Annem Avon kataloğuna bakıyor bende sessiz sakin oturuyorum. Annem durup dururken (bkz: irina shayk) in fotoğrafını gösterip "bu kız senden daha mi güzel simdi yani, nedir?" dedi. Tabi beni aldı bi gülme. Ulan annelik perdesi mi indi gözüne irina shayk'tan güzel görmek nedir yahu? Canım anam.
is bu entry de sadece yazar gülmekten yarılmıştır.
Çalıştığım otelin mutfağında bir pastaneci vardı. Adam çok sessiz hiç konuşmaz, konuşursa içinden konuşurdu duymakta zorluk çekerdim. Bir gün bulaşıkhanede bu adamı yalnız yakaladım, bir köşeye odaklanmış gülümsüyordu ve "çok komiksiniz efendim, çok teşekkürler." Diyordu. Yaran olay budur.
bundan 3 yıl önce saçım uzun küpe var gözlerde biraz sürme rocker takıldığımız zamanlar.
dedemin eve gitmeden telefon kulübesine girer saçı toplar küpeyi çıkardır sürmeyi siler öyle giderdim.
arkadaşlar da dalga geçerdi ''ulan spiderman gibisin amk telefon kulübesine girip değişip çıkıyosun mk''gibisinden.
neyse dedemler köye gitti.
ulan telefon geldi gel de gel.
şimdi ben köyde sıkılırım naparım at bokları keçi sıçmıkları öküz tezekleri arasında pek eğlenceli bir yer canlanmadı gözümde.
burda elit istanbul çocuğu olup hiç köye gitmeyen varsa gerisini okumasın mına koduklarım sizi.
neyse.
köye gittim ulan 15 saat yol sürüyor sikerim.
1 ağaç 2 ağaç 3 ağaç yok saymakla da olmuyor türlü sıkıntılar..
ulan sivas merkeze indim.
haliyle ilgi odağı oldum saç uzun küpe üstümde metalica tişörtü birine yan baksam linç edecekler amk.
kahvehanede büyük Mehmet yıldız posterleri falan var rezalet amk.
neyse köye vardım bir taksiye atlayıp.
taksimetre açanı siksinler adam pazarlık yapıyor 50 lira aldı kodum hödükü.
köye gittiğim hoş beş sohbetler derken.
teyzem mutfağa çekti.
deden saçlarını gece sen uyurken kesecekmiş muhtar ibne mi senin torun demiş içerlenmiş.
dedim teyze saçmalama o nasıl iş ya
benden söylemesi odanı kilitle dedi.
ulan her gece odamı kilitleyip yatıyorum.
3.gece dedim yeter her gece zorluyor kapıyı.
gece köyde zifri karanlık olur göz gözü görmez bu detayı birazdan neden verdiğimi anlayacaksınız.
neyse dedem erkenden yattı.
babaannemde yatıcaktı sen dur dedim.
biraz lafa tuttum bir bitki çayı yaptım uykusu gelsin diye sonra benim yatağa yatırdım.
dedim masaj yapayım babaanne ayaklarına ellerine yazık yoruluyorsun.
tamam yap oğlum dedi çok da mutlu oldu.
babaannem benim yatağımda uyuya kalınca kapıyı usulca çekip çıktım.
sonraki sabah: senin babanın kemiğine sıçayım zaferr zaffer (zafer dedemin ismi küfrü eden babaannem) gerisini biliyorsunuz zaten.
arkadaşın arabası yüzmek için ödünç alındığında, vazelin ve şampuanın arabanın muhtelif yerlerine dökülmesi (nasıl bi dökülmeyse kapı kolunda bile varmış) sonra araba geri verildiğinde arkadaşın babasının arabayı kullanması ve o sıcakta arabanın her yerinde döl kıvamında kuruyan vazelini görünce oğluna bir güzel saydırması.
Üniversite zamanları harcımızı devlet bankasına yatırmaya gittik...
Sıramızı aldık ana baba günü tabi emekliler, öğrenciler karmasıyız...neyse kapıdan bir teyze girdi.o anda da sanki bu teyze de bir şey var biliyormuşuz gibi hepimizin dikkatini çekti.
..3-5 dakika sonra bu teyzemizin telefonu çaldı ama ne çalma ilahi desen değil zikir desen değil bir de yüksek sesli ki bütün banka teyzeye baktı.teyze de telefonu kullanmayı bilmiyor açamadı bu sayede tüm şarkıyı dinledik.herkes gülmemek için zor duruyor tabi hissediyoruz...
Teyzenin telefon sustu bizim fırıldak arkadaş durur mu " teyze bluetooth'un var mı o şarkıyı bana yollasana" demesin mi...bütün banka , banka memurları dahil o ana kadar kendini nasıl tutuyorsa bastılar kahkayayı...
Ofisteki yeni eleman bazen beni gülmekten öldürüyor.
Bugün sürekli müşterimiz olan ama elemanın tanımadığı ismet bey geldi bir evrak hazırlanacak, adam da imzalayacak ve belediyeye vereceğiz.
Eleman dilekçeyi yazdı biz ismet beyle birkaç ay önce başlanan projesi hakkında konuşurken.
Eleman sordu: isminiz neydi?
+ ismet. Bana dönerek ayakçı, kimse kalmadı bu işlere de ben koşturuyorum diyerek güldü.
Eleman yazıcıdan çıkardı dilekçeyi ismet beye uzattı.
Dilekçenin isim kısmında 'ismet ayakçı' yazıyor önce bir sessizlik sonra bastık kahkahayı, eleman da neye gülüyorsunuz diye saf saf bakıyor bize. Adam biraz bozuldu ama gülmekten sitem bile edemedi.
Hala gülüyorum olaya ya. *
Bursa'dan cigaralıkları içip izmir'e doğru yola çıkmak.. izmir yolunu takip ederken nasıl oluyorsa orhaneli yolundan devam etmek suretiyle dağın arkasından dolaşıp "ulan nereye geldik biz" diyerek jetonun düşmesiyle en yakın benzin istasyonuna çekipp "kardeş izmir'e nasıl gidicez yanlış girdik galiba" sorusuna, "abi ne izmiri burası kütahya domaniç" cevabı almak.
otobüsle ankara'dan istanbul'a gitmekte olan bir yolcu çok sıkışmıştır ve mola yerine ulaşır ulaşmaz kendini tuvalete atar. hemen ilk gördüğü boş kabine girer ve başlar "içini dökmeye". tam o sırada yan kabinden bir ses duyulur...
-merhaba.
yolcu ses ile irkilir ve "merhaba" diyerek karşılık verir.
yan kabinden bu kez -ne yapıyorsun? sorusu gelir.
yolcu içten içe "ulan tuvalette ne yapılır, sen ne yapıyorsan ben de onu yapıyorum" der fakat yan kabindeki kişiyi kırmamak için +ankara'dan istanbul'a gidiyorum? sen ne yapıyorsun? diye karşılık verip, ulan ne saçma sapan bir muhabbet dönüyor diye düşünürken yan taraftan gelen ses kendisini çok utandırır.
- hayatım ben kapatıyorum, yan kabindeki geri zekalı sana sorduklarıma kendisine soruyormuşum gibi cevap veriyor da.
kuştepe semtini çoğu herkes bilir. romanları ve bilgi üniversitesi ile ünlü olan bir semt. ha bir de şakşuka'mız var. velhasıl kelam yaz mevsimine ait cıvıl cıvıl günlerden birinde baya kalabalık arkadaş grubumuzla meydan denilen ve semtin en işlek yerinde çay içmekteyiz. o sırada kırmızı faça şahin'iyle geçen bulaşık mı bulaşık çirkin mi çirkin bir şopar son ses müzik eşliğinde ileriden gelmekte. önümüzden geçmesiyle ve trafiğin sıkışması sebebiyle haliyle bastı frene... arkasından da bir o kadar masum, altında yüz binlerce liralık otomobiliyle caanım üniversite öğrencisi gelmekte. ama öğrencinin atladığı bir konu var! çocuk telefona dalmış mesajlaşıyor ve duran trafiği farkedemiyor. haliyle bodoslama dalıyor faça şahin'e. etrafta bir ölüm sessizliği, şimdi çocuğu parçalar bu mango diye kendi kendimize konuşurken, şahin'in kapısı açılıyor ve içinden curtis jackson kopyası arkadaş kafasını arkaya uzatıyor. elinin baş parmağını kaldırıp "iyisin, iyisin... ölmüşünü sikeyim" diyor ve hızlıca kapısını kapatıp basıyor gaza.
bizler mi? gülmekten çay kaşıklarını hunharca bedenlerimize saplıyoruz.
şimdi dügün için izmire gitmiştik erkek evinde vitrinde jack daniels şişesini farkettim dibinde azıcık vardı ve bana içdergibi bakıyordu bende hemen davrandım çocuklukya kapağına azıcık koyayım derken taşırdım ve silme birşekilde dolu kapagı fondip yaptım ama birde baktım ki boş durmasınlar diye şişeye tütün kolonyası koymuşlar hayatımda ilk kolonya denememdi.
Az önce başıma gelen olaydır.
beşiktaş - kadıköy vapurunda seyahat ederken kulağımda kulaklık ile açık kısımdan içeriye doģru adımımı atmamla alkış kıyamet kopması bir oldu.
Saniyeler süren donup kalmadan sonra kulaklığı çıkartmamla içeride müzik yapıldığını ve insanlarin onu alkişladığını anlamam bir oldu. Tabi sonra merdivenlere kadar gülerek geldim.
bu da böyle bir anımdır.
dipçiknot: tam o sirada gözlüklerimi çıkartmıştım ve kulaklıktan duyduğum şarkıya klip çekiyordun acaip denk geldi la sözlük.
evde arkadaşlarla oturuyoruz telefon çaldı. arayan arkadaşın kız kardeşi. çaktırmamak için yanlış numara deyip kapattım. bu sefer arkadaşı aramış ben yanında mıyım diye. geri zekalı aq.
işle sözlüğü birbirine karıştırmak. son zamanlarda hayatımda mola namına bir tek sözlükte zaman geçirmek vardı. onun dışında ya soru hazırlıyor ya soru kesip zorluk kolaylık derecesine göre puan veriyor ya da oturup anlatacağım konuları çalışıyordum. yoruldum sıkıldım mı? yarım saat, bir saat artık neyse kafa dağıtmak için sözlüğe giriyordum. çok yazıyorum denemez ama çok okuyorum. bunun sonucu olarak da aklıma geldikçe hala yarıldığım iki olay yaşadım. birincisi:
150 civarında soruyu kart biçiminde hazırlayıp bu soruları zorluk kolaylık derecesine göre puanlandırdıktan sonra biraz hava almak biraz da sözlükte takılmak için hemen köşedeki internet kafeye gittim. tabii kafamda hala rengarenk kartlar, 1'den 10'a kadar puan verdiğim sorular, şıklar filan dönüyor. bi yarım saat kadar takıldıktan sonra parayı ödemek üzere kasaya gittim. adama bakmadan "2 puan." dedim. tepki yok. "2 puan." diye tekrarladım. baktım yine tepki yok o anda kavradım durumu tabii. "kusura bakmayın" deyip "2 puan değil 2 numara" diye düzelttim durumu ama adam beni tanımasına rağmen manyak mıdır nedir bakışı atmaktan kendini alamadı.
ikincisi daha vahim. bir öğrencime fuzuli-baki karşılaştırması soruların nasıl çözüleceğini anlatıyordum. kendimi şöyle söylerken buldum:
- canım benim, baki hep padişahı ve sarayı öven entryler girdiği için fuzuli geri planda kalmış.
neeeyyy! çocuk ne bilsin entryi, entry girmeyi filan. ben katıla katıla gülerken öyle şaşkın baktı yüzüme. "hocam enri filan bişey dediniz o dediğinizi anlayamadım. baki ne yapmış?" diye sorduğunda da "yok bir şey yavrum. baki ne yapar? şiir yazmış adam, ne yapacak yani." diye geçiştirdim.
Yaklaşık 40 gündür devam eden öksürüğüme karşı bir süredir koca karı ilaçları ve Vicks tarzı doğal yöntemlerle çözüm bulmaya çalışıyorum. Gerçekten de işe yarıyor lakin havaların düzelmesi daha da lehime. Her neyse.
Bu sabah kahvaltıyı yapıp dedim bi buhar banyosu yapayım gene Vicks ile. Koydum kaynar suyu kaba örtündüm havluyla, niyet ettim allah rızası için vickslenmeye!
Tabi sabah mahmurluğu da üzerimde. Kafamı sıcak su dolu kaba koyduğumda bi ara dünya ile bağlantım kesildi, Houston we have a Problem!
Bi ara kafamı fazla daldırmışım kaynar su dolu kaba. O da ne! Burnum yandı. Aynaya baktım palyaço gibi olmuşum ucu kırmızı bir burun. Aksilik bir de dışarı çıkacağım.
Patates kızartırken kızgın yağ denk geldi desem inanmazlar.
Asansörde kat çıkarken burnum sürtüldü desem gülerler.
Şimdi bu salaklığıma daha çok gülerler herhalde. Velsahıl kelam üzgün Smile!
edit:
--------------------------5 gün sonra:----------------------------
bu yanık burunla düğüne gidilir. düğünde dans ekibiyle masaya oturulur. gecenin devamında oynamak için ekiple beraber gelmiştik düğüne..
düğünde enver abi benim burnu görmüş. başta ses etmemiş ama 2 gün sonra çay içerken sordu:
-cahil, senin burnuna ne oldu? düğünde soracaktım ama çikolatalı pasta var sandım burnunda.
ben: abi yok, benmim salaklığım. vicks var ya, ondan oldu...
7 gün sonra:
yanık burunlu halimi ilk abdullah görmüştü. apo da bizim dans ekibinden.. başta patates kızartırken yağ damladı dedim yemedi haliyle.
apo ben 2 kız masada oturuyoruz. kızlar başladı benim burnumla ilgilenmeye. sordu haliyle:
-cahil senin burnuna ne oldu?
apo başladı gülmeye.
apo: cahil, sen mi anlatırsın ben mi anlatayım (kıs kıs gülerek).
ben de kızlara dönerek:
-asansörde kat çıkarken burnumu sürttüm!
kızlar bu cümleyi duyunca salaklığıma ve bir de bana bakarak daha da gülmeye başladılar.
ben: nasıl inandırıcı oldum mu sizce?
kız1: ahahahhha. komikmiş gerçekten.
ben: vicks var ya, biliyorsunuzdur. bende öksürük var, sabah mahmurluğu yaktım işte burnumu (üzgün smile)..
kızlar bunu duyunca kırmızı burnuma bakıp daha da gülmeye başladılar. ulan resmen maskara olduk millete iyi mi!?
ben: ne yalan uydursam bilemedim. apo'ya ilk başta kızartma yağı damladı dedim inanmadı. size asansör sürttü dedim siz de inanmadınız. vicks olayını anlatınca millet salaklığıma gülüyor habire! (yine üzgün smile)
kız2: doğum lekesi diyebilirsin aslında.
ben: aaaa evet. annem çileği çok sever. o yüzden oldu. çilek! evet. burnuma denk geldi doğum lekesi.
bu sefer bu yalan tutmalıydı. iyi bir yalandı hem de...
--------------------------------------8 gün sonra------------------------------------
hala kırmızı burunla dolaşan ben, tesadüfen bir aile tanıdığı ile karşılaştım yolda.
kadın: aaaaa cahil naber napıyorsun, senin burnuna ne oldu?
iç ses>>> ulan beni değil burnumu soruyorlar ne burunmuş arkadaş!?
ben: abla doğum lekesi o!
kadın: hadi ya daha önce görmemiştim!
ama sikicem ha! millete vicks hikayesini anlatmaktan şamar oğlanı olmaktan usandım. üstelik yalanlar da tutmuyor olacak iş değil.
böcek ısırdı amk!
atletico madrid-real madrid şampiyonlar ligi final maçını seyrediyorum. dakika 70 küsur heyecan dorukta, real madrid ardı ardına ataklar yapıyor atacak golü tüm dikkatim maçtayken, bir anda arkama bir dayı oturdu . kafe dediğim de böyle nargile cafe, ona uygun bir konsept. koltuklar falan ona uygun, geniş minderli çifter kişilik koltuklar.
her neyse dakika 80 lere geldi bir koku geliyor buram buram. snıff snıff yaptım şöyle bi. peynirli gözleme kokuyor. allah allaaaah falan diyorum. normalde gözleme yapılan sac'ın olduğu yere bakıyorum, yok orası bomboş. orada gözleme falan yok, yalnızca oturan dayı var.
neyse dikkatimi vermeye çalışıyorum maça, zaten heyecan dorukta, ama kokuya dayanamıyorum artık nereden geliyor bu gözleme kokusu ya falan diyorum kendi kendime, pişirselerde bitse artık şu zulüm falan.
neyse arkamı tekrar kontrol ederken yavaşça gözlerimi aşağı indirdiğimde fark ettim ki, dayım bir güzel kunduralarından çıkartmış ayaklarını, karşı koltuğun minderlerine de koymuş....
sonradan farkediyorum ki, peynirli gözleme kokusu oymuş...
köpeğimi gezdirirken 7-8 yaşlarında bir çocuğun yanıma yaklaşıp köpeğimi kendine çekerek '' annee bu bizim oldu artık. adı da ibrayimm '' demesi.
fena güldürmüştü.
çocukluğunda yaşadığı fakirlikle dillere destan olan samimi bir arkadaşımız var. üniversite de ne zorluklarçektiğini iyi biliyorum. hatta öyle ki askerde verilen yemekleri bile çok sevdiğini anlatıyor.durumu o derece vahim. şu an proje mühendisi 4000 tl maaş alıyor. ama hayal dünyası hala fakir kaldı. bir gün yolda 3,4 arkadaş yürürken konuşuyoruz askerdeki yemeklerden,bizimkisi anlatıyor;
"abi, millet yemeği beğenmiyor, neymiş ıspanak kumluymuş, yok patates pişmiyormuş, peynir ekşiymiş,ne güzel yemekler oysaki, ee biz onlar gibi boğazda palamut yiyerek büyümedik ki" dedi
biz diğer arkadaşlar yolun ortasında durduk. birbirimize baktık. yaran cümle geldi.
"palamut mu?" *
Avukatlık stajı yaptığım Kütahya adliyesinde başıma gelen olaydır. Yerel haberlerde bile çıktı. Adliye tuvaletinde hacet giderildikten sonra kapıyı açamıyorum, anahtar boşa dönüyor. Kimseye rezil olmayayım diye yardım da çağıramıyorum. Kapının üstündeki aralığı gözüme kestirdim; sığarım ya ben buraya, koridora atlarım kimse gelmeden ne olacak ki dedim. Yukarıya tırmanıp göbek üstü o araya girdim. Ama bir yere kadar. Orada, tavanla kapının üstü arasına sıkışıp kaldım. Gelenleri duyunca geri ineyim dedimse de nafile. Derken içeri üç adam girdi. Kardeş ne arıyon sen orada faslı uzun sürmeden itiraf ettim; içeride kaldım ve buradan geçerim düşüncesi ile burada sıkıştım kaldım. O zaman biz seni buraya doğru assılalım dediler. Onlar oraya doğru beni çekince ben tam arayı ortaladım ve hepten adam akıllı sıkıştım. Bu böyle olmayacak itfaiye çağıralim dediler. Itfaiye geldi, duvarı kesiyor. Tüm adliye orada, Başsavcı indi geldi, ben enkaz altında kalmış gibi beyaza bürünmüş bir vasiyetteyim.. neyse oradan tahliye edildim ve altı ay boyunca beni her görenin kahkahaları ile geldim gittim o menhus metruk binaya.
Bu da böyle bir anımdır. Daha kimseye anlatmadım da a dostlar.
bizim muhabbet kuşu çok şükür demeyi öğrenmiş. geçenlerde de kızandaydı azmış yani kısa lafın uzunu. arkadaşın eline konuyor erkek muhabbet kuşu arkadaşın parmağına yapışmış becermekle meşgul ve bir yandan öğrendiği "çok şükür çok şükür" kelimelerini söyleyince yarım yarım yarıldık tabi ki.... efsane bir anıdır.
bu hikaye yarar mı yarmaz mı bilmiyorum. lakin aynı ile vaki gerçekleşen bu olay yarmaktan çok bir adamı da tanıtacak size. insan soramadan edemiyor bu adam cennetlik mi yoksa değil mi diye ?
bir iş yemeği için gece geç saatlere kadar tünel civarındaki bir restaronda yeyip içtikten sonra eve dönüş için karaköy vapur iskelesine indim. Fakat son vapur gece 12 de kalkmış. Vapur yok ama benim gibi vapur iskelesine gelenler için hemen orada kadıköy için dolmuş yapan taksiler var. Tabi taksi de dolmadan kalkmıyor. Ben de bir sigara yakıp son dördüncüyü beklemeye başladım. bu sırada vapur iskelesinin hemen karşısındaki restoranlardan birinden üç-dört adet çöp kovasını çıkardılar ve bir başka taksinin bagajına koydular dikkatlice. Arkasından bir adam çıktı ki ağır sarhoş durumda. Taksiciler ( bizim dolmuş taksinin şoförü dahil ) hemen tek sıra oldular adamın önünde. Adam da her birine 50-100 bahşiş verdi ve daha sonra çöp kutularının yüklendiği taksiye bindi ve gitti.
adam zengin belli. Taksicileri de seviyor bu da belli. ağır alkolik bu da belli ama kalanını çözmek için taksiye binip yola koyulmayı beklemek lazımmış zira açıklamalar taksi şoföründen geldi.
- abi bu adam kim biliyor musun? bu adam yukarıdaki evlerin sahibi. ( istanbullu olmayanlar bilmiyor olabilir. karaköy'de yukarıdaki ev demek genel ev demek. adam meşhur manukyan'ın varislerinden biriymiş. genelevlerin işletmeciliği buna kalmış. muhtemelen daha başka pek çok mülk ile birlikte) her akşam buradaki meyhanede akşam yemeğini yer sonra da taksi ile beykoz'a gider. sıra kimde ise ona biner ama kalanlara da bahşişini verir.
Bir gün gene benim taksiye bindi bu fakat çok sarhoş. bana dedi ki arabayı ben kullancam. ben de "abi yakarsın beni heryerde çevirme var." filan dedim ama beni dinlemedi geçti direksiyonun başına. neyse tam beşiktaştan köprü çıkışına geldik şaak diye çevirme. bu arabadan indi ben de panik halde ruhsatı filan arıyorum. yani cezayı adam öder de benim derdim arabayı bağlamasınlar. neyse ben ruhsatı buldum indim arabadan abicim bir de ne göreyim. polisler tek sıra olmuş adam hepsine tek tek tutam tutam 200 lük banknotlar veriyor. polis de bıraktı bizi tabi.
peki çöp kovaları ?
- abi adam gece meyhaneden çıkmadan önce 100 kilo filan bonfile pirzola kaburga karışık ızgara yaptırır. bu adamın evinin sokağına 500 metre filan kalınca köpekler keser yolumuzu. sonra hep beraber koşarak taksiyi takip ederler. evin önünde bir arsa var oraya döker bu etleri köpekler de bayram yapar.