ölüm haktır..kur'an da bildirildiği üzere ecelleri geldiğinde ne bir an geri gidebilirler nede ileri..böyle inanan mümin kişi rahattır..ölümünün allah'ın belirlediği vade olduğunu bilir..inançsız kafir ise bocalar durur..yaşlandığında her an için öleceğinden korkar..ne yazıktır bu adama..
alalade bir olay. çok büyütmeye hakkında methiyeler düzmeye de lüzum yok. hakkında yazılan onca şiirler, kitaplar, şarkılar, çekilen filmler gereksiz bir abartmanın ürünü.
ölüm her aklına geldiğinde, ah edip vah edip inleme. Bu halinle yaradanı incitmiş olacaksın. Ecel kapını çaldığı zaman , evi telaşa verme! o geldiği zaman sen gitmiş olacaksın.
tek korkum. ölmekten değil de bir yakınımın ölmesinden..
insanoğlunun hayattaki tek gerçeği belki de. başımıza gelmediği sürece ne kadar kötü olduğunu fark edemiyoruz. insanların annesi ölüyor babası ölüyor fakat şu an için bizden biri ölmüyor. anlayamıyoruz. büyük bir acı. en büyük acı. düşününce, insan en çok sevdiği bir insanı kaybederse bir daha kimi en çok sevebilir ki? nasıl bir kayıptır ki asla yeri dolmaz. doldurulmaya çalışılmaz.
ne diyelim, allah hepimize en gecinden versin.
boğulma
kişi ilk anda büyük panik yaşıyor. nefesini tutuyor. ardından su ciğerlerine doldukça bir yanma ve yırtılma hissi duymaya başlıyor. son olarak hissettiği şey ise sakinlik ve dinginlik oluyor. oksijen alamadığı için bilinci kapanıyor, ardından ölüyor.
yanma
yanıklar, çok şiddetli acıya yol açıyor. sinir uçlarının yanması ise bu acı hissini bir süre sonra ortadan kaldırıyor. ardından kişi biraz his kaybına uğruyor. yanarak ölen kişilerdeki asıl ölüm nedeni çoğunlukla zehirli gazların solunması ve nefessizlik oluyor.
kafanın kopması
uzmanlara göre beyin, kafa koptuktan sonra saniyelerce fonksiyonlarını sürdürüyor. fransa'daki raporlara göre 18'inci yüzyılda giyotinli idamlarda kopan kafada 30 saniye kadar yüz mimikleri görülüyordu.
yüksekten düşme
abd'deki golden gate köprüsü'nden atlayan 100 kurban, akciğerin iflas etmesi, kalbin patlaması ve kırık kaburgaların iç organlara zarar vermesi sonucu öldü.
elektriğe kapılma
evde bir şekilde elektrik akımına kapılma kalbi durdurabiliyor. 10 saniye sonra da bilinç kapanıyor. ancak elektrikli sandalyede idam edilen mahkûmların ölüm nedeni beynin aşırı ısınması ya da boğulma oluyor.
kan kaybı
1.5 litre kan kaybeden kişi kendini halsiz, susamış ve korkmuş hissediyor. iki litre kan kaybedildiğinde baş dönmesi ve bilinç kaybı başlıyor.
dekompresyon(basınç kaybı)
ani basınç kayıplarından kurtulanlar göğsüne vurulmuş gibi ani bir acı yaşadıklarını anlatıyor. 15 saniyeden az süre içinde de bilinç kaybı yaşanıyor.
kalp krizi
en çok rastlanan olay, kaslar oksijen alamayıp çırpınmaya başladığında hissedilen göğüs ağrısıdır. kalbin normal ritminin bozulması, kalp atışlarını durdurur. bilinç kapanır, ölüm gerçekleşir.
asılma
yağlı urganla asılarak boğulma 10 saniye içinde bilinç kaybına yol açıyor. fırlatma tarzı asılmalarda amaç, boynun kırılmasını sağlamak. ancak bu yöntemle asılan mahkûmlarda ölümlerin yine boğulmadan kaynaklandığı belirlendi.
zehirli i̇ğne
abd'de idamlarda kullanılan yöntem doğrudan kalbi durduruyor. araştırmalar, mahkûmların yanma ve büyük acı hissettiğini gösteriyo
o son yolculuk'a çıkana kadar, başından geçen tüm hayatı sıfırla çarpan bir muamma. ama varlığı hissedilince tüyleri neden ürpertiyor? bunca yıldır duyup gördüğümüz, yabancısı olmamamız gereken bir hadise iken hem de.
tabut, kefen, toprak, mezarlık, ceset.. hepsi, hiçbir zaman muhattabı olmayacağını sandığımız o acayip olayın başrol oyuncuları ama biz duymaya bile tahammül edemiyoruz. bütün cenaze törenlerini film tadında seyredip, sıramızı savdıktan sonra koşar adımlarla uzaklaşıyoruz oradan. ama diyorum hani o kadar acele etmesek de, daha yavaş ilerlesek? daha çabuk hatırlasak? şu an bile aldığımız bir nefes, neden son olmasın ki? tüm bunlara rağmen, neden hiçbir zaman yanımızdan geçmeyecek gibi davranıyoruz? ölüm haberlerine, ölen kişi yüzünden değil, hiç ummadığımız bir anda bize ölümü hatırlattıkları için üzülüyoruz aslında.
oysa başucumuzda durduğunu bilerek yaşamak gerek. her yatak bir tabut, her çarşaf bir kefen olmalı, yatak başın da mermerden olsun, hiç silinmeyecekmiş gibi yazsın adın. gece-gündüz gibi, hep ardı ardına gelen "doğum-ölüm" tarihleri kazınsın siyahlarla. en sevdiğin yorganın toprak olsun, üşüdükçe üstüne daha da serpilsin, yağan yağmurlar daha da arındırabilsin seni.
hayır hayır, karamsarlık değil bu. derin dondurucularda beklettiğimiz katı bir gerçek sadece. zamanı geldiğinde muhafaza edildiği yerden çıkacak, çözülmesini beklemeden, vakti dolan ilk kişiye doğru savrulacak veeee;
gerçeğiyle başka türlüsünün kıyaslanamayacağı acıdır. hani o gidiyorum dedi diye bitmişti herşey, hani ölmüştünüz, hani günlerdir yemez içmez haldeydiniz, hani konuşmak için kelimeler bile anlamsızdı artık. ne oldu? ne mi oldu.. komşunuz akşam oturmasına geldi dün. çaylar içildi, meyveler yenildi. sonra komşu teyzeniz birden yere yığıldı. hiçbir şey yokken. hepiniz başına üşüştünüz. ambulans arandı. küçük torunu görmesin diye kucaklayıp balkona çıkardınız belki. ama ambulans bile yetişemedi. annenizin kollarında can verdi hem de. dualar okumaya çalıştınız bildiğinizce. ambulans geldiğinde yapacak bir şey kalmamıştı yine de uğraştı hepsi. sizin kucağınızda küçücük çocuk balkonda kalakalırken.. sonra gitti herkes. acı.. derin bi acı.. bir nefes.. 2 dakika sürmedi.. gitti.. en son tattığınız ölüm bile bu kadar yakmıştı işte canınızı. gayrı ne anlamı vardı gidiyorum diyenlerin ardından üzülmenin. asıl giden bir veda bile edememişti oysa..
2. kez bu kadar yakın hissettim kendimi. normalde hiç bsşımıza gelmiycekmiş gibi ama ölümü hissettiğin an çok sıradan bişeymiş gibi. er ya da geç herkesin yaşayacağı bir son. ya da başlangıç.
sizden bir şeyler alıp götürürken size aynı zamanda yeni şeyler de katan, giden için kolay ama arkada kalanlar için çok zor eylem. hayatınızda o insanın her zaman olacağını düşünürsünüz, hasta olduğunu, öleceğini de bilseniz aramazsınız bile. çünkü siz sonra da arasanız, aramasanız, unutsanız da o insan hep orada olacaktır, bunu bilirsiniz. sırtınızı ona her zaman dayayabileceğinizi bilirsiniz. bir gün gider o. siz aramazsınız, nasıl olsa sonra ararım diye; "bir sonraki sefere yaparız be dedem." dersiniz sizden bir şey istediği zaman. "tamam." der o da. itiraz etmez hiç, söylemez size bir daha görüşemeyebileceğinizi. gider sonra. bir günde fenalaşır, kimseye yük olmadan çeker gider. kalırsınız siz. konuşamadığınızla, götüremediğinizle kalırsınız. sırtınızı dayayamazsınız artık, başta anlamazsınız da, o toprağı onun üzerine dökerken anlarsınız bunu, cenaze namazından önce kılınan o öğle namazının ezanı okunurken anlarsınız. sarılırsınız ağlayan babanıza, ama ağlarsınız siz de. üzülürsünüz yapamadıklarınıza. kendi ayaklarınız üzerinde, birinin daha desteği olmadan durabileceğinizi gösterir ölüm size, size destek olanların sayısının azaldığını, gün geçtikçe azalacağını gösterir, büyüdüğünüzü hissedersiniz. ve üzülürsünüz arkasından gidenlerin. üzülürsünüz götüremediğinize, konuşamadığınıza, görüşemediğinize. konuşursunuz sürekli onunla, beni umarım affetmişsindir diye. giden için kolaydır da, arkadakiler için çok zordur ölüm.