlerde
ama yok asılı kaldı hep en acıtan hâliyle
kuklacı uğrunda ölmeye ahdetse de mehlika
kesik bir şarap hüznü ve uzayan gölgelerle
kanına yürürken ıslak ve deli taylar
yıkılası kentlerde yenik düşer şeytana
kelebeklerden masum eflatun kirpikli kızlar
her şey gün batarken oldu
biçti kalbimi bir kırık mısra
ben gün batarken düştüm aşka
ay gün batarken anladı yalnızlığını
dağlar kimsesizliğini kadınlar
gün batarken sus dedi bilge. sus unutursun
o zaman siyahtı saçlarım doğrudur sandım sustum
kuklacı öğrendim ki yıllar sonra kendimden
yarım kalan hiçbir şeyi unutamam ben
ııı
kuklacı son itirafımdır geç kayıtlara
şark çıbanı görmüş yüzümde
en kadim konuk olsa da hüzün
ben kimseye ağlamadım ömrümce
bana da ağlamasın canlar esefa
ne var ki dünyada insan ve eşya yalnızca
yalancıyız kuklacı mektuplar şarkılar kadar
ay düşer gölgemize günahtır akşamlarımız
en sevdiklerimizden alırız en çok acıyı
kederle sınanırken en coşkun çağımızda
utangaç katiller gibi yer ömrümüzü
sevdalısı olduğumuz kızıl şafaklar
kaç kez yola çıktım sevmek fikriyle
sakıt ve meczup bir keşiş gibi
kendimi unuttuğum o yerde
yadigar bırakıp tüm urbalarımı
mavinin mavisi sanıp ardınca yürüdüğüm
şu ölü kadın var ya kuklacı gözleri karanfil
tanırım onu çok eskilerden
yüreği mühürlü bir annedir o şimdilerde
ona bir kez olsun söyleyemedim gençliğinde
gözlerinde öldüğümü kaç kere
mahzenimde şarap ruhumda ızdıraptı
ben uzun bir lal idim o kısa bir hayal
çaldılar kuklacı düşlerimde büyüttüğüm
o hüzzam sevgiliyi ki bir sır bilirdim onu
kimselerin bilmediği ince uzun esmer bir sır
kim çaldı kuklacı garip ve selis sırrımı kim
kuklacı son kez vursun boynumu acemi cellat
söz yeniden doğmayacağım yoruldum artık
yükü kaygı olan pervaneye ne denir
topla hatıraları askıda kalsın melal
kahır yok. sitem yok. pişmanlık hiç.
suya yenik düşen bir gül olacağım söz